Türban neyi örtmüyor?
"Türban neyi örtüyor"dan, "Adayımız türbanlıdır, kadındır ve komünisttir"e uzanan süreç çıkarılması gereken derslerle doludur.
Tunca Özlen
Adı Fatma Akın. Tekstil sektöründe çalışan, dönem dönem işsiz kalan, emeğiyle yaşamaya çalışan on milyonlarca kadın işçiden biri. Pek çok kadın işçi gibi, Fatma Akın da türbanlı.
Fatma'yı diğer işçi Fatmalardan ve türbanlı Fatmalardan ayıran özelliği, komünist olması. Komünist Fatma, aynı zamanda Türkiye Komünist Partisi'nin İstanbul Güngören'de belediye başkanı adayı.
İşçi, kadın, türbanlı, komünist ve belediye başkanı adayı olunca Fatma, sosyal medyada yoğunlaşan tartışmaların göbeğinde buldu kendini. Öyle ki partisi, "adayımız türbanlıdır, kadındır ve komünisttir" diye alışılmışın dışında bir açıklama yapmak zorunda kaldı.
Kimilerine göre, türbanlı biri pek çok nedenden komünist olamazdı. İnançlı olmak, tarihsel materyalizmle örtüşmez, "din halkın afyonudur" diyen Marksizmle bağdaşmazdı. Ayrıca TKP değil miydi 28 Şubat döneminde "Türban neyi örtüyor?" broşürleri dağıtan, üniversitelerde türban yasağını savunan?
İnançlı insanların Marksist olup olamayacakları tartışması beyhudedir. Dini bir yabancılaşma türü olarak yorumlayan, gerçekliğin çarpıtılması ve sömürünün gizlenmesi için egemenler tarafından kullanılan bir araç olarak gören Marksistler tanrıtanımazdır, dinsizdir, inançsızdır.
Bir partinin saflarına girmiş, emeğin iktidarı için mücadele etmeye karar vermiş, sosyalizm tahayyülüyle yeni tanışmış inançlı bir insan kendisini "komünist" olarak tanımlayabilir. Bu Marksizmin değil onun kişisel çelişkisidir. Burada "komünist", düzeni değiştirme isteğiyle yanıp tutuşan ve bu yolda örgütlenmiş insandır.
Marksistler buna ek olarak, bu düzen yarın da yıkılsa, yüz yıl daha da sürse kapitalizmin hangi dinamiklerin ürünü olduğunu kavramış, sosyalizme inancı konjonktürel olmayan, din dâhil kapitalizmin tüm yabancılaşma biçimlerini arkasında bırakmış insanlardır. "Komünist"ten "Marksist"e uzanan virajlı yolda kolaycılığa ve kestirmeciliğe yer bulunmuyor.
İnançlı insanlar komünist olabilir, Marksistler ise inançlı olamazlar. Komünist bir partide inançlılar ve tanrıtanımazlar birbirlerinin gözünü oymadan mücadele edebilirler pek ala. Üye profili zenginleşmeden hiçbir parti kitleselleşemez. Yeter ki kişisel çelişkiler, örgütsel tutarsızlıklara dönüşmesin.
Türban meselesini geçmişte yanlış eksende ele almış bir partinin bugün türbanlı aday çıkarması, Fatma'nın değil TKP'nin çelişkisidir.
Türbanı salt siyasal İslam'ın simgesi olarak yorumlayan, türbanlı kadınları da gericiliğin ajanları olarak gören bir siyasi gelenek, bugün açıkça "türban düşmanlığı" yapmaktan vazgeçmiştir. Bu değişime yol açan başat dinamik türbana meşruiyet kazandıran yasal düzenlemeler değil, saflara türbanlıları da katarak kitleselleşen kadın hareketinin gücü olmuştur.
Parti üyesi kadınların öz-örgüt kurmalarının önünü kesen, feminizmi öcü gibi gösteren bir partinin türban düşmanlığını bir kenara bırakması, iç dinamiklerin ürünü değil kadın hareketinin başarısıdır.
İlk kez 1998 yılında, 28 Şubat döneminde Sosyalist İktidar Partisi tarafından yayınlanan, 2010'larda TKP tarafından yeniden basılan "Türban neyi örtüyor?" broşürünü temel siyasi materyallerinden bir tanesi olarak gören bir siyasi gelenek bugün türbanlı aday çıkarıyorsa, bu sınıf siyasetinin kimlik siyaseti karşısındaki başarısıdır aynı zamanda. Türban (ve dolayısıyla türbanlı kadın) düşmanlığına yaslanan kimlik siyaseti, yaratılan mağduriyet edebiyatı üzerinden siyasal İslam'ı beslemekten başka bir sonuç vermemiştir.
Gözaltında polis tacizine uğrayınca yüzünü gizlemeyi reddedip, "Haysiyetsizleştirilen ben değilim, tacizci polistir” diyen, aylardır Flomar fabrikasının önünde direnen, "elinin hamuruyla siyasete girme" diyenlere inat Güngören'de aday olan türbanlı kadınlar, kimlik siyasetinin ayrıştırıcı etkisi karşısında sınıf siyasetinin birleştirici gücünü gözler önüne sermiştir.
Bu bağlamda, "Türban neyi örtüyor"dan, "Adayımız türbanlıdır, kadındır ve komünisttir"e uzanan süreç çıkarılması gereken derslerle doludur.
Diğer taraftan, "Türbanlıların sol siyasette boy göstermesi, bir baskı aracı olarak türbanı meşrulaştırır" diyenler meseleyi yine yanlış bir eksende ele alıyorlar. Kadınların bedenleri ve yaşamları üzerinde denetim kuran bir baskı aracı olarak türban, ancak patriarkaya karşı bütünlüklü bir mücadele verildiğinde bu misyonundan arınıp politik olarak işlevsizleşebilir. Gerisi, açılıp açılmamak, kadınların kendi bilecekleri iştir.
Ne yani, türbanlı işçiler siyaset yapmasınlar mı? Türbanlı işçiler seçimlerde aday olmasın, sokakta bildiri dağıtmasın, ilk kez gördüğü binlerce insanla temas kurmasın mı? Türbanlı kadınlar kendilerini adım adım yeniden inşa edeceklerse ve belki de bir gün açılacaklarsa, siyaset yapmadan bu nasıl olacak?
Türbanlı kadınları kamusal hayattan ve siyasetten dışlamak mı onları özgürleştirir, aktif siyasetin ve kadın hareketinin içinde dönüşmelerinin yolunu açmak mı?
Türbanlı kadınları nerede görmek istersiniz? Ev işleri ve çocuk bakımıyla geçen bir ömrün mezarı olan evde mi, yoksa sınıf kardeşleriyle fabrikada, kız kardeşleriyle 8 Mart'ta mı?
Türbanlı kadın demek işçi kadın demektir. Türbanlı kadın denildiğinde akla Flomar direnişçileri, tekstil işçileri, ofis çalışanları, gündelikçiler, mühendisler, tarım işçileri gelir. Akla komünist Fatma gelir.
Oy verin veya vermeyin. "Siyasette ben de varım!" diyen Fatmaların sayısı artmadan bu ülkenin aydınlığa kavuşamayacağını bilin.