Türkiye, AB'ye üye olmaktan ziyade imtiyazlı ortaklığa doğru yol alıyor

Merkel, Alman hükümetinin Türkiye ile AB arasında 2005 yılından bu yana devam eden katılım müzakerelerine sadece saygı duyduğunu vurguladı ama bu müzakerelere hep mesafeli yaklaştı. Merkel, 'imtiyazlı bir ortaklığın' Türkiye'nin tam AB üyeliğine bir alternatif olarak görülebileceğinin altını her zaman çizen liderdi. Aslında son AB zirvesinden de bu sonuç çıktı denilebilir.

Abone ol

KÖLN - Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin liderleri, 1 ve 2 Ekim tarihlerinde bir araya geldiler. Liderlerin temel gündem maddeleri Doğu Akdeniz’deki gaz arama faaliyetleri nedeniyle Türkiye'nin AB üye ülkelerine karşı agresif dış politikası, Belarus’a yaptırım uygulama kararının alınması ve AB’nin Çin’le ilişkisiydi. Zirve'nin ilk gün toplantıları sonunda yayınlanan sonuç bildirisinde Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Rum tarafının egemenliğinin ihlal edildiği kaydedildi ve Ankara'ya Rum yönetimiyle diyalog kurması çağrısı yapıldı. Zirveden Türkiye’ye karşı Yunanistan, Kıbrıs, Fransa ve Avusturya’nın desteklediği yaptırım uygulama kararı çıkmadı. 

AB Konsey Başkanı Charles Michel, düzenlediği basın toplantısında Türkiye sorununa çözüm bulunduğunu söyledi. Michel kararlaştırılan prosedürü 'ikili strateji' olarak nitelendirdi: Bir yandan, siyasi diyaloğa bir şans verilecek diğer yandan da Türkiye'den daha fazla taahhüt istenecek. Aralık ayında ise, AB devlet ve hükümet başkanları Türkiye ile ilişkileri değerlendirmek için tekrar bir araya gelecekler. AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, Ankara'nın o zamana kadar 'provokasyonlara ve baskılara son vermesi' gerektiğini söyledi. Leyen, "Ankara'nın Doğu Akdeniz’deki eylemlerini yenilemesi durumunda, AB bütün araç ve seçeneklerini kullanacaktır" dedi.

AB bir yandan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a Akdeniz'deki tutumunda gevşeme ve Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile dayanışma göstermesi için çağrı yaparken diğer yandan da Ankara'ya, ticaretin kolaylaştırılması ve genişletilmiş bir gümrük birliği dâhil olmak üzere tekliflerde bulundu. AB, arka planda Fransa, Avusturya, Yunanistan ve Kıbrıs'ın yaptırım taleplerini alarak ön planda diyaloğa odaklanmayı tercih etti.

ANLAŞMA NASIL GERÇEKLEŞTİ?

En başından beri Türkiye ile yapıcı bir diyalogda ısrar eden Almanya Başbakanı Angela Merkel kilit bir rol oynadı. Merkel, gece yapılan anlaşmanın ardından rahatlamış bir biçimde 'büyük ilerlemeden' söz etti.  Merkel, "Devlet ve hükümet başkanları kapsamlı, bazen zor bir tartışma yaşadılar. Ama kendimizi toparladık ve sonuçları gösterebiliriz" dedi.

Oysa zirve daha başlamadan bir gün önce Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz gayet sert bir üslupla Ankara'ya yeni yaptırım çağrısında bulunmuş, ‘’Erdoğan'a kırmızı çizgiler gösterilmeli‘‘ demişti.

Ancak Merkel, Türkiye’nin NATO ortağı olmasını ve mülteci politikasındaki gerekliliği üzerinde durdu. Bu nedenlerle de tüm kanalların anlaşma için açık tutulmasını talep etti ve kazandı. 

Zirveden önce Angela Merkel, Yunanistan Başbakanı Mitçotakis ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşerek iki ülkenin bir anlaşmaya varması için ciddi bir uğraş vermişti. Ardından da NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Yunanistan ve Türkiye arasında Brüksel’deki NATO Genel Merkezi'nde birkaç hafta süren görüşmeler yapılarak, denizde ve havada çatışmaları önlemek için bir 'güvenlik mekanizması' hattı kurulması görüşü karara bağlandı.

AB Başkanlığı'nı yürüten Almanya Türkiye’nin doğrudan Avrupalıların rakibi haline gelmemesi için çok çaba sarf etti.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da zirve öncesi Ankara'da Alman gazetecilere "Birkaç yıl önceki duruma kıyasla, Almanya ve Türkiye bugün çok daha iyi bir yolda" dedi. Çavuşoğlu, bugün Almanya'nın Türkiye ve AB arasında yaşanan sorunların çözümüne yardım etme konusunda çok yoğun bir şekilde çabaladığını ve özellikle Angela Merkel’in kararlılığını dile getirdi.

Türkiye, Almanya’nın çabalarını desteklemek için Doğu Akdeniz'de faaliyet gösteren sismik araştırma gemisi Oruç Reis'i her ne kadar resmi gerekçe olarak rutin bakım çalışmaları gösterilse de 13 Eylül'de Antalya Limanı açıklarına çekti. Dün itibariyle de Kıbrıs’ın güneybatısında doğal gaz arama faaliyetleri yürüten hidrokarbon sondaj gemisi Yavuz bölgeden ayrıldı.

Fransa ve Türkiye arasında yaşanan açık restleşme, Almanya'nın güven kazanmasında daha etkili bir rol oynamış gibi görünüyor. Türkiye, Avrupa’nın ikinci önemli gücü ile anlaşmazlık yaşarken diğerinin desteğini almış oldu.

SONUNDA MERKEL’İN İSTEDİĞİ OLDU

Merkel iktidarda olduğu süre boyunca herhangi bir açıklamasında Türkiye’nin AB’ne tam üyeliğine destek vermiş değil. Merkel, Alman hükümetinin Türkiye ile AB arasında 2005 yılından bu yana devam eden katılım müzakerelerine sadece saygı duyduğunu vurguladı ama bu müzakerelere hep mesafeli yaklaştı. Merkel, 'imtiyazlı bir ortaklığın' Türkiye'nin tam AB üyeliğine bir alternatif olarak görülebileceğinin altını her zaman çizen liderdi. Aslında son AB zirvesinden de bu sonuç çıktı denilebilir.

Artık kimse Türkiye’nin aday ülke olma statüsü üzerinden konuşmuyor. Türkiye AB ile işbirliği yapan önemli bir dış ortak olarak görülüyor. Türkiye şu anki politikasını ısrarla devam ettirir, hukukun üstünlüğü konusunda adımlar atmaya devam ederse içerisinde Merkel’in partisi CDU’nun da olduğu muhafazakar fraksiyonun en başından beri savunduğu karşılıklı ticari ilişkilerin genişletildiği bir partner ülke olacak. Bunun ön koşullarından biri Türkiye'nin agresif dış politikasını sonlandırması, diğeri de Kıbrıs Cumhuriyeti'ne karşı tutumunda iyileştirme yapması olacak. Bu adımlara karşı da AB, Gümrük Birliği anlaşmasını genişletme ve yenileme görüşmelerini başlatacak. Belki buna ek olarak AB’ye Türk vatandaşlarının vizesiz veya vizeli de olsa kolay seyahat edebilmesinin önü açılabilecek. Fakat Türkiye’de hala sorunlu bir alan olan hukukun üstünlüğü konusu Almanya açısından Türkiye ile olumlu görüşmeleri zorlamada sorun teşkil etmeye devam ediyor.

Yaptırım kararı çıkmaması Türkiye’nin lehine gibi görünse de bu yine Ankara’nın tutumuna bağlı olacak. Kıbrıs konusunda Türkiye AB’nin beklediği gibi yapıcı bir tavır sergilememesi halinde AB liderleri yaptırımların masada durduğunun da altını çizdi. Merkel ve Almanya Türkiye için belki de son bir defa AB ile Türkiye arasında ilişkilerin olumlu bir sürece girmesi için elinden geleni yapmış veya yapabilmiş oldu.