Türkiye’de muhalefet ne yapmalı?

Muhalefet mesaisi sadece CHP ve MHP gibi partiler üzerine yığılmamıştır. Hem meclis içi hem de meclis dışı muhalefetin bir değişime ihtiyacı var.

Abone ol

Aziz Korkmaz *

Muhalefet Türkiye de sadece CHP ve HDP üzerine yığılmış gibi görünüyor bu oldukça yanlış bir anlayıştır. Kelime anlamı itibarıyla muhalefet  bir görüşe karşı başka bir görüş sunmaktır. Parlamenter sistemde ise iktidar partisinin icraat ve politikalarına karşıt bir politika savunan diğer parti veya partiler demektir.

Türkiye için muhalefet ve iktidar durumuna meclis içi ve meclis dışı partiler nezdinde bakmak gerekir Meclis içinde AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi ortak bir iktidarı, CHP ve HDP' ise ortak bir muhalefeti paylaşıyorlar. Meclis dışı partilere baktığımız zaman Büyük Birlik Partisi, Hür Dava Partisi, Vatan Partisi iktidara yakın, Saadet partisi ve Bağımsız Türkiye Partisi belli endişelerinden ötürü kararsız bir tablo çiziyor. Seçim yasasında herhangi bir değişiklik olmamasına karşın YSK'nın seçim yasasına getirdiği yeni yorum ile seçimlere girme hakkı elinden alınan biz Liberal Demokrat Parti dahil diğer 23 partinin tamamı ise meclis dışı muhalefeti temsil ediyor.

Bu noktada esas soru muhalefet ne yapmalıdan ziyade meclise girmiş muhalefet ile meclis dışı muhalefet ne yapmalıdır. Bir tarafta hazine imkanları bulunan partiler bloğu varken, öte tarafta bu imkanlardan mahrum partiler bulunmakta buna ek olarak bahsettiğim kriterlerde ayrılmış partilerin ideolojik olarak birbirlerinden farklı bir düşünce dünyaları olduğunu da eklemek gerekir. İktidarın meclis içi ve meclis dışı kurduğu ittifaka bakacak olursak hepsinin muhafazakar ve milliyetçi tabanda buluştuğunu görüyoruz, muhalefet bloğunda aynı tabanı görmek biraz zor, fakat  daha sağlam temelleri olan bir tabanı görmek imkansız değil.

MECLİSTE NELER YAPILABİLİR?

Öncelikle meclis içi muhalefetten bahsedelim . CHP ve HDP arasında nasıl bir birliktelik olabilir ? Her iki partinin de vazgeçemediği bir takım ahlaki yönden beslendiği taban siyaseti var . CHP için Atatürkçülük'ün halkçılığını basitçe revize etmeli  ve yerel yönetimlere önem vermeli  (AK Parti'nin başkanlık çalışmasında dar bölge seçim sistemi var biz parti olarak bunu 23 sene önce söyledik 2002 yılından sonra Liberallik adına parti programımızın ekonomik sistemine benzer politikalar izlendi ana muhalefet ortaklarının  bu söylediğim hususu dikkate almalarını tavsiye ediyorum) HDP'nin ise Kürt seçmenden beslendiği gözlemekte olup, bu partinin özyönetim ve yerelin kuvvetlenmesi ilkeleri CHP ve HDP için makul düzeyde iletişim alanı oluşturabilir.  CHP ve HDP ile bu noktada ortak bir duruş oluşturabilirler ve birbirlerinin tabanlarında yaşanan karşılıklı çekingenliği  yerel yönetimlere odaklanarak giderebilirler.

Buna ek olarak CHP içi ve Türkiye geneli bir Kürt fobisi mevcut -bu son 40 yılda aşılanmış bir algıdır özellikle 80 darbesi sonrası toplum bilimciler tarafından organize edilen bu algı bugün meyvesini muhafazakar ve milliyetçi olmayan görüşlerin uzlaşamamasında veriyor. Kürt fobisi de kendi içinde farklı bloklardan oluşuyor. Bunların arasında Kürtlere genel olarak soğuk ve şüpheci bir kitle varken, Kürtlere karşı şoven bir tavırda olmakla beraber ayrılmacı ve özerkçi Kürt taleplerinden ötürü ve/veya sadece bu konudaki Kürt taleplerinden ötürü mesafeli olan, ayrılma konusu dışında bazı soft taleplere sıcak yaklaşan bir kitle de var. (Daha ziyade CHP'de, ılımlı sol partilerde ve bir kısım merkez sağda)

Ak Parti'nin iktidar serüvenini incelerken Kürt muhafazakar seçmenden nasıl beslendiğini iyi görmek gerekir 7 Haziran seçimlerinde bunun yüzde 3'lük dilimini HDP ile paylaşmak zorunda kalınca AK Parti iktidarı sallandı, bu durum önümüzde açık ve temiz bir veri olarak mevcutur. CHP'nin kendi içinde Kürt fobisini HDP'nin ise Türk fobisini hızlı bir şekilde eritmesi veya rafa kaldırması gerekiyor. Bir muhafazakar ve milliyetçi tabanda buluşmasalar da her iki parti ve meclis dışı muhalefet partilerini -referandum da hayır bloğu da diyebileceğimiz, bir alan buluştuğunu söylemek mümkün. Bizi ortak kaygılarımız bir araya getiriyor. Bu göz ardı edilmemesi gereken bir muhalefet argümanıdır. Meclis içi muhalefetin sadece birbirleri ile raporlama yaparak ortak bir yol izlemesi mümkün değil. CHP'nin yıllardır doğu illerinde hazırladığı raporlamalar olduğunu biliyoruz yani bu pratikte neye dönüştü Allah aşkınıza? Teoriden kopmadığınız sürece Türkiye toplumunda siyasi karşılığınız olmaz.

AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan'ın en büyük başarısı sayın Erdoğan'ın her konuda, gündemdeki sorunları atlamadan simultane aksiyoner olmasıdır. Bir yandan Anayasa sistemi hakkında fikir beyan ederken öbür taraftan AB politikalarına ve uyuşturucu konularına değinebiliyor, kendisine yöneltilen sorulara pratik ve hızlı bir cevap verme yeteneği var ve bunlar Türkiye toplumunda karşılık gören ve muhalefetin dikkate alması gereken özelliklerdir.

CHP ve HDP 'elit ahlak'ı terk etmek zorunda. CHP'nin Diyarbakır veya Cizre'de yaşanan olaylara reaksiyonu ne kadar yetersizse HDP'nin büyük şehirlerde yaşanan çarpık kentleşmeye, hızı ve aşırı nüfus göçünün yarattığı çarpık kentleşme, asayiş ve sosyal sorunlara  olan yaklaşımı da o kadar yetersizdir. Türkiye'de siyaset artık meclisten , oturduğunuz koltuktan ve güçlü olduğunuz bölgeden değil sokaktan geçiyor. AK Parti Hazine imkanlarını iki kanaldan değerlendirebiliyor, evet bu muhalefet için bir dezavantaj, fakat meclis içi muhalefet bu noktada kaynakları beraber kullanarak ortak bir bütçe ile halka yaklaşabilir ve üzerine yapışmış elit kisveden arınabilir, hatta küçük partiler için imkan sunabilirler.

Örnek olarak  3 milyon Suriyeli var ne CHP ne HDP ne de bir başkası böyle bir konuya değinmiyor. Mevcut sorunlara ve çözümlere odaklanmak yerine afaki amansız söylemler, atışma ve çatışma var. Türkiye toplumu safralarını Suriyeliler üzerinden atmaya hazırlanıyor doğuda ve batıda fark etmeyen bir konu -herhangi bir muhalefet veya iktidar bloku bu konu üzerine değindi mi? Hükümet diyor ki; ''Suç işleyen Suriyelilerin oranı yüzde 1.32 dir. Bizim vatandaşlarımızın suç oranı daha yüksektir (iyi de bizim insanımız 80 milyon -80 milyona oranla 3 milyonun suç oranı arasında dağlar kadar fark olması normal bir durum). Kalifiye Suriyeliler olmazsa, çalıştıracak işçi bulunamayacak herhalde(!) Suriyeliler misafirdir. Güvenli bölgeler oluştukça evlerine geri döneceklerdir (üç milyon kişiden bahsediliyor). Tamam bunu kabul ettik diyelim. Suriyelilere dayattığınız yaşam koşulları başka insan modeli üretmez. Dünya'nın tüm ülkelerinde mülteciler ve merkezi yapı içinde yer bulamayan azınlıklar suç işler. Daha önemlisi ve vatandaşın merkeze oturttuğu başka bir şikayet, "Bizim askerlerimiz orada ölürken bunlar neden savaşmıyor?" Hükümet bu eleştiriyi kabul ediyor, ''savaşmaları için askeri eğitimden geçmeleri şart'' diyor. İşsizlik, geçim sıkıntısı, terör artıkça toplumsal barış sıkıntıya girer. Suriyeliler de yükselen gerilimin paratoneri olmaya devam ediyor. Ayrıca Türkiye'ye komşu olmakla birlikte Türkiye'den çok farklı dil, siyasi ve sosyal tarihe sahip Suriye'den gelenlerin kısa veya orta vadede Türk toplumunun kültür ve yaşam biçimine entegre olmaları, kabul edilmeleri ve kabul etmeleri zor. Türkiye'nin zaten hassas olan demografik ve etnik dengeleri Suriyelilerin gelmesi ile iyice zorlanmakta, gelecek krizlere alarm vermektedir. Unutulmamalıdır ki hükümetlerden yeterli ilgiyi görmediğini düşünen ama halklar olarak fazla sorunlu olmayan Çerkez, Gürcü, Tatar, Pomak, Laz Arnavut gibi etnik grupların nüfusları gelen Suriyelilerden azdır ve Suriyelilere verilen özel ayrıcalıkların Türk/Türkmen halk dışında bu gruplardan da şiddetli reaksiyon görmesi doğal olacaktır.

Muhalefet bloğunun İzmir'de konser vermekten daha öte hareketler yapması gerekiyor Gezi'ydi 28 Şubat'tı vesaire bunlardan bahsederek mevcut sorunlara herhangi bir katkı sunulmuyor, didişmek için bahaneler ve ahlaki gerekçeler olarak kullanılıyor. Yani bütün hareketlerin bir çatışma haline dayandırılması ne katkı sundu bugüne kadar? Kemal Kılıçdaroğlu çok mühim bir hareket yaptı bir muhalefetin yapabileceği ve belki de CHP'nin son 20 yıldaki en iyi çıkışını yaptı. Biraz vatanı düşünen iktidar veya ortağı varsa bu toplumda sükunet içinde bir itirazı kabul etmeyi öğrenmeli.  Aksi taktirde bir daha asla tek millet olamayacak kadar ayrışmak üzereyiz. Bugün yaşanan en önemli ayrışma, sağ sol üzerine değil yaşam biçimi üzerinedir ve çok daha kamplaştırıcı kutuplaştırıcı dinamikler taşımaktadır. İktidar ve yandaşlarının Türkiye Cumhuriyetinin temel varlık ilke ve hedeflerini değiştirmeyi, adeta bir karşı devrim rejimi oluşturarak Türkiye’yi Ortadoğululaştırmayı hedeflediklerini artık herkes görüyor. Muhalefetin buna göre büyük ve kapsamlı stratejiler oluşturması gerekiyor.

Türkiye siyaseti blok halinde ilerlemelidir -ki sistem artık yüzde 0 artı 1 oldu, mecburen Türkiye parlamenter sistemi bu haliyle yeni bir şekle büründü -meclis içi muhalefetin diğer muhataplar; Sivil Toplum, Meclis Dışı Partiler ve diğer tüm siyasal anlamda kendini sorumlu hisseden kurum veya bireyler ile birlikte tanıtım ofisleri ve stantlar kurarak halka ulaşmayı denemesi gerekiyor. Fiesta ve futbol sadece statükoyu güçlendiren eylemlerdir. Roma da gladyatör oynatıyordu.

Halka yaklaştırmıyorlar diye bir kaide yok bakın Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Adalet Yürüyüşü'nü yapıyor. Yürüyüş, bütün provakatif söylem ve hedef göstermelere rağmen cesur bir şekilde devam ediyor. Bu noktada sokak bir isyan alanı değil siyaset alanı olarak karşımıza çıkar. Maalesef bizim toplumumuz sokak dediğimiz zaman yakmayı yıkmayı holiganizm daha hızlı kavrıyor ama barışçıl ve pasif eylemleri göz ardı ediyor. Türkiye'de barışçıl gösteri yapmak büyük bir risk ama bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bu risk almak zorundayız. Türkiye siyasetinde son 20 yılın en başarılı eylemi adalet yürüyüşüdür. CHP'nin belki de kurtarıcı bir hamlesidir, fakat dikkat edin bu hamlenin gelmesi için hukukun ve adaletin ayaklar altına alınması gerekti, bizim milletimizin ahlakıdır işini son güne bırakmak, işte ödevini son gün yapmak veya sınavına son gün hazırlanmak, meclis içi muhalefet son güne gelmeden tabuları terk edip, eleştirilere kulak vermek zorunda aksi takdirde oluşan muhalefet bloğu kendi içinde bölünmüşlükle bir varlık göstermeden güçlü olduğu bölgelerde butik bir siyaset izlemekten öteye gidemez.

MECLİS DIŞI MUHALEFET NE YAPMALI?

Meclis dışı muhalefetin mevcut koşullarda meclis içi muhalefet ile iletişime geçmek dışında pek bir şansı olmadığı gerçek. Biz dahil diğer bütün meclis dışı muhalefet partilerinin birbirleri ile ve de meclis içi muhalefet ile iletişim içinde olmaları ortak kaide Türkiye ve toplumumuz ise oldukça büyük bir önem taşımaktadır. Özellikle referandum sonrası ortak çözüm ve politika masaları kurmaları gerekir artık Türkiye'de iktidar  yüzde 50 artı 1'dir. Kurumsal egolar ve ilkelerden taviz vermek kimseyi küçültmez aksine yüceltir. İmkanlar ortada biz parti olarak ayda 1 stant anca açabiliyoruz makul düzeyde bu taleplerimiz karşılanıyor.

Geçen ay kendi imkanlarımız ile İstanbul Beşiktaş'ta açtık. Oldukça fazla ilgi de gördük topluma yanaşmak ve çekirdek seçmen anlayışından kurtulmak zorundayız. Yüzde 1 oy almak ile mevcut seçim sisteminde hiç oy almamak arasında hiçbir fark yok. Meclis dışında kalmış bütün muhalefet partilerinin gerçekleri görmesi ve iktidar olma hayallerini bir kenara bırakması gerekiyor. Gerçeklere dönmek lazım mutsuz ve huzursuz bir toplumda yaşıyoruz. 80 darbesi sonrası bu durum giderek tırmandı ve bugün geldiğimiz nokta tahammülsüz ve her şeyi bilen bir toplumsal ahlaktır. Hayat tek bir kriter ve renkten oluşmaz, bir çok bileşenden ve bu bileşenlerin makul düzeyde karışımından oluşur. Betimlemek gerekirse bir kadını veya adamı sevdiniz ve çok yakışıklı/güzel ama uyumlu değil, suratsız ve huysuz bu size ne huzur ne de refah getirir. Meclis dışı muhalefetin hayatı tek bir renk değil çeşitli yönlerden görüp her renkten gelecek için olumlu bir adım atması gerekiyor. Bu hazine yardımı olmaksızın bile Türkiye'de fark attıracak bir hamle olur.

Öte yandan, dünyanın artık çok küçüldüğünü, global bir köy haline geldiğini, her kesin herkesi takip ettiğini ve etkilediğini/etkilendiğini unutmamalıyız. Muhalefet dış dünyayı, özellikle AB ve ABD ile Rusya eksenlerini yakından ve dikkatle takip etmeli, dış özgür dünyanın da destekleyeceği ve destekleyebileceği politikalar geliştirmelidir. Türk toplumu ve siyaset kadroları ilginçtir ki, liberal demokratik sistem sürdürmekten bahsederken liberalizm hakkında çok sınırlı bilgiye sahiptir. Türkiye siyasetinin asıl ve egemen aktörleri batı ve serbest piyasa ekonomisine düşman 3. Dünya solcuları ile, serbest piyasa ekonomisine bir ölçü yakın, ama siyasi ve sosyal alanda taşralı, köylü dar kafalı ve tutucu sağ kadroların egemenliği altında olmuştur. Türkiye’de modern, seküler, eğitimli ve şehirli kadrolar ile bu kadroların asıl ideolojisi olması gereken liberalizm henüz çok zayıftır. Türk muhalefeti, modern olduğunu iddia eden CHP dahil, uygar demokrasilere vücut veren bireyciliği, birey hakları kültürünü öğrenmek ve içselleştirmek zorundadır. LDP'nin de öncelik misyonu illa, iktidar olmak değil, çağdaş demokratik kültürü insan haklarını, birey özgürlüklerini Türkiye’de tüm siyasal sisteme içselleştirmek, öğretmek olarak ortaya çıkmaktadır.

Türkiye toplumu adına yapılabilecek en acımasız analiz  Dunning – Kruger sendromu olarak bilinen bilgisizlikten gelen aşırı özgüvendir. Sayın İlber Ortaylı cahillik ile ilgili yaptığı yorumlarda sıkça mizah konusu olur, fakat çok haklıdır: 'Cehaletimiz milletçe kıyametimiz olmak üzre'  herkesin her şeyi bildiği bir toplumda bir çok kişinin bilmediği bazı ilkelerden bahsetmek istiyorum.

ABD başkanlık tipi malum gündem de olan bir konu, fakat ilkeleri pek gündeme gelmiyor. Yaşam, özgürlük ve mutluluğun peşinden koşma hakkı 1776 yılında yazılan Amerika Birleşik Devletleri'nin temel ilkeleridir. Türkiye toplumu mutsuz; yasaklar, baskı, despotizm, gelir adaletsizliği mutluluk getirmez, şeffaf bir demokrasi ve yaşam hakları mutluluk getirir. Mutsuz insan vatanını sevmez, farklı fikirleri dinlemez, eşitlikten anlamaz; bakın sosyal medyada üzerinden muhalif tanınmış kişilere ve yapılan ithamlara edilen hakaretlere bakın. Mutlu insan bunları yapar mı? Mutluluk hür dünya insanlarının en temel hakkıdır. Türkiye'ye baktığımızda ise sürekli bir çatışma, çelişki ve tedirginlik hali var. Bireysel olarak bir mutsuzluğa ve endişeye yol açıyor. Sonuçta mutsuz insan toplumun genel havasını da mutsuz kılarak tedirginliği devam ettiriyor. Mutsuz insanlar öfkelerini bir alandan bir alana bir yönden bir yöne kaydırırlar. Mesela "sinirini benden çıkarttı" dediğiniz zaman, birinin size bir öfkeyi kaydırdığını biliyorsunuz. Bu atasözünden gelen bir bilgidir veya öğretidir, literatür karşılığı ise psikanalizde haz kaydırmadır. Bakın hükümete muhalif kişilere yazılanlara Can Ataklı'nın geçen gün köşesinde derlediği mesajlara ve iletişim lisanına bakın, bir benzeri Nevşin Mengü'ye edilen hakaretler, Cem Toker'e gelen küfürler ithamlar... Adamın hesabını bile ele geçirdiler zar zor aldık. Ya bu neyin öfkesidir ne bu ne şiddettir bu celal?

Adalet; eşitlik ve özgürlük mutluluğu besleyen en önemli argümanlardır. Kişiye göre adalet olmaz. Adaletin evrensel normları vardır. Adil bir düzende yaşamak, insanların tümünün, insan olmaktan doğan hakkıdır! Bu ortamı sağlamadan topluma mutluluk veremezsiniz mutsuz insan vatanını sevmez, mutsuz insan farklı fikirlere tahammül etmez, mutsuz insan üretmez, mutsuz insan insanların ihtiyaçlarını karşılayacak icatlar yapmaz -yapamaz. Referandumdan sonra hile söylentileri , anayasa hak ihlalleri, açığa alınmalar ve cadı avı suistimal edilebilir ve ediliyor, kaç kişi kıvanç duyuyor bu söylentilerden?

Bakın aradan ABD Haklar Bildirgesinin üzerinden 250 yıl geçmesine rağmen biz hâlâ bu kavramları göz önüne almaktan muzdarip derme çatma kurulan bir muhalefet bloğunda birbirimiz ile iletişime geçmekte oldukça başarısızız. Meclis içi ve meclis dışı muhalefetin Türkiye'de ortak değer ekseni olarak yaratabilecekleri yegane unsurlar bunlardır. Ayrı ideolojileri, fikirleri bir kenara bırakmalıyız bizi kaygılarımız bir araya getirdi. Yüz sene önce de bu böyleydi, bugün de bu durum aynen böyledir.

* Aziz Korkmaz Liberal Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı