Okul tuvaletinde sigara içen üç erkek öğrenci öğretmene yakalanır.
"Siz içerde sigara mı içiyordunuz?" diye sorar öğretmen.
Öğrencilerden biri "Hayır hocam" yanıtını verir.
Öğretmen tekrar sorar:
"Sigara içmiyorsanız, üç erkek bir tuvalet kabininde ne yapıyordunuz?"
Bu kez öğrencilerden biri itiraf etmek zorunda kalır:
"Hocam vallahi sigara içiyorduk."
Fıkrayı TBMM Genel Kurulu'nda anlatan CHP'nin kadın milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet.
"Türk tipi başkanlığı", "partili cumhurbaşkanlığı" kılığında ülkeyi tek adam yönetimine götürecek Anayasa değişikliğinin oylanması sırasında anlatır.
Çünkü "gizli" olması gereken oylama sırasında üç AKP'li erkek milletvekili aynı oy verme kabininde birlikte yakalanmıştır.
Aynen üç erkek öğrenciyi tuvalette yakalayan öğretmen gibi sorar Fatma Kaplan Hürriyet:
"Dünkü oylamada, aynı kabinde birlikte oy kullanan üç AK Partili vekil 'vallahi birlikte oy kullanmıyorduk, anayasayı ve gizliliği ihlal etmiyorduk' diyorsanız, üç vekil bir kabinde ne yapıyordunuz? Üç AK Partili vekilin birlikte kabinede ne yaptığını bilmeye milletimizin hakkı vardır."
Ancak "reise yaranma" çabasındaki bazı vekiller yüzsüzlükte tavana vurmayı hiç dert etmiyorlardı. Kendilerini göstermek için bırakın üçünün bir kabine girmesini, hiç kabine girmeden oylarını göstere göstere zarfa atan, hatta kameralara, cep telefonlarının objektifine poz verenler bile vardı.
Zaten "parti komiserleri" oy verme kabinlerinin önünü tutmuştu.
Anayasanın "gizli oylama" hükmüne rağmen oylarını göstere göstere atanlardan büyük bölümü belli ki bir dönem Gülen Cemaati ile teşriki mesai yapmış. Kardeşi veya bir yakını FETÖ'den gözaltına alınmış, hatta tutuklanmış olanlardı.
Bunlardan bazıları da belli ki ByLock'cu milletvekili listesindeydi.
Ancak bu liste Meclis'te kurulan Darbe Araştırma Komisyonu'ndan bile gizlenmişti.
Komisyonun CHP'li üyelerine göre 120 milletvekilinden oluşan bir 'ByLoock'çu vekil' listesi vardı. Bunlardan en az 80'inin AKP'li olduğu iddia ediliyordu.
İşte bu "kardeş-akraba ya da ByLock durumundan" zanlı olan vekiller belli ki daha çok "tek adam yönetimine" yol açacak anayasa değişikliğine "evet" dediğini göstermek için neredeyse kendisini zarfın içine oy olarak atacak haldeydi.
Sadece getirilme yöntemlerine bakarak bile "Türk tipi başkanlığın" pek matah bir şey olmadığını kolayca söyleyebiliriz, gerisini saymaya gerek yok.
Hatta, oyunu göstere göstere kullanan Sağlık Bakanı Recep Akdağ kendisini uyaran CHP'li vekillere "Hadi lan! Suç işliyorum, sana mı soracağım" diye bağıracak kadar adapte olmuş durumda "Türk tipi başkanlığa."
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da ortada dönen bu Anayasaya aykırı durumu "Gizli oylama demek kabine girip perdeyi kapatmak değil" diyecek kadar "yerli ve milli".
İşin o kadar suyu çıkmış durumda ki, getirilmek istenen yönetim biçiminin "başkanlık" diye adlandırılmasına İstanbul Barosu eski Başkanı Ümit Kocasakal da karşı çıkıyor:
"Başkanlık sistemi geliyor diye konuşuyor ve tartışıyoruz. Bu getirilmek istenen şey başkanlık sistemi değil ki. Başkanlık sistemi kendi içinde bir sistemdir. Konuşulabilir ve tartışılabilir. Ben karşı çıkarım gene. Türkiye'nin bünyesine uygun değil. Ama başkanlık dediğiniz sistemde de kuvvetler ayrılığı vardır. Artı çok güçlü bir siyasi ve hukuki denetim vardır. Bir kere başkanlık sisteminin ne olduğunu bilmiyoruz."
AKP ile MHP'nin el ele verip getirmek istedikleri bu ucube sisteme "Türk tipi" demeleri de ayrı bir sorun Kocasakal açısından:
"Başkanlık sistemi de, parlamenter sistem de her ikisi de kuvvetler ayrılığına dayalı ve demokratik sistemler. Bir kere bunu kabul edelim. İkisinde de kuvvetler ayrılığı var. Dünyada üç tip başkanlık sistemi var. Dördüncüsü yok. Şimdi 'Türk tipi' diyorlar buna. Buna, bu sisteme Türk tipi demek, inanın bana Türk milletine bir hakarettir. Yani Türk milleti demokrasiyle idare edilmeye layık değil, o yüzden 'Türk tipi' diyorlar aslında. Aklımızla, Türk milletinin aklıyla alay ediyorlar."
İşte bu noktada Kocasakal bize "yerli ve milli" diye yutturulan "Cumhurbaşkanlığı görünümlü başkanlığın" gerçek anavatanını açıklıyor:
"Bakın üç tip başkanlık sistemi var. Bir, Amerikan tipi. Sadece Amerika'da uygulanabiliniyor. Amerika dışında uygulanabildiği ikinci ülke yok. İki, Latin Amerika tipi. Meksika, Uruguay, ora, bura. Onu anlatmaya bile gerek yok, nasıl sonuçlar verdiğini. Üç, Afrika tipi. Bence bizim bu iktidarın isteğine en yakın o, bu üçü arasında. Afrika tipi."
Mesele anlaşılmıştır herhalde; bize "yerli ve milli" diye yutturulan "Türk tipi başkanlığın" aslında Afrika kökenli olduğu...
Bir de Türklerin Ortaasya'dan geldiğini sanırlarmış. TBMM'ye getirilen Anayasa değişikliğine bakılırsa, insan zanneder ki Türklerin anavatanı Afrika'ymış.
Zaten geldiğimiz "kabile toplumu" düzeyine bakılırsa bu tez daha inandırıcı gelebilir.
Türkiye'ye getirilmek istenen yönetim modeli için insan rahatlıkla, "Eğer Türk tipi başkanlık buysa, Türkler de az faşist değilmiş" diyebilir.
Ama yine de Türklere haksızlık etmeyin. Gelin bu Anayasa değişikliğiyle amaçlanan yönetim biçimini "Türk tipi" yerine, "Afrika tipi" diye adlandıralım. Hatta dileyen "Tayyip tipi" bile diyebilir.
O zaman artık "Ne mutlu Türküm diyene" sözüne de gerek kalmaz. Artık hep birlikte yeni versiyonunu söyleyebiliriz:
"Ne mutlu Afrikalıyım diyene."