58'inci Venedik Bienali bu yıl, Ralph Rugoff küratörlüğünde hazırlanmış. Bienale Türkiye resmî pavyonunda katılan sanatçı İnci Eviner, Fiat / TOFAŞ sponsorluğunda, 'Biz, Başka Yerde' isimli projesini sunuyor.
Malûm, Türkiye kendi bünyesinde 'İstanbul' adı verilen, küçük,
pek çok şubeli ve 'format' atıla atıla hep birkaç senelik ama
taptaze, 'tarihi börekçi' çok katmanlılığında, 15 milyon küsur
kişilik bir 'devletçik' barındırıyor.
İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin
usulsüzlük iddiası ile iptali, Türkiye'nin gündemini politik ve
psikolojik bir fay hattı çekercesine sarsmışa, aynı zamanda da
berraklaştırmışa benziyor. Türkiye, son Akkuyu Nükleer Santralı
temel (ve vizyon) zayıflığı 'krizi'nde de - hiç şaşırmayıp -
gördüğümüz gibi, zaten, tarihi boyu jeolojik, ideolojik ve etnik
kırılmalar, göçler, geçişler ve yok oluşlar tecrübe etmiş bir
yer.
Ama kaderin bir cilvesi olarak da hep, tam da bu hareketin
bereketiyle var olup, kendi kederinde zenginleşen, bir garip ülke.
Sürekli sallanan, ağlayan, gözü bir türlü uyku, gönlü bir türlü
huzur tutmayan bir tıngırdak Anadolu beşiği.
İşte bu 'laik, demokratik, ifade özgürlüğü, adalet ve insan
haklarına saygılı, yüzü çağdaş Batı'ya önyargısızca dönük'
memleket, bu yıl 58'incisi düzenlenen ve 11 Kasım'a dek yer alacak
Uluslararası Venedik Bienali'nde bu kez, iki sanatçısıyla birden
boy gösteriyor. Bu iki sanatçı da, az önce tarif etmeye
çalıştığımız dünyayı, eserlerinde kendi üslûplarınca tartışmaya
açıyor. Bu sanatçılardan biri, bienal atmosferinin - yine kendi
küratörünün de emeği doğrultusunda - 'Ulusal' pavyonu, diğeri ise
'Uluslararası' (fiziksel) alanında, 'Şef' küratörün seçimi ile yer
alıyor. Âmiyane tabirle Venedik'te bu sene, hem dışarıdan hem de
içeriden, bir ses yükseliyor.
'Giardini' ve 'Arsenale' isimli iki ayrı geniş alanda, bir Çin
bedduası olan "Tuhaf zamanlar yaşayasın,"a yaslanarak düzenlenen
bienalde Türkiye bu yıl, (bienale kendi kariyerinde tekrar katılan)
akademisyen ve sanatçı, (Ankara doğumlu) İnci Eviner ile, (Mardin
doğumlu) Halil Altındere'nin imzalarıyla boy gösteriyor.
.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), 2014'ten itibaren 20 yıl
boyu Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi'nin yanı sıra,
Mimarlık Sergisi'nde de yer alacak 'Arsenale' (Tophane) alanı
Türkiye Pavyonu'nun koordinasyonunu yürütmeyi sürdürüyor. İKSV,
Venedik Bienali Uluslararası Sanat Sergisi'nde 2007'den beri de,
Türkiye Pavyonu'nun koordinasyonunu üstleniyor.
Hazır, 'Beştepe' TÜSİAD'a çıkışıp da 'Herkes haddini bilecek'
demişken, hazır, 'Her şey çok güzel olacak' diyen sanatçılar
fişlenmeye kalkışılmışken, bir şeyi de anımsatalım, yeridir:
Türkiye'nin, T.C. Dışişleri Bakanlığı ve T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı işbirliği ve öncülüğü ile, Venedik Bienalleri'nde kalıcı
bir mekânda yer almasını sağlayan kişi ve kurumlar arasında Akbank,
Mehveş - Dalınç Arıburnu, Nezih Barut, Ali Raif Dinçkök, Vuslat
Doğan Sabancı, Füsun - Faruk Eczacıbaşı, Oya - Bülent Eczacıbaşı,
Enka Vakfı, Nesrin Esirtgen, Eti Gıda San. ve Tic. AŞ, Kadir Has
Üniversitesi, Öner Kocabeyoğlu, Maçakızı, Tansa Mermerci Ekşioğlu,
Polimeks İnşaat, SAHA Derneği, Taha Tatlıcı, T. Garanti Bankası AŞ,
Vehbi Koç Vakfı, Zafer Yıldırım, Yıldız Holding A.Ş. gibi imza ve
tüzel kişilikler yer alıyor.
.
Bu anlamda Türkiye, 'Arsenale' özelinde konuşursak Ali Kazma'nın
Emre Baykal küratörlüğünde sunduğu 'Rezistans' sergisinden beri,
2013'ten bu yana kendisi için 'imece' usulü ile toparlanan yüklü
bir meblağ karşılığı kiralanmış bu hususî pavyonuyla, gerek sanat,
gerekse mimarlık bienallerinde, adından söz ettirebiliyor.
Ama Türkiye zaten, (yakın) Venedik bienal tarihinde bundan önce
de öteki küratörleri, Beral Madra, Vasıf Kortun, Fulya Erdemci,
Başak Şenova, veya sanatçılar Ayşe Erkmen, Kutluğ Ataman, Meriç
Algün Ringborg, Nuri Bilge Ceylan, Banu Cennetoğlu, Ahmet Öğüt ya
da Hüseyin Bahri Alptekin ile, Hale Tenger ve Nevin Aladağ gibi bir
çok isimle, farklı resmi, paralel veya özgün proje ve mekânlarda
kendini göstermişti. Yine, bienalin 51'nci versiyonunda Hüseyin
Çağlayan'a, Tilda Swinton'la sunduğu yapıtı için özel bir bölüm de
ayırmıştı, Bienal tarihi.
Bienal'in son yarım asırlık yakın tarihine baktığımızda Türkiye
görsel - plastik - çağdaş güncel sanatı, saydığımız isimler
dışında, kendini şu sanatçılarla gösterebilme imkânı elde
etmişti:
Abidin Dino, Altan Gürman, Sabri Berkel, Cemal Bingöl, Nuri
İyem, Erdal Alantar, Ali Hadi Bara, Ahmet Öktem, Banu Cennetoğlu,
Bülent Şangar, Devrim Erbil, Erdağ Aksel, Ergin Çavuşoğlu, Fikret
Atay, Gül Ilgaz, Gülsün Karamustafa, İsmail Acar, Kemal Önsoy,
Mithat Şen, Murat Morova, Nazif Topçuoğlu, Neriman Polat, Nezaket
Ekici, Serhat Kiraz, Şükran Moral, Cevdet Erek ve xurban.net
kolektifi. Bu sanatçılardan Sarkis (Zabunyan) üç kez, Karamustafa,
Ataman, Nezaket Ekici iki ve diğer sanatçılar ise bir kez katılım
göstermişti.
Buna istinaden Türkiye'den güncel sanatçılar Venedik Mimarlık
Bienali’ne de katıldı. Ali Taptık, Alper Derinboğaz, Candaş Şişman,
Metehan Özcan ve Serkan Taycan, 2015'te, Burak Arıkan da Venedik
Mimarlık Bienali’ne 2006'da katılmıştı. (1)
Ancak söz gelimi, sanatçı Aydan Murtezaoğlu, merhum güncel
sanatçı Hüseyin Bahri Alptekin ile bienalin bir diğer teşhir alanı
olan Artigliere bölümünde 2007'de Vasıf Kortun küratörlüğünde
katılacağı bienalden çekilme kararı vermişti. Murtezaoğlu böylece,
o dönemde, bir ulusu temsil noktasında bireysel duruş sergileyerek,
projeye adını yazdırmayarak bir biçimde yine yazdırmış oldu. Ancak
Alptekin, projeyi kabul ederek 'Don't Complain' adlı bir
yerleştirmeye imzasını attı.
Keza, sanatçı Sarkis'in 2015'te Arsenale'de, 19 Ocak 2007'de
katledilen Hrant Dink'in imgesini de içeren bir yerleştirme ile
katıldığı 'Respiro' isimli eseri belgeleyen kitap - kataloğu da, o
günlerde yüzüncü yılı ile anılan 'Meds Yeghern' / Büyük Felaket,
yani 24 Nisan 1915 sürecine dair 'soykırım' kelimesinin, sergi
açılışına da katılan Rakel Dink aracılığı ile geçtiği ifadelere yer
verilmesinden ötürü, bienale ve yayımına resmen destek veren T.C.
Dışişleri Bakanlığı ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı olmasına
karşın, 'dağıtıl(a)mamış'tı.
.
Sarkis de, sansür izlenimi yaratan bu vahim durum üzerine,
dağıtılamayan yayımları, görebilen için sessiz bir ağıt gibi
sergiye ahşap, uzun bir muhafaza içinde 'mumya' gibi dahil etmiş,
hatta gökkuşağı 'sırtı' ciltli bu nadir yayın için hazırlanan
şeffaf torbalar dahi, neredeyse boş kalmıştı. Hatta yayında,
bakanlık logolarının varlığı bile, tartışma sebebi olmuştu.
Biz yine Venedik Bienali haritasına geri dönelim: 'Giardini' /
'Bahçe', en kaba tabiriyle 'Birinci Dünya'nın entelektüel rekabete
giriştiği, modernliği gerek karakteristik, gerekse geleneksel
mimarî pavyon örnekleriyle soluduğunuz entelektüel bir 'Gülhane
Parkı' duygusu uyandırırken, 'Arsenale' / 'Silahhane'de ise
dünyanın bir çok ülkesinin art arda yer aldığı irili ufaklı salon
ve katlar, tıpkı bizim Topkapı Sarayı Müzesi'nin çeperinde vaktiyle
yine İstanbul Bienali'ne hizmet etmiş 'Tophane-i Âmire' gibi, sizi
bekliyor.
58'inci Venedik Bienali bu yıl, Ralph Rugoff küratörlüğünde
hazırlanmış. Bienale Türkiye resmî pavyonunda katılan sanatçı İnci
Eviner, Fiat / TOFAŞ sponsorluğunda, 'Biz, Başka Yerde' isimli
projesini sunuyor. İKSV'nin verdiği resmî bilgilere göre, Biz,
Başka Yerde için Türkiye Pavyonu’nu SAHA'nın yayın ve eser üretim
desteği ile bir sahneye dönüştüren Eviner, sahne üzerinde, kendi
çizdiği desenlerden yola çıkarak yeniden biçimlendirdiği mimarî
öğelere, videolara, ses yerleştirmelerine ve objelere yer vererek
duyusal ve görsel katmanlar oluşturuyor.
Yine İKSV'nin ifadeleriyle devam edelim:
Biz, Başka Yerde, toplu yer değiştirmelerin sonucunda ortaya
çıkan mekânlara dair bir yapıt. Sergi, ziyaretçileri bu mekânlarda
kişilerin birbiriyle ve anılarıyla nasıl ilişki kurdukları hakkında
düşünmeye davet ediyor. Eviner’in, yeniden biçimlendirdiği
nesneleri ve yarattığı hayali karakterleri çeşitli ses unsurlarıyla
beslediği bu yapıt; kayıp, silinmiş ve başka yerde olma hisleri
üzerine yoğunlaşıyor. Türkiye Pavyonu için yaratılan mekân,
karakter ve objeler, siyaset kuramcısı Hannah Arendt’in 1943'te
kaleme aldığı Biz Mülteciler adlı metindeki mücadele anlatılarına
benzer bir hikâye anlatıyor.
.
Eviner, Biz, Başka Yerde isimli yapıtında küratör Zeynep Öz’ün
yanı sıra farklı disiplinlerden isimlerle birlikte çalışıyor.
Projenin mimarî tasarımı Birge Yıldırım Okta ve Gürkan Okta’ya, ses
tasarımı Tolga Tüzün’e ait. Türkiye Pavyonu içerisinde yansıtılacak
videolarda ise, karakterleri, performans sanatçısı ve dansçı Canan
Yücel Pekiçten, Melih Kıraç ve Gülden Arsal canlandırıyor.
Videoların görüntü yönetmenliğini Aydın Sarıoğlu, post prodüksiyonu
ise Cem Gökçimen ve Cem Perin üstleniyor. Projenin görsel
kimliğinin ve Türkiye Pavyonu’nun açılışıyla birlikte
ziyaretçilerle buluşacak yeni yayının tasarımını ise, Okay
Karadayılar ve Ali Taptık (ONAGÖRE) üstleniyor.
Sergi kapsamında Biz, Başka Yerde başlıklı bir de kitap
hazırlanmış durumda. Kitapta İnci Eviner’in desenlerine ve yapıtı
için oluşturduğu karakterlere Orhan Pamuk’un sergiye özel olarak
kaleme aldığı metni eşlik ediyor. Küratör Zeynep Öz’ün önsözü ile
İstanbul Bienali ve İKSV Güncel Sanat Projeleri Direktörü Bige
Örer’in sanatçıyla gerçekleştirdiği mülakat, kitapta yer alan diğer
bölümler. Dağıtımı Yapı Kredi Yayınları tarafından üstlenilen
kitap, Türkiye Pavyonu’nun açılışıyla birlikte Venedik’te satışa
sunulacak. Kitap, Türkiye’de Mayıs ortasından itibaren seçili
kitabevlerinden edinilebilecek.
Eviner ile SAHA'nın konuk yazar programı kapsamında, geçen
haftalarda yaptığımız uzun soluklu söyleşide, Kadir Has
Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi sanatçı, bize
şunu vurguluyor:
"Bu bir sanat yapıtı, dolayısıyla bunları kendi 'context'leri
(bağlam) içinde görmeliyiz. O 'bütün'ün içinde... Evet, hepsi
birbirine bağlı çünkü: Ses, mekân, her şey birbirleriyle ilişki
içinde... Ama hiçbir şey, orada gelişigüzel mevcut değil... Değil.
Ama, benim bütün işlerimde bir 'delilik' var tabii, ne bileyim,
delilik dediğim şey bilinç altından gelen rasyonel aklın
sınırlarında dolaşan ve arzu dediğimiz bir şey var, Lacan'dan söz
edebiliriz, bu bütün işlerimde var...
İKSV'deki basın toplantısında da söylediğim gibi, günlük hayat
içindeki jestlerimiz ve ilişkilerimiz, davranışlarımızın politize
olması beni çok ilgilendiriyor. Birey ve siyaset arasında bir
'aralık' arıyor ve bütün bunları, oraya yerleştiriyorum ve
aralarında sık sık karşımıza çıkan Antigone, kitap okuyan kızlar,
köpekler, kuzu, neşe vs. gibi figürler de var. Sanıyorum bunlar
benim yıllar içinde oluşturduğum imge-'vocabulary' den çıkan
kompozisyonlar.
Biz, Başka Yerde, figürlerin kendi gölgeleri içe dönerek
üstlerine düşüyor ve onları mekânsız bırakıyor. Bu her yerde
dolaşan hayalî karakterlerin eksik olduğunu görüyoruz. Belki de
tamamlanmamış bir hikâyenin diğer yarısı, hepsi birlikte olası bir
'tragedya'nın aktörleri gibi... Sanki, gerçekleşmek üzereyken iptal
olan bir 'tragedya' var. Bu figürlere yakından baktığımızda, günlük
hayat ve duygular, insan ilişkileri, aşk ve nefretten izler
görebilirsiniz."
Öte yandan Türkiye, temsil ve sorumluluk meselesiyle sanatçı
Halil Altındere'nin yapıtları üzerinden de hemhal oluyor. Bienale
yine SAHA desteği ile, üç farklı proje ekseninde çağrılan
eleştirmen, editör, küratör (ve daha geçen hafta Kozmos'a yeni
gelen sevgili Mir'in babası, eşi Azra'nın can yoldaşı) Altındere,
SAHA'dan edindiğimiz biyografi notlarından da okuduğumuz gibi,
"erken dönem çalışmalarında ulus - devleti, iktidarı simgeleyen
kimlik kartı, banknot, pul gibi günlük yaşamdan sıradan nesnelerin
anlamlarını küçük müdahalelerle ters yüz ederken, 2000 sonrası
üretimlerinde daha çok, alt kültürleri, gündelik yaşam içindeki
sıra dışı, ancak olağan görünen durumları mesele etmiş bir
imza."
Sanatçı, edindiğimiz resmi bilgilere göre, Giardini ve
Arsenale’deki ülke pavyonlarının arasına, bienalin kurulduğu
yıllarda inşa edilen diğer ülke pavyonlarını anıştıran, neredeyse
aynı dönemde yapılmış gibi görünen 7 x 10 metre boyutlarında bir
bina / pavyon cephesi ekliyor. Etkileyici Palladian stilindeki
“Neverland”, uzaktan gerçek bir pavyon gibi görünürken, binaya
yaklaşıldığında, sadece bir cepheden ibaret olduğu anlaşılıyor.
Öğrendiğimize göre Neverland, hiç kimseyi temsil etmeyen / veya
temsil edilmeyenleri temsil edecek olan, temsil etme ve edilmenin
kendisini tartışmaya açmayı hedefleyen bir yapı. Sanatçı, ulusal
temsil fikriyle gelişen Venedik Bienali’ne, tüm temsil
edilmeyenler, marjinaller, istenmeyenler, yersiz-yurtsuzlar,
göçmenler, azınlıklar ve mülteciler adına bir katkı ve düşünme
alanı sağlamayı hedefliyor.
Kendi harflerimle yazacak olursam, bu eser bu haliyle, bir
geçici barınak, usulsüz, huzursuz bir konak, adeta bir kaçak tarih
yapısı, bir sanat tarihine inatla bir gecekondu işgali olma
özelliğini gösteriyor da denebilir. Hem Giardini, hem Arsenale
arasında oluşu da, bitmemiş bir süreci, belki edinilememiş
modernliği olanca 'yarım yamalaklığı ile anıtsallaştıran' bir
duruma, pekalâ işaret edebilir.
Yine sanatçının daha önce Berlin, New York, Londra ve
Sharjah’daki solo sergilerinde gösterilen "Space Refugee"
serisinden özel bir seçki de, bienal için eklenen yeni eserler ile
Giardini’deki ana sergi mekânında yer alıyor. Sanatçı ayrıca,
bienal küratörü Rugoff tarafından, bienalin alternatif posterini
tasarlaması için dünyadan davet edilen altı imza arasında yer
alıyor. Altındere’nin tasarladığı poster çalışması, La Biennale’nin
bugüne kadarki tüm posterleriyle, Giardini’de sergileniyor.
Bienal teması ve Türkiye Pavyonu sergisinin adını kullanarak
attığım yazı başlığını tekrarlamak isterim. Tuhaf zamanlar yaşayan,
Hep başka yerde bir ülke, Türkiye. Varoluşunu, elinden geleni
ardına koysa da yok edemeyeceği çeşitliliğini, hep bu değişkenliği
ve tutarsızlıklarına, tamamlanmamışlığının getirdiği irili ufaklı
travmalara, sistemsel veya karşıt hareketlerin asla
sindirilemeyecek, ketum sismik enerjisine borçlu. Bu yüzden
Altındere ve Eviner, aynı anda hem Dünyaya, hem de Türkiye'ye sıra
dışı bir armoni ile bakıyorlar bana göre. Tıpkı bir duvarın iki
yakasında mektuplaşan insan gibiler. Ancak kimin içeride veya
dışarıda daha özgür olduğu, bazen gerçekten anlaşılamıyor. Bu da
pek tanıdık bir his Türkiye için, özellikle de tutsak gazeteci ve
siyasetçilerin, duvarların ardından çıkardıkları inandırıcı sesle
biz 'özgür' dünyadaki insanlara nasıl ibret verici bir duruşla
seslenebildiklerini düşününce...
Altındere ve Eviner'in eserlerine baktığımda cezaevlerini,
yerine gelmemiş kültür politikalarının içi boş, kof, popülist
vaatlerini, Kafkaesk yargı koridorlarını, yıkıldıkça yapılan,
yapıldıkça yıkılan hayaller ve meydanlarda kalıntıları bırakılan
tarihsel gerçekleri, zombileşen bireyleri, geçmiş ve gelecek
arasında biyopolitika mamulü birer 'piç' gibi ortada bırakılmış
varlıkların ruhunu görüyorum. Bir ülkede "Hiç bir şey olmasa da,
kesinlikle bir şeylerin nasıl olduğuna", ancak böyle, bu iki
sanatçının Dünyaya bakışı üzerinden, adeta 'kızım sana söylüyorum,
gelinim sen anla' derlercesine ikna olabiliyorum.
79 sanatçının katılıp, 90 ulusal temsilin yer aldığı ve 35 ülke
pavyonuyla tasarlanan bu yılki Venedik Bienali ve içerdiği ile
ilgili gözlemlerime, ilerideki yazılarımla devam etmek dileği
ile.
(1) Işıl Aydemir, İBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Kültür Yönetimi
Yüksek Lisans Programı Öğrenci Tezi.