Türkiye'de işçi sınıfı mücadelesi ve Lenin'i yeniden okumak

100. ölüm yıldönümünde Lenin anmaları, Leninist tezler üzerinden işçi sınıflarının mücadelelerini yeniden okumaya vesile oldu.

Abone ol

DUVAR- Ölümünün 100. yılında Lenin, işçi sınıfına yönelik değerlendirmeleriyle yeniden gündeme geldi. Ekinsu Devrim Danış, Evrensel'e yazdığı "Bizimkisi bir rubleye bir kapik ekleme hikayesi mi?" başlıklı yazısında, Türkiye'de işçi sınıfının mücadelesini Lenin'in tezleriyle yeniden değerlendirdi. Danış'ın yazısının bir bölümü şöyle:

"Lenin, 19. yüzyılın ilk yarısındaki ilkel başkaldırmalar ve 1896 yılında St. Petersburg sanayi savaşlarıyla gelişen sınıf hareketi üzerinden bilinç ile kendiliğindenlik arasındaki ilişki sorununu Ne Yapmalı adlı eserinde tartışmaya açar. Rus sosyal demokrat hareketindeki farklı çevrelerin örgüt ve mücadele sorunlarına bakış açıları arasındaki farklılıklara odaklanmıştır. Ekonomistlerin yayın organı olan Raboçeye Dyelo ile sürdürdüğü polemikte ‘Kendiliğindenlik vardır, kendiliğindenlik vardır’ diyerek ilkel başkaldırıları ‘öç alma patlamaları’ olarak nitelendirir. Sistemli grevleri ise bilinçliliğin büyük parıltıları olarak ifade eder. Sistemli grevlerin işçiler ve kapitalistler arasındaki uzlaşmaz sınıf çıkarlarını gösteren gelişmeler olduğu kabul edilse de sınıf mücadelesinin tohumlarını içermeleri itibarıyla önemli olan bu hareketler politik bir bilinçten yoksundu. Başka bir deyişle, sınıfın kendiliğinden hareketleri ancak sendikalar içerisinde birleşerek (trade-unionist bilinç) kapitalistlere karşı mücadele etmekle ve hükümeti gerekli iş yasalarını çıkarmaya zorlamanın gerekli olduğu inancı ile sınırlı kalıyordu.

Lenin’in kendiliğindenlik ve bilinç arasındaki ilişkinin, düğümün nasıl çözüleceğine dair tezleri, bugünün ücret kavgalarının niteliğini ve sınıf hareketinin gelişim duraklarını kavramak açısından da ışık tutmaya devam ediyor. Bu düğümün çözüm noktası özellikle Lenin’in ekonomist akımlarla sürdürdüğü tartışmalarda belirginleşmektedir. Proletaryanın mücadelesini ve bilincini ekonomik haklar için mücadeleyle sınırlamak biçiminde tartışan ekonomizm yandaşlığına karşı Lenin, ’Politik sınıf bilincinin işçiye ancak dışarıdan, yani ekonomik mücadelenin dışından, işçilerle patronlar arasındaki ilişki alanının dışından’ verilebileceğini anlatır. Ancak bu şekilde, işçi sınıfının kendi durumunu kavraması, aynı zamanda toplumsal sınıflar arasındaki ilişkiler ve devletle olan etkileşimler bağlamında gerçekleşen tüm siyasi, ekonomik ve sosyal olayların anlamını ve etkilerini de kavraması ve düşünsel yönden ve pratik deneyimleriyle anlamlandırması mümkün olabilir.

POLİTİK VE İDEOLOJİK ALAN İKTİSADİ ALANDA ÇEVRELENİYOR

Oluş, çözülüş ve yeniden oluş süreçleri içerisinde öğrenen işçi sınıfı için her mücadele yeni bir bilinç kıvılcımının başlangıç noktası oluyor. Ücret temelli hareketler elbette doğrudan siyasal hak ve taleplerle kuşanmış bir siyasal mücadelenin öncülü değildir. Aksine, 1898’de yazdığı, ‘Rus Sosyal Demokratlarının Görevleri’ broşüründe Lenin, ‘Her sınıf mücadelesi, her ekonomik mücadele, politik bir mücadeledir’ der. Hangi alanda ve ne taleple gerçekleşirse gerçekleşsin her sınıf mücadelesi politik bir mücadeledir. Sınıfların karşı karşıya geldiği her an politik bir andır. Dolayısıyla hem politik hem de ekonomik ajitasyon madalyonun iki yüzü gibi birbirine ayrılmaz şekilde bağlıdır Lenin’de.

Bugün açısından Türkiye’nin dört bir yanında farklı sanayi iş kollarında süregelen ekonomik talepli eylemleri ise ‘bilinç parıltıları’nın göstergeleri olarak okumak mümkündür. Kimi fabrika ve iş yerlerinde belli hak ve taleplerin karşılandığı grevlerle sonuçlanan kimi yerlerde ise işçilerin birbirine güvenini tesis etmesi, kalıcı birliklerinin ve iş yerleri komitelerinin oluşturulması ya da işçilerin kendilerini ezen düzenin değişmezliğine inançlarını yitirmeleri ile kazanım olarak görülebilecek bu hareketlerin temel kesişim noktası, işçiler açısından derinleşen hoşnutsuzluğun örgütlü bir tepkiye doğru evrildiği gerçeğidir. Özellikle fabrika ve iş yerlerindeki ağır çalışma koşullarının, ucuz iş gücüne dayalı sömürü koşullarının ve bununla beraber iş yerlerindeki baskıcı ve despotik emek denetim biçimlerinin derinleşmesi ile görünürleşen işçilere yönelik haysiyetsizleştirme politikalarının teşhiri, mevcut ücret kavgalarının önemli bir kaldıracı da olmuştur.

Özak, Trendyol, Agrobay ya da Pekintaş işçilerinin eyleminde de açığa çıktığı gibi burjuvazinin politik aparatlarıyla karşı karşıya gelişin ilk politik dışa vurumu ve etkisi, işçilerin bilincindeki burjuva kavrayışın temel yargılarının sarsılması, sorgulanması ve sınırlı düzeyde de olsa terk edilmesi oluyor. Hakları etrafında birleşerek mücadele eden işçilerin karşılarına tek adam yönetiminin valisi, belediye başkanı, müftüsü ya da kolluk kuvvetleri tek bir kalkan olarak birleşip çıktığında işçiler (En başta bahsettiğimiz üzere parçalı eğilim ve bilince sahip olmakla beraber) doğrudan bir iktidar yapısıyla çarpışıyor. Dolayısıyla ücret kavgası ve iktisadi mücadele bir hortum gibi hem politik hem de ideolojik alanı kendi etrafına çekiyor. Böylece tüm güncel-temel çelişki ve çatışmalar o alanda yoğunlaşarak çevreleniyor. Bu verili durumdaki bir başlangıç yani bir ilk kıvılcım olarak zuhur eden parçalı bilinç ise ancak sınıfın ileri bilinçli unsurlarının, aydınlarının ve asıl olarak sınıfın devrimci partisinin uğraş ve çabalarıyla bütünlüğe kavuşup nitel bir sıçrama yaratabilecek." (HABER MERKEZİ)