Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli neyi amaçlıyor?

MEB, önerdiği bu müfredatı geri çekmeli, objektif davranan, otoriteye biat etmeyen, bilimi önceleyen, çağdaş, laik ve demokrat tarafların katıldığı bir tartışma süreci ile konu yeniden ele alınmalı.

Abone ol

22 yıldır iktidarda olmasına rağmen, kültürel iktidarı ele geçiremeyip, eğitim, sanat ve yazım alanında geri kalan AKP, diğer yandan toplumsal düzeni dini referanslarla dizayn etmeye ve okulları laik eğitimden arındırma çabalarına ısrarla devam ediyor.

Eğitimi ticarileştiren, tarikat ve cemaatlerle protokoller imzalayıp, okullara manevi danışman adıyla imam, vaiz, müezzin gibi din adamlarını sokan, bir yıl önce söz verdiği halde ihtiyaç sahibi öğrencilere bir öğün yemek veremeyen, atamasını yapmadığı yüzbinlerce öğretmenin sadece 20 binine kadro açan, öğretmen alımlarında önce mülakatı kaldıracağız deyip, sonrasında mülakatı yapacağız ısrarında olan siyasi iktidarın ideolojisine uygun olarak, 'sadeleştirme'(!) gerekçesiyle hazırlanan bu müfredat taslağı, 26.04.2024 günü Milli Eğitim Bakanlığı'nın internet sayfasında kamuoyunun 'görüşüne' sunuldu. Bu müfredat taslağının içeriğine yönelik görüşlere bir haftalık süre tanınması eğitim emekçilerinin, öğrencilerin ve velilerin, uzmanların, muhalif eğitim sendikalarının, bazı muhalif siyasi partilerin ve çok sayıda Sivil Toplum Kuruluş'unun ( STK) tepkisine yol açtı.

Öte yandan bu müfredat taslağının hazırlanışında katkısı inkar edilemeyecek düzeyde olan yandaş eğitim sendikası, açıklanan taslağı farklı platformlarda överek yere göğe sığdıramadı. Yandaş basın ise günlerdir methiyelerin ağırlıklı olduğu yazılarla ve attığı başlıklarla taslağa destek veriyor.

Yıllardır sınav odaklı bir eğitimden yaşam odaklı bir eğitime geçemeyen, ilköğretim öğrencilerine yönelik her seferinde farklı kuralları kapsayan LGS, OKS, SBS, TEOG gibi sınav modellerini uygulayan, 2012-2013 eğitim öğretim yılında ise 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yerine "dindar ve kindar" nesiller yetiştirmek için 12 yıllık (4+4+4) kademeli eğitimi başlatan, seçmeli din dersi sayısını artıran, değiştirdiği yüzlerce yönetmeliklerle birlikte eğitim müfredatında 4 kez değişiklik yaparak laik ve bilimsel eğitime karşı doğrudan bir tutum sergileyen MEB, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli başlıklı ders müfredatının "on yıllık" uzun soluklu bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıktığını ifade etmektedir.

Genç kuşağın anlamadığı gerici, ideolojik zihniyete çağrışım yapan mefkûre, erdem, maarif, hikmet, tekamül, mana gibi kelimelere ağırlık verilerek ağdalı bir dille yazılan, ontolojik, epistemolojik bütünlük ve aksiyolojik olgunluktan bahsederek orijinalden öte kopya bilgilerle desteklenen, çocukların sosyal ve kültürel gelişimlerine uygun olmayan, etnik kökene, kültüre ve cinsiyete dayalı ayrımcı öğretimin ilke ve yöntemlerini öne çıkaran ve aynı zamanda evrensel demokratik değerlerden uzaklaşan, bu müfredat öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin gerçek ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır.

Bu müfredat, ortak metinle birlikte 26 ayrı derse ait toplam 2771 sayfadan oluşmakta. 518 sayfası din derslerine, 68 sayfası ise biyoloji dersine ayrılmış olan bu müfredatın okunup değerlendirme süresinin bir hafta ile sınırlandırılması da akla ve mantığa uygun değildir.

Milyonlarca öğrenciyi, eğitim emekçisini ve öğrenci velisini; kısaca tüm toplumun ve ülkenin geleceğini ilgilendiren bu öğretim müfredatı konusunun oldu bittiye getirilmesi çok yanlıştır. MEB'in toplumun çoğunluğu tarafından kabul görmeyen bu müfredatı 'yangından mal kaçırırcasına' onaylatmaya çalışması, ileride onarılması mümkün olmayan ciddi toplumsal sorunlara yol açacaktır.

Günümüzde bilgili ve iyi yetişmiş insanın çıkış noktası eğitimdir. Bilgiyi günlük yaşamda teknolojik gelişmelerde, üretimde ve ülke kalkınmasında kullanan toplumlar, yaşanılan çağdaki gelişmelerin gerisinde kalmamak için, eğitim sistemlerini yenilemek ve bazı reformları yapmak zorundadırlar. Bizde ise eğitim; bugün ideolojik amaçlarla yaz- boz tahtasına çevrilmiş haldedir.

Bireylerin topluma uyumu için öğrenmeleri gereken bazı kavramlar, ilkeler ve uygulamalar da koşullara uygun olarak değişmektedir. Günümüzde eleştirel düşünen, sorgulayan, araştıran ve düşündüğünü pratiğe dökmek isteyen gençlere ihtiyaç vardır. Bu gençlerin yetişmesindeki hedefler, hedef davranışlar, içerikler ve değerlendirmeler de planlı eğitim programları ile gerçekleştirilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, "Maarif Modelinin" çerçevesi oluşturulurken akademisyen, öğretmen ve diğer eğitim paydaşlarının katılımıyla yirmi çalıştay yapıldığını, sonrasında her bir ders için oluşturulan ekiplerin yüzlerce toplantı yaparak müfredat hazırlıklarının tamamlandığını, toplantılara ise 260 akademisyenle, 700’ün üzerinde öğretmenin katıldığını açıklamıştır. Kapalı kapılar ardında yandaş eğitimciler ve kim oldukları kamuoyu tarafından tam bilinmeyen masa başında çalışan akademisyenlerle yapılan bu toplantılara, neden muhalif eğitim sendika temsilcileri ve uzman eğitim bilimcileri çağrılmamıştır? Bu dışlayıcı tutumla, eğitimdeki birlik ve eşitlik ilkesi bozulmuştur. Doğmatik ve ataerkil düşünceyi önceleyen, bilimi, sanatı, felsefeyi hedefine koyarak dini kural ve referanslara dayalı bir dil kullanan anlayışın ülke eğitimine bir katkısı yoktur.

Bir ülkenin eğitim müfredatları, gerekli analizlerin ışığında, geniş katılımlı ve uzun süreli çalışmalar sonucunda yapılır. Eğitimciler, eğitim fakültelerinden yetkin akademisyenler, öğrenciler, veliler ve konuyla ilgili STK temsilcilerinin verdiği geri bildirimler ve eleştiriler dikkate alınır. Bu geri bildirim ve eleştirilerin ışığında müfredat taslağında değişikliklere gidilir ve taslak son şeklini alır. Sonrasında bu taslak, ülkenin daha önceden belirlenen bölgelerindeki okullarda pilot olarak uygulanmaya başlar. Bu pilot uygulamalardan verimli sonuç alınırsa, taslak ülke genelindeki okulların tamamında uygulanır. “Ben yaptım oldu.“ anlayışı doğru değildir. Seçim öncesinde, seçmen listelerinin askıya çıkartılmasını çağrıştıran bir yöntemle, müfredat taslağını kısa süreliğine internet sayfasında açık tutup, "bakın bu konuda eleştirileri, görüşleri alıyorum" algısı yaratmanın da gereği yoktur. Bu taslağa ilişkin eleştiri ve görüşler uzun bir zaman dilimine yayılarak alınabilir. Ayrıca yeni müfredatın gelecek öğretim yılından itibaren okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflarda kademeli şekilde uygulanacağını şimdiden ilan etmek, dereyi görmeden paçayı sıvamakla eş değer bir tutumdur.

Geçmişte ülkemizde, 1962 İlkokul Program Taslağı'nın hazırlanmasına ilişkin yapılan çalışmalar yıllarca sürmüştür. Yeni hazırlanan program taslağı Türkiye'deki tüm okullarda uygulanmadan önce 5 yıl süreyle 250 ayrı okulda denenmiş, olumlu dönüşler alınınca, ancak 1968-1969 eğitim yılında tüm ülke genelinde uygulamaya geçilmiştir.

ABD'nin eğitim programlarından esinlenerek Millî Eğitim Bakanlığı'nca hazırlanan ve kamuoyunun görüşlerine sunulan bu müfredat taslağı ile ilgili yapılan tüm araştırmalar, anket sonuçları ve öğretmen görüşleri kamuoyu ile neden paylaşılmıyor? Çalışmalarda  hangi kurum ve kuruluşların stratejik planları incelenmiştir.?

Tüm bunların dışında,  Gazete Duvar yazarı Bahadır Özgür’ün 8 Mayıs 2024 tarihli ' Maarif modelinin milyarlık ihaleleri kime gidecek?' başlıklı makalesinde bu müfredat uygulamasının ardından, yazılacak ve basılıp dağıtılacak milyonlarca ders kitabı ihalesine bağlı olarak oluşacak milyarlarca liralık pazarın hangi boyutta olduğunu ve geçmişte kimlere pay edildiğini rakamlarla açıklaması çok önemli ve değerlidir. Sadece sosyal yönü ile gündemde olan müfredat uygulamasının ardındaki maddi rantı da, kamuoyunun dikkate alması gerekir.

Ülkelerin geleceklerindeki temel taşların en önemlisi eğitim programlarıdır. Bu programlar kişilerin veya üyesi oldukları partilerin siyasi görüşleri, deneyimleri ve tutumlarından bağımsız olarak hazırlanıp uygulanmalıdır.

MEB, önerdiği bu müfredatı geri çekmeli, objektif davranan, otoriteye biat etmeyen bilimi önceleyen, çağdaş, laik ve demokrat düşüncelere sahip eğitim emekçileri, gerçek eğitim sendikacıları, eğitim uzmanları, veliler, öğrenciler ve bazı STK' ların katıldığı bir tartışma süreci ile bu konu yeniden ele alınmalıdır. 

*Eğitimci - Yazar