TÜSİAD'dan sorunlu krediler için fon çağrısı
TÜSİAD, bankacılık sektöründeki sorunlu kredilerin bilanço dışına çıkarılması, bunun için de bir fon kurulması çağrısı yaptı. TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, getirilecek 'çözümlerin' ekonomik aktörler üzerinde yaratacağı 'ahlaki tehlike (moral hazard)' boyutunun da tartışılması gerektiğini belirterek, "Yanlış kararlar verenler ne kadar maliyet ödeyecek? Eğer hiç maliyet ödemezlerse bu ilerde de yanlış kararlar vermelerini teşvik etmez mi?" diye sordu.
DUVAR - TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, 2001 krizinin ardından dışarıdan gelen hızlı sermaye girişinin, büyüme ve yatırımların yanında birtakım finansal risklerin de birikmesine neden olduğunu belirterek, "Dış borcumuz hızlı arttı ve reel sektör bugün artan finansman maliyetleri ve borç yükü altında zorlanıyor. Bugün en acil ihtiyacımız biriken risklerimizi azaltmak" dedi.
TÜSİAD-Koç Üniversitesi işbirliğinde kurulan Ekonomik Araştırma Forumu, 'Türkiye ekonomisindeki finansal riskler ve fırsatlar' konulu konferans düzenledi. Açılışını Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski'nin yaptığı konferansta, ana tema konuşmasını ise Los Angeles Kaliforniya Üniversitesi'nden Prof. Dr. Sebastian Edwards gerçekleştirdi.
Kaslowski konuşmasında özetle şunları söyledi:
REEL SEKTÖR BORÇ YÜKÜ ALTINDA ZORLANIYOR: Küresel krizden (2001) bu yana gelişmekte olan ülkelere akan sermaye Türkiye’de de ağırlıklı olarak bankacılık sektörü üzerinden ekonomiye katkı sağladı. Yüksek büyümeyi ve yatırımlarımızı bu finansman destekledi. Tabii bu hızlı sermaye girişi büyüme ve yatırımların yanında birtakım finansal risklerin de birikmesine neden oldu. Dış borcumuz hızlı arttı ve reel sektör bugün artan finansman maliyetleri ve borç yükü altında zorlanıyor. TL’nin hızlı değer kaybettiği her dönem bilançolara ek yük biniyor ve reel sektörün yatırım yapma ve istihdam yaratma kapasitesi düşüyor.
SORUNLU KREDİLER SINIFLANDIRILMALI: Bugün en acil ihtiyacımız biriken risklerimizi azaltmak. Panelimizdeki uzmanlarımızdan bunu nasıl başaracağımızı ve çözüm önerilerini dinleyeceğiz. Bankacılık sektöründe sorunlu olma potansiyeli olan kredilerin belirlenmesi, sınıflandırılması ve duruma özel çözümler üretilmesi gerekiyor. Bu kredileri bankaların bilançolarının dışına çıkaracak mekanizmaların tasarlanması bankacılık sektörümüzün ekonomiye taze kredi sağlayabilmesi açısından son derece önemli. Elbette bu mekanizmaların işler hale gelmesi önemli bir fon kaynağı gerektirecektir. Bu fonun ne kadar büyüklükte olduğu ancak tüm bankacılık sektöründe uygulanacak analiz ve tespitlerle mümkün olabilir. Getirilecek çözümlerin ekonomik aktörler üzerinde yaratacağı “ahlaki tehlike (moral hazard)” boyutunu da tartışmalıyız. Yanlış kararlar verenler ne kadar maliyet ödeyecek? Eğer hiç maliyet ödemezlerse bu ilerde de yanlış kararlar vermelerini teşvik etmez mi? Büyük bir maliyet ödemek zorunda kalırlarsa bu bankacılık sistemimizde ne kadarlık bir ek yük yaratır? Bu soruların çok dikkatli değerlendirilmesi gerekiyor.
MAKRO DÜZEYDE TEDBİRLER ALINMALI: Finansal sistemimizde riskleri azaltmak ve yenilerinin oluşmasını engellemek için makro düzeyde de tedbirler almamız gerekiyor. Finansal istikrarın ilk koşulu düşük ve stabil bir enflasyon oranını sağlamaktır. Son dönemde enflasyonun döviz kuru artışından beslendiğini görüyoruz. Artan dolarizasyonu engellemek için yapmamız gereken enflasyonu en kısa sürede düşürmektir. Bu doğrultuda adımlar atabilirsek oluşacak güven dalgası ile bugünkü zorluklardan kurtulmamız hızlanacak ve kolaylaşacaktır. Attığımız her doğru politika adımı sadece kısa vadede değil orta ve uzun vadede de olumlu etki yaratacaktır. Verimliliği ve rekabet gücünü artıracak reformlar bizim için en öncelikli alanlardır. Bunların başında eğitim, işgücü, dijital uyum ve vergi reformları geliyor. Yakın zamanda Milli Eğitim Bakanımız 2023 vizyonunu takiben önemli bir reform adımını açıkladı. Eğitim alanında atılacak adımların ve niteliksel gelişmenin verimliliğe ve ekonomik büyümeye çok büyük katkısı olacaktır. Eğitim, bir ülkenin geleceğine yapılan en kıymetli yatırımdır.
GÜMRÜK BİRLİĞİ REVİZE EDİLMELİ: Türkiye’nin en büyük ticari ortağı olan Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmasının revize edilmesi ve yeni serbest ticaret anlaşmalarıyla desteklenmesi durumunda, Türkiye’nin büyümesinin yıllık iki puana yakın artacağı, AB ile olan ihracatımızın yüzde 25, toplam ihracatımızın ise yüzde 15 artacağı tahmin ediliyor. Gümrük Birliği revizyonu, AB yönelimini güçlendirecek, tam üyelik perspektifini canlandıracaktır. Avrupa Birliği perspektifini canlandırmamız, ülkemize dünyanın tüm bölgelerinden yatırım ve finansman girişlerini tekrar artıracaktır. Bugün karşı karşıya olduğumuz pek çok sorunu aşmak kolaylaşacaktır.
(EKONOMİ SERVİSİ)