Türkiye’nin ilk kadın milletvekilleri kimi temsil ediyordu?
Meclise giren “Cumhuriyet kadınları” feminist hareketin geçmişi değildir. Bu ilk milletvekili kadınlar feminist harekete karşı mücadele vermiş ve onun yok edilmesinde önemli rol oynamışlardır.
Osman Tiftikçi
Türkiye’de kadınlar 1934 yılı sonunda seçme ve seçilme hakkını kazandılar. Bu hak eğitim, din, hukuk ve yaşamın diğer alanlarında Osmanlı’da başlayan, Cumhuriyet döneminde zirvesine ulaşan reform sürecinin bir parçasıydı. Bu reformlar sayesinde kadınlar eğitimin her düzeyine katılabilme, iş yaşamının her alanında yer alabilme, kültürel hayata, bütün sanat dallarına katılabilme, giyim kuşamda, aile yaşamında, kişi ve miras hukukunda dini gericiliğin zincirlerini kırabilme imkanlarına kavuştular.
1935 yılında Fransa’da bile kadınlar seçme ve seçilme hakkına sahip değillerdi. Birçok ülkede faşist yönetimler iktidardaydı. Almanya’da faşistler kadın haklarını geri almışlardı. Faşizm kadınların rolünü çocuk bakma, yemek yapma ve ibadet etme (3K; Kinder, Küche, Kirche) olarak belirlemişti.
Bu kadarla yetinirsek her şey mükemmel görünüyor. Ortada eleştirilecek değil, öve öve göklere çıkarılacak bir durum var. Yapılan da bu. Fakat bu görünüşün altında başka gerçekler de var. Bu yazıda bunları özetlemeye çalışacağız.
MİLLETVEKİLİ KADINLAR İÇİNDE EZİLEN SINIFLARI, FARKLI DİN VE DİN ULUSLARI TEMSİL EDEN HİÇ KİMSE YOKTU
O dönemin "tek parti tek adam rejimi" ve iki dereceli seçim sistemi işçi, köylü, emekçi kadınların, ev kadınlarının oy kullanmasına, kadınların kendi ulusal, dini kimlikleriyle seçime katılmasına izin vermiyordu.
Halk milletvekili adaylarına doğrudan oy veremiyor, oy verecek ikinci seçmenleri seçiyordu. 1935 yılında 884 milyon nüfusa sahip İstanbul’da oy kullanma hakkına sahip insan sayısı 300 bin civarındaydı. Ama İstanbul’daki ikinci seçmen yani oy kullanacak kişi sayısı sadece 1.600’dü. Ya da toplam seçmen sayısının yaklaşık binde 5’i idi. 1935 seçimlerinde her 1000 seçmene 2 tane ikinci seçmen belirleme hakkı verilmişti. Yani seçmenlerin sadece binde ikisi oy kullanma hakkına sahipti. İkinci seçmenler de o bölgedeki CHP örgütleri tarafından belirleniyordu. Dolayısıyla bürokrat, asker, eşraf, tüccar, toprak sahibi olmayan ailelerin (CHP teşkilatları bunlardan oluşuyordu) kadınları oy kullanma hakkından ve seçime katılma hakkından yoksun bırakılmışlardı.
1935 yılında parlamentoya giren kadınların hemen hemen hepsi, sözünü ettiğimiz ailelere mensup olan ve Cumhuriyetten önce, Osmanlı döneminde yetişmiş, iyi eğitim görmüş, yabancı dil bilen (Şekibe İnsel ve Satı Kadın istisna) seçkin kadınlardan oluşuyordu.
Bağımsız aday olmak isteyenler de M. Kemal’in onayından geçmek zorundaydılar ve bunlara “Cumhuriyetçi ve milliyetçi olma”, yani tek parti ve tek adam iktidarından yana olma, Türkçü olma şartı konulmuştu.
1934 yılında “verilen” seçim hakkı; milletvekili adaylarının ve onları seçecek seçmenlerin tek parti tarafından belirlenmesi, siyasi parti, dernek, sendika vs. kurmanın yasak olması nedeniyle, fiilen kullanılabilir bir hak değildi. Kadınların seçim hakkı bu nedenle, Atatürk’ün istediği kadını milletvekili yapması biçimine dönüştü. Kadınlar seçim hakkını gerçek biçimde 1950 seçiminde kullanabildiler. Ama 1950 yılına gelindiğinde kadınların hiçbir örgütü kalmamıştı. 1935 yılında kadınlara seçim hakkını kullanmalarıyla birlikte son kadın örgütü de kapatılmış, Osmanlı’dan gelen feminist hareket tümüyle yok edilmişti.
FEMİNİST HAREKETİN DEĞİL, FEMİNİST HAREKETE KARŞI MÜCADELE VEREN ANLAYIŞIN TEMSİLCİSİ
Osmanlı’daki feminist hareket kadınların seçme ve seçilme hakkıyla da ilgileniyordu.
Osmanlı’da kadınların siyasi mücadelede yer almaları bildiğimiz kadarıyla Marksist Ermeni örgütlerle başladı. Hınçak örgütünün kurucuları arasında bir de kadın vardı. 1889 yılında kurulan İttihat ve Terakki de kadınlara açıktı ve 1902 yılında ilk kadın üyesini kaydetmişti.
Her ulustan ve her dinden Osmanlı kadınları 1908 devrimine katıldılar, mitinglerde konuşmalar yaptılar. 1913 yılından itibaren Ulviye Mevlan'ların çıkarmaya başladıkları Kadınlar Dünyası dergisinin değişmez konularından biri, kadınların seçim hakkıydı. Bu hak bu dergi çevresi tarafından 1918 yılında Osmanlı kadınları için de açıkça dile getirildi. Kadın örgütleri ve bağımsız kadın aydınlar 1919 seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı için yoğun bir kampanya yürüttüler. Konu mecliste ve kamuoyunda tartışıldı. Bu seçimde bazı bölgelerde kadınlara oy çıktı. Kadınların seçim hakkı 1920’de kurulan TKP programında yerini aldı. 1920 yılında Ankara’da kurulan Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası’nın yönetiminde üç kadın üye vardı. 1921 yılında da Kadınlar Dünyası Dergisi çevresinin örgütü olan Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti, seçme ve seçilme hakkını programına koydu. 1923 yılında İstanbul’da Nezihe Muhiddin Kadınlar Halk Fırkası’nı kurdu. Kadınlar 1923 ve 1927 seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı için yoğun kampanyalar yürüttüler.
Özetle kadınlar siyasi haklarını kazanmak için Osmanlı’dan beri yoğun bir mücadele içindeydiler. Bu mücadele, CHP yönetimini yanında değil karşısında buldu. Genel kanının aksine CHP kadın hakları konusunda hiç te istekli bir parti değildi. Kadın hakları, Halk Fırkası, Cumhuriyet Halk Fırkası ve Cumhuriyet Halk Partisi sürecinde parti programlarında yer almadı. TBMM’de 1923’ten itibaren başlayan tartışmalarda CHF’li vekiller kadınların oy hakkına karşı çıktılar. 1930 yılına kadar kadınların CHF’ye üyelik başvuruları bile reddedildi. Kadınlar 1930 yılından itibaren CHP’ye üye olabildiler. Kadınların CHP kongresine katılabildikleri ilk tarih 1935 yılıdır. CHP kuruluşundan 1950’li yıllara kadar hiçbir kadın örgütü kurmadı.
CHP, seçim hakkı için mücadele veren, Türk Kadın Birliği ve onun yayın organı Türk Kadın Yolu dergisi etrafında toplanan, Nezihe Muhiddin öncülüğündeki feminist hareketi tasfiye etti. 1927 yılı sonunda baskı ve komplocu yöntemlerle, Nezihe Muhiddin ekibi Türk Kadın Birliği yönetiminden uzaklaştırıldı. Kadınların seçim hakkı TKB tüzüğünden çıkarıldı ve Birlik hayır işleriyle uğraşan sıradan bir yardım derneğine dönüştürüldü.
CHP hükümeti bütün bunları, TKB içinde işbirliği yaptığı kadınlarla gerçekleştirebildi. Muallim Nakiye (Elgün) Hanım, Latife Bekir ve Saime (Eraslan) Hanım bu kadınlar içinde öne çıkanlardı. Bunlar TKB’nin seçme ve seçilme hakkı için mücadele etmesine karşıydılar. Nakiye Hanım Medeni Kanun’la kadınlara “layık olmadıkları hakların” verildiğini söylüyordu. Siyasi hakları da hükümet zamanı geldiğinde verirdi. Nakiye Hanım siyasi hak isteyen kadınların sayısının üçü, beşi geçmediğini, bunların da kendilerinden söz ettirmek ve meşhur olmak için bu hakkı istediklerini iddia ediyordu. Yönetimden uzaklaştırılan Nezihe Muhiddin’in yerine başkan olan Latife Bekir de, seçim hakkı için mücadele etmeyi hayal peşinde koşmak olarak görüyor ve bunun için mücadele etmeyeceklerini, derneği yardım kulübüne çevireceklerini söylüyordu.
Seçim hakkı için mücadele verenlere karşı çıkan kadınlar M. Kemal tarafından ödüllendirildiler. Nakiye Hanım ve Latife Bekir 1930 yılında CHF listesinden belediye meclisine seçildiler. 1934 yılında soyadı kanunu çıkınca M. Kemal Latife Bekir’e, Türk kadınının üzerine ışık gibi doğduğunu söyleyerek "Işıkdoğdu" soyadını verdi. Nakiye (Elgün) Hanım 1935 seçiminde milletvekili yapıldı. Nakiye Hanım seçim öncesinde verdiği bir demeçte, hayale gelen gelmeyen bütün hakların kadınlara verildiğini söylüyordu. Aynı şeyleri başka bir milletvekili kadın, Türkan Baştuğ (Türkan Hanım’ın “Başbuğ” olan soyadını Atatürk; “başbuğ benim” diyerek değiştirmişti) aynı şeyleri tekrarlıyor ve kadınların isteyeceği hiçbir hakkın kalmadığını öne sürüyordu. Nitekim 1935 seçiminden sonra TKB yönetimi, “alacağımız hiçbir hak kalmadı” bahanesiyle derneği kapattı. Böylece Türkiye’de hiçbir kadın örgütlenmesi kalmadı.
Atatürk’ün milletvekili yaptığı kadınların, “akla hayale gelen gelmeyen bütün haklar bize verildi” dedikleri sırada Türkiyeli kadınlar, ekonomik demokratik haklar ve erkek cinsi karşısında yasal ve toplumsal konum bakımından hiç iyi durumda değillerdi. Örneğin;
- Medeni Kanun’a göre evin reisi erkekti, kadın kocasının izini olmadan çalışamazdı.
- Kadınların dernek kurma hakkı yoktu. Kadınların parti kurma, dergi ve gazete çıkarma, gösteri, yürüyüş, miting yapma hakkı yoktu. Siyasetle ilgilenmek isteyen kadınlar tek partiye mahkumdular. Tek parti, tek adam rejimi ve iki dereceli seçim sistemi nedeniyle işçi, köylü, emekçi, ev kadını kadınların, oy kullanma hakkı bile yoktu.
- İşçi kadınların sendika kurma, sendikalara üye olma, sendikalara üye olma, eşit işe eşit ücret isteme hakları yoktu.
- Milletvekili kadınlar, kadınların bu istemleriyle, haklarıyla hiç ilgilenmediler. Medeni Kanun, iki dereceli seçim sistemi, kadınların siyasi, ekonomik demokratik istemleri üzerine tek söz etmediler. Hatta sadece işçi ve çalışan kadınlardan yol vergisi alınması için kanun teklifi hazırladılar.
Meclise giren “Cumhuriyet kadınları” günümüzdeki feminist hareketin geçmişi değildir. Tersine bu ilk milletvekili kadınlar feminist harekete karşı mücadele vermiş ve onun yok edilmesinde önemli rol oynamışlardı. Sahip çıkılması gereken, ilk parlamenter kadınların savunduğu anlayış değil, Ulviye Mevlanların, komünist kadınların, Nezihe Muhiddinlerin anlayışı ve mücadelesidir. Elbette eleştirel bir gözle bakarak.
Bu konuda daha geniş bilgi edinmek ve kaynaklara ulaşmak isteyen okura, Notabene yayınlarından çıkan “Türkiye’de Kadınların Seçim Hakkı Mücadelesi. Hakk-ı İntihâb 1908-1935” isimli çalışmamıza bakmasını öneririz.