Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada “Türkiye S-400 almayacak, Türkiye zaten S-400 almıştır” diye konuştu. Erdoğan’ın sözlerini doğrular nitelikte gelişme Rusya’dan çeşitli düzeylerde yetkililerin “S-400 teslimine temmuzda başlanacak” yönlü açıklamalarıyla gerçekleşti.
Öte yandan NATO ve ABD’den S-400 konusunda tonu yüksek açıklamalar geliyor. Bu anlamda sözel uyarıların yanında en dikkat çeken adım ABD Savunma Bakanlığı'ndan geldi. ABD Savunma Bakanı Vekili Patrick Shanahan 6 Haziran’da Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanı Hulisi Akar’a hitaben bir mektup kaleme aldı. Bu mektup, ABD tarafından doğrudan basına sızdırıldı. Nitekim Türkiye Savunma Bakanlığı da ABD’den kendilerine bir mektup geldiğini basına duyurdu ve yazılı bir yanıt verileceğini iletti.
Savunma Bakanı Akar basına yaptığı açıklamada “gönderilen mektubun müttefiklik ruhuyla uyuşmadığını, Shanahan ile telefonda görüşeceğini, dahası haziran sonunda Brüksel’de yapılacak NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda durumu yüz yüze konuşacaklarını ifade etti.
Shanahan’ın mektubu dikkate alındığında, S-400 alımının Türkiye’nin almayı planladığı F-35’ler konusunda sorun oluşturduğu, hatta bu adımın atılmasının bazı karşılıkları olacağı ifade ediliyor. İlk olarak F-35 için eğitim alan pilotların 31 Temmuz’a kadar geri gönderileceği ve sonraki eğitimlere Türkiye’den katılımcı alınmayacağı ifade ediliyor. Bunun yanında F-35 konusunda yapılacak toplantılara Türkiye’nin çağrılmayacağının altı çiziliyor. Savunma alanında F-35 alımının olmayacağını söyleyen mektup sadece bununla kalmıyor.
Türkiye’nin muhtemel biçimde bu süreçten ekonomik ve siyasi olarak etkileneceği ve S-400 alımıyla Rusya’ya olan bağımlılığın artacağı ifade ediliyor. Ekonomik vurgu yalnızca ekonomik sonuçları olur demiyor. GSYH'den genel ekonomik görünüme kadar Türkiye’nin bu süreçten etkileneceği ifade ediliyor. Özetle Shanahan, Akar’a “ya Rusya ya ABD” diyor.
Son gelişmeler ışığında S-400 konusuna eğilmek yerinde olacak. S-400 neden alınıyor? Türkiye savunma sistemi almaya nasıl karar verdi? Rusya’dan savunma sistemi alma fikri nasıl ortaya çıktı? Politik sebeplerle mi sistem daha iyi olduğu için mi S-400 alınıyor? Bu yazıda bu sorulara yanıt arayacağız.
RUSYA’NIN SON NESİL SAVUNMA SİSTEMİ: S-400
Türkiye’nin alacağı S-400 bir savunma sistemi. Şu ana kadar edinilen bilgiye göre Türkiye 2,5 milyar dolar karşılığında iki S-400 bataryası alacak. Savunma sisteminin başındaki 400, sistemin neslini ifade ediyor. SSCB’nin başlattığı savunma sistemlerinin dördüncü ve son nesli Rusya tarafından yapıldı.
Sistemin geliştirilmesine 1993’te başlansa da Rusya’nın ekonomik koşulları sebebiyle güncellenmesi daha uzun zamana yayıldı. Yine aynı sebepten S-400’ler bir teknolojik atılım değil, bir önceki nesil S-300’lerin güncellenmiş versiyonu. S-400'lerde kullanılan teknolojinin yüzde 70’den fazlası S-300’lerden alındı (füze rampaları, depolama ve radarlar). Sistemin faaliyete geçmesi ilk testlerden sekiz yıl sonra 2007’de başladı. Peki bu sistemin özellikleri neler?
S-400 sistemi, insansız savunma araçları dahil her türlü hava aracını ve seyir (cruise), balistik füzeleri imha etme kapasitesine sahip. Sistemin menzilinin sınırı 400 km., irtifa sınırıysa 30 km. Savunma için kritik unsurlardan diğeri kaç hedefi aynı anda vurduğu. Bu sistem aynı anda her hedefe iki füze yollayarak 80 hedefi vurabiliyor. Başka bir anlatımla eş anlı olarak 160 füze atıyor. Ancak bu nereden olursa olsun tüm füzeleri indirebilmesi anlamına gelmiyor. Sistem en fazla 3 bin 500 km. uzaktan fırlatılan orta menzilli balistik füzeleri imha edebiliyor.
Şu ana kadar bu sistem, Moskova, Kaliningrad, Kırım, Rusya’nın Suriye’deki Tartus Üssü’ne konuşlandırıldı. Bunun yanında Hindistan ve Türkiye sistemin uluslararası alıcıları arasında.
TÜRKİYE’NİN SAVUNMA SİSTEMİ MACERASI NASIL BAŞLADI?
Savunma sistemi edinme fikri ilk olarak 2012’de gündeme geldi. “Esat bir aya gidici”diyen, Şam’da namaz kılma hayalleri kuran Neo-Osmanlıcı dış politika sevdalıları, Suriye’nin Türkiye’ye ait bir F-4 savaş uçağını düşürmesiyle irkildi.
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Sabrımızı test etmeyin” dedi. Ancak bunu yerli yersiz o kadar söyledi ki sabrın eleğe döndüğünü fark etmedi. Kibir körleştirir.Uçağın düşmesi sonrası toplanan savunma kurulu, Suriye’nin Türkiye’den daha avantajlı olduğunu çünkü bir savunma sisteminin olduğunu, efelenen, bir başka ülkenin başkentinde namaz hayalleri kuranlarınsa böyle bir kapasitesinin olmadığını gördü. Bu noktada “tez bir savunma sistemi alalım” fikri ortaya çıktı. Sonuçta “Bizim haberimiz olmadan Ortadoğu’da yaprak kıpırdamaz diyenler” arkalarında kendilerini koruyacak bir kalkanın olmadığının farkında değildi, dahası efelenmeyle sürekli İslam vurgusuyla Ortadoğu’da kalıcı olunamayacağını da.
“Bizim de bir savunma sistemimiz olsun, bizim neden yok” sorularıyla ABD’den savunma füzeleri olan Patriotlar istense de Washington, “iş çıkarmayın, NATO var işte. Hem size kim saldıracak” dedi ve Patriotlar gelmedi. Nitekim ABD’yi zorlamak adına Türkiye 2013’te savunma sistemi için ihaleye çıktı ve ihaleyi Çinli CPMIEC kuruluşu kazandı. CPMIEC, ABD yaptırım listesindeydi. Ayrıca NATO ve ABD, Türkiye’ye “olmaz bunu yaparsanız sistemimiz zarar görür” dedi. Bunun üzerine Türkiye 3,4 milyar dolarlık ihaleyi iptal etti.
POLİTİK YÜK VE SAVUNMA ARASINDA: S-400 ALMA KARARI
Türkiye’nin ihaleyi ertelemesinin ardından gözler yeniden ABD’ye döndü. Ancak beklenen cevap bir türlü “evet olmuyordu. Henüz Rusya’nın jeti düşmemiş, Putin Antalya’daki G-20’den ayrılmış Suriye’ye harekat için hazırlık yaparken aynı ülkenin yetkilileri Türkiye ile S-400 konusunda görüşmeye başladı. Ah gözün kör olsun kasım ayı. Olmaz denen oldu zalim bir füze gitti Rusya jetini vurdu. Emri ben verdim diyen bile bir yıl sonra sözünün arkasında değildi. İki kankanın (sadece Binali Yıldırım’ın mı kankası olacaktı siz de yani) arasına kriz girdi. Olmaz sözler söylendi. Ben dahil hepimiz Rusya havalimanlarında rezillikten rezillik beğendik. Domatesti, tezekti derken arada S-400 kaynadı. Haziran 2016’da Erdoğan, düşen uçağın pilotunun ailesine bir mektup yazdı. "Özür mü diledi, kusura bakmayın mı dedi, pardon mu” dedi epey tartışıldı. İki ülke arasında görüşmeler başlamıştı ki 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi gerçekleşti. Darbe girişimi püskürtüldü. Rusya bu süreçte Türkiye’nin yanında durdu. Türkiye’nin yüzünü döndüğü AB ve ABD’den ise yeteri kadar destekleyici açıklama gelmedi, iddiası gündeme düştü. Nihayetinde 9 Ağustos’ta Erdoğan ile Putin St. Petersburg’da bir araya geldi. O toplantının çıkışında Erdoğan Türkiye’nin Rusya’dan savunma sistemi alacağını ifade etti.
“Türkiye alırdı, almazdı” derken, yine olmaz denen oldu ve Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi, 19 Aralık 2016’da Andrey Karlov, görevdeki bir polis memurunun kurşunlarıyla hayatını kaybetti. Türkiye ülkesinde diplomatik misyonla bulunan ve güvenliğinden sorumlu olduğu bir diplomatı koruyamamıştı. Arama motorlarına “Rusya elçilerine suikastlar” yazanlar, SSCB elçisine 1920’lerde en son bir suikast düzenlediğini görünce ürkü. Koca Soğuk Savaş geçmiş ama kimse SSCB/Rusya elçisini öldürmemişti. Tüm ülkenin benzi sarıya döndü. Ne olacaktı?
Rusya beklenenden daha soğuk kanlı yaklaştı olaya, zira Twitter’a baksalardı, “Ayıya binen bize ne yapmaz?” “Üç çocuğum var adları Vladimir, Vladimiroviç, Putin” diyenleri de, halkımızın Antalya’yı Rusya’ya bağlamaya hazır olduğunu da göreceklerdi. Böylece Türkiye Rusya’ya iki defa borçlandı. Dahası artık Suriye’de Rusyasız bir plan olamazdı.
Türkiye Rusya ile pazarlık masasındaydı. İşte bu noktada alınır mı alınmaz mı denen sisteme dönük görüşmeler, Türk Akım, Akkuyu Nükleer Santrali girişimlerinin yanına eklendi. Nihayetinde Türkiye 2017’de S-400 alacağını duyurdu. Ancak S-400 en güzeli olduğu için alıyoruz diyenlerin bu kısa tarihe bir yanıtının olması gerekir. Madem S-400 en güzeli, neden önce ABD’den Patriot istendiğinin de.
Sonraki yazıda 2018-2019’da neler oldu, neler olacağa bakacağız.