Sanatçı Bedri Baykam, küratör şapkası ve eleştirmen gözlüğünü de takıp, Ukrayna'nın başkenti Kiev'e, Türkiye'den yüklüce bir sanat (tarihi) kargosu taşıdı. Kurucusu olduğu ve İstanbul Talimhane'deki Piramid Sanat ile, Öykü Eras koordinasyonundaki çalışkan ekibi desteğinde düzenlenen, açılışı 17 Şubat akşamı bir çok sanatçı ile yapılan 'Türkiye'den Güncel Sanat' sergisi, yoğun ilgiyle karşılandı. Etkinlik, farklı dönem ve disiplinlerden 26 sanatçının yapıtlarını Kiev'deki Ukrayna Ulusal Sanat Akademisi'ne bağlı Modern Sanat Araştırma Enstitüsü'nde buluşturdu.
Kurum halen, sanatçı ve akademisyen Victor Sydorenko direktörlüğünde, çalışmalarını sürdürüyor. Kişisel atölyesi de Akademi yapısına komşu bir binada yer alan Sydorenko, geçen yılın eylül ayında da, Valentin Popov ile, Piramid Sanat'ta 'Bilinçsizliğin Hafızası' isimli bir sergi açmıştı.
Baykam'ın düzenlediği bu sergi, beraberinde sergi ana sponsorlarından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun önsözüyle açılan kapsamlı bir yayın da getirdi. İmamoğlu İngilizce basılan sergi yayınında kaleme aldığı yazıda, görsel sanatların hiç bir kültür ve bölge tarafından sınırlanamayacağına atıf yaparak, bunun evrenselliğinin altını çizdi. Başkan İmamoğlu sunuş yazısında ayrıca, sanatın halen üretildiği bir toplumda özgürlüğü ve yaratıcılığını asla yitirmeyeceğine atıfta bulundu ve kendisinin de tam bu sebepten ötürü, sanat neredeyse, orada olduğunu vurguladı.
Sergi açılışında, yapıtlarını Ukraynalı izleyicilere sunan Türkiyeli sanatçılara ait başka yayın ve kataloglar da, Ukrayna kamuoyu ile paylaşıldı. Yayınlar için kurulan ahşap, büyük platformdaki 'Kırılır' / 'Fragile' ibaresi, belki de günümüz sanatı ile Türkiye ve Ukrayna'nın sıcak, hareketli ve karşılıklı alışveriş yüklü gündemleri açısından kendini belli eden en sembolik detaylardan bir tanesi idi. Sergi için Piramid Sanat tarafından hazırlanan özel kitaba, akademisyen, eleştirmen, küratör Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman da, bir metinle katkıda bulundu.
Kahraman yazısında, 1989 Berlin Duvarı yıkımından, idealist diyalektik kuramının kurucusu olarak bilinen Alman filozof Georg Wilhelm Friedrich Hegel'e, oradan çağdaş Türkiye sanatının öncü imzaları Nur Koçak ile, Altan Gürman'a uzanan görsel bir yelpaze ile de, serginin kavramsal ve kronolojik, göstergebilimsel ve ontolojik (varlıkbilimsel) çerçevesini arşivsel bir metinle belgeledi. Sergi için ayrıca kapsamlı bir yazı kaleme alan Bedri Baykam'ın ise özellikle Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk'ün smokinli bir görseli eşliğinde, geleneksel ve çağdaş görsel hafızayı özgün üslubu ile kalıcılaştıran merhum Burhan Doğançay'a atıfta bulunması, gözden kaçmadı.
Kahraman, aslen 14 Ocak 2020'de yazmış olduğu 'Dünya için Bir Kaynak: Türkiye'den Güncel Sanat' başlıklı yazısında, Türkiye sanat tarihinin evrimini Osmanlı İmparatorluğu döneminden Cumhuriyet'e, 1980'ler neo-liberal dünyasından bienaller ve fuar dalgasına, oradan da küratörlük kurumunun geçirdiği dönüşüme uzanan başlıklarla, altı ayrı kategoride dile getirdi. Sergi kitabı, beraberinde Sydorenko ile, etkinliğe katılmış sanatçılara dair metinleriyle, farklı yazar, eleştirmen ve gazetecilerin metinlerini de bir araya taşımış oldu.
Sergi açılışına, Türkiye'nin Kiev Büyükelçisi Yağmur Güldere ile, eşi Seda Güldere de katılarak Baykam ve sanatçılardan bilgi aldı. Büyükelçi ile Eşi, ertesi akşam da, düzenlenen bu sergi onuruna Büyükelçilik özel konutunda çok sayıda davetlinin katıldığı bir resepsiyona ev sahipliği yaptı. Etkinlik sırasında, Büyükelçi'nin 'Güvenlik Görevlisi' kostümü ile gönüllü hizmette bulunan küçük oğlu Arda da, kendi yaptığı son derece ayrıntılı, figüratif, izlenimci ve sosyal içerikli resimleri, başta Baykam olmak üzere, sergiye katılan sanatçı ve davetlilerle paylaştı.
Kiev'de 15 Mart'a kadar sürecek sergiye, yapıtlarıyla Türkiye'den katılan sanatçılar ise, Halûk Akakçe, Ertuğrul Akyüz, Refik Anadol, Suzan Batu, Bedri Baykam, Bubi, Taner Ceylan, Server Demirtaş, Koray Erkaya, Bahri Genç, Deniz Gökduman, Genco Gülan, Horasan, Hayal İncedoğan, Mustafa Karyağdı, Serhat Kiraz, Seydi Murat Koç, Şükran Moral, Ahmet Oran, Mehmet Özenbaş, Bünyamin Özgültekin, Ardan Özmenoğlu, Barış Sarıbaş, Yusuf Taktak, Varol Topaç ve Mehmet Yılmaz'dan oluştu.
Peki, Bedri Baykam'ın küratörlüğü ile Türkiye güncel sanatı kendini nasıl yansıtıyordu? Sanırız, kaos ve farklılık hamuruyla vücut bulan (hani, sanki anarko-demokratik) sosyal ve kültürel bir 'düzen', Baykam'ın önerdiği, belki de hayalini kurduğu bu sergi iklimini tarif edebilecek, en çoğulcu, dobra, doğum tarihi 1950'lerden, 1980'lere varan kuşaklar arası ve yapıcı tarif olarak akla geliyordu. Bir bakıma, geçen yıl, Leonardo da Vinci'nin doğum günü 15 Nisan'ı (1452) 'Dünya Sanat Günü' olarak Uluslararası Sanat Dernekleri Başkanı bulunduğu dönemde kabul ettiren ve halen Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD) Türkiye Başkanı olan Baykam, Türkiye sanatının sıcağını, Ukrayna'nın ta ayazına dek getirmişti.
Aslında bu iç içe durum, Kiev'in özellikle yüz yıllara ayna vazifesi gören, siyasal ve mimarî akımlar açısından tam bir açık hava müzesine bürünen peyzajı için de geçerliydi. Kiev ve İstanbul, birbirine gerek kültürel çoğulculuk, gerekse tarihsel tanıklık ve bunun ürettiği bereketli gerilim adına oldukça benzemekteydi.
Köprüleri, Post-Sovyetik (anıtsal) kamu kuruluşları ve Turuncu Devrim içerikli İkinci Dünya Savaşı anı - müzeleriyle olduğu kadar, dinsel yapıları, eskimiş veya terk edilmiş toplu konutları, duvar resimleri, konsolosluk binaları, İstanbul'a benzeyen metroları, trafiği, kalabalığı ve 21'nci Yüzyıl'ı selamlayan gökdelen, stat veya M17 Güncel Sanat Merkezi gibi unsurlarıyla da düşünüldüğünde, Baykam'ın İstanbul'dan Kiev'e taşıdığı bu ılık, güncel Türkiye sanat (tarihi) rüzgârı, bu açıdan pozitif bir enerji ve zıtlığın ürettiği bir nevi kader yoldaşlığı, eleştirel bir zenginlik refleksiydi.
Ya da, son beş yılda 16 bine yakın yurttaşını doğusundaki ayrılıkçı çatışmalarla yitiren, tamamı Avrupa topraklarında bulunan yaklaşık 45 milyon kişilik Ukrayna ile, Türkiye'nin güneydoğusunda, başta Suriye üzerinden maruz kaldığı sınır ötesi siyasal ve askeri, insanî ve hukuki karışıklık, veya her iki ülkenin de AB, ABD ve Rusya ile NATO gibi bünyelerle ilişkilerinde son haftalarda yaşadıkları (ortak) belirsiz gelişmeler, Karadeniz'de komşu bu iki yazgının dinamizmi ve benzerliğini, bir kere daha gözler önüne sermekteydi.
Keza yine, misal, sergi açılışı için gittiğimiz günlerde Kiev'de halkın güvenliği adına Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU) Kiev Bölge Başkanlığı tarafından 17-21 Şubat tarihlerinde Ukrayna'nın başkenti Kiev'e bağlı ilçeler ve Bela Tserkov kasabasında anti-terör tatbikatı düzenleniyordu. Konu ile ilgili olarak geçen günlerde, basın aracılığı ile kamuoyuna yapılan açıklamada, Ukrayna Ulusal Polis Teşkilatı, Ulusal Muhafız Birlikleri, Ukrayna Acil Durumlar İdaresi ile Ukrayna Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı birliklerin tatbikata katılacağı bildirilirken, halktan paniğe kapılmamaları isteniyor ve işbirliği çağrısında bulunuluyordu.
Hal böyle iken, Türkiye'de de gündemde, Osman Kavala'nın tutukluluk süreci, FETÖ yapılanması ve 15 Temmuz operasyonları ile terörle mücadele eylemleri veya İdlib üzerinden gelinen dış politika satrancı gibi konu başlıklarının olması, iki ülkenin ajandalarındaki 'kırılgan' benzerliği ilginç biçimde bir kere daha ortaya koyuyordu.
Biz diplomatlık taslamadan yine sergiye dönelim: Sergi açılışından bir gün öncesinde, başkentteki geleneksel bir lokantada verdiği davette, sanatçılar ve Kahraman eşliğinde, basın mensuplarına ve davetlilere bir konuşma yapan küratör Baykam, Türkiye güncel sanatındaki mevcut fikir ayrılıkları ve sanatsal biçim ve estetik farklılıklarının yarattığı zenginliğin, kendilerini bir sene önce kurdukları bu hayalden, gerçeğe son derece olumlu bir enerji seyri ile taşıdığının altını özellikle çizdi. Baykam, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Belki biz,Türk çağdaş sanatı olarak, bu zorluklardan beslenmeyi, kamçılanmayı, bunlardan boğuşarak sert bir deri ile kendimizi koruyarak koruma altına almayı başardık.Böyle bir serginin, başka ülkelere, sanat merkezlerine seyahat etmesini, algılanması ve bilinmesini istiyorum. Bu, eminim bizim ortak bir arzumuz. Bu serginin, kataloğu ile, sunum yazıları ve işlerinizin kalitesiyle bir örnek olması için çalıştık. X,Y,Z işadamı veya bankasına 'Nedir bu içimize kapanıklığımız, eşekliğimiz, cimriliğimiz' dedirtip, bu serginin beş, altı yere taşınmasına belki önayak oluruz diye umuyorum."
Bununla birlikte, ne yazık ki sergiden hemen önce, hem de söz verdiği halde kimi destekçilerin kendilerini yalnız bıraktığını, hayal kırıklığı ile üzülerek itiraf eden Baykam, konuşmasında ayrıca, siyasal olarak Prof. Kahraman ile ayrı düşüyor olsalar dahi, bu durumun, uzun yıllara dayalı dostluk ve işbirliklerine gölge etmediğine vurgu yaptı. Baykam bununla birlikte, sergiye destek sürecinde varlığını esirgemeyen Hakan Çarmıklı, sergi destekçisi Godiva ve Nart isimli sanat eserleri sigorta kuruluşuna, İBB ile özellikle teşekkürlerini sundu.
İki yıl önce de Kiev de bir kişisel sergi açan Baykam'ın, Türkiye basınından DHA'nın da hazır bulunduğu açılıştaki bir diğer beyanı ise şöyle oldu: 'Türkiye ve Ukrayna, Batı'daki gibi çağdaş sanata çok para akıtılan ülkeler değil. Güneyden, doğu ülkelerinden, dünyanın farklı yerlerinden yükselen sanatın, en az çağdaş Batı sanatı kadar değerli olduğunu yıllardır anlatan bir insanım. Bu savaşı vermeye başlayalı 36 yıl oldu. Dolayısıyla Kiev'de böyle bir sergiyi yapmak benim için ayrıca değerli.'
Sergide, açılışa katılan çoğu Ukraynalı davetliler, özellikle Refik Anadol (Bosphorus, 2019), Genco Gülan (Six Eyed Alexander, 2015), Şükran Moral (Bordello, 1997), Ertuğul Akyüz (V23, 2018), Server Demirtaş (Am I Bored 2, 2019), Varol Topaç (Bekleyiş 1, 2020), Suzan Batu (Goddess of Swings, 2019), Barış Sarıbaş (Untitled, 2015-2016), Hayal İncedoğan (Adagietto, Respect for Gustav Mahler II) ve Taner Ceylan (The Man of Sorrows, 2016) ile, Mehmet Yılmaz'ın (Naked and Dekan, 2012) yapıtlarına yoğun ilgi gösterdi.
Şimdi, Ukrayna'dan güncel sanatı harmanlayacak geniş kapsamlı bir serginin, ilk fırsatta İstanbul'u ziyaret etmesi için taraflar arasında el sıkışılmış bulunuyor. Ancak, o güne kadar her iki ülkenin ajandasında, özellikle Batı'da yaşanan 'kırılgan' kültürel ve siyasal gelişmeler ışığında ne gibi gelişmeler yaşanacak, bunu ve bu işbirliğine yönelik yazgıdaşlığın ortak direnişini zaman gösterecek.
Tıpkı, Baykam'ın sergi kataloğunun son sayfasına kondurduğu ve temeli 1985 San Francisco manifestosuna dayanan yapıt-uyarısındaki gibi:
"Mahawfa!" (Modern Art History is a Western Fait Accompli!)
Yani, 'Modern sanat tarihi, Batı'nın 'oldu-bitti' bir başarısıdır!'
Sonsöz (veya belki ilk söz) yerine; dolayısıyla hem doğu, hem de batıda ve hem de kuzey ile güneyde var olma savaşı veren Ukrayna ve Türkiye adına, bu sergi, aynı zamanda bir kader ortaklığı ve geleceğe dönük bir varoluş mücadelesinin de aynası olarak okunabilir.
Mühim olan o aynaya bakacak cesareti bulup, onu kırmadan, kirletmeden, cesaretle, sansürsüzce bakabilmekte olsa gerek. Bunu da zaman gösterecek.