Türkiye'de şiddet neden artıyor: 'İdam geri gelsin demek aynı dil'

Şiddetin tavan yaptığı temmuz ayı geride kalırken, hukukçular ve uzmanlar uyarıyor: Ekonomik kriz, işsizlik, çıkarılan aflar ve bireysel silahlanma şiddeti artıyor.

Abone ol

DUVAR - Türkiye bir yandan İstanbul Esenyurt'ta bir tekel bayisinde yaşanan silahlı saldırıyı tartışırken, sokakta sürüklenen kadın, sağlık çalışanına şiddet, taksi kurşunlanması, bir köpeğin araba ile metrelerce sürüklenmesi gibi olaylar da şiddet sarmalının parçaları olarak hemen her gün karşımıza çıkıyor. 

Peki, yaşanan cinayetlerin, artan saldırganlık ve toplumsal şiddetin nedenleri nedir? Cezasızlık mı? Çıkarılan aflar mı? Sosyolojik ya da psikolojik nedenler mi? Artan şiddetin hukuksal ve sosyo-psikolojik arka planını uzmanlarla konuştuk.

‘SUÇLAR CEZASIZ KALIYOR’ ALGISI TOPLUMDA YERLEŞMİŞ DURUMDA'

Artan toplumsal şiddetin nedenlerini sorduğumuz İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, çıkarılan afların toplumda yarattığı algıya dikkat çekiyor.

Adem Sözüer, suçların önlenmesinde ve caydırıcılığı noktasında temel kurallar olduğunu söyleyerek, ‘’Suçları süratle aydınlatmak, faillerini yakalamak ve adil olarak yargılayıp kusuruyla orantılı ceza vermek gerekiyor. Verilen bu cezaların ise mutlaka etkin olarak infaz edilmesi şart. Böylece toplumda suçların karşılıksız kalmayacağı, suç işleyenin yanına kâr kalmayacağına ilişkin bir güven oluşur. Bu hukuka ve hukuk devletine güven duymaktır" değerlendirmesinde bulunuyor. 

Sözüer, ‘’İkide bir çıkan üstelik eşitlik ilkesini de ihlal eden aflar dolayısıyla, 'suçlar cezasız kalıyor' algısı toplumda yerleşmiş durumda. Caydırıcı olan; ölçüsüz ağır cezalar değil, orantılı ama mutlaka uygulanan cezadır’’ diyor.

'Ülkemizde gazeteciler, siyasetçiler konuşmaları nedeniyle haksız tutuklanıp cezalandırılırken; şiddet suçları, ekonomik çıkar amaçlı örgütlü suçlar sürekli affedilmekte’ diyen Sözüer konuşmasını şöyle sürdürüyor:

‘’Her tür kural ihlalinin affedildiği, adil yargılanma hakları ile yargı bağımsızlığının kağıt üzerinde kaldığı bir ülkede hukuk devleti acze uğramıştır. Böyle bir durumdaki devlet vatandaşının özgürlüklerini koruyamaz, güvenliklerini sağlayamaz. Gelinen durum budur. Çözüm; hukuk devleti ilkesinin gereklerini amasız yerine getirmek, her alanda etkin olarak hukuka dönüş yapmaktır.’’

‘NAMUS DAVASINDAN YATIYOR’ DİYE KATİLLER İTİBAR GÖRDÜ'

Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, son dönemde yaşanan cinayetler ve artan saldırganlığın nedenlerine ilişkin, ‘Şiddet aslında uzun süredir ülkemizi ve toplumumuzu etkileyen bir durum’ diyor. 

Yıldırım,  ‘’Hemen her gün kadınların maruz kaldığı şiddet haberleri hâlâ var ama sıradanlaştı. Başta sağlık çalışanlarına yönelik olmak üzere iş yerlerinde şiddet haberleri de öyle. Şimdi artmış olan sokaktaki şiddet sorununun yanıtları tam da burada saklı’’ ifadesini kullanıyor. 

Ülkede artan şiddete eğilimin tek bir nedeni ya da tek bir çözümü olmadığını belirten Yıldırım,  ‘’Şiddeti kabul edilebilir gören, kendinden olmayana öfkeyi haklı bulan bir kültürel iklimde şiddet çabuk büyüyor. Uzun süre, kadınların uğradığı şiddette mahkemelerce haksız tahrik ve iyi hâl indirimi uygulandı saldırgan erkeklere. Onlar ödüllendirildi. Saldırganlar yerine saldırıya uğrayan kadınlar suçlandı. ‘Namus davasından yatıyor’ diye katiller itibar gördü. Buna; artan iç ve dıştan gelen göç ve bunun yarattığı düzensiz kent yaşamı ve kaynaşamayan kentsel doku ve ekonomik zorluklar da eklenince iş içinden çıkılmaz bir hâl aldı’’ görüşünü savundu.

'İDAM GERİ GELSİN DEMEK DE AYNI DİL’

İnsanların şiddeti olumsuzlaştıracakları ve kabul edilemez görmelerini sağlayacak psikolojik, ahlaki ve sosyal sınırlara ihtiyaç olduğuna dikkat çeken Yıldırım, 'Bir tarafın şiddetini haklı görmeye başladığınızda o sınırları muğlak ve çıkarcı hale getirirsiniz’ diyor ve ekliyor:

‘’Hele bu şiddet adalet kurumlarınca yeterince sınırlanmaz ya da ödüllendirilirse o zaman geometrik bir artış olur. Suç işleyenlerin itibar görmeleri, suç işleyenler ile adli kolluk görevlilerinin ilişkileri şiddeti engelleyecek toplumsal kodları allak bullak eder. Çevreyi koruyan bir vatandaş kolluk güçlerince şiddete uğradığında devlet vatandaşını değil kolluk güçlerini haklı görürse 'haklı olan şiddet uygulayabilir' algısı daha da güçlenir. İdam geri gelsin demek de aynı dil. Çünkü şiddeti olağanlaştıran bir dil, bir tutum bir şekilde yeşermeye başlarsa ve şiddeti sınırlayan toplumsal kodlar hasar görürse bunun kontrolsüz bir şekilde yayılması kaçınılmaz olur."

 'ACİL VE KURUMSAL ÖNLEMLER ALINMAZSA BİZİ KÖTÜ GÜNLER BEKLİYOR’

Yıldırım artan şiddetin nedenlerine ilişkin sözlerini şu şekilde tamamlıyor:

‘’Bu durumu daha da bozan iki etken de ülkemizin entegrasyon kapasitesinin üstünde sayı ve hızda dış ülkelerden gelen insanlar ve son zamanlarda 'suç çevrelerince' af gibi nitelenen yeni infaz yasası. Bu sınırların bozulduğu yerde suç örgütleri kendi kurallarını sokağa hakim kıldıkça artık herkes için güvensizlik başlar. Bir türlü aklın almadığı ve devletin kolaylaştırmaya çalıştığı silahlanma çılgınlığı hem bu şiddet eğilimin nedeni hem de sonucu. Maalesef acil ve kurumsal önlemler alınmazsa bizi kötü günler bekliyor."

'CEZAEVİNDE BULUNAN KİŞİ SAYISI BAKIMINDA AVRUPA’DA İKİNCİ SIRADAYIZ’

Türkiye Psikiyatri Derneği Onur Kurulu Üyesi ve Adli Tıp Psikiyatristi Prof. Dr. Fatih Öncü, ‘’Son yıllarda, kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik şiddet, sağlıkta şiddet, hayvanlara yönelik şiddet, hatta doğaya yönelik tahribattan bile yaşananları anlayabiliriz’’ diyor ve cezaevlerinde bulunan kişi sayısına dikkat çekiyor:

‘’Ülkemiz maalesef cezaevinde bulunan kişi sayısı bakımından Avrupa’da Rusya Federasyonu’ndan sonra ikinci sırada. Dünya ülkeleri içerisinde ise altında sırada… Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün en son 31 Mart 2022 tarihinde güncellediği verilerine göre toplam mahkum sayısı 314 bin 502. Dolayısıyla bileşik kaplar teorisindeki gibi her suç alanında önemli bir artış var.’’

‘Şiddet toplumda nasıl yaygınlaşıyor?’ sorumuzu yanıtlayan Öncü, sosyal öğrenme teorisine atıfta bulunarak, sorunları şiddetle çözmeye çalışmanın öğrenildiğini belirtiyor. Öncü, ‘’Düşük ve niteliksiz eğitim düzeyi, caydırıcı cezalandırma ve önleyici tedbirlerin alınmaması, silahlara kolay ulaşım ve kalabalık gibi şiddet riskini artıran faktörler bir araya gelince bu durum da ister istemez yaygınlaşıyor’’ diyor.

Bir psikiyatri uzmanı olarak Öncü, şiddetin toplumsallaşmasını ise şöyle yorumluyor:

‘’Şiddet davranışının birçok sebebi var ama psikiyatri temel kitaplarında yer alan şiddet davranışı riskini artıran faktörleri belirterek bir fikir vermek mümkün. Şiddet davranışı görülme olasılığını artıran faktörler; erkek olma, genç yaşta olma, düşük eğitim düzeyi, yoksulluk, kalabalık yaşama, davranışlardaki sosyal ve moral kurallar, cezalandırmanın özellikleri, tutuklanma olasılığı, ateşli silahlara ulaşılabilirlik, alkol ve madde kullanımı, kişilik özellikleri, ayırımcılık, ekonomik eşitsizlik ve psikiyatrik bozukluklar.’’

‘EKONOMİK KRİZ, İŞSİZLİK, SÜREKLİ ÇIKAN AFLAR ŞİDDETİ ARTTIRDI’

Şiddetin meşrulaştırılmasının; şiddete maruz kalanların ya da karşı gelenlerin ötekileştirilmesi ve hedef gösterilmesi zemininde oluştuğuna dikkat çeken Öncü, sözlerini şu şekilde bitiyor:

‘’Adaletin sağlanması iyi bir yasal zeminden ve iyi bir uygulamadan geçer. Güvenli ve demokratik bir ortam olmadan ve sorunların tüm boyutlarını bilimsel ve gerçekçi analiz etmeden şiddetle baş etmek güç. Kötü davranışlara yönelik sosyal ve ahlaki kurallar,  tutuklanma riski, cezalandırılma riski ve cezalandırmanın uygar toplumlardaki rehabilite edici özellikler önemli. Yaşadığımız pandemi ve ekonomik kriz, işsizlik, sürekli çıkarılan kısmi aflar, silahlara kolay ulaşım vb. durumlar da şiddeti artırdı.’’