TÜSİAD'dan 'daha az güvenlikçi daha çok özgürlükçü' bir çizgi çağrısı
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında, ekonomide düze çıkmanın iktisadi adımlara olduğu kadar şeffaflık, hesap verebilirlik, hukuk ve yargı reformuna da bağlı olduğu mesajı verildi. TÜSİAD Başkanı Kaslowski, temel hak ve hürriyetler konusunda 'daha az güvenlikçi, daha fazla özgürlükçü bir çizgi' vurgusu yaptı. Ayrıca Avrupa Birliği (AB) ile karşılıklı krizin aşılmasının önemine dikkat çekildi.
DUVAR - Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, korona salgını döneminde küresel çapta gelir dağılımı uçurumunun derinleştiğini, eşitsizlik ve yoksullukta patlama yaşandığını söyledi. Artık neo-liberal anlayışın bırakılarak, farklı bir küreselleşme modelinin gerektiği tartışmalarının öne çıktığını anlatan , yerli sanayinin öneminin daha çok vurgulanır olduğunu söyledi. TÜSİAD Başkanı ayrıca hukuk ve yargı reformunun önemine dikkat çekti.
TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan da konuşmasında, medya ve düşünce özgürlüğünün öneminin altını çizdi. Tüm ekonomik birimlerin sağlıklı analiz ve uzun vadeli tahmin ve planlama yapabilmesi için doğru ve dünyayla kıyaslanabilir bilgiye ve bu bilginin şeffaf biçimde paylaşılmasına ihtiyaç olduğunu anlatan Özilhan'ın konuşmasında "Ekonomiyle ilgili tüm kurumların kanunla tanımlanmış görevlerini, kanunların çizdiği özerklik çerçevesinde yerine getirmesi en büyük beklentimiz" ifadesi dikkat çekti.
YİK TOPLANTISI YAPILDI
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısı bugün yapıldı. TÜSİAD Başkanı Kaslowski'nin, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şu başlıklar öne çıktı:
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ DAHA DA ÖNEM KAZANDI: Pandemi tecrübesi, iklim değişikliği sorununun küresel ölçekte yaratacağı etkinin boyutunu, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirginleştirdi.
EKONOMİLER HAZIRLIKSIZ YAKALANDI: Ekonomiler, bu dramatik değişikliklere ve pandemi krizinin şoklarına hazırlıksız yakalandı. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de iktisat biliminin gereklerinden sapma gösteren politikalar, sorunların derinleşmesine yol açtı. Büyümeyi gözeten bir yaklaşım benimsenirken, bunun yönetiminde sorunlar yaşandı.
YANLIŞ ADIMLAR REZERVLERİ ERİTTİ: Büyüme tercihi bir ölçüde gerekli sayılabilir. Ancak bu politikanın izlenmesinde çıkan sorunlara uygun tepki verilmemesi sonucu, tıkanıklıklar yaşandı. Doğru zamanda araç ve güzergâh düzeltmesine gidilmemesi piyasalarda dengesizliklere, döviz rezervlerimizin erimesine yol açtı.
BORÇLULUK HERKESİ ZORLUYOR: Dünyada artan şirket ve devlet borçluluğu, yeni şartlara uyum açısından hepimizi zorluyor. Devletlerin piyasa mekanizmalarını tahrip etmeden neler yapması gerektiği hususu ile yeni bir parasal genişleme döneminin arifesinde olup olmadığımız tartışılıyor.
EKONOMİDE ÖNCELİKLİ İHTİYAÇ ŞEFFAFLIK, KURUMSALLIK: Bu aşamada, yeni ekonomi yönetimiyle yeni bir başlangıç yapma olanağı doğdu. Nitekim ilk alınan tedbirler piyasalarda hemen bir rahatlamaya yol açtı. Yaşadığımız onca deneyimden sonra, ekonomi yönetiminde neye ihtiyacımız olduğunu şaşmaz bir kesinlikle biliyoruz: Yalınlık, şeffaflık, öngörülebilirlik, kurumsallık, hesap verilebilirlik, karar vericilerle ekonominin aktörleri arasında yapıcı ve süreklilik arz eden bir iletişim.
HUKUK VE YARGI REFORMU GÜNDEMİ MEMNUNİYET VERİCİ: Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir ders daha var: Ekonomi politikaları, piyasaların işleyişi, sermaye akışlarının yönü elbette rasyonel yaklaşımlara, iyi yönetime, konusuna hâkim teknokrat ve bürokratlara gereksinim duyuyor. Ancak bunlara ilaveten hukukun üstünlüğü, hızlı ve adil şekilde çalışan güvenilir bir yargı sistemi olmadan, bu özellikler kalıcı ve sürdürülebilir büyümenin önünü açmaya, yatırım sermayesinin ülkeye akmasını tek başlarına sağlamaya yetmiyor. Bu nedenle, reform hedefleri ilan edildiğinde, hukuk ve yargı reformunun da bu gündemin içinde olduğunu duymak memnuniyet verici oldu. Bu reformlar, toplumu her açıdan etkileyen genel bir hukuk felsefesi ve yargı anlayışı çerçevesinde ele alınmalı, toplumsal katkı alacak şekilde formüle edilmelidir.
İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ: ABD'de başkan seçilen Biden’in ilk bakan tercihleri, ekonomide istihdam ve eşitsizlik meselelerini ciddiye alan, dış politikada ise ABD’nin asıl gücünü oluşturan ittifak ilişkilerini onarmaya azmetmiş bir ekibin göreve başladığını düşündürüyor. Bu ekibin ittifak ilişkilerini onarırken gerek demokratik tutumu önceleyerek önceki yönetimden farklılaşmak, gerekse de ABD’nin stratejik rakibi olarak belirlenen Çin ile arasındaki siyasi ve ideolojik ayrımı vurgulamak amacıyla insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında daha aktif bir tutum benimsemesi bekleniyor.
YEŞİL EKONOMİ: Avrupa Birliği ve ABD’nin yeni yönetimi, yeşil ekonomi programları uygulama iradesine sahiptir. Bu tercihin ticaret ve üretime etkisi derin olacaktır. Devletin de biz şirketler kadar bu gerçek karşısında gerekli adımları atması gerekecektir. Bunu gerçekleştirebilmek üzere biz özel sektör olarak tedbirlerimizi alırız, gerekeni de yapmaya çalışırız. Ancak öncelikle safların daha da keskinleşeceği bir ortamda Türkiye’nin gerek stratejik gerekse ekonomik aidiyetlerini bir kez daha çıkarları doğrultusunda gözden geçirmesi de kaçınılmazdır.
AB'YLE İLİŞKİLER KRİTİK: Avrupa Birliği ile ilişkilerimizdeki kriz herkesin malumu. Karşılıklı suçlamalarla bir yere varılmayacağını iki tarafın da anlaması gerektiğini düşünüyoruz. Taraflar arasındaki güven eksikliği, sinir uçlarının çok açık olması, çıkarlara odaklanmış bir diyaloğun başlamasını engelliyor. İleriye yönelik olarak ilişkilerin farklı bir raya oturtulması gerekiyor. Her iki tarafın çıkarına hizmet edecek yeni bir dönemin başlayabilmesi, her şeyden önce taraflar arasındaki güvenin tesis edilebilmesine bağlı. Karşılıklı olarak güven artırıcı jestlere, söylemlere ve somut bazı adımlara ihtiyaç olduğuna inanıyoruz.
DAHA ÖZGÜRLÜKÇÜ BİR TÜRKİYE: Yeni yıla zor koşullarda gireceğimize kuşku yok. Daha önce pek çok kriz yaşamış, bunları yönetmiş ve atlatmış bir ülkeyiz. Temel hak ve hürriyetler konusunda daha az güvenlikçi, daha fazla özgürlükçü bir çizgiye geldiğimiz taktirde, ülkemizin enerjisini verimli ve yapıcı bir yöne sevk edebileceğinden eminim.
TANÖR'ÜN RAPORU KIYMETLİ BİR REHBERDİ: Geçtiğimiz cumartesi günü vefatının 18. Yıldönümünde anılan Prof. Dr. Bülent Tanör, 1997 yılında, biraz evvel Yüksek İstişare Konseyi Başkanımız Sayın Tuncay Özilhan’ın bahsettiği gibi, TÜSİAD için “demokratikleşme perspektifleri” raporunu hazırladığında da Türkiye ağır bir krizden geçiyordu. Bu rapor nedeniyle kendisi görev yaptığı İstanbul Üniversitesinde baskılara maruz kaldı. Ama o rapor 2000’li yıllarda AB mevzuatına uyum çalışmalarında ve Türkiye’deki hak ve özgürlüklerin gündeme gelmesi çalışmalarında faydalanılan çok kıymetli bir rehber oldu.
YENİ BİR TÜRKİYE HİKAYESİNE İHTİYAÇ ÇOK AÇIK: Pandemi öncesinde iktisadi büyüme yaklaşımlarının radikal olarak değişim gösterdiği bir arka plan varken ve yeni, adil ve sürdürülebilir bir küresel denge arayışı hızla sürerken, yeni bir Türkiye Hikayesi’ne ihtiyaç bizce çok açık. Ancak bu şekilde toplumdaki bölünmeleri, giderek artan karşılıklı itimatsızlığı aşabileceğimizi düşünüyorum. Yurt içinde ve uluslararası ilişkilerde sürdürülebilir kurallara ve kurumlara dayalı bir güven ortamı yaratırsak, insanlarımıza yatırım yaparsak, hiç kuşkunuz olmasın ki gerisini siz-biz değil hepimiz olarak gerçekleştiririz.
ÖZİLHAN: BİLGİ ŞEFFAF OLMALI
TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan ise konuşmasında özetle şunları söyledi:
EKONOMİDE SORUNLARIN YIĞILDIĞI BİR DÖNEMDEN GEÇTİK: Aşı geliştirme çabaları hakkında gelen olumlu haberler, pandemiyi nihayet yenebileceğimiz umudunu doğuruyor. Bir soluklanma fırsatı yakalıyoruz ve bunu, yüksek enflasyon, yüksek faiz, Türk Lirasının değer kaybı, ithalata bağımlılık, ihracatta rekabet gücünün düşüklüğü, borçlanma sarmalı, istihdam yaratamama gibi kronik sorunların çözümü için iyi kullanmamız gerekiyor. Çünkü ekonomide bir süredir sorunların üst üste yığılıp biriktiği bir dönemden geçtik. Sorunları ileriye ötelemek yerine kökten çözmek için ihtiyaç duyduğumuz en öncelikli unsur, kurumlara duyulan güvenin pekişmesi. Ekonomiyle ilgili tüm kurumların kanunla tanımlanmış görevlerini, kanunların çizdiği özerklik çerçevesinde yerine getirmesi en büyük beklentimiz. Bu noktada, tüm denetleyici ve düzenleyici kurumlara büyük sorumluluk düşüyor. Güvenin pekişmesini sağlayacak olan ise şeffaflık ve hesap verebilirlik. Tüm ekonomik birimlerin sağlıklı analiz ve uzun vadeli tahmin ve planlama yapabilmesi için doğru ve dünyayla kıyaslanabilir bilgiye ve bu bilginin şeffaf biçimde paylaşılmasına ihtiyaç var.
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ: Konu reformlar olunca, atılacak adımların sosyal, siyasi ve ekonomik sonuçlarını öngörebilmek, toplum içinde istişare mekanizmalarının sağlıklı biçimde çalışmasına bağlıdır. Düşüncenin ve eleştirinin özgürce dile getirilebildiği bir tartışma ortamı, çoğulcu ve özgür bir medya, birbirini dinleyen bir toplum, topluma kulak veren bir siyaset anlayışı, yetkin ve çözüm odaklı bir bürokrasi, ülke yönetiminde hata yapma ihtimalini düşürür.
PANDEMİ SONRASI DA HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK: Pandemi, ekonomi ve toplum üzerinde büyük değişiklikler yarattı. Pandemi sonrasında da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ülke olarak değer zincirlerinde meydana gelecek değişimlerden olumlu etkilenme olasılığımız yüksek. Çünkü coğrafya açısından çok şanslıyız. Çünkü geçmişten gelen gelişkin bir üretim yapımız, yetişmiş, kalifiye işgücümüz ve iyi bir altyapımız var. Eğer teknolojiye ve insana yatırım yapar, ekonomik istikrarı sağlar, iş ve yatırım ortamında uzun süredir beklenen hukuki reformları bir an önce tamamlarsak önümüze açılan bu fırsattan yararlanabiliriz.
ENFLASYON DÜŞERSE FAİZ DE DÜŞER: Eğer geleceğe ilişkin belirsizlikler azalırsa, enflasyon beklentileri düşerse, siyasi ve ekonomik riskler hafiflerse, faiz oranları da düşme eğilimine girer. Faiz oranlarını kalıcı olarak düşürmek istiyorsak enflasyonu düşürmemiz, ekonomik reformları yapmamız, siyasi ve jeopolitik riskleri hafifletmemiz ve öngörülebilirliği sağlayacak olan hukuk reformlarını tamamlamamız gerekiyor. Aksi takdirde, faizler asansör gibi bir iner bir çıkar.
BATI MİHENK TAŞI: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifi, geçmişte olduğu gibi bugün de hukuk, ekonomi ve demokrasi başlıklarında ihtiyacımız olan reformlar için kuvvetli bir referans ve bir çıpa işlevi görecektir. Batı bugün hala, demokratik standartların gelişkinliğinde, kurumlar ve kuralların sistematik işleyişinde mihenk taşı.
ÖZGÜRLÜKLER GENİŞLEMELİ: Son günlerin üçüncü önemli başlığı ise hukuk ve demokrasi reformu. Güvenlik endişelerini geride bırakıp, nihayet özgürlükleri genişletme noktasına gelmiş olduğumuza inanıyoruz. Yargı Reformu Strateji Belgesi geçen yıl hazırlanmış ve ardından 3 yargı paketi kanunlaşmıştı. Ancak hukuk reformu alanında daha almamız gereken çok mesafe var. Temel hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının üstünde en ufak bir gölge bile kalmamalı. Bugün dünya konjonktüründe beliren yeni ekonomik fırsatlardan yararlanabilmek için demokrasinin güçlendirilmesi gerekir. Bundan 23 sene önce yayımladığımız Demokratikleşme Perspektifleri raporumuzda söylediğimiz gibi demokrasi konusu, TÜSİAD için de, Türkiye için de, konjonktürel değil ilkesel bir konudİur.
(EKONOMİ SERVİSİ)