1973 yılının 11 Eylül günü, Şili tarihine “kara gün” olarak geçti. O gün, ABD tarafından desteklenen Pinochet, bir darbeyle yönetime el koydu. Salvador Allende direndi ama yetmedi. Pinochet yönetimindeki darbeci güçlerin sarayda sıkıştırdığı başkan, intihar etti. Allende, 1970 yılında yapılan seçimlerde başkan seçilmiş, “halktan yana” bir yönetimle Şili’yi Küba’ya yakınlaştırmıştı. Gelişmeler dünyanın dikkatini çekince ABD duruma müdahil oldu ve Pinochet, onların da yardımıyla 17 yıllık iktidarını darbeyle başlattı. Başta devrimci ozan Victor Jara, pek çok insan, darbe sonrasında öldürüldü. Kanlı başlayan iktidar, öyle sürdü.
Şili’de yapılan darbe, on altı yıl sonra, Türkiye’de yayımlanan bir şarkıya konu oldu: “Şili’ye Özgürlük”. “Uçtu Uçtu” albümünde Bulutsuzluk Özlemi tarafından yorumlanan şarkı, darbenin her aşamasını, bir ansiklopedi maddesi gibi anlatıyordu. Şarkı yayımlandığında Pinochet iktidardaydı.
Hemen hemen aynı dönemde Almanya’da yayımlanan bir albümde, Bulutsuzluk Özlemi şarkısında duyduğumuz slogan bir kere daha karşımıza çıktı: “El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido” Türkçe sözlerle söylenen şarkı, darbe sonrasında dillere düşmüş, Quilapayun yorumuyla insanlara ulaşmıştı. Sadece Quilapayun değil, Inti Illimani, İsabel ve Angel Parra ile Patricio Castillo, dünyayı dolaşarak Şili’de yapılanları anlattı ve darbeye karşı bir kamuoyu oluşturdu. Quilapayun ve Inti Illimani o dönemde Türkiye’ye gelmedi ama diğer sanatçılar, İzmir, İstanbul ve Ankara’da yapılacak Şili Halkıyla Dayanışma Gecesi’nde sahne almak üzere 1976 yılında memleketi ziyaret etti. Üç sanatçının Türkiye’ye girişi, 30 Ekim tarihli Cumhuriyet’te coşkuyla duyurulmuştu. Haberde, “1965’te Santiago’da kurdukları ‘Ka Pena de Los Parra’ adlı lokalle ‘Şili ve Güney Amerika Şarkı Hareketi’ni başlatan üç ünlü şarkıcı”nın “mücadeleyi sürdürmek amacıyla” geldiği söyleniyordu.
İzmir ve İstanbul’da yapılan geceler coşkulu geçti. 14 Kasım 1976 tarihinde İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılan gece, TİP Başkanı Behice Boran’ın konuşmasıyla açılmış, yukarıda bahsi geçen “El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido”nun Türkçe yorumuyla sürmüştü. Genco Erkal’ın sunduğu gecede üç sanatçıya, Ruhi Su Dostlar Korosu’yla birlikte Rahmi Saltuk eşlik etmişti. Saltuk, o dönemde yaptığı plaklardan birine, Şili halkının sesi olan “Venceremos”u Türkçe sözlerle alan sanatçıydı. Marş, yıllar sonra, Grup Yorum’un ikinci albümü “Haziran’da Ölmek Zor / Berivan”da dinleyici karşısına çıktı.
İzmir ve İstanbul’daki geceler yapıldı ama Ankara’da düzenlenen Şili Halkıyla Dayanışma Gecesi, son dakikada yasaklandı. İstanbul’dan Ankara’ya geçen sanatçıların 17 Kasım’da apar topar sınır dışı edilmesi, o dönem gazetelerde geniş yankı bulmuştu. Kemal Özer’in olay üzerine yazdığı şiir, 20 Kasım günü Cumhuriyet’te yayımlandı: “Türküler getirdiler denizlerin ötesinden / bir halkın türkülerini /…/ üç savaşçı kardeş / üç yiğit Şilili // Nabzını getirdiler Şili ezgilerinin / halay çekiyordu kiminde halk / kiminde gülümsüyordu / döktüğü gözyaşından sonra / bağrına basıyordu çocuklarının acısını / seviyordu kiminde çılgıncasına / ve faşizme direniyordu / and içiyordu kiminde / direnmenin onurlu andını /…/ Son türküsünü getirdiler Victor Jara’nın / yüreğiyle çalıp söylediği son türküyü /…/ Yıkandık yağmuruyla ezgilerin / bu Kasım gecesinde, İstanbul’da. / Bir ucu Şili’de, bir ucu Türkiye’de şimdi / bir gökkuşağı gibi açılıyor yağmurdan sonra / gecenin içindeki bu dayanışma.”
Şili’de bugün bir şeyler oluyor. Victor Jara’nın türküsü, meydanlarda yeniden söyleniyor. Bu, onu bize tanıtan isimlerden birini, Mehmet Celal’i hatırlamama sebep. 12 Eylül sonrasında yurt dışına yerleşmek durumunda kalan sanatçı, “Fırtınadan Önce” başlıklı albümünü Almanya’da yayımlamış, albüm, yıllar sonra Anadolu Müzik etiketiyle Türkiye’de basılmıştı.
Mehmet Celal’i, 1993’te başlayan Radyo Arkadaş serüvenim sırasında tanımıştım. Radyoda en çok çaldığımız albümlerden biriydi bu. Dinleyici, Temur Müzik tarafından basılmış kasette en çok “Bolivyalı Küçük Asker”i sevmişti. Sadece o değil, Adnan Yücel’in “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” adlı şiirini sırasıyla Yahudi, Latin Amerika ve İrlanda halk müzikleri üzerine oturtan sanatçının bu denemesi, çarpıcı yorumlardan. Düzenlemeler Mehmet Celal’e ait, enstrümanların tümünü (Şanar Yurdatapan’la yaptığı “Anadolu” başlıklı senfonik çalışmadan tanıdığımız) Orhan Temur çalıyor; yan flüt ve saksafonda (Nedim Hazar’la kurduğu Yarınistan’dan tanıdığımız) Geo Schaller var.
“Fırtınadan Önce”, sürprizlerle dolu bir albüm. Teodorakis’ten Marsel Halife’ye dünyanın önemli müzisyenleri, Nazım Hikmet’ten Nicolas Guillen’e önemli şairlerle bir araya getirilmiş. Yine Grup Yorum dokunuşuyla ortak hafızamıza kazınan “Çav Bella”, bu albümde farklı sözlerle kendine yer bulmuş.
Bugün Şili’de olan, dünyayı heyecanlandıran bir gelişme. Bakmayın “Victor Jara’yı karıştırmayın, adam 50 yıl önce ölmüş” diyenlere… Onun sesi ve onun müziği, Mehmet Celal’den Grup Yorum’a uzanan isimlerin bize duyurdukları marşlarla birleşiyor, bir halkın sesi olarak tarihe geçiyor. Bize düşen, bu gelişmeleri izlerken geçmişten geleni hatırlamak, hatırlatmak. Yarın ne olacağını bilmiyoruz ama en azından Şili’de güzel günler yaklaşıyor gibi.
Türkiye, bu anlamda biraz daha umutsuz. Her şey bir yana, pek çok marşı literatüre kazandıran Grup Yorum, bugün şarkılarını söyleyemiyor. Üyelerinin bir kısmı aranıyor, bir kısmı cezaevinde. Cezaevindekiler, süresiz bir açlık grevine girdiler. Talepleri basit: Özgürce şarkılarını söylemek istiyorlar. Bunu hep birlikte başardığımız gün, memleketin üzerine güneş doğacak. Şimdilik yapabileceğimiz tek şey, Grup Yorum’a destek vermek.
Meşhur sloganı tekrarlamanın tam zamanı: Türküler susmaz, halaylar sürer!