Hürriyet Gazetesi ile iktidar niye anlaşamıyor? Darbe gecesi gördüğü büyük hizmete rağmen Doğan Grubu niye kurulduğundan beri desteklediği iktidarla barış görüş yolları bulamıyor? Meselenin sırrı “Türkiye Türklerindir” mottosunda gizli. İlk defa Almanya’daki bir toplantı nedeniyle 1915’te kayıtlara geçen lafta.
“Türkiye Türklerindir.” Evet, evet ama Türkler hemfikir değil.
Hangi Türklerin? Kavganın, Hürriyet gazetesi etrafında kopan
kavganın şifresi, bu mevkutenin logosundaki mottoda uyukluyor.
“Türkiye Türklerindir.”
Menfur 15 Temmuz gecesi herkes şaşırmıştı. Öyle ya koskoca
Anadolu Ajansı’nı ve TRT’yi (Anayasa’daki ifadesiyle bağımsız ve
tarafsız) yöneten devletin başındaki kudretli lider, bizzat hedef
alındığı darbeye karşı halka çağrısını, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı olduğu yıllardan beri kavga eder göründüğü Doğan
grubunun bir televizyonundan, CNN Türk’ten Hande Fırat aracılığıyla
yapabilmişti. Gerçi kadrajda Abdülkadir Selvi de vardı ama gecenin
kahramanı Hande Fırat’tı, sonra CNN Türk, sonra Doğan Grubu, sonra
Aydın Doğan.
Fakat, denildi, olağanüstü bir gündü ve arada ne sorun olursa
olsun, darbe karşıtı olmakla ve darbeye karşı dik durmuş olmakla
Hande Fırat, CNN Türk, Doğan Grubu iyi etmişti. Şimdi birlik dirlik
zamanıydı. Doğan Grubu ile “ana akım medya”dan hep çekmiş, çok
çekmiş, ama ne çekmiş olan iktidar birlik dirlik kurmuş çok mu o
zor gecede? O gece gerçekler ortaya çıkmıştı. Ne var ki işler iyi
gitmedi. Misal, ByLock haberi hadisesi. Ne olacak canım fatura
grupta çalışan ve tabii ki şirketçi olmayan bir gazeteciye kesilir,
durmak yok yola devam.
KOLAY AÇIKLAMALAR
Sonra, durmak yok: “Karargâh rahatsız” manşetiyle Hürriyet’in
darbeye karşı dik duruş kredisi bitivermiş gibi oldu. Hande Fırat
kalkanı birden çöktü. Ne oldu? Ne olacak: O kredi sadece Erdoğan ve
(yeni) ekibine aittir, geri kalanlar geride kalanlardır: Darbe
sonrası ilk gün “Meclis’teki dört parti” övüldü misal, sonra
Beştepe buluşmasında partiler üçe düşmüştü bile. “Seni başkan
yaptırmayacağım” diyen partiye, “Ben de seni parti saymayacağım”
cevabı veriliyordu. Üç partili birlik dirlik Yenikapı’da
perçinlendi. CHP, lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genelkurmay Başkanı
ile aynı derekeye indirildiği o günden başlayarak kısa sürede
kenara itiliverince, kala kala kalan iki partinin iki parti
olduğuna da Devlet Bahçeli’den başka inanan yok artık. Devlet şerik
kabul etmez. Gerçi İslam’a göre o sadece Allah olabilir ama devlet
de Allah’ın bir lütfu olduğuna göre…
Türkiye Türklerindir. Tamam da anlaşmazlık ne? Anlaşmazlık ne?
Türk medyasının “Amiral gemisi”yle Türk devletinin yeni sahipleri
arasındaki anlaşmazlık?
Erdoğancı olmayan açıklamalardan en ünlüsü, malumu: “Erdoğan,
bütün medyayı sindirmek, kendisine bağlamak istiyor, geçmiş
manşetler (Muhtar bile olamaz, 411 el kaosa kalktı…) nedeniyle kin
besliyor, grubu mahvetmeden durmaz…”
Bu çok kolay bir açıklama. Sadece her şeyi bir kişinin kişisel
özellikleriyle açıklama girişiminden ötürü kolay değil, Hürriyet’i
ve bağlı olduğu Doğan Grubu’nu “sindirilmek istenen medya”dan
saydığı için de öyle…
DOĞAN GRUBU ERDOĞAN’A KARŞI MI?
Medyaya, “dördüncü güç” denir. Yani bir “devlet organı.” AK
Parti, Doğan Grubu’na “beşinci kol” muamelesi yaptı genellikle
meydan nutuklarında. Oysa grup, AK Parti’nin en önemli
destekçilerinden biriydi, ilk günden başlayarak: AK Parti’nin
ekonomi politikalarını desteklerken gözünü hiç kırpmadı. Ertuğrul
Özkök, bugünden bir önceki günkü Hürriyet’i bugünden bir önceki
günkü Hürriyet yapan projenin baş genel yayın stand up’çısı, AK
Parti'lilerle kadeh tokuşturma fantezisi dışında gerçek bir
muhalefet yapmadı hiçbir zaman. Kadeh tokuşturma da yanlış
anlaşılmasın, biri şarap kadehi kaldıracak diğeri şerbet, böylece
rejimin eski sahipleriyle yeni sahipleri aynı masada buluşmuş
olacak. Yurtta yaşam biçimleri buluşması, dünyada medeniyetler
buluşması. “Sen ılımlı İslam ol, ben devlete şerik; medya
plazalarda buluşalım” şarkısı eşliğinde mutlu birlik
beraberlik.
Hem Hürriyet, tamam eski devletin sahipleriyle çok aşk yaşadı,
çok Çölaşanlar, Özdiller yetiştirdi, çok Kenan Evrenler sevdi ama
Ramazan ayında herkesten Müslüman değil miydi yıllar yılı? Her 30
Ağustos’ta aynı göreve atanan amiral değil miydi? Ermeni soykırımı
diyen sözdelere karşı özde Doğu Perinçek manşetçisi değil miydi?
Kürt'e karşı en milliyetçi (evladı fatihan üstündür Mezopotamya
Kürdünden türküsünün güftecisi) değil miydi? Borsada neo-liberal,
ihalede Hilton banyo, poaş poğçacısı, arsada en yüksek binacı,
salonda seçme (ne seçecek, iktidar seçer) burjuva, kahvede en
kabadayı lümpen değil miydi? Hep bana mezhebinin amiral gemisi.
Ekonomi politikalarını canı gönülden desteklediği bir iktidarın,
tasfiye edilen rakiplerinin mallarına çöreklenmesini zevkle
seyreden Hürriyet. Amiral gemisi. Eski Türkiye Türklerindir
türküsünün has güftecisi. Şimdi yeni Türkiye Türklerindir korosunda
değil solist, yer gösterici olarak bile kabul edilmediği için acı
çeken Hürriyet. Ne yapsa olmuyor. Niye? İstediği her şey oluyor:
“Bir ucundan girer öbür ucundan çıkarız” diye manşet attığı
Suriye’ye bi sürü uçtan “girdik”, gerçi çıkamadık ama olsun. Savaş
ilanını bekleyen manşetlerle ezdiğimiz Yunan perişan halde, gerçi
onu AB yaptı ama olsun. Sendikalar öldü ölecek. Kupon araziler
kıymetlenip kuleleniyor medeniyetimiz yatay medeniyet başka inşaat
başka. Ermeni çaresiz, arada Hrant Dink’e beraber de üzüldük hani
üstelik. Kürtçe eğitim öğretim yok, bir televizyon, iki internet
yayını, üç Diyanet Kürtçesi iş bitti…. Yine de olmuyor. Niye?
KİM SÖYLEMEMİŞ Kİ!
“Türkiye Türklerindir”e dönelim. Laf, atom çekirdeği gibi bir
laf. Az deşilince son 40 yılın yakıcı meselesi “Kürt”ten 1915’e
giden korku tünelinin ucu görünür.
Laf, 1948’de çıkan Hürriyet’in logosundaki yerini 1949’da aldı.
Ama aslen daha eski. Misal, Celal Bayar söylemişti 1936’da, Dersim
faciasına bir yıl varken. Mussolini’nin Ankara büyükelçisi
söylemişti. Mahmut Esat Bozkurt söylemişti. Ercüment Ekrem Talu
aynı başlıkla yazı yazmıştı. Mustafa Kemal söylemişti 1921’de…
Hürriyet, “Mustafa Kemal lafıdır” intibaı uyansın diye mi nedir,
1987’de Atatürk fotoğrafı koydu lafın üstüne.
Amerikan Elçisi Morgenthau inanılır biriyse Talat Paşa
söylemişti hepsinden önce. Yalçın Küçük, lafın Talat Paşa’nın
ağzından çıkmış olabileceğini söylemese de bir “İttihat Terakki
sloganı” olduğuna emindir.
Laf böyle geçmişe doğru gidiyorken gidiyorken, nereye kadar
gider? Nereye olacak, 1915’e! İşte o sene, o meşum sene 14 Aralık
1915’te zamanın Sabah gazetesinde bir başlık:
“Türkiye Türklerindir.”
Ermeniler Türk olmadığına göre Türkiye Ermenilerin olamazdı.
Türkiye’de Ermeniler olduğuna göre ve Türkiye Ermenilerin
olamayacağına göre Ermeniler tehcir edilecekti. Kumlara. Toprağa.
(Bakın, soykırım demedim, ama Falih Rıfkı Atay jenosit demiş, ne
yapalım.)
Yahudi meselesi de apayrı bir mesele Hürriyet logosunu
konuşuyorsak; Türklerin olduğu için Yahudilerin olamayan Türkiye’de
Hürriyet gazetesi, “Yahudi sermayesi”yle bağlantılı olmakla itham
edilir bir yandan da: İşte o lafı logosuna, Yahudi olduğuna dair
iddialara cevaben koydurmuştur diyenden tutun da Hürrriyet’in
yayına başladığı tarihle İsrail’in kuruluşu arasında bağ kuranlara
kadar mebzul miktarda spekülasyona kapı açan bir laf, lafımız.
14 Kanunuevvel 1915 tarihli Sabah
gazetesi
14 KANUNUEVVEL 1915
1915’e dönelim: laf, 14 Kanunuevvel 1915 tarihli Sabah
gazetesinde bir haber başlığı olarak yer alır. Haberde, bu söz ilk
defa Avrupa’da dile getirildi vurgusu yer alıyor. Avrupa’da, Prusya
Meclisi Mebusanı’nda bir oturumda söylenmiş. Yani Almanya
parlamentosunda. (Aşağıda, haberin transkripsiyonunu yapmaya
çalıştım karınca kararınca, meraklısına)
Aynı Almanlar bugün “Nazi” ilan edildikleri için kimseyi memnun
edemese de “Türkiye Türklerindir” lafının kayda geçirilişine vesile
olmakla “dost millet” sıfatını 102 yıl önce gazetecileri memnun
edebilmişler.
Almanlar söylüyor, Türkler memnun oluyor. Memnuniyetini dile
getiren gazetenin “sahib-i imtiyaz”ı, Mihran’dır. Mihran Efendi. O
da bir Ermeni. Türkiye denilen yerde yaşayan, o yerde gazetecilik
yapan Mihran, Ermenilerin kırıldığı sene Türkiyeli olduğu
düşüncesiyle Alman milletinin dostluğundan duyduğu memnuniyeti dile
getiriyordu gazetesinde. (Aynı gün, 13 Aralık 1915’te Meclis-i
Mebusan’da (Almanya değil, Osmanlı) Ermeni mallarının tasfiyesi
konuşuluyordu. Ahmet Rıza feveran ediyordu, yapmayın diye, heyhat,
o da artık eskimeye başlayan Türklerdendi ve Türkiye artık onun
değildi.)
"Türkiye Türklerindir" başlıklı 14
Kanunuevvel 1915 tarihli haber
BİR BASIN KAHRAMANI
Mihran, bir basın kahramanıdır da: 1908 yazında matbaaya gelen
sansür memurlarına “Basın hürdür sansür edilemez” diyerek
direnmiştir. Gerçi, Abdülhamit döneminde de yayındaydı ve kimseye
direnmiyordu gazetesi ama devir değişince insanlar da değişir.
Bugün 24 Temmuz’da sansürün kaldırılışının yıl dönümü kutlanıyorsa
(kutlanıyor değil mi?) Mihran Nakkaşyan efendi gibi Türkiye’nin
Türklere ait olduğunu iyi bilenler sayesinde. Mihran (Nakkaşyan),
Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları kitabında da
zikredilir; Sabah gazetesinin sahibi olarak. Mihran Efendi, Ali
Kemal’in linç edilmesinden sonra gazeteyi satar. Fransa’ya
yerleşir. (Niye olacak, Türkiye Türklerindir.) Orada yaşamını
yitirir. Dinç Bilgin’in sonradan isim hakkını satın alarak
canlandırdığı ve ardından önce TMSF’ye sonra Turkuvaz Medya’ya
(havuz? Koca göle havuz denir mi hiç?) geçen Sabah Gazetesi, işte
bu sabah gazetesidir. 1990’larda Aydın Doğan’la bir yandan
kapışır-rekabet ederken, öte yandan “kartel”i oluşturdulardı hani.
“Türkiye Türklerindir” yazısının ilk yayınlandığı gazetenin isim
hakkının sahibi Dinç Bilgin artık medyada yok. Gazetesi, yeni
Türkiye’nin sahiplerinin sahipliğinde.
Medyanın bugünkü hastalıklarının baş müsebbiplerinden Hürriyet
gazetesi, Türkiye Türklerindir mottosuyla iktidar inayetini talep
ediyor; yeni Türkiye’nin sahipleri diyor ki: “Hayır. Türkiye
Türklerindir.” Türk’ün kim olduğunu ve kim olmadığını iktidar
belirliyor, 1915’ten bugüne. Yeni Türkiye’nin sahipleri, “Amiral
gemisi”ni istiyor. Saltanat kayığı yapacak. “Hürriyet kiminse
devlet onundur” gibi göründüyse arada bir yerde o sadece
görüntüdür; devlet kiminse Hürriyet onundur.
İktidar, bir zamanlar milliyetçiliği ayaklar altına almış
iktidar, “Türkiye Türklerindir” lafıyla kavgalı değil artık.
Başbakanı kurt başı yapıyor. Kurt başçıları yakıştı çok diyor.
"Sahibi imtiyaz:
Mihran"
Türkiye Türklerindir. Öğrendik. Ama Türk kimdir? Kolay: Devlet
kime Türk derse odur. Neye gazete derse, gazetenin o olduğu
gibi.
…..
14 Kanunuevvel 1915 Tarihli Sabah gazetesinden:
Türkiye Türklerindir
Berlin, 14 Kanunuevvel – Silah Arkadaşlığı Cemiyeti tarafından
dün akşam Prusya Meclisi Mebusanı salonunda bir içtima tertip
edilmiştir. Berlin Belediye Reisi (mösyö?) Vermut’un (Adolphe
Wermuth) riyaset etmekte olduğu içtima-i mezkurda sultanı seniye
sefiri Hakkı Paşa dahi hazır bulunmuştur. Mecliste irad-ı nutuk
edenler “Türkiye Türklerindir” mevzuunu müdafaa etmişlerdir ki
şimdiye kadar Avrupa’da ilk defa böyle bir mevzu hakkında söz
söylenmekte idi.
Hatipler Almanya’nın müstakil ve kapitülasyonlardan ari, her
türlü müdahaleden masun (dokunulmaz) bir Türkiye’nin vücudunu
iltizam (gereklilik, gerekli bulma) ve Türkiye’nin serbest bir dost
olmasını arzu eylediklerini beyan ve Türkiye’nin başkalarının
menfaatine çalışmaktan ziyade menabi servetinden (zenginlik
kaynaklarından) kendisinin istifadeye muktedir olması için mazhar-ı
muavenet (yardıma layık) olmakla maksudu asli (asıl amaç) olduğunu
keyfiyetinde ısrar etmişlerdir.
Bu efkar-ı mesibe ? (Bremen)de dahi pek güzel inkişaf
eylemiştir. Bremen ? statüsü ? (senatosu?) ticaret odası (vojor)
destgahlari ziyafetlerinde iradı nutuk eden hatipler daima “türkiye
türklerindir” mezvuunu iltizam eylemişlerdir.
Hakkımızda izhar olunan bu muhadenet hakikiye (gerçek dostluk)
tezahüratını serbest bir Türkiye’nin tarafeyn(in?) gayeyi
müşterekesine (ortak gaye) ibraz edeceği hidmat ı nafianın (yararlı
hizmetler, bayındırlık hizmetleri) Almanya imparatorluğunca
layıkıyla takdir olunduğunu ve bu gibi umumi tezahüratın dost iki
millet arasında mevcut muhabbet i samimiyenin (samimi muhabbet,
sevgi) inkişaf ettirilmek (geliştirilmek) arzusuna delalet
eylediğini kaydile beyanı memnuniyet eyleriz.”