Türümüz bir milyon yıl hayatta kalırsa dünya nasıl bir yere dönüşür?

Homo sapiens, karşı karşıya olduğu küresel yıkım tehdidinin üstesinden gelerek bir milyon yıl varlığını koruyabilirse, gezegenimiz ve türümüz nasıl bir görünüme sahip olabilir?

Abone ol

Anders Sandberg

Türlerin çoğu geçicidir. Soyları tükenir, yeni türlere evrilirler ya da rastgele mutasyonlar ve çevresel dönüşümler yüzünden zaman içerisinde değişirler. Tipik bir memeli türünün bir milyon yıl boyunca varlığını koruması beklenebilir. Modern insanlar, yani Homo sapiens ise yaklaşık 300 bin yıldır yeryüzünü işgal ediyor. Peki, bir milyon yıl boyunca var olsak neler olurdu?

İngiliz bilim kurgu yazarı H.G. Wells, insanların fazlasıyla yabancı bir varlığa dönüşebileceğinin farkına varan ilk kişiydi. 1883 yılında yazdığı ‘Milyon yıllık insan’ adlı bir makalede, günümüzde artık bir klişeye dönüşmüş olan şeyleri tasavvur etmişti: Büyük beyinli, küçük gövdeli yaratıklar… Sonrasında, insanların da iki ya da daha fazla yeni türe dönüşebileceğini öngördü. Wells’in sunduğu evrimsel modeller zaman süzgecine takılsa da düşündüğü üç temel seçenek hâlâ geçerli: Soyumuz tükenebilir, birkaç farklı türe dönüşebilir ya da değişebilir.

Bunlara eklenen bir bileşen, her bir seçeneğin gerçekleşme ihtimalini büyük oranda artırabilecek biyoteknoloji olanaklarına sahip olmamız. İnsan geliştirme (kendimizi ilaçlar, mikroçipler, genetik veya öteki teknolojileri kullanarak daha akıllı, güçlü kılmak ya da başka şekillerde daha iyi hale getirmek), zihin transferi (zihnimizi bilgisayarlara aktarmak) yahut yapay zekâ gibi öngörülebilir yeni teknolojiler, biyolojik alanda var olmayan yeni türlerin teknolojik biçimlerini üretebilir.

YAZILIM ZEKÂSI VE YAPAY ZEKÂ

Geleceği kusursuz şekilde öngörmek imkânsız bir çaba. Zira o, fikir ve eylemlerin yanı sıra şu anda bilinmeyen teknolojik ve biyolojik sınırlar gibi temelde rastlantısal etkenlere bağlı. Ne var ki, benim işim olasılıkları araştırmak ve bana kalırsa en muhtemel durum, bir türün farklı türlere dönüştüğü büyük bir ‘türleşmenin’ yaşanması.

Aramızda, yaşlanmayı yavaşlatmak ve ortadan kaldırmak, zekâyı ve psikolojik durumumuzu ilerletmek ve bedenleri değiştirmek yoluyla insanlık hâlini daha iyi hale getirerek potansiyel açıdan yeni türlerin önünü açmak isteyen pek çok insan mevcut.

Öte yandan, bu hayaller birçok insana olumsuz görünür. Bu teknolojiler cep telefonları kadar ucuzlasa ve herkes tarafından erişilebilse dahi, kimi insanların onları prensip bazında reddetmesi ve ‘normal’ insan olmaya ilişkin bireysel bir anlayış oluşturması akla yatkın görünüyor. Uzun vadede, peş peşe gelen nesil (veya bir ‘güncellemenin’ ardından gelen yeni ‘güncellemeler’) sonrasında, en gelişmiş insanların kendilerini temelde farklılar sergileyen bir ya da daha fazla ‘insanlık-sonrası’ tür ve ‘gerçek insanlar’ olarak ilan etmesini bekleyebiliriz.

Bir beyni hücresel düzeyde tarayan ve ardından bir ‘yazılım zekâsı’ meydana getirmek amacıyla bilgisayarda eşdeğer bir sinir ağı yapılandıran kendine has bir teknoloji olan ‘zihin transferi’ yoluyla, daha da ileri gitmemiz mümkün. Bu yalnızca bir türleşme değil, aynı zamanda hayvanlar alemini bir maden, daha doğrusu yazılım krallığı için terk ediştir. Bazı insanların kopyalar ve yedeklemeler oluşturarak ölümsüzlük ihtimalini artırmak ya da uzayda internet veya radyo dalgaları aracılığıyla kolayca seyahat etmek gibi arzularla bunu gerçekleştirmek istemesinin altında pek çok neden yatıyor.

Yazılım zekâsının sağladığı başka avantajlar da mevcut. Kaynaklar söz konusu olduğunda çok verimli olabilir; zira, sanal bir varlığın mikroçip üretmek için sadece Güneş’in ışığından sağlanacak enerjiye ve kayalardan elde edilecek minerallere ihtiyacı vardır. Yanı sıra, hesaplamaların tespit ettiği zaman ölçeklerinde, büyük ihtimalle biyolojik zihinlerden milyonlarca kat daha hızlı biçimde düşünebilir ve dönüşebilir. Yeni yollarla gelişebilmek için yalnızca bir yazılım güncellemesine ihtiyaç duyar.

Yine de insanlığın gezegendeki yegâne zeki tür olarak kalması pek muhtemel görünmüyor. Şu anda yapay zekâ çalışmaları süratle ilerliyor. Yapay bir genel zekânın (yani, yalnızca belirli alanlarda uzmanlaşmaktansa tıpkı bir insan gibi herhangi bir entelektüel meseleyi anlayabilen ya da öğrenebilen) ne zaman bilinçli bir hale gelebileceği ya da bilinç kazanıp kazanmayacağı hususunda büyük belirsizlikler ve anlaşmazlıklar yaşansa dahi, uzmanların büyük çoğunluğu bu yüzyılda veya kısa süre içinde bunun mümkün olduğunu düşünüyor.

Şayet bu mümkünse, muhtemelen bu yazılım bilinç kazanacaktır. Bir aşamada, insanların büyük kısmının yerini yazılım zekâsı ya da yapay zekâya veya ikisinin bir karışımına terk ettiği bir gezegende yaşamamız muhtemel görünüyor.

GÜZEL BİR HAYAL Mİ YOKSA KÂBUS MU?

En nihayetinde, çoğu zihnin bir yazılıma dönüşmesi akla yatkın görünüyor. Yapılan araştırmalar, yakın bir gelecekte bilgisayarların enerjiyi şu anda olduğundan çok daha verimli bir şekilde kullanacağını ortaya koyuyor. Yazılım zihinlerin enerjiye ulaşmak için verimsiz yollar olan yiyecek ya da içeceklere ihtiyacı ortadan kalkacak ve günün daha yavaş kısımlarında enerji tasarrufu yapabilecekler. Bu durum, uzak bir gelecekte, var olan madde miktarı ve güneş enerjisi bazında insan zihninden çok daha güçlü yapay zihinler elde edilmesi anlamına geliyor. Ayrıca, süratli bir şekilde evrimleşebildikleri için, zaman geçtikçe şu anki zihin tarzımıza kıyasla muazzam bir değişim göstermelerini bekleyebiliriz.

Maddenin durgun ve tuhaf dünyasında hareket eden yazılım tabanlı varlıklarla karşılaştırıldığında, fiziksel varlıklar açık bir dezavantaja sahip. Buna karşın, veri merkezleri bozulduğunda buharlaşıp gidecek olan yazılımların aksine, kendi kendilerine yetebilirler.

‘Doğal’ insanlar, yazılım insanlardan epeyce farklı olarak, geleneksel toplumlarda varlıklarını sürdürebilirler. Bu tür bir yaşam, Amerika Birleşik Devletleri’nde mütevazı yaşam tarzı hâlâ olanaklı kılınan (ve korunan) Amish halkının yaşam tarzından pek de farklı olmaz. Aynı bölgede yaşayan toplumların küçük ve daha ilkel toplulukları yok etmesi gerekmez: Geçmişte insan hakları ve yasal korumalar oluşturduk ve ‘normal’ insanlar söz konusu olduğunda benzer bir anlayış sürdürülebilir.

Peki bu ‘iyi’ bir gelecek midir? Bu, büyük oranda sahip olduğunuz değerlere bağlı. ‘İyi’ bir yaşam, öteki insanlarla anlam içeren ilişkiler kurmayı ve sürdürülebilir şekilde huzurlu ve müreffeh bir ortamda yaşamayı içerebilir. Bu açıdan bakarsanız, tuhaf ‘insan-sonrası’ varlıklara muhtaç değiliz; yalnızca huzurlu ve küçük (belki de görünmeyen bir otomasyonla korunan) bir köyün kendini varlığını koruyabilmesini sağlamamız gerek.

Bir kısım insan Taş Devri’nde yaşayan atalarımızdan gelecekteki benliklerimize ulaşan kesintisiz bir zincir olan ‘insan projesini’ kıymetli bulsa da ilerlemeye açık olabilir. Büyük ihtimalle yazılım tabanlı insanların ve yapay zekânın fazla ileri gittiğini düşünecekler ama insanların böylesi tuhaf yeni biçimlere dönüşmesi karşısında anlayışlı olacaklar.

Diğer bir kesim, mühim olanın kendini ifade etme özgürlüğü ve yaşamsal hedeflerinizin peşinden gitmek olduğunu öne sürecek. İnsanlık-sonrası dünyayı geniş bir perspektifte keşfetmemiz ve bizlere neler sunabileceğini görmemiz gerektiğini düşünecekler.

Başka bir kesim ise farklı varlıkların sahip olduğu mutluluğu, barındırdığı düşünceleri ya da diğer nitelikleri değerli bulabilir ve bunları en üst seviyeye taşıyacak bir gelecek arzulayabilir. Bazılarıysa, tüm bu ilerlemelerden belli bir seviyeye dek geri çekilerek sınırlarımızı korumamız gerektiğini düşündüğünden, şüpheci yaklaşabilir.

DYSON KÜRESİ Mİ?

Benim bir milyon yıl için tahminlerim şöyle: Kimi insanlar şu ya da bu şekilde bize benzese de sayıları şimdikinden çok daha az olacak. Tarıma ve kentlere çok daha az ihtiyaç duyulacağı için yeryüzünün büyük kısmı tekrar vahşi bir görünüme bürünecek.

Etrafta, tarihsel ya da estetik sebeplerle robotlar tarafından özenli biçimde korunan ve çok farklı ekosistemler barındıran kültürel alanlar oluşacak.

Sahra çölündeki silikon kubbelerin altında trilyonlarca yapay zihin iç içe yaşayacak. Bu zihinlere enerji sağlayan devasa ve aşırı sıcak veri merkezleri, geçmişte gezegenimizi aşırı derecede ısıtmakla tehdit ediyordu. Oysa bir milyon yılın sonunda büyük kısmı Güneş’in yörüngesinde dönen ve ‘Dyson küresi’ adını verdiğimiz git gide büyüyen bir yapı oluşturacak; bu küre, her bir watt enerjinin düşünceye, bilince, karmaşıklığa ve henüz ne olduğunu kestiremediğimiz diğer tuhaf şeylere enerji sağlayan bir yapı olacak.

Şayet biyolojik insanların nesli tükenirse, şu an yaşadığımız açık ve yakın tehditler dışında en muhtemel sebebi diğer insan-sonrası türlerle arasında saygı, anlayış ve bağlayıcı sözleşmelerin olmaması olacak. Belki de bu, aramızdaki azınlıklara daha iyi davranmaya başlamamız için bir neden olabilir.

Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)