Türk-Yunan ilişkilerinde azınlık meselesi
Yunanistan’da Türk Azınlığın sorunları hala devam ediyor. Ama AB sayesinde iyileştirmeler de oldu. Özellikle Cem-Papandreu zamanında önemli merhaleler katedildi.
Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Atina’ya yapacağı resmi ziyaret öncesi, bugün ilk olarak Batı Trakya’ya gidecek. Bu durum Yunan kaynaklarınca Türkiye ile yeni bir gerilim olarak takdim ediliyor. Yunan basını Türk Dışişleri Bakanı'nın Atina’dan önce Gümülcine’ye yapacağı ziyaretin Atina’da rahatsızlık yarattığını, Yunan hükümetinin Çavuşoğlu’nun Batı Trakya’ya Atina’daki temaslardan sonra gitmesinin uygun olacağını düşündüğünü belirtiyor.
Çavuşoğlu’nun, Dendias’ın tartışmalı geçen son Türkiye ziyaretinde, muhatabı nasıl hareket ettiyse aynı şekilde davranma kararı aldığı anlaşılıyor. Diplomaside bu tür jestler olağandır. Özellikle hassas dengelere dayanan, sorunlarla yüklü Türk-Yunan ilişkilerinde bu tür jestlerin yapılmaması karşı tarafça yanlış yorumlanma riski taşıdığı için farklı davranma imkan ve esnekliği çoğu zaman bulunmaz. Buna rağmen çok dikkatli hareket etmek, her adımı kuyumcu hassasiyetiyle kılı kırk yararak atmak gerekiyor. Bu haslet maalesef ne bizim siyasilerde ne de Yunanlı siyasilerinde var. Geçmişte Deniz Baykal’ın ve Yıldırım Aktuna’nın (hatırlayan var mı?) ziyaretlerinin Hrisi Avgi (Altın Şafak) örgütünün provokasyonlarına sebep olması nedeniyle azami dikkatle hareket etmek gerekiyor. Batı Trakya’da çıkacak bir maraza iki ülke ilişkilerine büyük zarar verir.
Hafızalarımızı tazeleyelim. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias nisan ayı ortasında Ankara’ya yaptığı ziyaretten önce İstanbul’da Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos’u ziyaret edip Atina’ya dönmüş, ertesi gün ise Ankara’ya seyahat etmişti. Dendias’ın bu şekilde bir program uygulamasının nedeni, önceden planlanan Çavuşoğlu-Dendias görüşmesinin tarihi ile son anda gerçekleşmesine karar verilen NATO Dışişleri Bakanları toplantısının çakışmasıydı. Türk tarafı görüşmenin bir gün sonraya ertelenmesini önermiş, Dendias bunun üzerine Patrik’le yapacağı görüşmeyi ertelemeyerek Bartholomeos’u İstanbul’da ziyaret ettikten sonra Atina’ya dönmüş, Çavuşoğlu ile görüşmesi için ertesi gün ayrıca Ankara’ya uçmuştu. Bunun anlamı açıktı: Yunanistan için 'Ekümenik' (Cihanşumul-Küresel) kabul edilen Rum Ortodoks Patrikhanesi Türkiye ile ilişkilerin gölgesinde kalacak bir konu değildir. Yunanistan, Patrik’i ve Patrikhane’yi aziz ve yüce kabul eder. Patrik’in statüsü açık açık belirtilmese de Yunanistan için devlet başkanı düzeyindedir. Papa katolikler için hangi statüde ise, Ekümenik Rum Ortodoks Patriği de Yunanlılar için aynı statüdedir. Türkiye’de resmi uygulama gereği İstanbul Rumlarının dini lideri olarak Fatih Kaymakamı’nın muhatabı kabul edilen Patrik, esasen hemen hemen her yerde ekümenik kabul edilir ve yurtdışı ziyaretlerinde, gittiği ülkelerde devlet başkanlarına uygulanan protokol ile karşılanır ve ağırlanır. Dendias’ın yaptığı da buydu.
Rum Ortodoks Patrikhanesi konusu Lozan’da en çok tartışılan, Türk heyetinin istediği hedefe ulaşamadığı en önemli konulardan biridir. İnönü’nün Mustafa Kemal’den aldığı talimat, Mora İsyanı’ndan beri bir çıban başı olarak görülen, işgal zamanı emperyalist güçlerle işbirliği yapan Patrikhane’nin İstanbul’dan Aynaroz’a nakledilmesine karar verilerek, Lozan’da bu konunun nihai olarak kapatılmasıydı. Türk heyetinin bu isteğine başta İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon olmak üzere Batılı ülkelerinin temsilcileri, Hristiyanlığın beş büyük kilisesinin de biri (diğerleri kuruluş sırasına göre Kudüs, Antakya, İskenderiye ve Roma’dır) olan iki bin yıllık Patrikhane’nin sürgüne gönderilmesine şiddetle karşı çıkılmışlar, sonuçta Türk heyeti İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin İstanbul Rum nüfusunun manevi ihtiyaçlarını karşılamak şartıyla, yerinde tutulmasını kabul etmek zorunda kalmıştır. Türkiye bu anlayışın gereğini biraz da abartılı bir yaklaşımla uygulamaya koymuştur. Patrik, ileride kurulacak olan Diyanet İşleri’nin Başkanı'nın eşiti veya İstanbul Valisi’nin muhatabı dahi kabul edilmeyerek, resmi işlemlerde Fatih Kaymakamı’na tabi kılınmıştır.
Lozan’da Türkiye ve Yunanistan arasında bir de nüfus mübadelesi anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma gereği İstanbul Rumlarıyla Batı Trakya 'Müslümanları' hariç tutulmak üzere iki ülke arasında ahali değişimi gerçekleşmiştir. Nesiller boyu mübadil aileler için büyük acılara yol açan nüfus mübadelesi anlaşması nedeniyle Anadolu’da bugün artık Rum nüfus ve kültürü, Yunanistan’da ise Türk nüfusu ve kültürü kalmadı. Selanik artık Türklerin, Musevilerin ve Rumların bir arada yaşadığı kozmopolit kültür başkenti değil. Bugünkü Selanik eski Selanik’in kötü ve 1917 yangınından sonra iğdiş edilmiş bir kopyası. Aynı şekilde Yunanlıların dilimizdeki ismini aldığı İyonya’nın kadim şehirleri de, başta İzmir olmak üzere artık Rum nüfustan ve kültürel zenginlikten mahrum. Bir zamanların kozmopolit zengin Batı Anadolu şehirleri yanı başlarındaki tarihi Yunan kültürünün muhteşem kalıntılarına inat birer çirkinlik abidesi haline geldiler.
Bu topraklardan Ermeniler tehcirle, Rumlar mübadeleyle ayrıldılar. Anadolu fakirleşti, güdükleşti. Anadolu zanaatkarını, şehirli nüfusunu kaybetti. Ama Türkiye bu alanda tek değil. Herkesin tenceresinin dibi kara. Yunanistan’dan sadece Türkler ayrılmadı. Türkiye’de pek üzerinde durulmuyor ama, Osmanlı Rumelisi bir insan hazinesiydi. Rumeli’de Arnavutlar da Bulgarlar da Museviler de kendilerine doğru veya yanlış 'Makedon' diyen Slav Ortodokslar da Yunanlılarla bir arada yaşarlardı. Yunanlı dostlarımız, Balkan Savaşları'ndan sonra çoğunlukta olmadıkları Yunan Makedonyasını etnik temizlikle safkan Yunan yapmayı başardılar. Yunanistan’da bunun tek istisnası Batı Trakya’dır.
Lozan’da mübadeleyi, bugün artık itiraf etmekte zorluk çekseler de kaçan Anadolu Rumlarını geri göndermenin imkansızlığı karşısında çaresiz kalan ve etnik bakımdan mütecanis bir Yunanistan yaratma sevdasına kapılan Yunan tarafı talep etti. Türk tarafı da kabul etti. Mübadele etnik esasa göre değil, dini esasa göre yapıldı. Mesela Türkiye’den gönderilen Rum Ortodokslar arasında Selçuklu Türkleri'nden önce Anadolu’ya gelen ve Bizans İmparatorluğu tarafından Konya Karaman bölgesine yerleştirilen Türkçe konuşan Ortodoks Karamanlılar da vardı. Anadolu Rumları giderken, onlarla beraber binlerce yıldır İyonya’da yaşayan Musevi cemaatten ayrılanlar da oldu. Yunanistan’dan ise Türkçe bilmeyen Giritli Müslümanlar ve Kavala Pomakları gibi etnik bakımdan 'Türk' olmayan toplumlar Anadolu’ya gönderildiler. Rakı-uzo muhabbeti yapacak değilim ama, iki mübadil halk da çok acılar çekti, bu acılar hala unutulmadı, ata topraklarına olan özlem mübadillerin yeni nesilleri arasında dahi hala yaşıyor. Anadolu Rumları da çok acı çekti, Rumeli Türkleri de çok acı çekti. Acılar yarıştırılamaz.
Bugün Batı Trakya’da Türkler yaşıyorsa (iyi ki de yaşıyorlar) bu paradoksal olarak Patrikhane sayesindedir. Lozan’da Patrikhane’nin İstanbul’da tutulması nedeniyle, İstanbul Rumları Patrikhane’nin hizmet vereceği Ortodoks cemaat olarak yerinde kalmış, Karasu-Meriç ırmakları arasında yaşayan Batı Trakya Türkleri de İstanbul Rumlarına mütekabil olarak, yerlerinde tutulmuştur. Lozan Antlaşması'nın azınlıklara ilişkin 37.-44. maddelerinde tümüyle Türkiye’de tutulan gayrimüslim azınlıkların haklarından söz edilir. Lozan’da Batı Trakya 'Türk Azınlığı'ndan bahis yoktur. Sadece 45. maddede “Türkiyenin gayrimüslim azınlıklarıyla ilgili olarak bu bölümdeki hükümlerde tanınan haklar aynı şekilde Yunanistan tarafından kendi topraklarındaki Müslüman azınlığa tanınacaktır” şeklinde bir hüküm vardır. Yani Batı Trakya Azınlığı Lozan’da 'Müslüman' olarak tanımlanmıştır.
Yunanistan bu maddeye dayanarak Batı Trakya’da Türk azınlık bulunmadığını iddia eder. Dendias, Çavuşoğlu’nun Ankara’daki basın toplantısında Batı Trakya Türk Azınlığının gasp edilen haklarından söz etmesi üzerine anlaşmalara göre böyle bir azınlığın Yunanistan’da yaşamadığını iddia edebildi. Sorulduğu takdirde Yunanlı temsilciler, özellikle Dendias gibi sağcılar, Batı Trakya Azınlığının Müslüman Pomaklar ve Çingeneler ile 'Büyük İskenderin Müslümanlaştırılmış torunlarından' oluştuğunu söyleyecektir. Batı Trakya’da bir zamanlar legal olarak kurulmuş Türk Öğretmenler Birliği, Gümülcine Türk Gençler Birliği ve İskeçe Türk Birliği gibi dernekler isimlerindeki 'Türk' sözcüğünden dolayı sonradan yasaklanmıştır. Ama buna karşılık Batı Trakya’daki azınlık okullarında Türkçe okutulur, azınlık her fırsatta Türk kimliğini vurgular, ne kâm!
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Gümülcine’de Yunanistan tarafından etnik kimliği inkar edilen işte bu azınlığın temsilcileriyle görüşecek. Yasal bir statüsü olmayan ama azınlığın temsil heyeti olarak faaliyet gösteren Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu’na üye milletvekilleri, seçilmiş müftüler ve dernek temsilcileri Dışişleri Bakanı'na legal yollarla müftülerini seçemediklerini, okullarına Türkiye’de yetişmiş öğretmenlerin atanamadığını, kitap ve derslik sorunu çektiklerini, Türk ismini derneklerinde kullanamadıklarını, resmi kurumlarda ayrımcılığa uğradıklarını anlatacaklar.
Yunanistan’da Türk Azınlığın sorunları hala devam ediyor. Ama AB sayesinde iyileştirmeler de oldu. Özellikle Cem-Papandreu zamanında önemli merhaleler katedildi. Dağlık bölgedeki askeri yasak bölge kalktı, keyfi vatandaşlıktan çıkarmalar son buldu, inşaat yasakları artık tarihe karıştı, Azınlığın devlete olan güvensizliği bir ölçüde kırıldı, azınlık bu sayede çocuklarını Yunanistan’da okutuyor, yatırımlarını Yunanistan’da yapıyor.
1990’larda gerçekleşen yerel yönetimler reformu sayesinde Yunanistan’da vali-kaymakam atamaları artık yok. Yerel yöneticiler sadece seçimle işbaşına gelebiliyorlar. Azınlık kendi belediye başkanlarını kendisi seçebiliyor. Kayyum ataması veya seçim sonuçlarının mahkemede bitmesi gibi garabetler Yunanistan’da kimsenin hatırına gelmiyor. Bakalım bunlar bizde ne zaman tarihin çöplüğüne atılacak. Sayın Çavuşoğlu Batı Trakya Türk Azınlığının haklı sorunları dinlerken umarım bunları da konuşmaya ve üzerinde düşünmeye fırsat bulur.
Batı Trakya Türk Azınlığı tüm baskı ve haksızlıklara rağmen, tarıma dayalı bir toplum olmasının da etkisiyle, bugüne kadar ata yurdunda varlığını koruyabildi. Oysa bir zamanların zengin ve kültürlü Bizans yadigarı İstanbul Rum Azınlığından bugün artık söz etmek mümkün değil. İstanbul Rum Azınlığının üstünden 6-7 Eylül 1955 pogromu ve 1963 ikamet kararname krizi silindir gibi geçti. Büyük ölçüde yaşlılardan oluşan İstanbul Rumlarının nüfusu bir-iki bini geçmiyor. İstanbul’daki Rum okulları öğrencisizlikten kapanalı çok oldu. Önündeki sokağa dahice bir kurnazlıkla Batı Trakyalı siyasetçi Sadık Ahmet’in ismi verilen Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulu’nun 1970’lerden beri kapalı tutulması nedeniyle yeni din adamı yetiştiremiyor. Patrik Bartholomeos’tan sonra onun yerine yeni bir Patrik bulunup bulunmayacağı şüpheli. Biz her ne kadar Patrikhaneyi Fatih Kaymakamı'na eşit saysak da yedi düvel, Hristiyanlığın en kutsal kurumlarından biri olan bu kiliseyi ekümenik sayıyor.
Umarım, yeni bir Cem-Papandreu ikilisi ortaya çıkar ve iki ülke, aralarındaki sorunlara konuşarak çözüm ararlar.