Türkiye'deki seçimler göçmenleri yakından ilgilendiriyor

Yurtiçi ve yurtdışındaki göçmenlerle ve sığınmacılarla doğrudan ilgilenen ve çeşitli projeler üreten bir “Göçmenler ve 'Uyum' Bakanlığı”nın kurulması; artık bir zorunluluk haline geldi.

Abone ol

Ali Arayıcı*

Son 21 yıldır iktidarda olan AKP, bugüne kadar oy kullanma yaşındaki tüm göçmenlerin katılımını sağlayacak, yeni, eşitlikçi ve demokratik bir düzenleme getirmedi. T.C. Anayasası'nın 67. Maddesi'nde, göçmenler en temel anayasal hakları olan oy kullanma, seçme ve seçilme hakkına sahip. İnsanların en temel haklarını yerine getirmemesi, onların siyasi iradesine saygı duyulmaması kabul edilemez. Bu insanlar, bilinçli olarak siyasi arenadan uzaklaştırılmak isteniliyor.

Resmi verilere göre, yurtdışında 6.5 milyondan fazla, yurtiçinde ise büyük bir kesimi Suriye kökenli olmak üzere, 5.5 milyonun üzerinde göçmen ve sığınmacı bulunuyor. Yurtiçinde ve dışında 12 milyondan fazla göçmen bulunduran Türkiye’nin, hâlâ daha göçmenlere yönelik demokratik bir göçmen politikası mevcut değildir. Bu durum, seçimlere katılan siyasi partiler içinde geçerlidir

Bu insanların, bulundukları ve kendi ülkelerinde, göçmenlikten kaynaklanan bin bir türlü sorunları var. Gelmiş geçmiş bütün siyasi iktidarlar, yurtiçinde ve yurtdışındaki göçmenleri; kendi öznel çıkarları doğrultusunda kullanmış ve sorunlarını temelden çözücü projeler üretmemiştir.

TOPLUMDAKİ KUTUPLAŞMA

AKP iktidarının uyguladığı yanlış politikalar sonucunda ülkede oluşan kutuplaşma; Suriyeli sığınmacıların “uyumuna” yönelik sağlıklı tartışmaların önünde engel oluşturuyor  Siyasi partilerin oy tabanlarındaki farklılıklar ülkedeki kültürel, etnik ve mezhepsel fay hatları ile örtüştüğü için; sığınmacılarla ilgili tartışmalar maalesef Türkiye’deki siyasi çekişmenin tam ortasında yer alıyor.

Ülkemizde farklı toplumsal kesimler, haklı olarak sığınmacı çokluğunun iş gücü üzerindeki olumsuz etkisinden, sığınmacıların aldıkları sosyal yardımlardan ve suç/terör olaylarındaki artıştan şikayetçiler. Sığınmacılara karşı şiddet, olaylarla kısıtlı ve çok fazla dillendirilmemeye çalışılıyor.

AKP'nin Suriyelilere vatandaşlık verme vaadiyle ilgili sosyal medyadaki tepkiler endişe verici. Bu da her an bir sorun yaşanması olasılığını gündeme getiriyor. Sığınmacıların beklentileri ve devletin kaynaklarıyla, ülkedeki farklı kesimlerin beklentilerinin uzlaşması zor. Bu bir anlamda gerekli. “Uyum” politikaları Türkiye’deki farklı kesimlerin ve Suriyelilerin de burada bulunmalarından kaynaklanan endişelerini dikkate almalı ve iki taraf arasında diyaloğu geliştirmelidir.

Türkiye'nin, uluslararası teamüllere ve insan hakları standartlarına uyması, 1951 BM Sözleşmesi’ne uyguladığı coğrafi kısıtlamayı kaldırarak Suriyelilere sığınmacı statüsü tanıması gerekir. Bu şu an için uzak bir olasılıktır. Uzun vadeli bir vatandaşlık hedefi belirlemek, Suriyelileri “uyuma” teşvik edici bir adımdır. Bunun herhangi bir toplumsal mutabakat sağlanmadan, koşullar net ve adil bir şekilde belirlenmeden yapılması riskleri de beraberinde getirir.

ETNİK VE MEZHEPSEL

Sığınmacılarn büyük çoğunluğunun Sünni Arap olması meseleye etnik ve mezhepsel bir boyut katıyor. Türkiye’nin Suriyeliler açısından doğal bir yaşam ortamı olduğu yönünde Avrupa’daki ortak kanı; ülkenin karmaşık toplumsal gerçekliğini göz ardı ediyor. Gelenleri toplumsal açıdan sindirebilmek, tıpkı Avrupa’da olduğu gibi, yalnızca bir idari ve mali kapasite meselesi değil. Aynı zamanda, bir kültürel ve siyasi değerler meselesi olarak ortaya çıkıyor.

Azınlıkların hassasiyetleri ortak bir zulüm hafızası, yakın zamanda gerçekleşen siyasi “ötekileştirme” ve Cumhurbaşkanı ile hükümete olan güvensizlik temelinde şekilleniyor. Aleviler, Kürt milliyetçileri, liberaller, laikler ve bazı Türk milliyetçileri; siyasi liderlerin sığınmacıları ulusal kimliği değiştirme, iktidarlarını sağlamlaştırma ve Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolünü daha Arap, Sünni İslamcı ve hegemonyacı hale getirme aracı olarak kullanmasından endişe ediyor.

Sığınmacıların demografik bir tehdit, AKP'nin elinde adeta bir “piyon” ve koz olarak algılanmaları; onların gelecekleri hususunda tarafsız ve yapıcı tartışmaları engelliyor. Yeni barınma yerleri ve Suriyelilere vatandaşlık verilip verilmeyeceği gibi, sığınmacılarla ile ilgili siyasetine dair yaklaşımları şüpheleri arttırıyor. Temelsiz ve meşru endişeleri ayırt edebilmek için, kapsayıcı ulusal bir diyaloğun kurulmasına ve devletin demokratik bir göçmen politikasına gereksinmesi var.

KATILIM DÜŞÜK OLACAK

14 Mayıs'ta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri için, yurtdışındaki göçmenler, 27 Nisan'da oy verme işlemine başladı. Bir önceki seçimlerde olduğu gibi, göçmenlerin önemli bir kesimi; bu seçimlerde de oy kullanma, seçme ve seçilme hakkını kullanamayacak. Oy kullanmanın düşük olmasını sadece insanların kayıtsızlığı ve duyarsızlığı ile sınırlamamak gerekir. Katılımın düşük olmasında, burada çeşitli faktörler önemli rol oynuyor.

Bunlardan birisi, yurtdışındaki seçmenlerin oy kullanması için, sandık sayısının yetersiz oluşudur. Bu durum, birçok ülkede seçmenleri zor durumda bırakıyor. Avrupa'da birçok ülkede, seçmenlerin yaşadıkları yerlerde, yeteri kadar seçim sandığı yok. Yüz binlerce insan, oy kullanmak için, yüzlerce kilometre uzaktaki kentlere gitmek zorundadır. Bu durum, oy kullanmaya karşı ilgisizliği artırıyor. Bu durum karşısında, siyasi iktidarın sessizliği ve duyarsızlığı kabul edilemez.

Oy kullanma döneminde işverenlerin çıkarttıkları güçlükler, umursamazlık, ciddiye almama, siyasete karşı duyarsızlık gibi etkenler de önemlidir. Başka bir önemli konu da, 12 Eylül 1980 Askeri faşist yönetimden sonra, yurtdışına çıkmak zorunda kalan, vatandaşlıktan atılan, bulundukları ülkelerin vatandaşı olan on binlerce göçmenin; T.C. pasaportu ve kimliği olmadığından dolayı, en temel insan haklarından biri olan oy kullanma hakkını kullanamıyor olmasıdır.

GÖÇMEN POLİTİKASI

Bugün, yurtdışı ve yurtiçindeki sığınmacı ve göçmenlerin genel sorunlarıyla kimlerin, hangi bakanlıkların ilgilendiğini üst düzey yöneticileri dahi doğru-dürüst bilmekten yoksundur. Siyasi iktidarın uyguladığı yanlış dış politikalar sonucunda, Türkiye'ye sığınan yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacının durumu karşısında; hükümetin içine düştüğü acizliğin ve çaresizliğin herkes farkında.

Sorunun çözümü konusunda, İçişleri Bakanlığı, Göç İdaresi ve devletin bazı kurumları farklı sesler çıkarmaya başladı. Bu insanlara karşı, atalım, kovalım gibi ırkçı yaklaşımlar ve faşizan saldırılar arttı. Bir an önce, farklı seslerin önüne geçilmesi ve sorunun tek elden yönetilmesi gerekir. Devletin, yurtdışı ve yurtiçindeki göçmenlere ve çocuklarının sorunlarına yönelik, belirgin bir devlet politikasının olmaması; gerçekten üzücü bir durumdur.

Sorunların temelden çözümünde, demokratik bir göçmen politikasının olması çok önemlidir. Gerçekten, devlet göçmen emekçi ve çocuklarının sorunlarına çözüm bulmak istiyorsa; her şeyden önce yalancı, aldatıcı, çıkarcı, sömürücü ve onları bir “meta” olarak görme anlayışından kurtulması gerekir. Göçmenlerin, bulundukları ya da kendi ülkelerinde karşılaştıkları, genel sorunlarının temelden çözümünde; demokratik bir göçmen politikasının önemi her geçen gün daha da artıyor.

GÖÇMENLERİN GÖRÜŞÜ

Siyasi iktidarlar, yurtdışında ve yurtiçindeki vatandaşların sorunlarının çözümünde, onlara yönelik çalışmalarında ve politikalarında; göçmen emekçilerin kurdukları sosyal, kültürel ve eğitsel yönlü derneklerden yararlanma bilincinde olduklarını bilmeli. Göçmenlerle ilgili kararları almadan önce, öncelikle göçmenlerin kurdukları derneklere danışmalı ve görüşlerini dikkate almalı. Bu gerçeği dikkate almadan, alınan kararlar ve üretilen projeler gerçekçi değildir.

Devletin yetkilileri, göçmen emekçileri ve çocuklarının sorunlarına yönelik ürettikleri politikaları, göçmenlere ve onların kurdukları sivil toplum örgütlerine danışmadan almamalı. Siyasi iktidarın yetkilileri, yurtdışının öznel koşullarını yeterince iyi bilmediklerinden dolayı; bizzat bu koşulların içinde yaşayan ve kendi sorunları temelinde etkinlik gösteren kişi ve onların kurdukları örgütsel yapıları ciddiye almalıdır.

Bu insanlara danışılmadan ve kurdukları örgütsel yapıların görüşlerini almadan, göçmenler hakkında karar verme; proje üretme, söz ve karar sahibi olma haklarını kendilerinde bulmamalı. Devlet, göçmenleri yakından ilgilendiren konularda ve proje çalışmalarında; sorunu bizzat yaşayan ve acısını çekenlerle, onların örgütsel yapılarıyla dayanışma ve yakın işbirliği içinde olmalıdır.          

GÖÇMENLER VE 'UYUM' BAKANLIĞI

Yurtdışında 6.5 milyondan fazla göçmen işçi bulunduran, yurt içinde ise büyük bir kesimi Suriye kökenli olmak üzere 5.5 milyon yabancı işçi ve sığınmacı barındıran Türkiye’de;  iç ve dış göçlerle ilgilenen bir “Göçmenler ve 'Uyum' Bakanlığı”nın olmaması gerçekten utanç vericidir.

Avrupa'nın pek çok ülkesinde, iç ve dış göçlerle doğrudan ilgilenen böyle “uyum” ve göçmen bakanlıkları mevcuttur. Bu durum karşısında, yurtiçi ve yurtdışındaki göçmenlerin ve sığınmacıların sorunlarını takip eden, kesin çözüm yolu bulan, yakından, doğrudan ilgilenen ve çeşitli projeler üreten bir “Göçmenler ve 'Uyum' Bakanlığı”nın kurulması; artık bir zorunluluk haline geldi. Türkiye'de, bu konu güncelliğini koruyan en önemli sorunlar arasında bulunuyor.

*Prof. Dr./Paris