Turkcell kaybetti, ifade özgürlüğü kazandı

İstinaf mahkemesi, Turkcell’i eleştiren gazeteci Ayla Türksoy'a verilen tazminat cezasını bozdu, avukat masrafları dâhil tüm harcamaların Turkcell tarafından karşılanmasına hükmetti. Turkcell’in meşhur Jingle’ına atfen söylersek, mahkemenin kararı “Turkcell bağlan hukuka, bağlan Turkcell hukuka” diyor.

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi, ekonomik güçlerini kullanarak ifade hürriyetini kullanan bireyler üzerinde baskı kurmaya çalışan şirketler açısından emsal teşkil edecek, mevcut yargı ortamında istisnai sayılabilecek özgürlükçü bir karar verdi. Ensar Vakfı’na sponsorluk yapan Turkcell’i eleştiren gazeteci Ayla Türksoy hakkında birinci derece mahkemesinin verdiği tazminat cezasını bozan istinaf mahkemesi, aynı zamanda AİHM kararlarının Türkiye yargısı tarafından iç hukuk kuralları uygulanırken dikkate alınmasının zorunlu olduğunu da teyit etti.

2016 yılında, 45 çocuğa cinsel istismar iddiasıyla gündeme gelen Ensar Vakfı’na sponsorluk yapan GSM operatörü Turkcell sosyal medyada büyük tepki toplamıştı. Sayısız insan bu tepkisini tweet atarak, yahut aboneliğini iptal ederek gösterirken, Turkcell ise 11 bin tweete erişim engeli getirtmiş, 124 kişiye de “ticari itibarını zedelediği” iddiasıyla 10 biner liralık tazminat davası açmıştı.

Hakkında dava açılanlardan biri de gazeteci, editör ve çocuk hakları savunucusu Ayla Türksoy’du. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi tarafından nihayetlendirilen davanın gerekçeli kararı mevcut yargı sistemi göz önüne alındığında inanılmaz!

Zira karar, bireylerin eleştiri ve ifade hürriyetini kullandıkları için şirketler tarafından “kurumsal itibarım zedelendi” iddiasıyla yargı eliyle kuşatılması, sindirilmesi çabasına karşı emsal teşkil edebilecek bir gerekçeye dayanıyor.

TURKCELL, 'MAĞDURİYETİNİN' ANCAK 10 BİN LİRAYLA GİDERİLEBİLECEĞİNDE ISRAR ETTİ

Mahkemenin karar metnini aktarmadan önce, olayın arkaplanını hatırlayalım.

Türksoy, 26 Mart 2016 tarihinde “Yapay zekâ yoldan çıktı!” başlıklı bir haberi alıntılayarak “Microsoft, ırkçı tweet atan yapay zekasını bakıma alıyor, tecavüz destekçisi Turkcell adeta yaptım yine yaparım diyor” yazılı bir tweet atmıştı. Sadece bir “like” alan ve hiç RT edilmeyen bu tweet Turkcell’in gözünden kaçmamış ve Türksoy hakkında derhal bir tazminat davası açılmıştı.

Uzun bir yargı sürecinde ilk derece mahkemesi Türksoy’u Turkcell’i “incittiği”, “kurumun kişilik haklarına zarar verdiği” gerekçesiyle haksız buldu ve Turkcell’in 10 bin TL’lik tazminat talebini fahiş bulsa da Türksoy’u 1.000 TL ödemeye de mahkûm etti. İlk derece mahkemenin böylesi bir tweet için bir kullanıcıyı devasa şirket karşısında haksız bulmasının sembolik anlamı elbette ödenecek tazminatla mukayese edilemeyecek kadar önemliydi.

Fakat Turkcell kendini o kadar mağdur görüyordu ki, Türksoy’un peşini bırakmamakta kararlıydı. Tazminatı az buldu ve Türksoy’un tweet’inden dolayı gördüğü zararın ancak 10 bin TL ile tazmin edilebileceği iddiasıyla istinafa gitti.

Görüştüğümüz Türksoy ise mahkemenin dava konusu paylaşımı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirip üstüne üstlük ceza vermesi çelişkisi üzerine istinafa gittiğini aktardı. Kaldı ki Turkcell, tweet attığı tarihte 550 takipçisi olan Türksoy’un paylaşımının “haksız rekabete” yol açtığını iddia ediyordu. Oysa Türksoy’a ceza veren birinci mahkeme, haksız rekabetin oluştuğuna dair herhangi bir delil de sunamıyordu.

MAHKEME: İSTENEN TAZMİNAT ÇOK OLMASA DA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE ORANTISIZ MÜDAHALE OLUR

Her iki tarafın savunmasını ve birinci derece mahkemenin kararını değerlendiren istinaf mahkemesi, Turkcell lehine Türksoy’a verilen cezayı haksız bulduğuna dair karar metninde şu ifadelere yer verdi:

“İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (IHAS)'nin 10/1. Maddesi ve Anayasa'nın 26/1. Maddesinde, herkesin, düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, bu hürriyetin resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığı düzenlenmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal kararlarında ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin gerekli olup olmadığı konusuna ilişkin genel ilkeler açıklanmıştır.

Buna göre, (i) İfade özgürlüğü; demokratik bir toplumun temel dayanaklarından ve bu toplumun gelişimine ve her bireyin kendini gerçekleştirmesine yönelik temel koşullardan birini teşkil etmektedir. Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasına konu olan ifade özgürlüğü; sadece lehte olan veya incitici olarak algılanmayan ya da dikkate almaya değmeyecek nitelikteki “bilgi” veya “düşünceler” için değil, aynı zamanda, inciten, gücendiren veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bunlar “demokratik bir toplumu” var eden çoğulculuk hoşgörü ve açık fikirliliğin gerekleridir.

(ii) Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrası kapsamında ‘gerekli’ sıfatı, ‘zorlayıcı bir toplumsal gereksinimin’ varlığını ifade etmektedir. Sözleşme'ye Taraf Devletler, bu tür bir gereksinimin söz konusu olup olmadığını değerlendirmede belli ölçüde takdir yetkisine sahiptir; ancak bu, gerek yasaları gerekse bağımsız bir mahkeme tarafından alınmış olanlar da dâhil bunları uygulamaya yönelik kararları kapsayan Avrupa denetimi ile bir arada yürümektedir. Bu nedenle Mahkeme (AİHM), ‘bir kısıtlamanın’, 10. madde ile korunan ifade özgürlüğüyle bağdaşıp bağdaşamayacağı konusunda nihai kararı verme yetkisine sahiptir.

Davalının ifade özgürlüğü hakkını koruma gerekliliği ile davacı şirketin şöhret ve haklarını koruma gerekliliği arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Dayanılan manevi tazminat istemi gerekçelerinin ifade özgürlüğü hakkına yapılan bu tür bir müdahaleyi haklı göstermek için yeterli değildir. Her ne kadar talep edilen veya hükmedilmesi muhtemel tazminat miktarı neticede çok yüksek olmasa da, gerçekte, söz konusu mahkûmiyet kararının, toplum hayatını ilgilendiren konuların kamuya açık şekilde özgürce tartışılması üzerinde şüphesiz caydırıcı bir etki yaratacak ve dava konusu paylaşım nedeniyle davalı aleyhine tazminata hükmedilmesi, Sözleşme'nin 10. Maddesi anlamında "demokratik bir toplumda gerekli" olmayan müdahalenin, ifade özgürlüğü hakkını kullanmasında orantısız bir müdahale oluşturacaktır.”

TURKCELL BAĞLAN HUKUKA, BAĞLAN TURCELL HUKUKA

Turkcell’in meşhur Jingle’ına atfen söylersek, mahkemenin kararı “Turkcell bağlan hukuka, bağlan Turkcell hukuka” diyor.

Neticede istinaf mahkemesi çocuk istismarıyla gündeme gelen Ensar Vakfı’na sponsorluk yaptığı için eleştirilen Turkcell’in başvurusunu esastan ret, Türksoy’un başvurusunu ise kabul ederek ilk derece mahkemesi kararını yukarıdaki gerekçelerle kaldırdı. Ayrıca mahkeme Türksoy’un avukat masrafları dâhil tüm harcamaların Turkcell tarafından karşılanmasına hükmetti.

Türksoy davasını başından itibaren İfade Özgürlüğü Derneği ile birlikte takip eden avukat Kerem Altıparmak’a göre Bölge Adliye Mahkemesi, AİHM kararlarının bağlayıcı olmadığının iddia edildiği bir ortamda, bir özel hukuk çekişmesinin bile AİHM'in çizdiği ifade özgürlüğü sınırları içerisinde çözülmesi gerektiğini saptadı. Bir başka deyişle, tam da AİHM'in dediği gibi iç hukuku Sözleşmeyi içkinleştirerek yorumladı.

AYLA HANIM İÇİN KÜÇÜK AMA KAPIYI AÇMASI AÇISINDAN BÜYÜK BİR KARAR

Altıparmak’ın değerlendirmesi şöyle: “Mahkeme kişilik hakları iddialarının mutlaka ifade özgürlüğü iddiaları karşısında dengelenmesi gerektiğini söylüyor. Mahkemenin bizim talebimize cevap verip, Turkcell'in bir tüzel kişi olması nedeniyle kişilik hakları kavramının dar yorumlanması gerektiğine karar vermesi de önemli. Şirketler çıkıp, ‘bana hakaret etti diyemez, somut bir zarar göstermeli’ diyor. Dahası, ticari olmayan bir faaliyeti ile ilgili olarak yapılan eleştirinin rekabet hukukuna aykırı olacağı iddiasının da kabul edilemeyeceğini, çünkü bunun ticaretle alakasının olmadığını belirtiyor.”

Kararın yaygın bir şekilde kabul edilip uygulanması halinde şirketlerin ellerindeki mali güçle kendilerini eleştiren vatandaşları davalarla sindiremeyeceğini hatırlatan Altıparmak’a göre Türksoy kararı “'Ayla Hanım için küçük ama bu kapıyı açması açısından büyük bir karar.”

Daha açık ifadeyle Turkcell, Türksoy davasında kaybedince hepimiz kazanmış olduk.

İktidar ve çevresine yan gözle bakanın cezalandırıldığı bir hukuk sisteminde verilen bu karar elbette istisnai. Ama temel hak ve hürriyetler gözetilerek, bağlayıcı uluslararası sözleşmeler baz alınarak verilen hukuki kararların, güçlünün değil haklının lehine teraziyi dengelediğini göstermesi açısından önemli bir işaret.

 
Tüm yazılarını göster