‘Türkiye’nin Mehmet Ağar vakasından kurtulması gerekiyor’

Sedat Peker’in açıklamalarıyla faili meçhul cinayetler yeniden gündemde. İnsan hakları örgütü temsilcileri bağımsız komisyon kurulması ve yeniden yargılama yapılması çağrısında bulunuyor.

Abone ol

ANKARA - Sedat Peker, yayınladığı yedinci videoda faili meçhul cinayetlere ilişkin iddiaları dile getirdi. Peker’in, eski içişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın Kürt iş insanları ve gazetecileri öldürttüğü yönündeki ifadelerinin ardından gözler yargıya çevrildi.

Yıllardır faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve faillerin bulunması için çağrıda bulunan insan hakları örgütü temsilcilerine göre söz konusu iddiaların ardından bir an önce yargı mekanizmasının harekete geçmesi gerekiyor.

‘SOYLU’DAN BAŞLAYARAK GÖREVDEN ALMALARIN GERÇEKLEŞMESİ LAZIM’

Suç örgütü lideri Sedat Peker’in faili meçhullere ilişkin sözlerinin ve ardından başlayan tartışmanın kendileri için yeni konular olmadığını belirten İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan’a göre bu tip durumlarda yapılması gereken her zaman belli. Söz konusu iddiaların ciddi olduğunu ve savcılık tarafından soruşturulması gerektiğini belirten Türkdoğan’a göre savcıların etkin bir soruşturma yapması için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ya istifa etmesi ya da görevden alınması gerekiyor:

“Şu anda savcıların bu tip iddiaları soruşturabilmeleri için savcılıkların adli kolluğunu yapan İçişleri Bakanlığı’nın sorun çıkartmaması lazım. İddiaların odağında olan kişilerden bir tanesi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendisi. Bu durumda İçişleri Bakanının ya istifa etmesi ya da görevden alınması gerekir. Bu gerekir ki adliye işini rahat yapabilsin. Burada bir problem var. Savcılıkların rahat çalışabilmesi için önce bu problemin çözülmesi gerekiyor. Bakan Soylu’dan başlayarak görevden almaların gerçekleşmesi lazım.”

‘MEHMET AĞAR DENEN BİR KİŞİ VAR VE HİÇ DEĞİŞMİYOR’

İddiaların devlet içerisindeki yasa dışı faaliyetlerin ne kadar büyüdüğünü ortaya koyduğunu belirten Türkdoğan’a göre siyaset ve devletin kendi iç mekanizmalarının da harekete geçmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanının teftiş kurullarını ya da devlet denetleme kurulunu harekete geçirmesi gerektiğini, idare içerisinde kapsamlı bir denetim yapılması gerektiğini belirten Türkdoğan şunları söyledi:

“İnsan hakları alanından baktığımızda bizim için şaşırtıcı olmayan şeylerle karşı karşıyayız. Biz yıllardır bunları söylüyoruz. Yıllardır faili meçhul cinayetlerin çözülemediğini söylüyoruz ve gözaltında kayıplarla ilgili Diyarbakır ve İstanbul’da eylemlerimiz devam ediyor. Biz hala faillerin açığa çıkması mücadelesini sürdürüyoruz. Bunlar bizim için yeni konular değil ve bunun için de Türkiye’nin hakikat ve adalet noktasında geçmişiyle yüzleşmesi gerekiyor. Geçmişle yüzleşme süreci yaşanacak ve hakikat komisyonları kurulacak. Çünkü bu olaylar birbirinin devamı niteliğinde olaylar. Mehmet Ağar denen bir kişi var ve hiç değişmiyor. 80’ler, 90’lar, 2000’ler, 2010’lar ve 2020’ler. Hep aynı kişiyi konuşuyoruz. Türkiye’nin bu Mehmet Ağar vakasından kurtulması gerekiyor.”

‘NİYE HEP AYNI İSİMLER KARŞIMIZA ÇIKIYOR?’

İstinaf mahkemesinin, 1990'lı yıllarda faili meçhul kalan cinayetlerle ilgili davada Mehmet Ağar ve Korkut Eken'in de aralarında bulunduğu sanıklar hakkında verilen beraat kararını bozduğunu hatırlatan Türkdoğan, “İstinaf Mahkemesi bozma kararı verdi ve Ağar gerçekten işlediği suçların hesabını yargı önünde vermek durumundadır. Ki bizim gözümüzde suçludur, çete reisliğinden hüküm giymiştir. O çetenin bir de faaliyetleri var ve yargılanıyor. O yargıda cezasızlığa son verilmesi lazım. Devletin bu tip durumlarda cezasızlığı sona erdirmesi gerekiyor” dedi.

Devletin; katliamlarla, soykırımla, darbe dönemleriyle ve devlet içi çete yapılarıyla yüzleşmesi gerektiğini ifade eden Türkdoğan, “Şu anda devlet kendi içerisinde örneğin Fethullah Gülen örgütlenmesini tasfiye ediyor ama kontrgerilla örgütlenmesi tasfiye edildi mi? Bize göre edilmedi. Bu niye kendini sürekli tekrar ediyor? Devlet niye geçmişiyle yüzleşmiyor? Niye cezasızlık devam ediyor? Niye hep aynı isimler karşımıza çıkıyor? Çünkü temel sorunlar çözülmediği için hep aynı yerinde duruyor” ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kürt meselesinde siz siyasi bir çözümü hedef olarak önünüze koymazsanız bu şekilde bir çürümeyle karşı karşıya kalırsınız.  Devletin yürüttüğü bu silahlı çatışma ve savaşın hem yürütecek insana ve ekonomiye ihtiyacı vardır. Bu da kontrgerillanın gelişmesine sebep olur. O halde en temel mesele olan Kürt meselesinin barışçıl çözümü önümüze koyulursa bu tarz devlet içi ve devlet dışı yasa dışı yapılarla mücadele daha kolaylaşacaktır. Her şey birbiriyle bağlantılı. İnsan hakları savunucuları yıllardır aynı şeyleri söylüyor ve maalesef bir kez daha haklı çıktık. Çözüm çok basit. Bu çözümü de biz bulmadık. Bütün dünya ülkeleri çözümü aynı şekilde buldular ve bir çatışma çözümü yaşadılar. O çatışma çözüm süreçleriyle birlikte arındılar. Devlet içerisindeki bütün yasa dışı yapılardan kurtuldular, hukukun üstünlüğü ilkesini hayata geçirecek yargı yapılanmasına kavuştular. Demokrasi standartları yükseldi ve ekonomileri gelişti. Türkiye de aynı yol ve yöntemi pekâlâ izleyebilir. 2015’te buna çok yaklaşmıştık ancak başarılamadı ve çözüm süreci sona erdi. Tekrar silahlı çatışmalar başladı ve tekrar devlet içindeki yasadışı faaliyetlerin arttığını görüyoruz. Bu son altı yılı ayrıca değerlendirmek gerekiyor ama son olanlar gösteriyor ki devlet kendini tekrar etmiş. “

‘YARGILAMALAR OYUN HALİNDE DEĞİL İÇTENLİKLE YAPILMALI’

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Metin Bakkalcı’ya göre “faili meçhul” denildiğinde çok ağır acıların yaşandığı bir durumdan, süreçten, sahici insanların varlığındaki bir durumdan söz ediyoruz. Faili meçhullere ilişkin hakikatin ortaya çıkarılması için geçmişte adil yargılanma süreçlerinin işletilmediğini belirten Bakkalcı, “Burada derin bir acılar var ve bu bir oyun değildir” dedi ve şunları kaydetti:

“Bugüne kadar ne yazık ki içtenlikli olarak pek çok güçlü emare var olmasına rağmen hakikatin ortaya çıkartılması noktasında adil yargılama süreçleri ne yazık ki yaşanamadı. Pek çoğu zaman aşımından, ortada çok ciddi deliller olmasına rağmen delil yetersizliğinden bu dosyalar kapatıldı. Ama bu hakikati kapatmak anlamına gelmiyor. Bu ülke bununla yüzleşemediği için gün geçtikçe tahribat daha da derinleşiyor. Nereye dokunsanız oradan buradan fışkırıyor. Bu süreçteki yaşanmışlıklar bize cezasızlığın ne denli sistematik bir durum olduğunu bir kez daha gösterdi. Bugün şu kişinin ya da bu kişinin açıklamasından bağımsız olarak zaten yapılması gereken, bu acıların son bulması, onarılması, bir daha tekrarlanmaması için etkin soruşturma ve yargılama süreçlerinin başlaması ve sonuca ulaştırılmasıdır. Bu bir oyun halinde değil içtenlikli yapılmalı.”

‘SİYASİ İRADEDEN TEK CÜMLELİK DEKLERASYON GEREKİYOR’

Türkiye’de hak temelli evrensel hukuk normlarının çalıştırılması konusunda hali hazırda kaygı yaşadıklarını, faili meçhullere ilişkin yapılacak yeniden yargılamalarda toplumun tüm kesimlerinin müdahil olması gerektiğini belirten Bakkalcı, “Bunun aksi olursa bugüne kadar yaşadığımız acıları başka düzeyde yaşama riskimiz var” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Her zaman atıf yapılan Minnesota Protokolü adı altında bütün dünyada geçerli olması gereken kılavuzumuz var. Aslında insanlık sıfır noktasında değil. Bu kılavuz çerçevesinde bu süreçlerin bağımsızlığının güvence altına alınacağı bir süreç gerekiyor.  Bağımsız komisyonların devreye sokulacağı bir süreçtir bu. Bugün toplumun çok geniş kesiminde Türkiye’deki yargı sürecinin bağımsızlığı son derece kaygı verici durumundadır. Öncelikle bir içtenlik olacaksa siyasi iradeden tek cümlelik bir deklarasyon gerekiyor. Siyasi iradenin, ‘Ne yazık ki yaşanan faili meçhul gibi acı olayların hakikatinin ortaya çıkartılmasında bağımsızlığı güvence altına alınmış olan Minnesota Protokolü ilkelerine hürmet edilecektir. Bunun güvencesini veriyoruz’ demesi gerekiyor. İkincisi bu güvencenin verilmesinin ardından bu sürecin etkin izlenmesi konusunda bütün toplumun, sivil kurumlarının katılımının, müdahilliğinin güvencesi sağlanmalıdır. Bağımsız komisyonların oluşturulması ve toplum olarak bizim süreci etkin izleyip müdahil olmamız gerekir.”

‘HİÇBİR SUÇ FAİLSİZ KALMAMALI’

Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve faillerinin açığa çıkarılması için yargı mekanizmasının harekete geçirilmesi gerektiğini söyleyen İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Başkanı Ramazan Beyhan’a göre de Peker’in iddialarının ardından yeniden etkin soruşturmaların yapılması gerekiyor. “Hiçbir suç failsiz kalmamalı” diyen Beyhan, yeniden yargılanmaların yapılmasını talep ederek şunları söyledi:

“Dosyaların yeniden açılması ve etkin soruşturmaların yapılması ve üzerinin kapatılmaması gerekiyor. Yani savcıların harekete geçerek etkin soruşturma yapması lazım. Bu acıyı yaşayan insanlar, bu suçları işleyen insanların cezalandırıldığını gördükleri zaman en azından suç karşılıksız kalmadı diye düşünüyor. Onlar için bir teselli kaynağı olabiliyor. Bu tür suçlar her zaman olabilecek şeyler olduğu için karşılıksız kalmadığında bir daha kimse cesaret edemez. Bunun yolunun kapanması gerekiyor. Yargı mekanizmasının adil ve şeffaf bir şekilde çalışması gerekiyor ki suça meyilli olan insanlar üzerinde bir caydırıcılığı olsun. Kimse buna bir daha cesaret etmesin. İnsanlar hayatını kaybettiyse bunun zaman aşımına uğramadan, faillerinin mutlaka ortaya çıkartılması gerekiyor.”