Suriye’de “silahtan arındırılmış” bölgedeki silahlar ne zaman kullanılacak diye merak ediyorduk. Cumartesi günü Halep’e yönelik yapılan kimyasal saldırı aslında ateşkesi bozan ilk saldırı değil. Bundan birkaç gün önce de Suriye ordusuna yönelik bir saldırı yapılmıştı. Bu saldırılar ateşkes ve silahtan arındırılmış bölge anlaşmasının ne kadar kırılgan olduğunu göstermekle kalmadı, Türkiye ve Rusya arasında İdlib anlaşması çerçevesinde işlerin istendiği gibi yürümediğini de ortaya koydu.
El Raşidin ve Han Tuman Türkiye’nin sorumluluk alanları ve saldırıların buralardan yapılmış olması Türkiye’nin sorumluluğunu yerine getirip getirmediği konusunda Rusya’da şüphe oluşmasına yol açıyor.
“Saldırı Türkiye’ye rağmen mi yapıldı” sorusunun cevabı ise Ankara’nın başını ağrıtabilir. Militanlar ateşkes hattının gerisinde kendilerini Türkiye’nin koruması altında sayıyor ve burada rahat hareket ediyorlar. Aynı militanların bir kısmının zaten anlaşmayı kabul etmediği düşünülünce Moskova ve Şam’da bu militanların Türkiye tarafından “koruma altında tutulduğu” düşüncesi pekişiyor.
Yine de belli bir zamana kadar sabredilebileceği düşünülüyor olmalı ki yapılan saldırılara rağmen “ateşkesin bozulduğu” ilan edilmedi. Ama nereye kadar? Çünkü Rusya sadece Türkiye’ye “sabretmekle kalmıyor” geçtiğimiz günlerde yaşanan saldırıda 22 askeri ölen Suriye’ye de aynı sabrı öğretmeye çalışıyor. Suriye yönetimi ise hiç çatışma olmayacak gibi suskun kalsa da bir yandan yarın çatışma olacakmış gibi hazırlıklarını sürdürüyor.
Bu saldırı ile ilgili dikkat çekilmesi gereken başka noktalar da var:
Her şeyden önce saldırı sadece ateşkesi ihlal eden sıradan bir saldırı değil, Batı’nın “hassas” olduğunu öne sürdüğü ve aynı gerekçe ile Suriye’yi bombaladığı “kimyasal” saldırı. Rusya Beyaz Miğferler’i de anarak uzun bir süredir kimyasal saldırı hazırlıklarının yapıldığı konusunda uyarılarda bulunuyordu. Bu uyarıları ilk olarak dikkate alması gereken ülkenin Türkiye olduğu çok açık. Saldırı sonrası Rusların düzenlediği hava bombardımanı Türkiye’ye sorumluluğunu hatırlatma amacı da güdüyor olsa gerek. Nitekim çok sayıda Suriye askerinin öldüğü saldırı sonrası bile harekete geçmeyen Rusya bu saldırı sonrası “saldırının Türkiye’nin kontrolündeki taraftan olduğunu hatırlatarak” derhal cevap verdi.
İkincisi Türk basını Rus uçaklarının saldırısı sonrası görüşen Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun kimyasal saldırının “Soçi mutabakatına zarar vermek amacı ile ve provokasyon olduğu konusunda mutabık olduklarını” savundu. Basının verdiği haberin metninin Türkiye Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamadan ibaret olduğu belli ama Rus tarafının resmi açıklama dışında ne düşündüğünü bilmiyoruz mesela.
Üçüncüsü devletin ajansının gösterdiği refleks. Kesin olan tek şey Rusya’nın provokasyon olsun olmasın Türkiye ile ilişkilerde en azından şimdilik arıza çık(arıl)masını istemediği. Anadolu Ajansı ise Rusya kadar sakin değil. Rusya’nın “kimyasal saldırı” açıklamalarından sonra ajansın geçtiği haber kavgada söylenmeyecek ifadeler ile dolu: Rejim ve Rusya ‘kimyasal silah senaryosu’nu uygulamaya koydu!
İki ülkenin savunma bakanları “provokasyon, dikkatli olunmalı” derken devletin ajansı Hulusi Akar’ın muhatabını “Türkiye’ye karşı oyun içinde olmakla” suçladı. Bu haber Türkiye’nin resmi görüşünü mü yansıtıyor, yoksa Anadolu Ajansı kontrolden mi çıktı?
Son olarak: Provokasyon olsun olmasın bu saldırı gösterdi ki İdlib’te durumun bu şekilde devam edebilmesi mümkün değil.
Saldırı şunu da gösterdi: Türkiye’nin cihatçı tenekesinden altın yaratma çabaları zaman kaybından başka bir şey değil.
Ateşkes bölgeleri ve çevresinde konuşlu militanların bulundukları durumu koruma ve buna karşılık Suriye’nin “kendisine ait toprakları geri alma ısrarı” sürdükçe ateşkesin bozulması yüksek olasılık.
Bilinmeyen tek şey basıncı gittikçe artan “tüp gazın” ne zaman patlayacağı.
İdlib herkes için zaman kaybı. Türkiye Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında elde ettiği nüfuz alanlarını ve insan gücünü kaybetmek istemiyor ama bunu bu militanlar ile yaparak büyük risk alıyor.
Kontrol altında oldukları sürece sorun olmayabilirler ama bu tür “kontrol dışı davranışlar” sürdükçe bu militanların Türkiye’nin aleyhine de kontrolden çıkabileceği süreçler tetiklenebilir. Kontrol dışı davranışlar da bu militanların doğasında var. Türkiye El Nusra’nın İdlib’e hakim olmasından ne umuyor? Gerçekten insanın aklı almıyor.
Yapılması gereken İdlib’e bir an önce ortak operasyon düzenlenerek militanların tamamen bertaraf edilmesi ve bütün o bölgelerin gerçek sahiplerine geri verilmesi. Aksi ateşle oynamaktan başka bir şey değil.