Türkiye'de nüfus yenilenmiyor, yaşlanma hızı artıyor
Türkiye’de toplam doğurganlık hızının azalması, sosyoekonomik, sosyo kültürel çok sayıda değişkenin son 40-50 yıldaki değişiminin bir sonucudur.
Türkiye’de son yıllarda kaba (ham) doğum, doğal nüfus artış ve toplam doğurganlık hızı giderek azalırken kaba (ham) ölüm hızı ise artmaktadır. 2009’da binde 17,6 olan kaba doğum hızı 2023’e gelindiğinde binde 11,2’ye inmiş, aynı süreçte toplam doğurganlık hızı 2,1’den 1,51’e, nüfusun doğal artış hızı binde 12,5’ten binde 5’e inmiş, kaba ölüm hızı ise binde 5,1’den binde 6,2’ye çıkmıştır (Tablo 1-2).
Yukarıda adı geçen değişkenler bölgesel olarak da önemli farklılıklar göstermektedir. Öte yandan toplam doğurganlık hızının 2009’da yüksek olduğu bölgelerde de, düşük olduğu bölgelerde de 2023’e gelinen süreçte önemli bir azalma yaşanmıştır. Örneğin 2009 Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kaba doğum hızı binde 28,3 iken Batı Marmara’da bu değer binde 11,7’ydi. 2023’e gelindiğinde adı geçen bölgelerde kaba doğum hızı sırasıyla binde 19,3 ve binde 8,9’a düşmüştü. Yani Güneydoğu Anadolu’da kaba doğum hızı 14 yılda binde 9, Batı Marmara’da ise binde 2,8 azalmış olup aslında ilk bölgede azalış hızı daha fazla olmuştur (Tablo 1).
Günümüzde Türkiye’de kaba doğum hızı binde 11,2 iken bu değer bölgeler arasında önemli farklılıklar göstermektedir. Yukarıda bahsedilen Güneydoğu Anadolu’nun dışında binde 14,3’le Ortadoğu Anadolu ve binde 13,6’yla Kuzeydoğu Anadolu, bu hızın yüksek olduğu diğer bölgelerdir. Batı Karadeniz 2023’te yüzde 8,6’yla kaba doğum hızının en düşük olduğu bölge iken Batı Marmara (binde 8,9) ve Doğu Karadeniz (binde 8,8) bu hızın düşük olduğu diğer bölgelerdi. Yukarıda adı geçen 6 bölgenin dışında kalan bölgelerde de kaba doğum hızı binde 9,2 (Ege) ile binde 11,1 (Akdeniz) arasında değişmektedir (Tablo 1).
Toplam doğurganlık hızı da 12 bölge arasında önemli farklılıklar göstermektedir. 2023 yılında Güneydoğu Anadolu’da 2,45 olan toplam doğurganlık hızı Ortadoğu Anadolu’da binde 1,81 ve Kuzeydoğu Anadolu’da 1,75 olup diğer 9 bölgeye göre nispeten yüksekti. Aslında toplam doğurganlık hızı açısından ikinci ve üçüncü sırada gelen Ortadoğu ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde dahi bu değerin 2,1 olan kritik eşiğin altına inmiş olması gerçekten de Türkiye’de bu konuda yaşanan sıkıntıyı net bir şekilde göz önüne koymaktadır (Tablo 2).
Yukarıda adı geçen üç bölgeden sonra 1,57’yle Akdeniz, 1,45’le Orta Anadolu ve 1,41’le Doğu Marmara, toplam doğurganlık hızının geri kalan 6 bölgeye göre nispeten yüksek olduğu diğer bölgelerdir. Diğer 6 bölgede ise toplam doğurganlık hızı 1,2 (İstanbul) ile 1,35 (Batı Marmara) arasında değişmekteydi. Aslında Güneydoğu Anadolu dışında kalan 11 bölgede toplam doğurganlık hızının 2,1 olan kritik eşiğin altına indiği, 4 bölgenin (Güneydoğu, Ortadoğu ve Kuzeydoğu Anadolu ile Akdeniz) dışındaki bölgelerde Türkiye’deki ortalama değerin altında olduğu ve bazılarında oldukça azalarak 1’e yaklaştığı görülmektedir (Tablo 2).
Türkiye’de bir çok bölgede pronatalist (yayılmacı-arttırmaya yönelik) nüfus politikaların izlenmesi gerekli gibi görünmektedir. Fakat değişen sosyokültürel yapı, son yıllarda evlenme hızının azalması ve boşanma hızının artması, iki çocuk normunun giderek tek çocuk normuna evrilmesi, genç ve eğitimli nüfusta yüksek olan işsizlik oranı ve son yıllarda yaşanan ağır ekonomik kriz düşünüldüğünde, bunun (pronatalist nüfus politikasının sonuç vermesinin) kolay olmayacağı ve bu politikanın kısa vadede olumlu sonuçlar vermesinin zor olduğu görülmektedir. O nedenle genç ve eğitimli nüfusta işsizlik azalırsa evlenme hızı yükselir ve ekonomik kriz biter halkın alım gücü yükselirse, bunun toplam doğurganlık hızına olumlu katkısı olur kanaatindeyiz. Aksi halde çok zor geçinebilen hane halklarının daha fazla çocuk yapması; zaten zor olan beslenme, barınma, giyim, eğitim ve sağlık olanaklarının; bu kitleler için daha da kötüleşmesi anlamına gelecektir.
Eğitim seviyesi ve hane halkı geliri düşük toplum kesimleri arasında toplam doğurganlık hızının yüksek olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak mevcut koşullarda bu hane halklarında toplam doğurganlık hızının daha da artması, yukarıda belirttiğimiz gibi sefaleti arttıracak ve bu kitlelerin yaşam koşullarını daha kötü bir hale getirecektir.
Öteden beri eğitim seviyesi ve hane halkı geliri daha yüksek toplum kesimleri arasında ise toplam doğurganlık hızı daha düşüktür. Bu kesimlerin iş ve çalışma koşulları ile çocuk sahibi olma istek ve tercihleri arasında daha kolaycı yaklaşımlar sergileme ve bu grupların daha fazla çocuğa sahip olmalarını teşvik eden uygulamalar son yıllarda giderek artmaktadır. Bunun doğru olduğu ve teşvik ve kolaylıkların daha da artması gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü orta ve üst gelir grubunda olan hane halkları, daha fazla çocuğun iyi düzeyde beslenme, barınma, giyim ve nitelikli eğitim ihtiyacını karşılayabilir. Dolayısıyla bu gruplarda toplam doğurganlık hızını arttıracak politikaların daha da artması gerekmektedir.
Kısaca hükümetlerin politikaları olduğu gibi hayatın da gerçekleri vardır. Bu nedenle şu andaki ekonomik durum, işsizlik, düşük alım gücü gibi koşulların devam etmesi halinde evlenme hızının artması ve evli olanların çocuk sayısının artışı söz konusu olamaz. Türkiye’de toplam doğurganlık hızının azalması, sosyoekonomik, sosyo kültürel çok sayıda değişkenin son 40-50 yıldaki değişiminin bir sonucudur. Bu nedenle bugün bunu (toplam doğurganlık hızını) kısa sürede yükseltmek bize göre mümkün değildir. Ancak yukarıda detaylı olarak açıklanan iş, ekonomi ve sosyal yapı eksenli bazı değişkenlerin son 40-50 yıldaki değişimini dikkaet alarak bazı tedbirler alındığı takdirde orta ve uzun vadede bu konuda bazı değişiklikler yaşanabilir.
*Prof. Dr. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Uzmanlık Alanı: Beşeri ve İktisadi Coğrafya