Tuhaf bir atamama hikayesi: Erkan İbiş bürokrasinin neresinde?
Üniversite sayfasında Erkan İbiş Rektör olarak tanımlanıyordu. Fakat Cumhurbaşkanı tarafından ataması yapılmamıştı. Aylarca da yapılmadı. İşte burada can yakıcı soru geliyor: İbiş'in hamisi kim?
Dinçer Demirkent
Charles Dickens’in Büyük Umutlar’ında, romanın kahramanı Pip’in fakir hayatından Londra’ya bir centilmen olarak taşınmasını sağlayan sürükleyici hikayesinin temel gerilimlerinden biri hamisinin kimliğine ilişkindir. Romanın sonuna kadar bu haminin kim olduğuna ilişkin şüphe canlı tutulur. Trajedinin çarkının dönmeye başladığında beliren haminin kim olduğu sorusu, trajedinin kapanışında yanıtını bulur. Türkiye üniversiteleri için bir utanç dönemi sayılması gereken son yılların başat Rektör figürü Erkan İbiş’in kendini rektör ilan etmesinden altı ay geçtikten sonra atamasının yapılması, aklıma Büyük Umutlar’ı okurken maceranın içinde geride sürekli olarak tutulan “Pip’in hamisi kim?” sorusunu yeniden düşürdü. Tabii İbiş’in durumunda, romandan farklı olarak kendisi bakımından bunun yanıtı mutlaka vardır, ama bizler için soru üzerine düşünmeye değer.
Önce atama hikayesindeki tuhaflığı kısaca tanımlayalım. Üniversitede rektör seçimleri, 676 sayılı olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesi ile kaldırıldı ve rektörlerin YÖK’ün olumlu görüşü ile Cumhurbaşkanı tarafından atanması düzenlendi. Ardından araya sokulan yeterlik koşulları sulandırılarak rektör atanmasını sağlayan birkaç düzenlemeden sonra, 2018’de rejim değişikliği ile birlikte son hali verilen düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeye göre de Cumhurbaşkanı, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun KHK’den sonra da değiştirilen hükmüne göre devlet üniversitelerine araya YÖK girmeden doğrudan atamakta, vakıf üniversitelerinde ise mütevelli heyetinin teklifi ile cumhurbaşkanı tarafından atama yapılmakta. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı kararı olmadan bir rektörün göreve başlaması mümkün değil. Fakat 10 Ocak 2022’de tuhaf bir şey oldu. İstinye Üniversitesi, bir duyuru paylaştı. Başlığında “İstinye Üniversitesi Rektörlüğü’ne Prof. Dr. Erkan İbiş atandı” yazıyordu ve içeriğinde bir devir teslim töreni vardı. Devir teslim töreninde bir önceki rektörün katkıları ve yeni rektörün gelecekti başarılarından konuşuldu. Mütevelli heyeti başkanı Dr. Muharrem Usta’nın eski rektör Prof. Dr. Erdal Karaöz’e teşekkür plaketi sunmasının ardından Prof. Dr. Erdal Karaöz, Rektörlük cübbesini Prof. Dr. Erkan İbiş’e takdim etti ve başarılar diledi. Yeni Rektör İbiş şunları söyleyecekti: “Bugün bir nöbet değişimindeyiz; sayın Prof. Dr. Erdal Karaöz’den devraldığımız bayrağı en yukarı çıkarmaya devam edeceğiz. Her gün bir önceki günden, her yıl bir önceki yıldan daha başarılı olma hedefiyle ilerleyeceğiz. Ortak akıl ve iş birliği içinde ilerleyeceğimiz yolculukta, etkileşimi sürekli en üst seviyede tutacak üretim altyapısını oluşturacağız. Hem ulusal hem uluslararası arenada itibarlı bir üniversite olma hedefimizi; nitelikli mezunlar vererek, bizi ileri taşıyacak iş birliklerine imza atarak gerçekleştireceğiz.’’ Durumdaki tuhaflık şu: Henüz atama kararı olmadan İbiş rektör ilan edilmişti. Çok sonradan değiştirilen üniversite sayfasında Erkan İbiş Rektör olarak tanımlanıyordu. Fakat Cumhurbaşkanı tarafından ataması yapılmamıştı. Aylarca da yapılmadı.
İbiş’in Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, 14 Ağustos 2020’de Necdet Ünüvar’ın Ankara Üniversitesi Rektörü olarak atanmasıyla son bulmuştu. İbiş, rektörlük görevinin son bulmasının ardından 9 Temmuz 2021 tarihli ve 2021/309 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararıyla öğretim üyesi kontenjanından Kamu Görevlileri Etik Kurulu’na atandı. Erkan İbiş’in Ankara Üniversitesi’nde anayasa ve kanunlara aykırı olarak yürüttüğü soruşturmalar, akademik özgürlüklere aykırı olarak dersleri kapatması ve giriştiği ihraçlarla üniversite kıyımının mimarı olmasının yanında; AK Parti Siyaset Akademisi’nde ders vermesi, Ensar Vakfı ile toplantılar düzenlemesi gibi fiilleri vardı. Oğlunun başvurduğu yıl rektörü olduğu A.Ü. Tıp Fakültesine yatay geçiş kontenjanı sayısını artırarak öz oğlunun girişini sağlaması, hakkında açılan 10’un üzerinde soruşturmanın savcılık tarafından 6 günde kapatılması bilgileri gazetelere yansımıştı. İbiş, yeniden atanmadığı 2020 Ağustos'u öncesinde daha önce Hukuk Fakültesinin önünde elinde silahla poz veren bir kişinin Mülkiye’ye asistan olarak atamasını yapmış, kişiyi silahın oyuncak olduğu iddiasıyla Hukuk Fakültesinin akladığı duyurulmuştu. Sonrasında bu kişi iktidarın tetikçi medyasına yansıyan bilgiye göre Fethullahçı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmadan hemen önce apar topar istifa ettirilmişti. Sınavda da skandalların yaşandığı bu olayın üzeri yeni rektör Ünüvar döneminde ustalıkla kapatıldı. Hem üniversite kıyımında en büyük destekçisi ve hukuk müşaviri olan hem de Hukuk Fakültesi Dekanlığını halen sürdüren Muharrem Özen hakkında da AYM’nin “sosyal çevre ilişkileri” gibi hukuki açıdan saçma bir nedenle ihraç ettiği üyesi Erdal Tercan’ın sosyal çevresinde olduğu, ev arkadaşlığı yaptığı iddiası vardı. Bütün bunların bilinmesine rağmen böyle bir kişinin Kamu Görevlileri Etik Kurulu’na atanmasının sembolik olduğu su götürmez, açıkçası ödülün bununla sınırlı olduğunu düşünüyordum. İbiş, kurul üyeliği ödülüyle kendini unutturacak mıydı? Öyle olmadı.
Ethem Sancak’ın ortağı olması nedeniyle adı cumhurbaşkanlığı rejimiyle anılan Medikal Park hastanelerinin kurucusunun mütevelli heyeti başkanı olduğu İstinye Üniversitesi’nce Cumhurbaşkanı kararı olmadan rektör olarak atanan İbiş’in çok özet geçtiğimiz hızlı macerası böyle. Bu hızlı maceranın sahibi İbiş’in İstinye Üniversitesi’ne rektör atanmasının ardından Eğitim Sen’in kamuoyuna Ocak ayında duyurduğu “atama kararı olmadan rektörlük devir tesliminin nasıl yapılabildiğine ilişkin sorusu”na rağmen Erdoğan 27.07.2022 tarihine kadar atama yapmadı. Aynı derecede önemli olarak söylemek gerekir ki aradan 6 ayı aşkın bir süre geçtikten sonra bu atamayı yaptı. Hukukun devreden çıkarıldığı ve neredeyse her konunun, içine suç örgütlerinin de bulaştığı arabuluculuk faaliyetleri içinde müzakere konusu edildiği bir rejim içinde, Büyük Umutlar’ın Pip’inin trajedisi işte burada can yakıcı biçimde gündeme geliyor: İbiş’in hamisi kim?
Bu sorunun yanıtını bilmiyorum ve muhtemelen bu ilişkilerin içinde olmayan hiç kimse de bilmiyor. Fakat, üzerine düşünmek için geleceğimiz açısından çok önemli olduğunu bildiğim bir deneyimimi sizinle paylaşmak isterim. İbiş’in üniversiteyi tasfiye sürecinin en canlı döneminde Mülkiye’den ilk ihraç edilen arkadaşlarımız hakkında üniversite rektörlüğü tarafından cumhurbaşkanına hakaret konulu soruşturmalar açıldı. İçinde cumhurbaşkanının adının bile geçmediği tweetler geriye dönük araştırma yapılarak derlenmiş ve soruşturma konusu yapılmıştı. Böyle bir hukuksuzluğu gündem yapmak için CHP İl Başkanlığı’na bir ziyaret düzenledik. Dönemin İl Başkanı Adnan Keskin, bizi dinledikten sonra gergin bir ifadeyle İbiş’in kendisinin arkadaşı olduğunu söyledi ve “siz de cumhurbaşkanına hakaret etmeseydiniz” dedi. OSİAD Başkanı Keskin, bir yemek şirketinin de sahibiydi. Muhtemelen kantinde kurulmuş bir arkadaşlıktı söz konusu olan. İbiş’in patronlarla arası iyiydi, hala öyle. TÜSİAV ve ASTOP Başkanı Veli Sarıtoprak onu defalarca ziyaret etti, Ankara’nın patronları sayfasına taşıdı, ödül verdi. Sarıtoprak, Ankara’da idare mahkemesi başkanı, adı otel toplantılarına ve davasına baktığı patronların doğum günü partisine katılma gibi skandallara karışan Esat Toklu’ya da ödül vermişti. İbiş’in siyasi yelpazesini geniş tutmasının başka örnekleri de var. Örneğin, bugün CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Prof. Fethi Açıkel, ihraçların hemen sonrasında, ilk ihraç edilen arkadaşlarımızdan birine, “ben ikinci defa da İbiş’e oy verdim, ondan hesap sorabilmek için demişti.” O kadar şeyden, üniversiteye yapılan büyük saldırıya tanıklıktan sonra 2016 yılında Erkan İbiş’e oy veren kişiyi, arkadaşımızın yanından ne kadar güzel uzaklaştırdığını hatırlıyorum. Açıkel, koskoca muhalefetin genel başkan yardımcısı oldu ama oyunun hesabını hala sormadı, belli ki oyunun sonuçlarından memnun. İbiş’in Tıp Fakültesi’nde kadrolaşmayı önlediğinden, üniversiteyi koruduğuna kadar binlerce deli saçması savunmayı yeniden anmak bile zül geliyor artık.
Bu kişisel deneyim aslında mevcut kamusal sorunumuzun temelini oluşturuyor. Sayın Kılıçdaroğlu, AKP hükümetleri döneminde anayasa ve kanunlara aykırı davranan bürokratlara çok yerinde bir uyarı yaptı. Özetle, “Suça ortak olmayın” dedi. Bir geçiş sürecinin yaşanması kaçınılmaz olan Türkiye bakımından kritik bir çağrıydı bu ki bürokratların çağrıya kulak tıkamadığını yaşanan gelişmelerden anlıyoruz. 2003 yılında Ordu Göreve Pankartı açılan mitingin düzenleyicilerinden olan Rektör Nusret Aras’ın yardımcısı Erkan İbiş’in AKP Siyaset Akademisinde ders veren, Ensar Vakfı ile toplantı yapan, iktidara yaranmak için akademisyen kıyımının mimarlarından olan rektör olmaya varan kariyerini düşündüğümüzde geçiş sürecinin en tehlikeli sızıntılarının bu gibi kişiler olacağını rahatlıkla anlayabiliriz.
Hamisinin kim olduğunu bilemeyiz, aslında trajedimiz bakımından Dickens’ın kurgusu kadar temel önemde de değil; ama hukuk ve kamu yararı anlayışının karşısında biat ve kendi çıkarına dönük güç elde etme girişimleriyle anılan bu tip sızıntılara izin vermemek, eğer demokratikleşme hedefi ve adaleti sağlama perspektifinin tekabül ettiği bir gerçeklik varsa temel önemde.