Turgut Kazan: Uğur Kurt’un olası kastla öldürüldüğü açıktır
Okmeydanı'nda öldürülen Uğur Kurt'un ailesi ve avukatları basın açıklaması yaptı. Avukat Turgut Kazan "Apaçık bir olası kastla öldürme eylemini taksirle öldürme sayılamaz" dedi.
DUVAR - Okmeydanı Cemevi’nde Mayıs 2014’te, cenaze törenine katılmak için beklerken polis kurşunuyla öldürülen Uğur Kurt'un ailesi ve avukatları, sanık polis Sezgin Korkmaz'a 12 bin 100 lira adli para cezası verilmesiyle ilgili olarak Galata'daki İstanbul Barosu binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıya CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Gülay Yedekçi, Barış Yarkadaş ve Hilmi Yarayıcı ile çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı.
Ailenin avukatlarından Aslı Kazan, toplantının başlangıcında "Uğur'un eşi Narin de burada olmak isterdi ancak küçük Kemal (oğlu) büyüyor ve bu durum onu olumsuz etkilediği için bugün aramızda yoklar" dedi. Toplantıya Uğur Kurt'un kansere yakalanan annesi Güllünaz Kurt ve babası Kemal Kurt da katıldı.
Ailenin avukatlarından, eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan da mahkeme heyetinin olay anına ilişkin görüntüleri izlemediğini ifade etti. Kazan, "Mahkemenin, mevcut görüntülere, müfettiş raporuna ve savcılık mütalaasına rağmen, apaçık bir olası kastla öldürme eylemini taksirle öldürme sayıp 12 bin 100 lira ceza vermesi olacak şey değildir" diye konuştu.
T24'ten Miray Tamer'in haberine göre, anne Güllünaz Kurt, "O polis üç kişinin katili. Oğlumun katili, eşimin katili benim katilim. Ne biçim insandır bu hakim? Bu hâkim insan mıdır? Kemoterapiden çıkıp buraya geldik. Ne biçim hükümet, ne biçim devlet bu?" dedi.
Güllünaz Kurt, hakkında polis avukatının 'saatini koparmaktan' soruşturma başlatıldığını hatırlatarak şunları söyledi: "Beni bir sinir boşalması nedeniyle 6 sene yargılamaya karar verdiler. O polis üç kişinin katili. Oğlumun katili, eşimin katili benim katilim. Ne biçim insandır bu hakim? Bu hakim insan mıdır? Kemoterapiden çıkıp buraya geldik. Ne biçim hükümet, ne biçim devlet bu? Oraya bir terzi koymuşlar. O teraziyi oraya polis için mi koymuşlar? Halk için değil mi o terazi? Çocuk soruyor, 'Babam nerede?' diyor. Kaçıyorum. Herkesin babası geliyor, onun babası gelmiyor. Vicdanı yok mudur bu hakimin? Elini vicdanına koysun"
'CEZASIZLIK UYGULANIYOR'
Turgut Kazan ise şunları söyledi: "Türkiye’de çok ciddi bir yargı bağımsızlığı sorunu yaşıyoruz. Özgürlüklerimizin güvencesiz kalması yetmedi, şimdi can güvenliğimiz ve yaşama hakkımız tehlikededir. Kamu görevlilerinin, tabii en başta polisin suç işlemesine karşı, tam bir cezasızlık uygulanıyor. Kesinlikle etkin soruşturma yapılmadığı gibi, etkin yargılama yapılmıyor. Daha baştan, izin verilmeyerek soruşturma yolları kapatıldığı gibi, kamu oyu baskısıyla davası açılanlarda da, adil bir yargılama yapılmıyor, mış gibi yapılıyor"
Gerçekten, hep polisin destan yazdığı kabul edildiği için, Uğur Kurt olayında da, önce şüpheliyi koruma arayışıyla soruşturma başlatıldı. Savcılığın meşru müdafaa ve orantılı saldırı vurgusuyla soruşturma izni istemesinin başka bir izahı yoktu. Koruyacaktılar, korudular. Eğer, olay medyaya yansımasaydı, meşru müdafaa ve orantılı saldırı sayarak hep yaptıklarını yapacaklardı. Takipsizlik kararı verip kapatacaklardı. Ama, sizler yazıp çizdiğiniz için, kolay kapatılamayacağını gördüler. Tedbirsizlikle dava açma yoluna gittiler. Tabii, biz yine sizlere başvurma gereği duyduk. 24.10.2014 günü, bu salonda bir basın toplantısı yapıp tedbirsizlikle dava açılmasına karşı durduk"
Haber yaptınız, haksızlığı duyurdunuz. Ve davanın açıldığı Asliye Ceza Mahkemesi, bu olay tedbirsizlik sayılamaz dedi, 28.10.2014 günü görevsizlik kararı verdi. Çünkü, durum çok açıktı. Saat 11:37:59’da başlayan Molotof atma olayında, son Molotof 11:38:07’de atılıyor. Molotof atanlar yan sokağa kaçıyor. Ve aynı saatte, yani 11:38:07’de şüpheli polis memuru, şortlandın içine girip kendisini koruyabilecekken, şortlanddan silahını alıp dönüyor, mermiyi sürüyor. Ve saat 11:38:09’da, polis amirlerinin tam 5 kez “Sıkma” diye bağırdığı duyuluyor. Saat 11:38:10’da üçüncü bir kişi Molotof fırlatıp hemen yan sokağa kaçmaya çalışıyor. Ama, şüpheli polis saat 11:38:12’de ateşe başlıyor. Bu sırada, üçüncü kişi kaçmış ve görüntüden çıkmıştır. Uğur Kurt vurulmuş, yaşamını yitirmiştir."
'MEŞRU MÜDAFAA SAYILAMAZ'
"Evet, Güvenlik Şube, Foto Film Şube ve Cihan Haber Ajansı kayıtları çok açık. Olay yerindeki çok sayıda polis ve amirlerinin gayet sakin durduğunu görüyoruz. Hepsi, cemevi tarafını izliyor. Hiçbiri müdahale gereğini duymuyor. Hatta, 11:38:10’daki üçüncü Molotof atılmadan önce ve atıldıktan hemen sonra, 'Sıkma' 'Sıkma' diye onu uyarıyorlar. Amirler şüpheli polise 14 ile 25 metre mesafededirler. Sanık polis duyuyor, ama durmuyor, ateş ediyor. Asıl önemlisi, şüpheli polisin beyanına göre, şortlandda bir FN silahı ve 4 adet gaz bombası bulunduğu anlaşılıyor. Yani, ölüme yol açmayacak silahları kullanma imkanı varken, arabadan tabancayı alıp ateş etmesi, 'meşru müdafaa' ve 'orantılı saldırı' sayılamayacağı gibi, 'taksirli ölüme sebebiyet' de sayılamaz. Görüntüler apaçık bir olası kastın varlığını gösteriyor. Sanık polis, müfettiş raporunda belirtildiği gibi, 'yapmaması gerekeni yapmış / silahını usule uygun kullanmamıştır'. Molotof atan terörist zaten kaçtığına göre, o açıdan ateş ettiğinde, törendeki birine isabet edebileceğini öngörmesi gerekir. Dolayısıyla, olursa olsun düşüncesiyle hareket ettiği ve Uğur Kurt’u olası kastla öldürdüğü açıktır. Kimse bu gerçeği gizleyemez, ört bas edemez. Nitekim duruşma savcısı da, tam iki kez Uğur Kurt’un olası kastla öldürüldüğü yolunda görüş bildirerek, sanığın TCY’nın 82/1-g maddesi uyarınca cezalandırılmasını istemiştir.
Ne var ki, olaya ilişkin bu görüntüler, 19.02.2016 günlü 5. oturumda başka bir heyet tarafından izlendi. Tanıklar yine o heyet tarafından dinlendi. Sonra, 25.10.2016 günlü 7. oturumda Başkan ve üyeler tümden değişti, değiştirildi. 09.02.2017 günlü oturumda, sanık müdafii mazeret bildirdiği için bir işlem yapılmadı. Ve yeni heyet görüntüleri duruşmada izlemeden, bizim yapacağımız açıklamalara göre durumu değerlendirme yoluna gitmeden, üstelik son oturuma kadar sanığı hiç görmeden, 25.04.2017 günü o inanılmaz cezayı açıklayıp çekildi. Mahkemenin, mevcut görüntülere, müfettiş raporuna ve savcılık mütalaasına rağmen, apaçık bir olası kastla öldürme eylemini taksirle öldürme sayıp 12 bin 100 lira ceza vermesi olacak şey değildir. Kamuoyunu uyarıyorum. Sizleri de kamuoyunu uyarmaya çağırıyorum. Türkiye Meksika oluyor. Hiçbirimizin can güvenliği kalmayacak. Yaşam hakkımız tehlikede. Polis dilediği gibi silah kullanacak. Tetiğe basıp kurşunu sıkacak. Kime isabet edeceği umurunda bile olmayacak. Eşinizle / çocuğunuzla gezerken, işe giderken, cenaze törenindeyken vurulup yere düşeceksiniz. Öleceksiniz. Verilen kararın anlamı budur.
Böylece, AİHM’nin cezasızlık uygulaması sayarak ihlal kararı verdiği 500 dosyaya, bir dosya daha eklenmiş oldu. Biz, hiç boyun eğmeden görevimizi yapıp adaletin gerçekleşmesini sağlamaya çalışacağız. Sorunu istinafa taşıyıp hukuksal tartışmayı orada yapacağız. Ama bu büyük tehlike hepimizin yaşama hakkıyla ilgili olduğu için, öncelikle bağımsız yargıyı yaratmamız gerektiğini belirtiyor, hepinizi göreve çağırıyoruz.