Türkiye'de kamp ve karavan alışkanlığı
Kampçının doğayla buluşma özgürlüğünü elinden almadan geliştirilecek pratikler Türkiye'nin ekonomik anlamda önemli ölçüde kalkınması demek.
Duygu Keskin Hatton
Pandeminin seyri tüm dünyada seyahat alışkanlıkları ve serbest zaman aktivitelerinin tarzını değiştirdi. Bu değişimin esas tetikleyici unsuru çok değil bir yıl evvel gündelik hayatın vazgeçilmezi diye tanımlayabileceğimiz kafe, bar, restoran başta olmak üzere birlikte vakit geçirilen alanların birer birer ulaşılamaz hale gelişiydi. Tiyatro, müze, kütüphane, derslik derken elde kalan yegâne seçenek doğaya dönüş oldu. İşsizlik ve liranın kaybettiği değer oranında herkesin doğaya dönüşü de farklı gerçekleşmeye başladı. Çantasına koyduğu yiyecek ve içeceği yürüyüş rotasına azık edenden doğa sporlarına merak salanına, çadırından karavanına geniş bir açık hava aktivitesi sevenler grubu oluştu.
Covid'in vurduğu pek çok sektörün aksine kamp malzemeleri üreten firmalar önemli ölçüde kâr elde etmeye devam etmekte. Bu malzemelerin fiyatları da geniş bir aralığa yayılmış olsa da haftanın belli günlerinde bu ürünleri satan zincir marketlerin önünde oluşan kalabalıklar pandemi sonrasında da kamp hayatına olan teşrifin devam edeceğini göstermekte. Bu listeye eklenebilecek bir ehli sefa grubu ise piknikçiler. Açık havaya olan teveccüh eden yeni nesil, yere çul serip piknik tüpü ve fanila kreasyonunu maddi durumu iyiyken mangalla taçlandıran o eski okul piknikçiden ayrı gibi görünse de bu neslin çöp toplama alışkanlığı çoğu kez beraberinde getirdiği kokulu çöp poşetinin içini doldurup, ağzını bağlayıp olay mahalinde bırakmayı geçmiyor.
Doğada geçirilen sürenin artması bu aktiviteleri yapan grupları kampçılık gibi daha uzun erimli bir seçeneğe yönlendirdi. Böylelikle yaygınlaşmakta olan kamp kültürü ihtiyaç ve sorunları da beraberinde getirmeye başladı. Türkiye'nin yabancı turistlere tanıdığı pandemi serbestisi ve kamp yapılacak alanların bolluğu ülkede kalma süresini bu yıl için artırırken bu turistlerin sosyal medya aracılığıyla yaptığı paylaşımlar birer domino etkisiyle büyüyüp yeni turistler için de kapı açmış oluyor. Ülke ekonomisi için fevkalade olumlu bu gerçeğin bir diğer yüzü ise beraberinde gelen kirlilik. Avrupa'da kışın ılık seyrettiği ya da ucuz olduğu için tercih edilen Portekiz, İspanya, Hırvatistan gibi kamp ve karavan cenneti olarak adlandırılabilecek ülkelerdeki insanların bu tarz turizmden bıkmış durumda. Gerek Avrupa'dan gelecek kamp turizmi dalgasını gerekse yerli turistin ihtiyacını karşılayacak adımlar atılırken önceliği doğa olan önlemler alınması zorunlu hale gelmekte. Zira Türkiye'ye hızlı giriş yapmış, hazmedilmesi zaman ve altyapıya bağlı olan yeni kamp kültürün ilerleyen yıllarda büyük sıkıntılara neden olacağı aşikâr.
KORUMAK İÇİN KAPATILAN KAMP ALANLARI
Turizmle kirlenen doğasını canlandırmak için önemli turizm alanlarını kapatan ülkelerden de haberdarız. Örneğin İzlanda'daki Fjaðrárgljúfur Kanyonu, Endonezya'daki Komodo Adası, Danimarka'daki Faroe Adaları, Tibet'teki Everest Ana Kampı milyon dolarlık turizm gelirine karşın korunmak istenilen alanlardan bazıları. ¹ Avrupa'dan alınan ve geri dönüştürülemeyen çöplerle bezenmiş Kapıkaya Kanyonu bu yerlerden daha az değersiz değil oysaki.
Türkiye'de bisikletli bir turist olarak bulunmakta olan J. şöyle söylüyor: “Bir gece şehirden birileri yerleşim yerinden birkaç kilometre uzağa kullanmadıkları tuvalet ve banyo malzemelerini ya da koltuklarını unutmaya gelmiş ve şehrin kalanı da bu fikre uymuş gibi.” “Uçsuz bucaksız bir manzaraya bakarken birden çöp gömdükleri bir alana bakarken buluyoruz kendimizi, insan bunu ülkesine neden yapar?” Evet, doğal alanları kirleten tek unsur orada kamp yapanlar değil ancak ne de olsa bir yerlere gömülüyor mantığıyla çöpünü doğada bırakan o kadar çok ki... Bu nedenle “wild camping” ² olarak tabir edilen ve tabiri caizse gönlünüzün istediği yerde kampınızı kurma şansını size veren ülkeler türlü neden ve ihtiyaçlardan dolayı daha planlı bir yola girmeyi uygun görüyor. Avrupa ve Asya'daki pek çok ülkeye kıyasla su ve tuvalet bulunabilecek alanlar Türkiye'de oldukça çok. Bu önemli bir avantaj, hatta Edirne Valiliği gibi temel insani ihtiyaç olan tuvaleti ücretsiz hale getirmek de önemli bir adım. Gaziantep, bunun bir adım ötesine giderek atıkları ayrıştırmayı ve kompost üretimini teşvik ediyor. Halkın yerel yönetimlerce bilgilendirilmesi ve atık politikasına ilişkin adım atması hem doğanın hem de kentsel alanın daha yaşanılabilir hale gelmesini sağlarken ilerleyen yıllarda yaşanabilecek ciddi bir sağlık sorunun da önüne geçiyor. Portekiz'de kampçıların gelişigüzel her yerde tuvaletini yapması yüzünden kâğıdı toplamak zorunda kalan yerel halk artık ülkemize gelmeyin diyor. Neden cazip bir seçenek olduğunu paylaştığımız Türkiye de yakın gelecekte bu akımdan nasibini alacak... Zira çadır ve karavanlı turistlerin en büyük problemi olan tuvaletler ve boşaltım alanları ülkede çok az. Farkındalığı yüksek bir kampçı bu tarz sorunları önceden tahmin edip çözüm üretebilir. Karavan tuvaletinin koku yapmaması ya da banyo, bulaşık için kullanılan deterjanların doğa dostu alternatiflerini edinmek, atık ve çöpünü toplamak bunlardan bazıları. Fakat tüm sorumluluğu doğada vakit geçirenlerin almasını beklemek de naif bir yaklaşım olacaktır. Türkiye'de kamp ve karavancılık marketindeki gelişmeleri ranta çevirenler de yaklaşmakta olan tehlikenin büyüklüğünü işaret ediyor. Bireysel olarak oluşturulmuş kamp alanlarının ücreti ve hizmetini denetleyen bir tüzük yok. Karavanınızdan sızan bir yağın bir milli parka verebileceği zarar üzerine düşünmemiş olan bir sistemin onu düzene koyması da beklenemez.
Peki çözüm önerisi ne? Türkiye'de genel anlamda bir atık bilinçlendirme hareketinin başlatılması bu önerilerin ilki. Özellikle yemeğin gündelik hayatta çok önemli hatta kutsal sayıldığı bir toplumda atıkları ayrıştırmadan tek bir poşete tıkıştırma huyundan vazgeçmek ve gerekirse her fırsatta ihtiyaç ve tüketimden bahsetmek atılacak ilk adımlardan.
Kamp kültürü oldukça yaygın olan İran'da park ve bahçelerde inşa edilen konaklama alanları içinde tuvalet hatta güneş enerjisiyle ısınan su bulunmakta. Özellikle güneydeki illerde bu sistemi yerleştirmek oldukça mümkün. Bu tür alanlar, kullananların otokontrolü ve karşılıklı güven ilişkisiyle işlemek durumunda ancak belediyeler bu işi maddi bir yük olarak görüyorsa kamp alanına eklenen duşlar su israfının önlenmesi için zamanlandırma ayarıyla çalışabilir. Temassız kart teknolojisinin belediye otobüslerinde dahi kullanıldığı bu günlerde, tesislerde kullanılan ve ekstra hizmet olarak adlandırılabilecek kalemler sembolik bir ödeme karşılığında temassız ödeme sistemine entegre edilebilir. Hatta bu alanlara temel kozmetik ürünlerin otomatları dahi eklenebilir. Kullanılan ürünlerin doğa dostu olması ise projenin artısı olarak düşünülebilir.
Almanya, Danimarka gibi ülkelerde ormanlık alanlarda yürüyüş alanlarına inşa edilmiş kompost tuvaletler bir diğer işlevsel uygulama.
Konunun bir önemli boyutu da doğal hayatın korunması, yasak avlanma ve tarihi eser kaçakçılığının önüne geçilmesi gibi pek çok etmeni bir arada değerlendirilerek resmi kamp alanlarının oluşturulması. Zira yine günübirlik gidilebilecek pek çok piknik ve mesire alanı buralarla ilişkisi olmayan ailelerce işgal edilip ücrete tabi olmuş durumda. Oysaki bu alanlardaki altyapının iyileştirilmesi ve yerel yönetimlerce kontrol edilmesi demek bu alanlarda yaşanan vergi kaçakçılığının da önüne geçilmesi demek. Yine Almanya'dan örnek vermek gerekirse orman yangınlarının önüne geçmek için Kara Orman olarak adlandırılan bölgede gönüllü orman koruyucuları ateş yakma vb. kuralları kampçılara hatırlatmak için belli aralıklarla kısa sohbetler yapmaya kamp alanına geliyor. Tamamen gönüllülük esası olduğu için karşılaştığımız seksenli yaşlarında bir kadın, ateş yakıp yakmadığımızı kontrol etmek için geldiğinde “Bu orman hepimizin ama hiçbirimiz onun sahibi değiliz. Biz olmadığımızda da o burada olmak zorunda, o yüzden ateş yakmaya niyetiniz varsa kamp yapmamanızı tavsiye ederim” diyerek külhanvari bir uyarıda bulunmuştu. Doğayı korumanın sorumluluğunu yalnız gençlere yıkmayan bir anlayış Türkiye'ye çok uzak olmasa gerek. Zira Hayrettin Karaca gibi ölünceye dek bu amaç uğruna çalışmış büyüklerin devrettiği mirası sürdürmek hepimizin elinde.
Kaz Dağları, Salda Gölü gibi sayılabilecek pek çok alanın ticari hevesler uğruna talan edildiği, üçgen bungalov ev çılgınlığı sürüp giderken ağaç ev yapma sevdasıyla ormanlarda seyredilecek ağacın kalmadığı bu günlere doğru giderken kamp ve karavan kültürü nereye demek uzak bir probleme işaret etmek gibi görünse de doğa için gecikilecek tek bir saniye kalmadığını görmekten başka çaremiz yok.
Kampçının doğayla buluşma özgürlüğünü elinden almadan geliştirilecek pratikler Türkiye'nin ekonomik anlamda önemli ölçüde kalkınması demek.
Doğa dostu tüketim ve geri dönüşüm alışkanlıkları geliştirmeye ve bunu kamp alanında uyguladığımız güzel günlere...
1- Kaynak.
2-Yaban alanda yapılan kamp.