Türkiye ya büyük kazanacak ya büyük kaybedecek
Ankara, Batı ile dış politika ilişkisini uzun zamandır restleşme ve neredeyse kavga diliyle kuruyor. Vizesiz seyahati elde etmek için AB ile üyelik müzakeresi yürüten her ülkenin yaptığı gibi normal prosedürleri yerine getirmektense AB'den bu hakkı restleşme yöntemiyle almaya çalışıyor.
Ayşegül Karakülhancı
KÖLN- Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçtiğimiz hafta pazartesi günü Türkiye vatandaşlarına vizesiz seyahat etme taahhüdünü yerine getirmediği için AB ile mülteci anlaşmasını sona erdireceklerini açıkladı.
Çavuşoğlu'nun durdurulduğunu açıkladığı Türkiye vatandaşlarının vizesiz seyahat edebilmesi ile bağlantılı geri kabul anlaşması, 2013 yılında yürürlüğe girdi. Alman basınına göre, Türkiye'nin yasadışı mültecileri ve yasadışı faaliyetlerle vize kurallarını ihlal eden Türkiyelileri geri almayı taahhüt ettiği anlaşmaya aslında AB ülkeleri, özellikle de Almanya pratikte çok da ihtiyaç duymuyor. Bu adım çok ince ayarlanmıştı diyebiliriz. Çünkü birçokları askıya alınan anlaşmayı 2016'da AB ile yapılan mülteci anlaşmasıyla karıştırdı. Hatta ilk saatler Avrupa basını bile bir telaşa kapılarak aynı anlaşma sandı. Belki de Ankara, dış politikada uyguladığı çatışmalı politikasının işe yaradığını, "Biz güçlüyüz. AB'ye rest çekiyoruz" mesajını vermeye çalışarak kamuoyunu rahatlatmayı amaçlamıştı. Oysa AB'nin vizesiz seyahat taahhüdünü yerine getirmemesinin tek sebebi Türkiye'nin, terörle mücadele yasasını değiştirmemekte ayak diretmesidir. Küçük anlaşmaları askıya almakla AB'ye rest çekebildiğini göstermeye çalışan hükümet diğer taraftan da 2016'da AB ile yapılan mülteci anlaşması çerçevesinde ödenecek olan 6 milyar Euro'yu almaya da devam ediyor.
Ankara, Batı ile dış politika ilişkisini uzun zamandır restleşme ve neredeyse kavga diliyle kuruyor. Vizesiz seyahati elde etmek için AB ile üyelik müzakeresi yürüten her ülkenin yaptığı gibi normal prosedürleri yerine getirmektense AB'den bu hakkı restleşme yöntemiyle almaya çalışıyor.
Rusya'dan S-400 hava savunma sisteminin tüm Batılı ortaklara rağmen kışkırtıcı bir şekilde satın alınmasını da bu garip dış politika tarzı içerisinde görmek gerekir. Bu politikayla Ankara genel olarak, Türkiye'nin uluslararası alanda manevra yapma gücünü ve etki alanını güçlendirmek istiyor. Şimdilik tüm bu saldırgan politik tarz işliyor gibi görünse de, henüz Ankara altından kalkamayacağı çok sert bir yaptırımla karşı karşıya kalmamış olması, bu yöntemin uzun vadede işleyeceği anlamına gelmiyor. Her an çok hızlı radikal bir geriye gidiş olabilir. Türkiye'nin Kıbrıs kıyılarında doğal gaz için sondaj yapmasına AB tahmin edilenden daha yumuşak bir yaptırım uyguladı. Ancak 29 Temmuz'da, Yunanistan'ın yeni Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Türkiye ile doğal gaz arama meselesi en gergin süreçteyken adaya seyahat edecek. Hukuksal olarak Kıbrıs Cumhuriyeti tanınmış bir ülke ve 2004'ten beri de AB üyesi. Doğal kaynaklarını istediği gibi kullanabilme hakkına sahip. Türk sondaj gemileri bölgeyi terketmezse Brüksel daha fazla yaptırım uygulayacağını ifade etti. Her ne kadar garip bir biçimde Yunanistan'ın yeni başbakanı Türkiye'ye karşı oldukça yumuşak bir tondan konuşuyor olsa da, Türkiye ile kendisinden önceki hükümetlerden daha çok diyalog kurmak istediğini de söylese de doğalgaz arama hamlesi hala bıçak sırtında ilerleyen bir konu.
Mitsotakis'in ziyaretinden önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kuzey ve güney Kıbrıs arasındaki tampon bölgede buluna, eskiden turizm cennetiyken zamanla hayalet kasabaya dönüşmüş olan Maraş'ın durumunun "kontrol edebilecek" olduğunu söyledi. Avrupa basınında konuyla ilgili olarak Ankara yeni bir şantaj kartı açtı deniliyor. Türkiye, Maraş'ı tamamen kendi kontrolüne almaya kalkarsa kuzey ve güneyin birleşme ihtimalini tamamen ortadan kaldırmış olur diye yorumlar yazılıyor. Ama bu adımın aynı zamanda bir teklif olabileceği de düşünülüyor: Siz bize gazı verin biz de size Maraş'ı.
Die Welt'in İstanbul muhabiri Boris Kalnoky, Maraş'ın açılmasının doğalgaz konusunda bir uzlaşma ve Kıbrıs anlaşmazlığının çözülmesinde bir ilerleme sağlayabileceğini yazdı.
Türkiye bu çatışma politikası ile her şey yolunda giderse gerçekten çok kazançlı da çıkabilir ama aynı zamanda ABD ve AB yaptırımları sertleşirse zaten zayıf Türkiye ekonomisi tamamen ölümcül bir darbe de alabilir. Washington Türkiye'yi sadece S-400 konusunda uyarmış değil. ABD Ankara'yı İran petrolünü ve gazını ithal etmeye devam etmesi halinde yine yaptırım uygulamakla tehdit etti. Türkiye S-400, Kıbrıs ve İran gibi üç önemli konuda baskı altında. Dış politika saatli bomba gibi.