Şırnak'ta nüfusun yüzde 90'ı göçmüş, binaların yüzde 70'e yakını yıkılmış ya da yıkılıyor. Cudi ve Gabar dağlarının eteklerinde altı aydır çadırlarda yaşayan Şırnaklılara şu anda evleri, sokakları, kentleri yasak. Yasak kalkınca da geriye yaşayabilecekleri bir kentleri kalmayacak gibi görünüyor.
Havan
topları evlerin damlarını, kapılarını, pencerelerini havaya
uçuruyor, duvarlarını bir vuruşta aşağı indiriyordu. Kentin her
yeri taranıyordu. İnsanlar nereye kaçacaklarını şaşırmıştı.
Sığınağı ya da bodrumu olmayanlar evlerinin tabanlarını delip
temele doğru inmeye çalışıyordu.
Kent yakılıp yıkılmıştı. İşyerleri, evler yağmalanmıştı. Kimine
göre 40-50 kişi yaşamını yitirmişti. Kentin HEP'li milletvekilleri
"kesin 116" sayısını veriyordu.
Dört gün boyunca bir cehennem yaşanmıştı Şırnak'ta. Gazete
başlıkları "PKK Şırnak'ı bastı" diyordu. Kimine göre 300, kimine
göre de bin PKK'li girmişti kente. Ancak, silahlar sustuğunda kent
merkezinde ölü ya da diri tek bir PKK'liye rastlanmamıştı.
Neden sonra anlaşıldı işin aslı. PKK, Şırnak yakınlarında bir
karakola saldırmıştı. Dönemin Tugay Komutanı Mete Sayar da kentin
bombalanması emrini vermişti.
Havan topu atışları, ağır makinalı silah taramaları bitince
toplu halde yola koyuldu kent halkı.
Şırnak-Cizre karayolunun Kasrik Boğazı mevkiinde durdurmaya
çalışıyordu milletvekilleri toplu halde kenti terk eden halkı. "Can
güvenliğimiz sağlanmadan geri dönmeyiz" diyordu Şırnaklılar.
1992'nin Ağustos'uydu. 1990'da "güvenlik ili" yapılan Şırnak,
iki yıl sonra yakılıp yıkılmıştı.
Tam 24 yıl sonra yeniden yakılıp yıkılıyordu Şırnak.
Şırnaklı çocuklar
buldukları tek ağaca bir salıncak kurmuş.
'ÖZLEM' OLAN 'BERİVAN'
Cizre geride kalmıştı. Bir yanına Cudi, diğer yanına Gabar
dağlarını almış, aralarından Dicle'ye doğru akıp gidiyordu Botan
Çayı. Hemen kıyısındaki Kasrik Boğazı'ndan geçip Şırnak'a
çıkıyorduk.
Ama aslında çıkamayacaktık. Çünkü Şırnak'a girmek yasaktı.
Şırnak'ta yasaklar 14 Mart 2016'da başlamıştı. Operasyonlar tam
82 gün sürdü. 3 Haziran'da bitti. Ancak o günden bu yana kentte
sokağa çıkma yasakları ve yıkımlar sürüyor.
100 bine yakın nüfusu olan Şırnak'ta çatışmaların ve yıkımların
olmadığı mahallelerde en fazla 10 bin kişinin kaldığı tahmin
ediliyor. Diğerleri Cizre'den Silopi'ye, Mersin'den Siirt'e ve
Van'a kadar dört bir yana dağılmışlar.
Ancak üç bin aile Şırnak'ın çevresindeki Gabar ve Cudi
dağlarının eteklerine yayılmış. Kendilerine bezlerden çadır
yapmışlar, önlerinde meşe dallarından gölgelikler yapmışlar.
Göçenlerin yükünü ağırlıklı olarak Kumçatı Belediyesi taşıyordu.
Dokuz bin kişilik Kumçatı Beldesi kendi nüfusundan daha fazla göç
almış.
Kumçatı'dan çıkıp Şırnaklıların yaşadıkları geçici barınaklarına
doğru gidiyoruz. Yanımızda Belediye Eşbaşkanı Özlem Kutlu var.
Ancak herkes ona "Berivan" diye sesleniyor. Yolda anlatıyor
öyküsünü.
Babası Nüfus Müdürlüğüne gidip, kızının adını Berivan koymak
istediğini söylemiş. Ancak o yıllarda Cizre'de yaşanan direnişin
önderlerinden biri Berivan adında bir genç kız. Adına belgeseller
yapılıyor, türküler söyleniyor, kahramanlık destanları yazılıyor.
Bu nedenle "Berivan" adını kabul etmiyor nüfus memuru. "Sen şehit
Berivan'ın adını veriyorsun" diye. Bunun üzerine nüfus cüzdanında
yazılı adı "Özlem" oluyor.
İşte bu yüzden de birkaç gün önce Diyarbakır'da 50 kişinin
Öcalan için başlattığı açlık grevi listesinde adı "Berivan Özlem
Kutlu" olarak yer alıyor.
Kendi topraklarında sığınmacı durumuna düşmüş Şırnaklıların
yaşadığı alanlara doğru giderken Kumçatı Belediye Eşbaşkanı Kutlu
"Asıl mesele hendek değil" diyor, "Kumçatı'da hendek yok ama üç
defa benim evim basıldı. Kumçatı yönetimine baskın oldu. Halkımız
geldiği için, biz onlara yardım ediyoruz diye oldu bu
baskınlar."
Şırnak'ın çevresinde göçebe gibi yaşayan kent halkı için sağlık
taraması yapmaya gelen sağlıkçılara baskın düzenlendiğini,
gözaltılar olduğunu, bir başka seferde yine sağlıkçıların
araçlarının tarandığını öğreniyoruz.
Kumçatı'dan Şırnak'a doğru çıkarken Afet Evleri mevkiinin
arkasındaki geniş dağ yamacına yayılmış Şırnaklılar. Kendilerine
brandadan ve demirden çadır yapmışlar. Çadırlarının önüne de meşe
dallarından gölgelikler oluşturmuşlar. Yine meşe dallarından mutfak
yapmışlar kendilerine.
Yaklaşık 200 gündür bu koşullarda yaşıyorlar.
İlk uğradığımız çadırda altı kişilik iki aile yaşıyor. Babası,
şeker hastası olan annesi, eşi ve iki çocuğuyla Şırnak'ta yasaklar
başlayınca Cizre'ye inmişler önce. Bir ay kadar orada kalmışlar.
Ancak rahat edememişler, "En azından yakın olalım, evimize gider
bakarız arada bir" diyerek Şırnak'a çok yakın olan bu alana
taşınmışlar.
Adını veriyor ama yazmamamızı istiyor yaşadıkları süreci
anlatırken:
"Bu yaz burada çok zor geçti. Rezaletten başka birşey görmedik.
Arada bir evime gidip bakıyorum. Bizim ev hendeksiz mahalleydi.
Gizlice girdim. Evim sağlam duruyor. İçerdekiler çıkamıyor,
çıkanlar giremiyor. Şırnak'takiler sokağa bile çıkamıyor. Devlet
hastanesinin yanında bir market var. Belli zamanlarda bu marketten
alışveriş yapıyorlar. Herkes şikayetçi. Çünkü her şey iki katı
fiyatına satılıyormuş."
Bir başka çadırda 11 kişilik bir aile yaşıyor. Dördü çocuk. Hele
biri altı aylık bir bebek. Yasaklar sırasında doğmuş. Adını Tekoşer
koyduklarını anlatıyorlar. Anlamı "Savaşan" demekmiş. Zaten bir
büyüğü de 2,5 yaşında ve onun adı da Tekoşin, yani "Direnmek"
miş.
Yasak başlayınca kent merkezine yakın bir mezrada olan evlerine
geçmişler. Ancak çatışma çıkmış mezranın yakınlarında. İki PKK'li
ile bir sivil ölmüş. Bunun üzerine güvenlik nedeniyle çıkarılmışlar
mezradan. Onlar da gelip buraya çadır kurmuşlar.
"Mezrada kalsaydık, hayat daha kolay olurdu" diye anlatıyor:
"Orada kendi ektiğimiz domatesimiz, biberimiz, üzümümüz,
incirimiz, kavunumuz vardı."
"Burada neye ihtiyacınız var" diye sorunca biraz sert bir
karşılık veriyor:
"Devletten hiçbir beklentimiz yok. Hiçbir şeye ihtiyacımız
yok."
Derme çatma çadırların arasında dolaşıyoruz. Çadırların önüne
dikilmiş çanak antenler dikkatimizi çekiyor. Israrla haberleri
izliyorlar televizyondan sıcağı sıcağına.
Girdiğimiz başka bir çadırda evin gelini karpuz ikram ediyor.
"Zahmet etmeyin, sohbet edip gidecektik" deyince hoş bir espriyle
karşılık veriyorlar:
"Bir inanış vardır buralarda. Gelen misafir evde ikram edileni
yemezse eve kuma gelirmiş."
Evin gelini misafirlerin gözlerinin içine bakıyor sanki. Herkes
mecburen çatal sallıyor gelen karpuza.
Kumçatı Belediyesi'ne geri dönüyoruz. Şırnak Belediyesi burada
bir "irtibat bürosu" kurmuş gibi hizmet vermeye çalışıyor. Şırnak
Belediye Eşbaşkanı Serhat Kadırhan yasak başladıktan sonra iki ay
daha kent merkezinde kalmış. Ancak hizmet veremez hale gelince
buraya gelmiş. "Halk taşınınca biz de belediye olarak buraya
taşındık" diyor.
Zaten neredeyse bütün belediye personeli de Kumçatı civarına
göçmüş. Ancak bulundukları yerden girmenin yasak olduğu Şırnak'a
hizmet götürmenin zorluklarını anlatıyor Kadırhan:
"Su sorunu olunca kentte kalanlar 155'i arıyor. 'Belediyeyi
arayın' karşılığını alıyorlar. Bizi arıyorlar, ekip gönderiyoruz
ancak gönderdiğimiz ekip kente sokulmuyor. Geçenlerde çevre
temizliği ekipleri de gitti. Onlar da giremedi. Şu anda kentte
çöpler toplanamıyor."
Şu anda Şırnak'ın içinde olanlar da, göçenler de kentlerinin ne
olacağını bilmiyor. Eşbaşkan Kadırhan kentin imar sınırlarının
tümünün Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilen riskli alan içinde
kaldığını, yeni imar planının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından yapılacağını anlatıyor:
"14 binden fazla bina var kent merkezinde. Yüzde 70'inin
yıkıldığı ya da yıkılacağı bilgisi var. Mesela benim evim 3
Haziran'da operasyon bitene kadar zarar görmemişti. Ancak evimi 7
Haziran'da yıktılar. Bu süreçte yapılan bir uygulamadan söz edeyim.
Örneğin bu ev yıkma işini müteahhitlere vermişler. Müteahhit
gidiyor, benim evimin bütün hurdalarını toplayıp satıyor. İşin
doğrusu evimi kendim yıkmam, buradan elde edilecek hurda gelirinin
de bana kalması. Ama böyle bir uygulama yapılmıyor."
İki bine yakın insan da yasak bölgede kalan evlerindeki
eşyalarını almak için başvurmuş. Ancak hiçbirine izin vermemiş.
Operasyonlardan sonra kullanabilecekleri eşyaların kaldığına
ilişkin pek umutları da yok. Kapısı kırılan evlerden televizyon,
çamaşır makinesi, buzdolabı gibi eşyaların toplandığını,
alınmayanların da kullanılamaz hale getirildiği anlatılıyor.
Şırnak merkezinden aldığı bir haberi aktarıyor Eşbaşkan
Kadırhan:
"Yeni bir park yapmıştık çocuklar için. Oyun aletleri, jimnastik
aletleri vardır. Askeri kamyonlarla gelmişler, elektrik direklerine
kadar sökmüşler. Nereye götürdükleri bilinmiyor."
HDP Şırnak Milletvekili Leyla Birlik de kent merkezindeki
evinden çıkıp Kumçatı'ya yakın bir çadıra taşınmış.
"Şırnak göç ettirilecek" diyor "Zorla yerinden etme, zorunlu göç
bu".
Birlik'in edindiği bilgilere göre Valilik, Kurban Bayramı
sonrasında Şırnak'ta yasakla birlikte kentin çevresinde kurulan
çadırları da kaldıracak.
Zaten bu koşullarda giderek yaklaşan kış aylarında daha da zor
koşullar bekliyor Şırnaklıları. Kışı, hele Gabar ve Cudi dağlarının
eteklerinde bu koşullarda geçirmek neredeyse imkansız. Bu yüzden
Şırnak Koordinasyonu sürekli çağrı yapıyor; "Şırnak'ta çok acil
kışlık çadır ihtiyacı var. 12 kişilik kışlık çadır 850 TL. 7 bin
hane kışı dışarıda geçirecek" diye.
Ancak anlaşılan o ki, Şırnak Valiliği çadırları kışa bırakmak
niyetinde değil.
Karşılarına çıkan tablo sonucu Şırnak'ın fiilen nasıl
boşaltılacağını anlatıyor Milletvekili Birlik:
"Diyelim bayramdan sonra Şırnak açıldı. Kentte hala yıkım
sürüyor. En az sekiz dokuz bin ev yıkılacak. Kent açılınca evleri
ayakta duranlar oturabilir. Evleri yıkılanlar ne olacak. Zorunlu
olarak kenti terkedecek. Evlerini sağlam bulanlar bakacaklar ki
çocuklarını gönderecek okul yok. Onlar da kenti terketmek zorunda
kalacak."
Ancak daha sonra gelen haberlerin yönü değişiyor. Valiliğin
çadırlarda yaşayan bazı Şırnaklılarla toplantı yaptığı, bayramdan
sonra çadırların kaldırılacağını, kendilerine kira parası
ödeyeceğini bildirdiği yolunda bilgiler geliyor. Anlaşılan o ki,
bayramdan sonra kentte yasakların kaldırılması bir süre daha
ertelenmiş. Ancak çadırları kaldırma planı yürürlükte. Şırnaklılar
bunun müteahhitlerin talebi üzerine yapılan bir uygulama olduğunu
söylüyorlar:
"Daha yıkım tamamlanmadı. Halk geri dönerse yıkımları
engelleyebilir endişesiyle bayramdan sonra kaldırılması planlanan
yasaklar yıkım bitene kadar sürecek."
1990'da "güvenlik ili" yapılan Şırnak, 26 yıl sonra tekrar ilçe
yapılmaktan son anda kurtuldu ama, zaten şu anda Şırnak küçük bir
ilçe, hatta belde durumuna düşürülmüş nüfusu ve imar durumu olarak.
Yani şu anda 81 değil, 80 ili var Türkiye'nin.
Cudi ve Gabar dağları eteklerinde yaşayan Şırnaklıları
yaşadıkları ve yaşayacaklarıyla bırakıp artık dönüş yoluna
geçiyoruz.
Sokağa çıkma yasaklarının, ablukaların, operasyonların,
çatışmaların, ölümlerin başlamasından bu yana bir yıl geçti.
Diyarbakır Sur'dan başlayıp Mardin üzerinden Nusaybin'e,
Cizre'ye, Şırnak'a doğru yaptığımız 300 kilometreyi aşkın
yolculukta gördüklerimiz, konuştuklarımız, dinlediklerimiz,
tanıklıklarımız bir tek gerçeği gösteriyor; bu ülkeyi
yaşanılanlardan daha büyük sancılar, acılar bekliyor.
Kim suçlu, kim suçsuz; kim hatalı, kim hatasız olursa olsun
ortaya derin bir yarılma çıkmış; uygulanan politikalar bir arada
yaşama koşullarını düne göre bugün daha da zorlaştırmış.
Bütün bu yaşananlar da gösteriyor ki tek çözüm "hemen şimdi
barış"; demokratik, özgür, eşit yurttaşlık temelinde bir
cumhuriyet.