'Tüm diktatörler gülünç duruma düşmekten çekinir!'

İş, Hukuk Devleti, Hayvan Hakları, Elit Destekçisi ve Temel Demokrasinin Başlangıç Harekâtı Partisi, Almanya'da Türkiye asıllı komedyen Serdar Somuncu'yu başbakanlığa aday göstererek seçimlere katılıyor. Partinin Genel Başkanı Martin Sonneborn, mizahın önemli bir politik mücadele yöntemi olduğunu söylüyor. "Nasıl bir seçim çalışması yürüteceksiniz" sorusuna verdiği yanıt ise şöyle: "Diğer partilere ve şansölye Merkel’e karşı ilkel, seviyesiz ve popülist kimi eylemler planlıyoruz."

Abone ol

KÖLN - Martin Sonneborn kısa adı Die PARTEI olan İş, Hukuk Devleti, Hayvan Hakları, Elit Destekçisi ve Temel Demokrasinin Başlangıç Harekâtı Partisi'nin (Partei für Arbeit, Rechtsstaat, Tierschutz, Elitenförderung und basisdemokratische Initiative) Genel Başkanı ve Avrupa Parlementosu Almanya milletvekili.

Sonneborn partiyi 2004 yılında Almanya'nın önemli politik hiciv dergisi Titanic'in diğer redaktörleriyle birlikte kurdu. 2005'e kadar bu derginin şef redaktörlüğünü yaptı. Uzun yıllar Almanya'nın 2'nci kanalı ZDF'de yayınlanan politik hiciv programı 'heute-show'da röportajlarıyla yer aldı.

'KENDİSİNİ MEDYA GERİLLASI' OLARAK TANIMLIYOR

Hem gazeteci, hem de siyasal bilgiler uzmanı olan Sonneborn, kendisini medya gerillası olarak tanımlıyor. Almanya'nın politikasıyla ilgili, siyasetçilere zekice ve komik komplolar kurarak, yaptıkları siyaseti deşifre eden bir muhalif mizahçı ve politikacı.

Almanya'da eylülde genel seçimler var. Sonneborn'un mizah partisi Die PARTEI da seçimlere girecek –hem de Türkiye asıllı komedyen Serdar Somuncu'yla. Kurduğu parti Almanya'da özellikle genç insanlar ve entellektüeller arasında her geçen gün biraz daha popülerlik kazanıyor.

Seçim çalışmalarını, genç insanlara üniversitelerde biraz da mizahi bir şova dönüştürerek anlatıyorlar. Gittiği yerlerde yoğun ilgiyle karşılanıyor. 17 Temmuz Pazartesi günü Die PARTEI'lılar ve Sonneborn Köln Üniversitesi'nin Öğrenci Parlementosu'nun davetlisi olarak öğrencilerle bir araya geldi. Sonneborn ve Die PARTEI'ın Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Yönetim Kurulu Başkanı, ünlü kriminolog Dr. Mark Benecke, partinin çalışmalarını gençlere  anlattılar.

Sonneborn Avrupa Parlementosu'nda edindiği tecrübeleri sevenleriyle paylaştı ve onların sorularını yanıtladı. Programın salonda en çok alkış alan bölümlerinden biri de, Sonneborn'un Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında Avrupa Parlementosun'da yaptığı konuşma oldu.

Program sonrası politikacı, milletvekili, mizahçı Martin Sonneborn'la Gazete Duvar için konuştuk.

'HANGİ PARTİYİ SEÇECEĞİMİZİ BİLMEDİĞİMİZ İÇİN KURDUK'

Sayın Martin Sonneborn, Türkiyeli okurlarımıza partiniz Die PARTEI’ı neden kurduğunuzu anlatır mısınız?

2004 yılında, mizah dergimiz Titanic’deki redaktörler olarak bir sonraki genel seçimlerde hangi partiyi seçeceğimizi bilemediğimizden Die PARTEI’ı kurmaya karar verdik. Toplumsal sorunlara eğilecek, güvenilir ve ciddi bir muhalefet partisi yoktu. O zamanlar, kendi mizah dergimiz için başka partiler adına (onların haberi olmaksızın) seçim propagandası yapmış ve tecrübe toplamıştık.

AKD: Nasıl tecrübeler toplamıştınız, örnek verir misiniz?

Elbette. Örneğin o dönem Liberal Demokrat Parti (FDP) antisemitik eğilimler göstermiş, dönemin FDP’sinin genel başkanı Guido Westerwelle de 'eğlenceli seçim çalışması' başlatmıştı. Bizler, Eisenach şehrinde FDP’liler gibi giyinip, üzerinde 'Hem Yahudisiz, hem eğlenceli' yazılı antisemit seçim posterleriyle sokakta politik çalışmalarda bulunduk. Hatta kimi FDP’li siyasetçiler bizimle bu posterlerin önünde fotoğraf çektirdiler – ve daha sonra görevlerinden istifa etmek zorunda kaldılar.

Yine Hıristiyan Demokrat Partisi (CDU) Hessen eyalet örgütü, çifte vatandaşlığa karşı imza toplamaya kadar varan yabancı düşmanı bir seçim propagandası yürüttüğünde, bu seferde CDU kimliğine bürünüp, Frankfurt’ta üstünde 'Yabancılar aramızda – bu çok b..ktan! Saygılarımızla, partiniz CDU' yazan posterlerle imza topladık. Yanımıza gelip, 'Yabancılara karşı imzamı nereye atayım' diye soran yaşlı teyzeleri bugün gibi hatırlıyorum. Ardından topladığımız imzaları imha ettik. Bavyera eyaletinde Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) oyları yüzde 20‘nin altına düşmeye yaklaştığında, kiraladığımız bir kamyonetin üstüne 'Pes ediyoruz! SPD' yazdırdık. Ardından sosyal demokrat kılığına girip, Bavyera’nın küçük şehirlerinde çarşının ortasında kornaya basa basa dolaştık ve halkın hakaretlerini dinledik: 'Değil mi ya! Vazgeçin işte!', 'Zaten şansınız yok!“

Partimiz kurulduktan sonra dış siyasete de el attık, örneğin Gürcistan'a resmi ziyarette  bulunduk.

'TÜRKİYE'DE KENDİSİNİ TEHLİKEYE ATMIŞ OLUYOR'

Türkiye politikası aşırı uçların kavgasıyla şekilleniyor, bu durumda da mizaha pek yer kalmıyor maalesef. Türkiye’de sizce bir mizah partisi kurulabilir miydi?

O kadar kolay mı, bilemiyorum. Almanya’da politik mizah yapabilmek için evvela cesaretimizi kanıtlamak zorunda değiliz. Burada hukuk devletinde yaşıyoruz ve mizah bir sanat biçimi olarak anayasa tarafından özellikle güvence altında. Biz kendimizi burada riske atmıyoruz, ama İstanbul’da Türkiyeli biri karikatür veya mizahi hiciv yazısı yazdığında kendisin tehlikeye atmış oluyor.

Demokrasinin pek işlemediği bir ülkede, sizinki gibi bir partinin kuruluşu sizce bir şeyleri değiştirir miydi?

Erdoğan rejiminin getirdiği problemlere demokratik ve eleştirel eğilmek için mizah, kullanılabilecek yöntemlerden biri olabilirdi.

Erdoğan ve bakanlarının Almanya’da konuşma yapmalarına izin verilmiyor. Peki siz Almanya’da eylülde yapılacak genel seçimlerden önce Türkiye'de konuşma yapmak veya etkinlikler düzenlemek ister miydiniz?

Güvenliğim sağlanırsa, neden olmasın! “Teshekür ederim!”

Erdoğan hala Jan Böhmermann’ın peşini bırakmıyor, dava etmek istiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu konu Erdoğan için anlaşılmaz olabilir, ancak bizim mizah geleneğimizde böylesi bir şiir, bir konu veya kişi hakkında derinlemesine ve eleştirel ilgilenmede oldukça olağan bir prosedürdür. Böhmermann, Titanic dergisiyle büyümüş ve mizahi tepkinin nasıl vereceğini bilen birisi: Küçük bir Alman mizah programında Erdoğan’a karşı bestelenmiş bir şarkıyı (“Erdowie, Erdowo, Erdogan”) Erdoğan’ın hazmedememesi üzerine, Ankara’daki Alman büyükelçisini huzuruna çağırtması ve şarkının yayınlanmasının kabul edilemez olduğunu söylemesi üzerine Böhmermann’ın böyle tepki vermesine sebep oldu. Çünkü bu şiirle neyin “kabul edilemeyecek” olduğunu göstermek için sadece örnek vermiştir. Bu tamamen meşru bir tepki!

Die PARTEI popülist bir parti. Sloganlarınızdan biri “Wir wollen das, was Sie wollen” (Siz ne istiyorsanız, biz onu istiyoruz” mesela. Ama sağ popülist partiler de var. Hemen hemen onlar da bu sloganı kendi argümanları gibi kullanıyorlar: Yaptıkları her politik söylemde “Halk bunu istiyor” diyorlar. Bu nedenle bazen partiniz bu sağ popülist partilerle aynı kefeye konuyor. Bu duruma siz nasıl bakıyorsunuz?

Görüşlerinin büyük partilerde yer bulmadığını düşünen zeki insanların seçtiği bir protesto partisiyiz. Seçmenlerimiz bu ayrımı yapabilecek insanlar. Almanya’da akıllı ve eğitimli kişiler normalde sağa oy vermez...

'İLKEL SEVİYESİZ EYLEMLER PLANLIYORUZ'

Genel seçime nasıl hazırlanıyorsunuz?

Diğer partilere ve şansölye Merkel’e karşı ilkel, seviyesiz ve popülist kimi eylemler planlıyoruz.

Eylemlerinizi yabancı vatandaşlar nasıl buluyorlar, anlıyorlar mı?

Almanya’da olup biteni biliyor ve güncelle ilgileniyorlarsa, Alman vatandaşlar kadar ikilem içinde oluyorlar; eğer mizahları varsa ve hükümete eleştirel bakıyorlarsa, bizi seviyorlar; eğer tutucularsa, partimizden nefret ediyorlar.

Başbakan adayı olarak neden Türkiye kökenli bir komedyen olan Serdar Somuncu’yu seçtiniz?

Partimize, başbakan adayı olma arzusuyla yönelen tek Türkiyeli oydu. Serdar Somuncu zeki bir adam, ayrıca Merkel’den daha çekici... Nihayetinde sağ popülist zamanlarda yaşıyoruz ve bu nedenle de “Bu kez de neden bir Türk olmasın?” yazılı seçim posterleri asmanın çok eğlenceli olacağını düşündük.

Avrupa Parlamentosu’ndaki siyasi gruplar arasında, bağımsız politikacılardan birisiniz. Parlamentoda mizahi bir siyasi grup kurmayı hiç düşündünüz mü?

Hayır, burada benden daha komik parlamenterler olmasına rağmen! Her ne kadar kendileri gülünçlüklerinin farkında olmasalar bile...

Türkiye, insanların fikirleri nedeniyle dövüldüğü, tutuklandığı, işlerinden atıldığı, hatta öldürüldüğü bir ülke haline geldi. Şu andaki otoriter yapıyı rededen ve ülkede demokratik yaşamı güçlendirmek isteyen muhalif insanlara bir tavsiyeniz, önerecek bir yönteminiz var mı?  

Sadece mizahla ilgili kısmı yanıtlayabilirim, çünkü bu alanı en iyi tanıyorum: Erdoğan’ın Böhmermann ve Türkiyeli muhalif yazar çizer takımına tepkisi, bunların çalışmalarının kendisine rahatsızlık verdiğini ve kendisinin gülünç duruma düşmekten çekindiğini gösterir. Günümüzde bunu yapmak internet aracılığıyla çok kolay. Hiçbir diktatörün geri takip edemeyeceği teknik yöntemler bulmak mümkün. Onun otoriter kişiliğini gülünç duruma düşürecek komiklikler, şakalar internet aracılığıyla yayılabilir. Ya da Erdoğan’ı aşırı öven, övdükçe seçmenlerin gülmesini sağlayan bir parti kurulabilir. Hadi öyleyse: Başarılar!