DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan zor zamanda zor bir
görevi ısrarlı bir sabırla yürütmeye çalışıyor. DEM Parti’nin
öncülü partilerde de bu görevlerin kolay yapıldığı zamanlar olmadı
denebilir. Ancak HDP ile birlikte ortaya çıkan ‘kongre partisi’
düzeni ve eşbaşkanlık sistemi içerisinde farklı bileşenlerle
siyaset yapma çabası, çözüm sürecinin bitişiyle beraber önceki
yıllardan farklı zorlukları da beraberinde getirmişti. Selahattin
Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın halen devam edegelen cezaevi
süreçlerine neden olan çatışma dönemine; Pervin Buldan, Mithat
Sancar gibi isimlerin bu görevlerde oldukları dönemlerde siyasete
hakim olan ‘terör dili’ zorluklarına; 2024’ün Ekim ayından bu yana
ortaya çıkan yeni dönemde farklı zorluklar eklendi. Ne çözüm
süreçlerindeki ‘barış dili’ aradan geçen 10-15 yılın ardından o
zamanın kodları ile devam ettirilebiliyor ne de ülke içindeki
çatışma dönemlerinin yüksek tansiyonuna uygun, daha ‘sert’ bir
dilin geçerliliği var. Artık ülke sınırları içinde bir örgüt-devlet
çatışması yok. Ama sınırların hemen ötesinden geliyor ölüm
haberleri. Ve bir ‘barışı inşa partisi’ olarak formüle edilip
kurulan HDP’nin ‘formatı’ eş genel başkanlarının tutuklanıp hapse
atılmasından bu yana buna uygun şekilde işletilemiyor.
İşletilememesi normal zaten. Dolayısıyla, Tülay Hatimoğulları da
Tuncer Bakırhan da önceki dönemlerin hepsinden farklı olarak bu
yeni dönemde ‘yeni bir dil’ konuşmak durumundalar.
Hatimoğulları’nın ‘Gazze örneği’ içeren konuşmasında yaşandığı gibi
iktidar mahfillerinde, “Süreci sabote etmeye çalışmak” gibi
suçlamalarla karşılaşma riski de var... Gözaltılar, tutuklamalar,
kayyımlar, yargılamalar arasında özellikle kendi partisinden ‘şu
ortamda hangi barışı anlatıyorsunuz’ tepkisi alma riski de var...
İşte iki eş genel başkan böyle dengeler içerisinde kendilerinden
öncekilerin başına pek gelmemiş durumlarla karşı karşıya
kalabiliyor. Bu zorlukları zaman zaman kameralar önünde de
yaşayabiliyor. Dün Meclis’teki grup toplantısı sonrasında Tuncer
Bakırhan’ın yaşadığı gibi...
***
21 Şubat Anadili Günü öncesine denk gelen dünkü grup
toplantısında Arapça, Ermenice, Lazca, Gürcüce ve Kırmanci
dillerinde yaptığı selamlamanın ardından sözünü ettiğimiz bütün
hassasiyet ve dengeleri gözeten bir konuşma yaptı Bakırhan.
Van’daki kayyım atamasından dün yapılan HDK gözaltılarına kadar,
“tam da Öcalan’dan bir çağrı beklenirken” iktidarın yaptığı
uygulamalara tepkilerini aktardı. Ancak önceliği yine de ‘mevcut
sürece’ vererek, iktidar tarafında bu sürecin başlatıcısı olan MHP
Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, "ortağınız barış umudunu yok
etmeye çalışıyor" diye de seslendi...
Sonra yine Anadili Günü dolayısıyla toplantıya katılarak farklı
dillerde konuşmalar yapan misafirleriyle birlikte fotoğraf çektirip
salonun dışına doğru ilerlemeye başladı. Kapıda ekim ayından bu
yana artan gazeteci ilgisi ile karşılaştı. Dışarıya çıkacağı adımı
atmadan önce çoktan mikrofonlar uzatılmış, sorular sorulmaya
başlanmıştı. Yanıtladı...
“Daha önce şubat demiştiniz halen çağrı gelmedi, ne zaman
gelir?” sorusuna İmralı Heyeti’nin yoğun görüşme trafiğine işaret
ederek ancak asıl adresin kendileri değil Adalet Bakanlığı olduğunu
vurgulayarak yanıt verdi. “Türkiye kamuoyu çok silaha kilitlendi
ama ben orada yüz yıllık bir çağrı geleceğini söylemiştim” diyerek
asıl meselesinin silahlar ortadan kalktıktan sonra atılması gereken
demokratikleşme ve eşit yurttaşlığı güçlendirici adımlar olduğuna
işaret etti. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un Van’a kayyım
atanmasına dair açıklamalarına, “Üç dönem halk sandıkta seçiyor,
yerine kayyım atıyor. Abdullah Zeydan mı terörist?” sorusunu
sorarak yanıt verdi...
Velhasılı tam selametle bir grup toplantısını daha bitirip
sonraki randevusuna doğru yola çıkacaktı ki o ‘soru’ geldi. Önce,
‘anlayamadım’ diyerek tekrar rica ettiği soru, bir kez daha
tekrarlandı:
“Terör örgütü sizi tükürüğünde boğar demişti Abdullah Zeydan ona
ne diyorsunuz?”
Muhabir ‘PKK’ diyemiyor, ‘terör örgütü’ demesi lazım...
Ama Zeydan’ın da ‘terör örgütü sizi tükürüğünde boğar’ demiş
olması manasız!
O yüzden Bakırhan’ın soruyu ilkinde anlayamaması da normal. Bir
sürü yerden ‘engelli’ bir Türkçe ile sorulmaya çalışılıyor
çünkü!
Peki anladıktan sonrası?
***
Zeydan son olarak görevden alınmasına neden olan cezaya dair
davayı, mahkeme kararını açıklamadan önce anlatmıştı. 2015’teki
çatışma döneminde söylediği ‘tükürüklü’ sözlerin de ceza talebine
neden olduğu suçlamalardan aldığı 8 yıl 1 ay 15 günlük cezasını ise
5 yıl 2 ay hapis yatıp çıkmış, yeniden Van Büyükşehir Belediye
Başkanı olmuştu. Ve işte şimdi yine 2015’te milletvekili iken
‘çatışma bölgesine izinsiz girdiği’ suçlamasıyla yargılandığı
davadan 3 yıl 9 ay hapis cezası almıştı. Ancak, ‘barış değil
terörsüz Türkiye süreci’ olarak tarif edilen ve son 10 yıldır inşaa
edilen iktidar medyası dilinde değişen bir şey yoktu:
Zeydan, ‘tükürük’ demişti...
Figen Yüksekdağ, ‘Sırtımızı yaslıyoruz’...
Demirtaş, ‘heykel dikeceğiz’...
Diye sıralanıveriyordu hemen engelli bir dilin mahsulü
kalıplar...
Aradan geçen onca zaman, onca hapislik, onca ‘yeni dönem’
açıklamaları vız gelip tırıs gitmişti o ‘dil’e...
O yüzden soruyu doğru anladığından emin olunca belli ki içinden
bir ‘ya sabır’ dedi ve yanıtını verdi Bakırhan: "Evet sizin de
nereden yana olduğunuzu anladım! Biz çözümden yanayız...
Demokrasiden, barıştan... Onun için mücadele ediyoruz. Umarım bu
topraklarda hepimizin, demokrasiyi, kardeşliği eşitçe yaşayacağımız
günlerin arifesindeyiz. Gündemimiz değişir diye düşünüyorum...”
Ne desin başka?
***
Ve sonra aynı gün Zelenski’yle Ukrayna-Rusya barışını görüşen
Erdoğan’ın toplantı sonrası açıklaması geldi: “Barışın kaybedeni
olmaz…”
Doğru söze ne denir!