Futbol oyun pratiği benim için öncelikli olarak bir mimaridir. Alan, zaman ve 11 kişilik insan kaynağıyla inşa edilen bu mimari, dinamik yapısıyla zihnin hayal edebileceği her türlü geometri biçimlerde form bulabilir. Ben yeteneğe inanmam. Kolektif oyunlarda değerli olan birleşik ve bitişik yeteneklerin toplamıdır. Yetenek bu oyunun ana malzemesidir ve diğer girdilerle ilişkisi kıymetli olur. Yetenekli olan inşa edilen oyundur. Tek bireyin değil toplam oyuncu grubunun total yeteneğidir burada ima edilen. Futbol ölçülebilir bir oyun olduğu için kesinliğe yakın bir şekilde yorumlanabilir.
Yetenek çok tekrar ve sıkı çalışma sonucu bedenimizin o işi yapmak için aldığı formun adıdır. Yetenek doğumla gelmez. Anne rahminden koptuktan sonra yaşanılan hikâyenin meyvesidir. Özgün bir oyun, sürdürülebilir bir plan ve tekrar edilebilen hareketler dizisi, yetenek halkasının, yetenekler zincire dönüştürülmesiyle ancak mümkün hale gelebilir.
Ama Türkiye oyunu, yeteneğin icra ettiği eylem olarak görüp algılıyor.
Burada önemli olan ilkesel olgu, yeteneği oyunun yerine ikame eden zihniyetin mahkûm edilmesidir. Oyun bütün, yetenek parçadır. Yetenek oyunun avadanlıklarındandır.
Türk dostlarıma akıl vermek gibi olmasın ama içinde Fatih Terimlerin Şenol Güneşlerin, Rıdvan Dilmenlerin ve Erman Toroğluların olmadığı yepyeni bir hikâye yazmak zorundasınız. Yoksa bu köhne gemi sürekli su almaya devam eder.
Yüzyıldır eleştiriye tabi tutulmamış, Türkiye futbol oynama pratiği, kendi kendini, kendi imkanları içinde dönüştüremez. Dönüşüm için, kapsayıcı eleştiri ve yeni tercihlere ihtiyaç var.
Her şeyden önce futbol oyunu, vakti zamanında topa üç kere vurmuş eski topçuların egemenlik alanından çıkarılmalı. Futbol artık, futbol oynamış olanların bir ömür boyu istismar edeceği oyuncak değil. Daha da ötesi futbolu bilmek, sadece oynamışların imtiyazı değil.
Eski topçu, eski topçu kimliğini geride bırakmadan, yeni kimliği futbol oyunun talepleri içinde dönüşüme uğramadan, futbol oyun dairesi içinde yer almaya hak kazanamaz.
Son dönemlerin popüler ifadesiyle, Türkiye’de top oynamak ile futbol oynamak arasında bir ayırıma gidilmiyor. Topu, bedeni buna uygun olan herkes oynayabilir ama futbol oyununu, bir süreç olarak herkes tasarlayıp kurgulayamaz. Herkes top oynadığı için, tasarım ve kurgu işi ciddiye alınmıyor.
Tasarım ve kurgu, onu önceleyen bir felsefe olmaksızın olmaz. Kurmak, inşa etmek, tasarlamak, felsefe olmadan, temeli olmayan bir gecekondu olur ancak.
Kısacası ilk ve sert zeminde bu oyunla yüzleşmeyi göze alamayanlar bu oyunun kaderini değiştiremezler.