Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) anlaşması Türkiye açısından ne anlama geliyor?
Krizin başında Suudi Arabistan’ın Katar’a karşı abluka açıklamalarını yaptığı dönemde Türkiye’nin derhal Katar’ın yanında pozisyon alması üzerinde durulması gereken bir nokta.
Zira abluka ile sonuçlanan süreçte Katar ismi telaffuz edilmiş olsa da Katar’da askeri üs kuracak kadar ilişkilerini geliştiren Türkiye ve daimi düşman İran da kriz paketinin içinde yer alan ülkelerdi.
Yaşananlar bir yanıyla Arapların Acemler ve Türkler ile tarihi rekabetinin tezahürlerinden bir aslında. Bunlara bir de Sunni-Şii mücadelesi ve bölgede yaşanan liderlik mücadelesini de ekleyince ortaya çözülmesi kolay olmayan bir durum çıkıyor.
Suudi Arabistan’da yapılan zirveden sorunların giderildiği ve tam anlaşmanın sağlandığı açıklamaları yapılsa da somut maddelere dayalı bir anlaşma paylaşılmadığı için gerçek durumun ne olduğu konusunda kimsenin fikri yok.
Katar’a abluka uygulanmadan önce sunulan 13 maddelik şartnamede öne çıkan üç madde Müslüman Kardeşler'e verilen desteğin kesilmesi, Türkiye’nin Katar’dan çıkarılması (askeri üssün kapanması) ve İran ile ilişkilerde geri adım atılmasıydı.
Katar bu şartların hiçbirini yerine getirmiş değil. MK’nin ruhani lideri Yusuf El Karadavi başta olmak üzere İhvan liderleri hâlâ Katar’da bulunmaya devam ediyor (kalan önemli bir kısmı ise Türkiye’de).
Anlaşma her ne şekilde yapılmış olursa olsun Arap coğrafyasına bir yumuşama getirecek. Birincisi Katar ve BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi diğerleri arasında gidip gelen ve milyarlarca dolar hacimli işler yapan yüzlerce iş insanı var ve bu krizle beraber bu ilişkiler durmak zorunda kalmıştı.
İkincisi abluka, gazdan kazandığı yüz milyarlarca dolara rağmen Katar’ın mutluluğunu alıp götürmüştü. Şimdi herkesin kendini ticari anlamda mutlu hissedeceği bir ortam yeniden sağlanacak gibi.
Şekli ne olursa olsun bu anlaşmanın Katar’a büyük bir rahatlama getireceği açık. Katar Arap Baharı sırasında bölgedeki en büyük siyasal aktörlerden biri olma rolüne soyunmuştu ancak abluka vehmettiği kadar büyük olmadığını göstermesinin yanı sıra bu havasını söndürmüştü. Şimdi eskisi gibi olmasa da siyasi ilişkilerine (ama bu kez Suudi Arabistan’ın hassasiyetlerini gözeterek) dönebilir.
Bu anlaşmada asıl kazanan Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed Bin Selman (MBS). MBS Kaşıkçı cinayeti nedeniyle Batı’da zor günler yaşıyordu. Paranın gözü kör olsun! Kendisine yönelik fırtınayı dindirmişti ancak Batı’nın bu tür insan hakları bahanelerini istediği her zaman ısıtıp ısıtıp önüne getirebileceğinin de farkında. Bu nedenle çok iyi bir çıkış yapması ve yüzünü aklaması gerekiyordu. Bu anlaşma bu çabalarında MSB’ye iyi bir katkı sundu.
Yukarıda sorunun sadece Katar ile değil Türkiye’nin de içinde olduğu paket bir sorun olduğunu ifade etmiştik. Barış açıklaması yapılırken telaffuz edilmemesine rağmen acaba Türkiye de bu pakete dahil edildi mi?
Örneğin Türkiye ile büyük düşmanlık söylemleri yaşayan BAE arasındaki ilişkiler ne olacak? Katar Müslüman Kardeşeler konusunda ne söz verdi ve Türkiye de buna dahil mi bilmiyoruz. Anlaşmanın bir tarafının da Müslüman Kardeşler'in doğum yeri olan Mısır olduğunu göz önüne alırsak ve Mısır ile yaşadığımız sorunlardan birinin MK olduğunu göz önüne alırsak bu konu önem kazanıyor.
BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Karkaş SKY News Arapça’ya dün verdiği demeçte “Türkiye ile ilişkilerin normale dönmesini istediklerini” ifade etti. Ancak aynı açıklamada şartlarını da sıraladı: Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’in ana destekçisi olmasını istemiyoruz. Taraflar olarak birbirimizin egemenlik haklarına saygı duymalıyız ve Türkiye pusulasını Araplara çevirmeli.
Son ifade İran ile ilgili ama Karkaş aynı zamanda bütün Arap dünyası adına konuşuyor gibi.
Bu ifadeler Türkiye ile Körfez arasında bundan sonraki iki başlığı özetliyor.
Müslüman Kardeşler ve İran ile ilişkileri Türkiye’nin son Körfez İşbirliği Anlaşması sonrasında Arap dünyası ile yaşanacak süreç açısından belirleyici olacak. Erdoğan’ın arasının ölçülü iyi olduğu Kral Selman daha ne kadar yaşar bilinmez ancak Muhammed Bin Selman iktidarı ele alınca bu meseleler Türkiye’nin önüne çok daha sert bir şekilde gelebilir.
İran’a karşı hamlenin bundan sonra nerelere vuracağı da belli değil. Türkiye bu iki başlık altında tarafını belli etmeye zorlanacak bundan sonra.
Bu iki başlık Türkiye’nin KİK anlaşmasında yaşanan görece yumuşamadan faydalanıp faydalanmayacağı konusunda belirleyici olacak gibi görünüyor.