Türkiye acayip bir ülke

"Kürtler uzayda iki taşı üst üste koysalar müdahale ederler" cümlesi, ülke sathına yayılmış bir sınır çizgisi değildir de nedir? Bu cümledeki tespit, kimin canını yakmıyorsa, halkların arasına örülen sınırların müsebbibi odur. Esas olan, seçim ya da başka bir vesileyle değil, söz konusu sınırları ortadan kaldıracak politikaları içselleştirmektir ve bunun yolu da barıştan geçiyor.

Vecdi Erbay verbay@gazeteduvar.com.tr

Bir keresinde Almanya’dan Hollanda’ya trenle gitmiştim. İki ülke arasındaki sınırı fark etmeden. Bu beni şaşırtmıştı. Bir sınır kasabasında büyüdüğüm ve kendi halinde sınırsız bir dünya ütopyası için mücadele ettiğim için sevinmiştim de.
Çünkü benim için sınır dikenli teller, mayın tarlası, nöbet tutan askerler, kaçakçılarla askerlerin çatışmaları demekti. Öyle elini kolunu sallayarak aşılan, geçilen bir şey değildi sınır.
Buna rağmen korkunç değildi sınırda yaşamak. Galiba iki nedenle: Birincisi, sınırın karşı yakasında yaşayanlar akrabaydı ve aynı dili konuşuyorduk. Aynı milletten olmanın yanı sıra, eskilerin Serxet û Binxet (Hattın üstü ve hattın altı) diye tarif ettiği bir komşuluk ilişkisinin verdiği güven mevcuttu. İkincisi, Suriye’de diktatörlüğe karşı halk ayaklanmamış, Kürtler yaşadıkları topraklarda özerklik adımları atmamış ve bütün dünya kendi çıkarları için binxet’e yerleşmemişti. Türkiye, nedeni ne olursa olsun, binxet’i hedef almamıştı.
Bu hedef almadan sonra dikenli tellere, mayın tarlalarına sınıra örülen duvarlar, tepede dolaşan SİHA-İHA’lar ve ağır silahların kullanıldığı çatışmalar da eklendi.
Sınırda yaşamak hiç bu kadar zor, tehlikeli, tedirgin edici olmamıştı.

***

Bunları bana, Beyoğlu’nda patlayan bombadan sonra ülkede yaşanan gelişmeler hatırlattı. Beyoğlu’nda patlayan bombadan hemen sonra, "misliyle karşılık verme" cümleleri kuruldu yine ve kısa süre sonra, Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik hava saldırısı başlatıldı. Hava saldırıları devam ederken sınırdaki Karkamış’a havan düştü ve insanlar öldü, yaralandı.
Karkamış’ta okullar bir hafta tatil edildi. Bu arada sınırdaki diğer yerleşim yerlerindeki okullar da güvenlik gerekçesiyle bir gün tatil edildi. Okullar tatil edildi fakat yüz yıldır sınırda yaşayan, toprağını ekip biçen, günlük sorunlarıyla baş etmeye çalışan insanlara kimse "Güvenlik nedeniyle burayı terk edin" demedi. Buna rağmen insanlar evlerini geride bırakarak daha güvenli olduğunu düşündükleri yerlere göç ettiler. Ertesi gün okullar açıldı, insanların bir kısmı evlerine döndü, günlük hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiler.
Ama bu, elbette kolay olmuyor. Kulakları gelmesi muhtemel silah seslerinde, gözleri sınıra yığınak yapan askerlerde. Bu yüzden elbette endişe içindeler. Çünkü Türkiye, hava saldırısının ardından kara harekatı başlatacağına dair sinyaller veriyor.

***

Türkiye kara harekatına kalkışır mı? Mevcut durum Türkiye’nin, ABD ve Rusya’dan izin çıkarsa, vakit geçirmeden Kuzey-Doğu Suriye’de belirlediği alanlara gireceğini gösteriyor. Kara harekatının sonuçları ne olur? İşte bunu kestirmek zor ve zaten kimsenin, özellikle böyle durumlarda televizyonlarda arz-ı endam eden analistlerin bununla ilgilendiği de yok.

Türkiye, bu yüzden acayip bir ülke.

Sınırın binlerce kilometre uzağında olanlar, Kürtlerin yaşadıklarından bihaber, havalanan savaş uçaklarını alkışlıyor.
Alkış tutanlar, Beyoğlu’na bombayı bırakan kadınla ilgili ortaya çıkan bilgilerle ilgilenmiyorlar.
HDP, Taksim saldırısının araştırılması için araştırma önergesi verdi. AKP ve MHP reddetti. Kimse, "İktidar saldırılarının odağındaki muhalefet partisinin bu önemli konuyla ilgili bu talebi neden reddedildi" diye sormuyor.
Muhalefetin diğer partileri, hava saldırıları ile olası kara harekatının önümüzdeki seçimlere malzeme edildiğini mahcup bir şekilde dile getiriyor ve ardından sınır dışı operasyonlar için hükümete tam destek verdiğini yüksek sesle ifade ediyor.
Bu arada bir kısım seçmeni ne kadar incittiğinin farkında değilmiş gibi davranıyor. Genel kabul şöyle: Kürtler tek başına iktidarı değiştiremez, muhalefetteki diğer partiler Kürtlerin desteğini almadan seçimi kazanamaz. Hal böyle olunca, muhalefet seçimi kazanmak istemiyor mu, diye sormadan edemiyor insan.

Karkamış’a havan düşüyor ve sivil insanlar havanın kim tarafından atıldığıyla ilgili kafa patlatıyor. Kimi Kürtler attı diyor iştahla kimi Kürtlerin bu kadar uzun menzilli silahının olmadığı bilgisini paylaşıyor.
Meclis’te İçişleri Bakanı milletvekiline "terörist", Savunma Bakanı bir başka milletvekiline "Nah" diyor ve buna kimse şaşırmıyor. Ya destekliyor bu kahvehane ağzını ya da aynı üslupla karşılık veriyor.
"Kardeşlik" söylemini dillerine pelesenk edenler, sınırdaki kardeşlerinin neler yaşadığını, neler hissettiğini, neler talep ettiğini zerre düşünmüyor.
Bu acayiplikleri çoğaltmak mümkün. Ancak iktidar trollerinin, bunca acayiplik yetmezmiş gibi, "Ne kadar rezil olursak o kadar iyi maaş" fikriyle acayiplikleri çoğaltma çabası içinde olduğuna da değinip, öyle geçmek gerekiyor.

***

Dünya genelinde sınırlar ne zaman, neden çizildi, sorusu önemlidir ve muhtelif cevapları vardır. Ancak bu soru bu yazının konusu değil. Bu yazı, Türkiye’de yaşayan halklar arasında çizilen sınırı çok içsel ve içeriden tartışmayı tercih eder.

Annem, "Eve dönelim mi?" diye bana soruyor. "Dön anne, asayiş berkemal" diyemiyorum. "Dönme, kıyamet kopacak” da diyemiyorum. Oysa annem, sınırda yaşayan binlerce anne gibi evinde rahat ediyor. Bahçesiyle ilgilenirken, kumrulara yem verirken, torunlarını ve komşu kadınları evinde ağırlarken mutlu oluyor. “Mal star e”(ev sığınaktır) deyiminin gerçek olmasını umut ediyor ama tepesinde silahlı silahsız tehditler dolaşıyor.

"Kürtler uzayda iki taşı üst üste koysalar müdahale ederler" cümlesi, ülke sathına yayılmış bir sınır çizgisi değildir de nedir? Bu cümledeki tespit, kimin canını yakmıyorsa, halkların arasına örülen sınırların müsebbibi odur. Esas olan, seçim ya da başka bir vesileyle değil, söz konusu sınırları ortadan kaldıracak politikaları içselleştirmektir ve bunun yolu da barıştan geçiyor. İstikbali için savaştan medet umanlar bunu biliyor. Aslında bunu herkes biliyor ama Türkiye acayip bir ülke olduğu için bilmezden gelmenin kolaycılığına sığınılıyor. Sonuçta insanlar ölüyor ve sınırlar daha kalın çiziliyor.

Tüm yazılarını göster