Son yıllarda yaşanan siyasi gelişmeler ve özellikle
Suriye-Irak ekseninde oluşan hareketlilik ülkeler arasındaki
ilişkileri olumlu veya olumsuz yönde derinden etkiledi. Türkiye'nin
Rusya ile ilişkilerindeki dalgalanmalar malumunuz. Yakın süreçte
iyileşmeye başlayan Türkiye-Rusya ilişkileri, sadece Ortadoğu için
değil, Asya'daki dengeler açısından da önem taşıyor. 3,5 yıl önce,
o dönem Başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan'ın
"Bizi Şangay Beşlisi'ne alın, Avrupa Birliği'ni
unutalım" çıkışı hafızamızda tazeliğini koruyor.
Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından
1996'da kurulan Şangay Beşlisi, daha sonra Özbekistan'ın
katılımıyla Şangay İşbirliği Örgütü adını aldı. Ekonomik
işbirliğini ağırlıkta olduğu örgütte Hindistan, İran,
Moğolistan ve Pakistan da gözlemci statüsünde bulunuyor. Son
yıllarda İran'ın Batı'yla ilişkilerini normalleştirmesi; ülkedeki
iklimi değiştirdi. Şangay İşbirliği Örgütü'ne üye ülkeler,
dünyadaki petrol üretiminin yarısından fazlasını elinde
bulunduruyor. Örgüt bir süredir askeri işbirliği alanında da
adımlar atıyor. Ekonomi olarak güçlenen fakat özgürlükler konusunda
nal toplayan bu altı ülke, yakın çevresindeki ülkelerle büyüme
davranışına girebilir.
Deniz Zeyrek, üç yıl önce Radikal'deki köşesinde Türkiye'ye Şanghay Örgütü yakışır
(mı?) başlıklı yazısında, o dönemde yapılmış bir demokrasi
endeksine atıfta bulunarak "Ortadoğu ve Afrika’nın yanı sıra ŞİÖ
bölgesi de kırmızı bir leke olarak dünya haritasındaki yerini
alıyor. Türkiye ise '5 - 5.99' gibi bir skorla endeksin tam
ortasında bulunuyor. Yani demokrasiden biraz daha ödün verirse ŞİÖ
ile; demokrasisini biraz daha geliştirirse Avrupa Birliği ile aynı
standartlarda buluşacak." tespitinde bulunuyor.
Economist Intelligence Unit’in 2013'teki Demokrasi Endeksi'nde
Türkiye'nin ortalama skoru 5,63 olarak belirlenmiş. Son yayımlanan
2015 endeksinde ise ortalama skorun 5,12'ye gerilediği görülüyor.
Deniz Zeyrek'in önermesine göre Türkiye, geçen üç yıl içinde
Şangay'a yaklaşmış görünüyor.
TÜRKİYE-ÇİN İLİŞKİLERİ GELİŞİYOR
Çin tüm dünyanın gündeminde. Büyüyen ekonomisi ve farklı
sektörlerde küresel güç haline gelmesi bazı ülkeleri
endişelendiriyor. Üretimin merkezi haline gelen Çin, Amerikan ve
Avrupalı şirketler için can simidi olmuş durumda. Türkiye'nin de
Çinle hızlı gelişen ekonomik işbirliği dikkat çekiyor. İki
ülke arasındaki ticaret hacmi ilk defa 2000 yılında 1 milyar
doları aştı ve 2015 yılı sonu itibarıyla ticaret hacmi 27,8 milyar
dolara ulaştı.
Geçtiğimiz ay Çin'de gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda
enerji ve ulaşım ağırlıklı olmak üzere bir dizi işbirliği anlaşması
imzalandı. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda Türkiye ile Çin
arasındaki ticaret artış hızı katlanarak büyüyecek. Çin'in, 40
milyar dolardan fazla bütçe ayırdığı Pekin-Londra hızlı tren yolu
için de Türkiye önemli bir geçiş hattı olacak. Kars-Edirne hızlı
tren hattının farklı bir anlamı da ortaya çıkıyor.
TREN YOLU DEĞİL UZAY YOLU
Uzun girizgahtan sonra asıl meselemize gelelim. Çin sadece
dünyaya değil, uzaya da yayılma planları yapıyor. Beş katılımcı
uzay kuruluşu tarafından oluşturulmuş ortak bir proje olan
Uluslararası Uzay İstasyonu, (ABD, Kanada, Rusya, Japonya,
Avrupa) önümüzdeki 10 yıl içinde ömrünü dolduracak. Yeterince
güvenilir bulunmadığı için Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan
dışlanan Çin, kendi uzay programını tek başına kurguluyor. Fakat
son gelişmeler gösteriyor ki, Çin'in uzayda tek başına yol almak
gibi bir kesin amacı yok. Kendisine yakın ülkeleri uzay programına
dahil edebilir.
Çin Ulusal Uzay İdaresi’nin 2011'de
fırlattığı Tiangong-1'le (Cennet Sarayı) ivme kazanan
alternatif uzay istasyonu çalışmasını sekteye uğratan gelişmeyi
geçtimiz ay DuvaR'da yazmıştık. Çin Halk
Cumhuriyeti resmi haber ajansı Xinhua’ya yapılan resmi açıklamada,
şu an içinde insan olmayan Tiangong-1’in görevini başarıyla
tamamladığı ve 2017 yılının ikinci yarısına atmosfere giriş
yapacağı açıklanmıştı.
Her ne kadar Tiangong-1'le iletişimin bir süredir kopuk olduğu
dedikoduları dolaşıyor olsa da, Çin yönetimine göre her şey kontrol
altında. Uzay istasyonu ana gövdesi olan Tiangong 2 geçtiğimiz ay
fırlatıldı ve yörüngeye yerleşti. Önceki gün de Shenzhou 11
uzay aracıyla Chen Dong ve Jing Haipeng adlı kozmonotlar
istasyonun ilk misafirleri olarak uzaya çıktılar. Bir ay boyunca
orada kalıp çalışmalar gerçekleştirecekler. Tiangong 2'nin,
önümüzdeki yıllarda eklenecek iki büyük parçayla birlikte 2022'de
tamamen yapımı bitmiş halde hizmet vermesi ekleniyor.
Çin'in uzayla ilgili hedefi uzay istasyonu kurmakla
bitmiyor. Mars yarışında ben de varım diyen Çin, ilk uzay
görevini 2003'te yapmıştı. Çin'in hedefi 2020 yılında Mars
yüzeyine insansız bir araştırma aracı indirmek. Ayrıca Ay'a da
insanlı bir araç gönderme planları da masada. Bu yolculuğun şovdan
başka bir amacı olduğunu düşünmüyorum.
İRAN, HİNDİSTAN ve TÜRKİYE...
Bununla birlikte, Çinli yöneticiler kendi uzay üslerinde farklı
ülkeleri de görmek istiyorlar. Bu sayede uzay istasyonları
"uluslararası" statü kazanmış olacak. Halihazırda tarihsel olarak
da en yakın dostu Rusya'nın, bağımsız uzay araştırmalarına ek
olarak Uluslararası Uzay İstasyonu projesinde yer alıyor olması,
Çin'in farklı seçeneklere itiyor. Şangay İşbirliği Örgütü'ndeki
ülkeler ilk akla gelenler olacaktır.
İran ve Hindistan'ın uzay çalışmaları konusunda gönüllü
oldukları aşikar. İran Uzay Ajansı'nın uzaya insan gönderme
konusunda bir süredir çalışmalar sürdürdüğü ve NASA'ya da açık
biçimde işbirliği teklifinde bulunduğunu biliyoruz. İran Uzay
Ajansı Başkanı Muhsin Behrami, önceki hafta yaptığı bu açık davette
"Bazı uzay ajanslarıyla yürütülen müzakerelerin yanı sıra NASA'yla
da iş birliğine sahip olmayı umuyoruz." demişti. Kast ettiği
"başka" uzay ajanslarından birinin Çin Ulusal Uzay Yönetimi olması
kuvvetle muhtemel.
Hindistan Uzay Araştırma Örgütü üzerinden uzay çalışmaları yapan
Hindistan, bu anlamda İran'la paralel biçimde iyi durumda. Geçen
sene gönderdikleri araştırma uydusuyla Hindistan, uzay
çalışmalarında ben de varım demişti.
TÜRKİYE İÇİN ÇİN ŞANS OLABİLİR Mİ?
Türkiye'nin bu anlamda pozisyonu son derece kritik. 1994'te
gönderilen ilk uydu TÜRKSAT-1B'den sonra uzay çalışmaları
namına yapılan işler uydu göndermenin ötesine geçemedi. Elbette
iletişim uydularının önemsiz olduğunu ima etmiyorum. Sonrasında
gönderilen uydularla birlikte Türkiye, bölgesinde önemli bir güç
elde etmiş oldu. Fakat gelin görün ki Türkiye Uzay
Teknolojileri Araştırma Enstitüsü'nün önünü açacak nitelikte, somut
uluslararası işbirliklerine ihtiyaç var. Hindistan, İran ve Çin'in
bu anlamda önemli partnerler olması muhtemel.
Türkiye vatandaşlarına serbest dolaşımı bile çok gören, sert
koşullarla vize uygulayan Avrupa'nın, uzay yoluna Türkiye'yle
çıkacağını düşünmek hayal olur. Şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın,
2013'te Başbakan'ken söylediği "Bizi Şangay Beşlisi'ne alın,
Avrupa Birliği'ni unutalım" sözlerini en azından uzay çalışmaları
için yapmak gelecek açısından umut verir.
Ne demişler, "Bilim Çin'de bile olsa gidip alınız." Üstelik tam
da zamanı.