Türkiye'nin tarımı: Çiftçilerimizin çoğu icralık
Çiftçilerimizin çoğu icralık ve bankalar artık kredi borçlarından dolayı çiftçilerin tarla ve traktörlerine de el koymaya başladı. Köylerimiz uzun yıllar uygulanan politikalar sonucu boşalmış durumda. Sanki savaş olmuş, terk edilmiş gibi köyler. Yıkık dökük duvarlar ve evler; sadece birkaç ihtiyar karşılıyor neredeyse gelenleri.
Mehmet Karlı*
Hangi çiftçi ve üretici ile konuşsam girdilerin (Tohum, gübre, ilaç, mazot vs.) pahalılığından yakınıyor. Son günlerdeki döviz artışları ithale dayanan mazot, gübre, zirai ilaç demeyeyim zirai zehirlerin fiyatlarını ikiye katladı. Ancak örgütsüz üreticimizin ürünleri yerinde sayıyor. Buğday, arpa, fındık üreticisi, tüm ürün gruplarında durum farklı değil. Hasadın olduğu aylarda arz fazlalığı ile oluşan düşük piyasa fiyatı neticesinde üreticimizin mahsulünü satmasının ardından, yani hasattan birkaç ay sonra ürün tüccarın elinde iken pahalanma eğilimi gösteriyor.
Çiftçilerimizin çoğu icralık ve bankalar artık kredi borçlarından dolayı çiftçilerin tarla ve traktörlerine de el koymaya başladı. Köylerimiz uzun yıllar uygulanan politikalar sonucu boşalmış durumda. Sanki savaş olmuş, terk edilmiş gibi köyler. Yıkık dökük duvarlar ve evler; sadece birkaç ihtiyar karşılıyor neredeyse gelenleri. Toprak yanlış uygulanan işleme, aşırı gübreleme, zirai zehirler, kuraklık, küresel iklim değişikliği, girdilerin pahalılığı ve ürünün para etmemesi sonucu satışa çıkarılıyor. Tarım arazileri büyük çiftçiler ve şirketler tarafından satın alınıyor ve köyden kente sürekli göç yaşanıyor. Durum ülkemiz için oldukça yeni görünüyor. Son otuz yılın politikaları. Sanayileşmiş ülkeler bu durumu çok daha uzun yıllar öncesi yaşadı. Tarihin doğal bir seyri gibi görünse de bir kişinin kırsaldaki maliyeti ve mutluluğunu şehir hayatı ne derece karşılayabilir? Özellikle işsizlik oranlarının çok yüksek olduğu ülkemizde.
Hayvancılıkta da durum hiç iç açıcı değil.Bir yıl önce 10 bin TL olan bir gebe düve şimdi 5-6 bin TL civarında. Yem fiyatlarının pahalılığı, kalifiye işçi, çoban yetersizliği, ette sürekli ithal ikamesi olması, sütün para etmemesi bu sektörü de krize soktu. Bu sektörde de banka ve kooperatifler icra yoluna gidiyorlar.
Millet olarak Kuvayı Milliye hareketi sonrası adam akıllı bir kooperatifleşme ve birlik modelleri oluşturamamamız, üreticimizi ve çiftçimizi kırılgan ekonomik dönemlerde güçsüz bırakıyor toprağını terk etmeye zorluyor.
Bence ulusal kurtuluş savaşımızdaki "Bu milleti milletin azim ve iradesi kurtaracaktır" sözü gibi çiftçi ve üreticilerimizi de yine kendi azim ve kararlılıkları kurtaracaktır. Başka da bir kurtarıcı aramalarına gerek yoktur.
Her yöremizin ürününe göre tarımsal ve hayvancılık kooperatifleşme yaygınlaştırılarak hammaddeler katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmeli ki çiftçimiz daha fazla gelir elde edebilsin. Malum gereken sermayenin tabana yayılması.
Yaklaşık 17 yıl önce Tarımsal Kalkınma Kooperatifi sayısı 5 bin civarında iken aktif olanlar sadece 100 kadardı. Yani bir kooperatifler mezarlığı olmuş durumdayız.
Tabii yeni model kooperatifçilikte özellikle kooperatif yönetiminin eğitimden geçirilmeli, bakanlık, özel idareler ve büyükşehir belediyeleri, ziraat odaları ve birlikler hatta ilçe belediyeleri ile ortak projeler geliştirilerek fonlaması ve takibi yapılmalı, üretim ve pazarlama dahil tüm aktörler elini taşın altına koymalı. Böylelikle yerelde bir ürün ve marka yaratılırken satılan ürünlerden çiftçilerimiz daha fazla gelir elde edecekler. Aracılar olmadığı için tüketici çok daha uygun bir fiyattan bu mallara erişebilecektir.
Mevcut durumda ise piyasa ekonomisi işlemekte, kapitalizmin tüm kuralları uygulanmakta ve sonuçları çok ağır olmaktadır.
Bu nedenle Tarım Bakanlığımıza büyük sorumluluk düşüyor. Eğer üretimden, mutlu çiftçilerden, istihdamdan ve ihracattan yana bir politika izlenecek ve sermaye tabana yayılacaksa, uzun vadeli düşük faiz oranlı kredi ile ayağı yere basan projeler ve kooperatifler desteklenmelidir.
Yok eğer bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler kuralı geçerli ise ki o zaman sosyal devlet olma özelliği kalmaz, yakın zamanda daha da ithale dayalı bir ülke oluruz ve tarım ülkesi olmaktan da çıkarız.
Tabii ki en stratejik ürün de gıda. Gıda bağımsızlığı olmayan ülkelerin başına gelenlerden bahsetmek bile istemiyorum.
Ülkemde üretilen ürünlerle beslenen, yüzleri elma gibi kızarmış sağlıklı çocuklar ve nesiller olmalı.
Mutlu çiftçiler ve üreticilerin olduğu günlere...
*Gıda Mühendisi-Tarımcı-İktisatçı