Genelde bu tür soğuk esprilerimi sona saklardım ama bu sefer başlığa çıkararak, fazla cesur davrandım sanırım. Dünyanın taptığı Kapadokya’ya zıt bir şehir merkezi olan Nevşehir’i, “Biz Nevşehirliyiz, susarsak güneş doğar, konuşursak ay yanar” diyen Nevşehirlileri anlatmak istedim bu kez size. Bu kötü başlangıca yani bana rağmen okursunuz umarım.
Nevşehirli biri, trenle yolculuğunun son durağına ulaşır. Haydarpaşa Garı’nda trenden iner, elinde bavuluyla garın meşhur kapısından çıkar, bir de ne görsün? Koskoca bir şehir; arabalar, binalar, vapurlar, insanlar... Yanından geçen birisine “Birader burası neresi?”‘ diye sorar. Adam, “Kadıköy” cevabını verir. Nevşehirli şaşkındır. Kendi kendisine söylenir: “Hay bizim Nevşehir’e şehir diyenin de Kadıköy’e köy diyenin de...”
Gerçekten de Nevşehir’e kim şehir demiş acaba? Filmi en başa saralım... Haydarpaşa Garı önündeki adamın sözlerinin muhatabı olarak Nevşehirli Damat İbrahim Paşa çıkıyor. Adından da anlayacağınız üzere kendisi Nevşehirli, hatta nokta atışıyla Muşkaralı... Sadrazam olmasıyla Muşkara’ya çok sayıda yapı yaparak, Niğde sancağına bağlı bir kaza hâline getirir. Adını da 1725 yılında, Farsça “yeni şehir” anlamına gelen “Nevşehir” olarak değiştirir. Aşiretleri de bölgeye taşıyarak, şehri kalkındırmaya çalışır.
NEW YORK-NEVŞEHİR
Bu arada İngilizce “yeni şehir” anlamına gelen New York’un isminin tarihini biliyor musunuz? 1615 yılında Hollandalılar tarafından “New Amsterdam” adı altında kurulur. Kent, 1664 yılında Birleşik Krallık’a geçince “New York” adını alır. Acaba fıkradaki Nevşehirli, New York’u görseydi nasıl bir yorum yapardı? Ya da New Yorklular, şehirlerinin ismiyle aynı anlama gelen Nevşehir’e gelince acaba ne düşünüyorlar?
Bu soruların cevabını bilmiyorum ama burada üniversite kazanan öğrencilerin ya da Kapadokya’ya gitmek üzere şehir merkezine gelenlerin fikirlerini az çok biliyorum. Satırları okumaya devam ederseniz bunları siz de öğreneceksiniz.
NEVŞEHİR NASIL ŞEHİR OLDU?
Ama önce “tarih dersi”mize devam edelim. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, bölgenin adında “şehir” kelimesini geçirmiştir ama Nevşehir, bir kazadır. 1924’te Niğde’nin yeni idari yapılanmada il olmasıyla Nevşehir de ilçelerinden biri olur. Aynı yıl Kırşehir de il olmuştur. Zamanında Menderes, seçim sonuçlarını beğenmeyince Kırşehir’i Nevşehir’e bağlar ve Nevşehir’i il yapar. Kırşehir’den Mucur, Avanos, Hacıbektaş; Kayseri’ye bağlı Ürgüp; Niğde’ye bağlı Arapsun da Nevşehir’e transfer olur ve 1954 yılında adı gibi idari yapısı da şehir olarak tescillenir. Kırşehir’in hikâyesini merak edenler, daha önceki yazımı okuyabilir.
TÜRKİYE’NİN ORTASI
Tamam, tarih dersini burada bitirip “coğrafya dersi”ne geçiyorum. Kayseri, Aksaray, Niğde, Yozgat ve Kırşehir’le çevrili Nevşehir’e bu iller ortalama bir saat uzaklıkta... Bu illerin arkasında da Ankara, Mersin, Adana, Konya, Sivas, Kırıkkale, Kahramanmaraş, Amasya, Çorum, Çankırı, Karaman, Malatya var. Bunların birçoğuna da kara yoluyla üç saatte ulaşılabilir. Daha uzak yerlere de uçakla bir saat gibi bir sürede gidebilirsiniz. Yozgat ve Kırşehir gibi Nevşehir de “dünyanın ortasında” olduğunu iddia etmiyor ama biz neredeyse Türkiye’nin ortasında olduğunu söyleyebiliriz. Kayserililerin “Nevşeeer” dediği il için, bana dostunu (komşunu) söyle sana kim olduğunu söyleyeyim, durumu biraz söz konusu gibi... Şehir merkezi, gerçekten de çevre illerden çok farklı değil.
İL MERKEZİ VE İLÇELER ARASINDAKİ UÇURUM
“Güzel atlar diyarı” Nevşehir’in en büyük avantajı, Kapadokya bölgesinin büyük bölümünün sınırlarında olması... Bugün yurt dışında birine “Türkiye” dediğiniz anda size “Kapadokya” diyor. Japonya başta olmak üzere diğer ülkelerdeki popülerliğini anlatmaya gerek var mı bilmiyorum. Ben bu yazıda Kapadokya’yı da uzun uzun anlatmayacağım ama ilçelerle şehir merkezinin arasında uçurum olması bana çok enteresan geliyor. Hani bazı illerin bir ilçesi daha modern, sosyal mekânların daha çok olduğu bir yer olabiliyor ama Nevşehir merkezi dışında neredeyse her ilçesi böyle... Zaten arabası olan ve eğlenmek isteyen, atlıyor hafta sonu Avanos, Hacıbektaş, Göreme, Ürgüp’e gidiyor. Üniversitede okuyan öğrenciler de hem bu sebeplerden hem de kampüslerine yakın olmasından dolayı genellikle Avanos civarında ikamet etmeyi tercih ediyor. E hâl böyle olunca da bu ilçeler de aslında kendilerini ayrı bir şehir gibi görüyor. Bu arada enteresan bir uygulama duydum, öğrenci olarak Nevşehir merkezde ev tutmak istiyorsanız ev sahibi kaç kişi kalacağınıza göre fiyatı değiştirebiliyormuş. Ne yazık!
NEVŞEHİRLİ OLMAK, NEVŞEHİR’DE OLMAK
Kapadokya’ya uçakla gidecekseniz Nevşehir’den de Kayseri’den de ulaşmanız mümkün. Bu ikisinden en yakın olanı Nevşehir’deki havalimanı. Elbette herkes bütçesine göre karar verir ama Nevşehir merkezde konaklarsanız eğlenceyi unutun. “Yol yorgunluğunu atmak için bir bira içeyim.” diye düşünürseniz çözümü tekelden bira alıp otel odasında içmek olabilir. Tıpkı Nevşehir merkezde yaşayan binlerce insan gibi... Ama Kapadokya’daki oteller bölgesinde kalacaksanız da iyi araştırma yapın zira o birayı epey pahalı fiyata içerek, yol yorgunluğundan cüzdan yorgunluğuna geçiş yapabilirsiniz. İçecekseniz de verdiğiniz paraya değsin bölgenin güzel şaraplarından için... Sonra uyarmadı demeyin.
Saat 22.00 dedin mi şehir merkezinde hayat duruyor. Gündüz de merkezde gidebileceğiniz sadece mecburiyet caddesi Atatürk Bulvarı var. Nevşehir’e alışveriş yapmaya gelmemişsinizdir diye düşünüyorum ama orada yaşayan insanların yaşamını içselleştirmek isterseniz de Atatürk Bulvarı’nda bir aşağı bir yukarıya yürüyerek, dükkânlara, mağazalara bakabilirsiniz. Onların ulaşım problemini hissetmek isterseniz de yürüyerek on dakikada gidebileceğiniz yer için otobüse binerek, bu sürenin birkaç katını yolda geçirebilirsiniz. Bu şehrin kurumlarına, trafiğine, günlük yaşamına hâkim olan yavaşlıktan değil, otobüs hatlarının azlığından kaynaklanıyor.
PAHALI MI GELDİ?
Biraz cesursanız da kadınlar mini etek ve dekolteyle erkekler de uzun saç ve küpeyle sokakta gezmeyi deneyebilir. Ne gariptir ki turistlere sonsuz sempatiyle yaklaşan bazı insanların -en iyimser hâliyle- rahatsız edici bakışlarına, “Cık cık cık” seslerine maruz kalabilirsiniz. Bu açıdan da biraz ironik bir il... Üniversiteliler sayesinde biraz yol alınsa da maalesef tarihi, doğal güzellikleri, tarımı, meşhur şarabı, çanak çömleği, turizmi ve şehir kültürü arasında bir denge yok. Gerçi haksızlık yapmamak da lazım... İnsanın aklına orada yaşayanların, köylünün; turistlerin faydalandığı nimetlerden ne kadar faydalanabildiği sorusu da gelmiyor değil. Hani Kapadokya deyince insanın gözünün önüne gelen o balonlara binmek için kişi başı 3.000 ila 8.500 arası fiyatları gözden çıkarmalısınız. Konaklama ya da restoran fiyatlarına girmiyorum bile... Bugün Türkiye’de yaşayan kaç kişi, bu rakamları ödeyebilir? Hele bir de çocuklu bir aileyi düşünün... “Pahalı mı geldi?” Neyse şimdi durup dururken sonum Mahir Akkoyun gibi olmasın!
Bu arada Nevşehirlilerin “Biz Nevşehirliyiz, susarsak güneş doğar, konuşursak ay yanar, ıslandığımızda kıyamet kopar, ama birini sevdik mi yüreğimiz kan ağlar.” diye bir sözü var. Bu cümlelerin tahliline hiç girmeyelim bence!
Ama ne olursa olsun Nevşehirlileri en çok üzen şeylerden birini size söyleyeyim mi? Küçük bir çocukken hava durumlarında ilinizin adını duymamak! Küçükken Bilecik’in ismi kötü bir olayla bile olsa gazetede ya da televizyonda geçince nasıl mutlu olurduk. Hele başka şehirde 11 plakalı araç görmek hâlâ beni heyecanlandırır. Bunu büyük şehirliler hiçbir zaman anlayamayacak.
KALENİN ALTINDAN ÇIKAN YER ALTI ŞEHRİ
Şimdi bir şehre gidip kalesine çıkmamak olmaz değil mi? Şehrin en yüksek noktalarından birine inşa edilen Nevşehir Kalesi’nin yapımında volkanik kaya ve tüflerden oluşan malzeme kullanılmış. Kale ve sur duvarları, çeşitli onarımlardan geçmiş. Bu kalenin enteresan yanı, yıllardır bölge halkının altında olduğunu bildiği yer altı şehrinin yeni keşfedilmesi! Kalenin etrafındaki evlerin kentsel dönüşüm gerekçesiyle boşaltılması ve yıktırılması sırasında yer altı şehri bulunmuş! Bölge halkı, yetkililerin evleri boşaltarak, buraya başka bir şey yapmak istediğini ama devasa yer altı şehriyle karşılaştığını iddia ediyor!
Kayaşehir olarak adlandırılan bölge, toplamda yaklaşık 437.400 metrekarelik alanı kaplıyor. Bu devasa yerleşimin yalnızca kale etrafında bulunan 123.000 metrekarelik kaya oyma yamaç yerleşiminde; geçmişi 6. yüzyıla uzanan manastırını, 13. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen bir Bizans dönemi kaya kilisesini, çok katlı mezarları, kamusal alanı, dinî ritüel ve tören/toplantı alanını, günlük yaşam mekanlarını, iş atölyelerini, kilit taşlarıyla desteklenmiş geçitleri, su tünellerini, bezirhaneleri, at ahırlarını ve dahasını gezmek, keşfetmek mümkün.
Şehir merkezinden ayrılmadan arkeolojik ve etnografik olmak üzere iki teşhir salonundan oluşan Nevşehir Müzesi’ni de gezebilirsiniz.
VADİLERDE KAYBOLMAK
Çoğu insan Kapadokya’yı görmek için ilkbahar ve yaz aylarını tercih eder ama ben kendime doğum günü hediyesi olarak ocak ayında gittim ve bu tercihimden dolayı da çok mutlu oldum. Efsane mekân Miras Hotel’in sahibi Nevzat İncekara sayesinde de doğum günüm unutulmaz anılarım arasına girmeyi başardı.
Turistik yerlerin genelde kalabalık olması ve etrafınızın keyfini yeteri kadar çıkaramama gibi kötü bir yanı oluyor. Gerçi Kapadokya vadilerini genelde insanlar genelde ya seyir terasından izliyor ya da ATV denilen araçlarla etrafını dolaşıyor. Benim size tavsiyem, vadilerin içine girmeniz. Biz erkek arkadaşımla Göreme’de konaklayıp karlara bata çıka bir vadiye girmiş ve yanlış hatırlamıyorsam on kilometrelik yürüyüşün sonunda Nevşehir Kalesi ile Kayaşehir’i gezmiştik. Yine Güvercinlik Vadisi’nden yürürken uğradığımız Uçhisar Kalesi, Kapadokya’nın her yerinden görülen en büyük ve en güzel peri bacasıydı. Vadi, adını kayalara oyulmuş güvercin yuvalarından alıyor. Vadide on beş metre yüksekten akan şelale de var. Yine benim gezdiğim Kızıl ve Aşk vadileri de inanılmaz güzellikteydi.
Vadilere girdiğinizde tek sorun yönlendirmelerin iyi olmamasıydı. Konuştuğumuz bazı kişiler, özellikle rehberlerin bu işaretleri kaldırdığını iddia etmişti ama net bilmediğim için kimsenin günahını almak istemiyorum. Bir yeri en iyi gezmenin yolu da sonuçta kaybolmaktan geçiyor!
Göreme, özellikle 7-13. yüzyıllar arasında baskılardan kaçan Hıristiyanların yerleşmesiyle önemli bir merkezleri hâline gelmiş. Göreme Millî Parkı, Göreme Açık Hava Müzesi, Derinkuyu ve Kaymaklı yer altı şehirleri, Karain Güvercinlikleri, Karlık Kilisesi, Yeşilöz Theodoro Kilisesi ve Soğanlı Arkeolojik Alanı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Göreme Açık Hava Müzesi, kasabaya iki kilometre uzaklıkta. Oraya da yine vadilerden yürüyerek ulaşmak mümkün... Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları mevcut... Müzenin olduğu yer manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul ediliyor.
PERİLER VE DEVLER
Diğer ilçelere bakmadan önce burada bir mola verelim ve size iki efsaneden bahsedeyim.
Anlatılanlara göre bir zamanlar Göreme’nin peribacalarında insanlarla periler bir arada yaşarmış. Nerede şenlik, düğün var; periler, orada insanlara hizmet edermiş. Böyle gül gibi yaşayıp giderken insan padişahının oğlu, peri padişahının kızına sevdalanmış. İnsanlar, “Periler çoluk çocuklarımızın arasına karışırsa hâlimiz ne olur?” diye kara kara düşünmeye başlamış. Çözümü perilere savaş açmakta bulmuş; avcı kılığında, perilerin yaşadığı kayalara saldırmışlar. Birer güvercin olup uçan periler, o gün bugündür buradaki sayısız güvercinlikte yaşamlarını sürdürürmüş. Göreme’nin eski adıyla Avcılar kasabası da perilere savaş açan avcıların yurdu olmuş.
Bir diğer efsaneye göre de Göreme yöresindeki yer altı kentlerinde, bir zamanlar devler yaşarmış. Halk buralara “devlerin kenti” der ve girmezmiş. Girerlerse kapının kendiliğinden kapanacağına, içerdekilerin cezalandırılacağına inanılırmış. Birbirlerine açılan odaların kapılarındaki değirmen taşı büyüklüğündeki sürgüler, bunun kanıtı olarak gösteriliyor.
'ASMALI KONAK'LI ÜRGÜP
Hani Kapadokya’nın meşhur şaraplarından bahsettim ya Ürgüp, tam bir şarap merkezi... Değişik bir tat arıyorsanız nar şarabı ilginizi çekebilir. Ürgüp’ün bir diğer ilgi çeken yanı da bir dönüm televizyonda herkesi ekran başına bağlayan “Asmalı Konak” dizisinden geliyor. 180 yıllık bina bu ilçede ve hatırı sayılır ziyaretçi ağırlıyor. Ama bu konağa kadar Gomeda ve Üzengi vadileri, Temenni Tepesi, Keşlik Manastırı, Ürgüp Müzesi gibi daha çok keşfedilecek yer var Ürgüp’te. Mustafapaşa kasabası ise eski bir Rum yerleşim yeri ve hâlen izlerini taşıyor. Buradaki Gomeda Vadisi, morfolojik açıdan Ihlara Vadisi’nin küçük bir benzeri... Ihlara Vadisi’nde olduğu gibi kaya oyma kiliselere, barınaklara ve vadinin içinden geçen bir dereye sahip... Yine buradaki Saklı Vadi ise pek bilinmeyen, benim de gitmediğim ama tekrar Kapadokya’ya gidersem muhakkak uğramak istediğim yerlerden.
AVONOS’TA ÇARKIN BAŞINA GEÇMEK!
Avanos’ta Hititler’den beri çarkla çanak ve çömlek yapıldığı biliniyor. Bu el sanatı atadan çocuğa geçerek, günümüze kadar gelmiş. Avanos’ta hâlen çoğunluğu geleneksel yöntemlerle çalışan elli civarında “işlik” bulunuyor. Çoğunluğu doğal kaya oyma mağaralardan oluşan işlikler, ziyaretçilerine açık. Ustaları izleyip ürünlerini satın alabildiğiniz gibi siz de çarkın başına geçebilirsiniz. Özellikle yabancı turistler acayip ilgi gösteriyor. Türkler biraz daha çekingen olabiliyor. Neden mi? Yabancı bir habercinin başına gelenleri izlemenizi tavsiye ederim. Ama illa denemek istiyorsanız da üzülmeyin çarkın başına geçen herkesin başına bu durum geliyor! Bu arada hâlen açık mıdır bilmiyorum ama Avanos merkezde kadınların bir kooperatifi vardı ve inanılmaz lezzetli yemekler yapıyorlardı. Umarım hâlen açıktır ve hâlâ fiyatları uygundur.
DÜNYAYI KURTARAN ADAM
Bölge onlarca vadisiyle olduğu kadar yer altı şehirleriyle de inanılmaz bir yer. Size Kapadokya’yı uzun uzun anlatmayacağımı söylemiştim. Hakkında yüzlerce yazı yazılmış, tanıtım yapılmış, belgesel çekilmiş... Gidecek olursanız benim burada yazmadığım daha nice yeri de kolaylıkla bulabilirsiniz.
Şimdi yukarıda Asmalı Konak’tan bahsedip de “Dünyayı Kurtaran Adam”dan bahsetmemek olmaz. İlk çıktığında nasıl da sert eleştirilere maruz kalmış, sonradan da nasıl Avrupa’da ve Amerika’da popüler bir film hâline gelmişti? Kapadokya, çok sayıda yabancı ve yerli filme, diziye, reklama plato görevi gördü ve görmeye devam ediyor. Ama ben neyin hayalini kuruyorum biliyor musunuz? Peri bacalarının atmosferinde büyük bir rock konserinin...