Tutkulu sömürgecilik: Sömürgecilik fabrikaları
Eğitim endüstrisinin fabrikalarında onur-kimlik ve kültür kırma makineleri ile sistematik bir şekilde kolonyalizmi yücelten, kolonileştirilen mekana ve medeniyete dair ne varsa inkar eden normlar ve değerler üretildi. Kolonyal fabrikalar, sömürgecilerin safında gönüllü infazcılar/icracılar üretirken, sömürge çocuklarının devasa yetenekleri, edebiyat, siyaset, müzik, sanat alanında Türklük hamuru içerisinde kolonyal sistemin hammaddesi olarak kullanıldı.
Sharo I. Garip* sgarip@uni-koeln.de
Şerbeta emrê min rijandin (1)
Nazi faşizminin kavramsallaştırdığı yaşam alanı "lebensraum" (2), sömürgeciliğin de tutkuyla işlediği kötülüğün harekete geçiricisi, devindiricisi "leitmotiv" (3) idi. İşgal fantezileri ve haritaları, Osmanlı dağılmaya yüz tuttuğunda hazırlanmıştı. Kürdistan’daki kalabalık nüfustan dolayı coğrafi işgal, koloniyi kontrol altında tutmaya yetmezdi. Cumhuriyetin baş mimarlardan Milli Şef İnönü’nün bizzat kendisi Kürdistan seferine çıkacak ve sömürgeci bir titizlikle kadavraya çevirdiği sömürgenin ruhları arasında dolanıp vaziyeti tetkik edecekti. Böylece ardılları olan tutkulu sömürgecilere altın değerinde bir sömürgecilik rehberi teslim edecekti. Bu minvalde sömürgeci kötülüğün sterilleştirildiği iki mekana -okul ve hapishaneye (4)- dikkat çekmek gerekir. Hedefte kültürün taşıyıcısı ve geleceğin sermayesi çocuklar vardı. İnönü hedefini ve araçlarını şöyle formüle eder:
"…Sonra ilk tahsil okutmaktaki faydamızın daha siyasi olduğu görüşündeyim. Kürtleşmiş ve Türklüğe kolayca dönecek yerleri okutmalı, hatta Kürtlere Türkçe öğreterek Türklüğe çekmek için ilk tahsil ve onun iyi hocası çok etkili vasıtasıdır" (Öztürk, 2012, s. 63). Milli Şef, sömürgeleştirmek istediklerinin ruhlarını da zapt etmek için yeni müfrezelerle taarruzların devam ettirilmesinin gerekli olduğunun çok iyi farkındadır. Bu hedefe en kolay ulaşma yollarından birinin de 5-6 yaşındaki çocuklara Türklük aşılamaktan geçtiğini bilecek kadar da ince bir zekaya sahiptir.
Soykırım harekatının zehirli dumanları arasında kalan cennette ise kolonyal büyü yer bulacak ve eğitim akıncısı Sıdıka Avar (5) dağ kovuklarından arta kalan çocukları sömürge fabrikaları (sömürgeci okullar) için birer birer toplayacaktı. Sabiha’dan (Gökçen) sonraki tutkulu sömürgeciliğin yarım kalan işlerini Sıdıka (Avar, 2009), Türkan (Saylan, 2006) ve daha niceleri bugüne uzanan bir çizgide yerine getirecekti. Bu okullarda (6), özüne yabancılaşan çocukların bilinçaltlarına kendine duyulan öz-nefretin tortusu yerleştirildi. Gönüllü infazcılar ve icracılar ise H. Arendt (Arendt, 2011) ve Milgram (7) deneyini fazlasıyla haklı çıkaran cinstendi. Bu sömürge fabrikaları aynı zamanda birer laboratuvar olarak kullanılmaktaydı. Milli Şef İnönü'yle beraber şanlı paşalar Kazım Orbay, Mustafa Muğlalı, Nihat Erim, general Abdullah Alpdoğan ve ünlü profesörler Fahrettin Kerim, Celim Bilsen, Sıddık Sami Onar, Hıfzı Veldet, Sabri Esat Siyavuşgil ve de Devlet Bakanı Hasan Ali Yücel, Hakkı Tonguç özellikle bu laboratuvarı teftiş edip benlikleri çalınan bu çocuklardan alınan sonuçları bizzat yerinde izleyeceklerdi. (Avar, 2009, S. 100, 127, 207)
KÜLTÜR VE KİMLİK KIRIMI
Eğitim endüstrisinin fabrikalarında onur-kimlik ve kültür kırma makineleri ile sistematik bir şekilde kolonyalizmi yücelten, kolonileştirilen mekana ve medeniyete dair ne varsa inkar eden normlar ve değerler üretildi. Kolonyal fabrikalar, sömürgecilerin safında gönüllü infazcılar/icracılar üretirken, sömürge çocuklarının devasa yetenekleri, edebiyat, siyaset, müzik, sanat alanında Türklük hamuru içerisinde kolonyal sistemin ham maddesi olarak kullanıldı. Bu kültür ve beyin sömürüsü sömürgeciliğin zenginliğine zenginlik kattı. Sonsuz inkar, Kürtlerin kayda değer bir bölümünün düşüncelerini, mantığını teslim alırken bu gasptan bir nebze de olsa kurtulmayı başaranları yani sömürge aydınlarını ise kendilerini sömürgeci aydınlara ve sömürgeci kurumlara –kabul görme psikolojisiyle- ispata zorlamıştır. Sömürgeciliğin değerlerini, normlarını ve tarihini sorgulamaya çalışmak, sömürge aydınının filtrelenmiş protez aklına (8) (Garip, 2019) gelmemektedir. Örneğin Filistin’de durum tersine bir farklılık göstermektedir. Filistinlilerin çoğu İsrail’in meşru olmadığını iddia ettiği için İsrail çoğu kez savunma pozisyonunda olup meşruluğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Şüphesiz bu strateji, bir bilinç seviyesine tekabül ediyor; ne var ki Kürdistan’da ulusal bilinç seviyesi ne yatay ne de dikey düzeyde çok yüksek değildir. Örneğin Kürtler tarihlerini, Kürdistan isminin ilk nerede ve ne zaman kullanıldığıyla ilgili bilgileri hatta katliam izlerini bile egemenin kontrolündeki kaynak ve arşivlerde, egemenin rızası-hafızası dahilinde aramaktadır. Oysa ki Kürt varsa, Kürt tarihi ve Kürdün vatanı da vardır. Esas izlerini araması gereken yer kendi hafızasıdır.
Kürt çocukları sömürge malikanelerinde güçsüz ve savunmasız bir şekilde kolonyal terbiyecilerin ellerine teslim edilmiştir. Kolonyal terbiyecilerin gözetleyerek kontrol altına aldığı bu sistemde karşı çıkışlar ve protestolar -çeşitli direniş pratikleri- olsa da terbiyeciler Abdülhamit deneyiminden bu yana karşı çıkanların itaat edenlerden çok daha az olduğunu deneyimlemişlerdir. Ayrıca kolonyal düzenin arızaları olarak görülen karşı çıkışlar için protez akıl (9) bir önlem olarak geliştirilmiştir. Medeniyet daha doğrusu medeniyetsizliğin tacirleri Kürt çocuklarından insanlıklarını ve medeniyetlerini çalıp ruhlarını bu sömürge fabrikalarının havuzlarında dirhem dirhem sağaltmıştır. Sömürgeciliğin dili yerlilerin ekinini biçen keskin bir tırpan olmuştur. Bir milletin ulusal mayası çalınıp, hayat şerbeti böyle damla damla dökülmüştür. Ve nihayetinde bu muazzam laboratuvardan sağ kurtulduğunu sanan ruhların büyük bir bölümü yıllar sonra celladına aşık olarak ortaya çıkacaktı. Bu sömürge malikanelerinde gönüllü kölelik (sefalet) üretilerek kolonyal fanteziler gündelik hayata, sinema perdelerinden doktora tezlerine kadar sirayet edecekti. Kolonyal fanteziler kendini, kolonize edilenlerin okul sıralarında birlikte okudukları beyazların -subay, öğretmen- çocuklarına karşı gizli hayranlıklarıyla/aşklarıyla görünür kılmaya başlayıp beyazların üniversitelerinde profesör, meclisinde mebus olmakla -sömürgeciye eklemlenme şerefiyle- kendinden geçercesine sefaletin sevincine dönüşecekti. Özgür toplumlarda eğitim bir aydınlanma süreci iken kolonize edilmiş toplumlarda özellikle Kürdistan’da bir kendine yabancılaşma sürecidir.
HABİTUS (10) KRİZİ
Kolonyalizm kendisini bir yandan “modernleşme”, “evrensel insani değerler”, “kardeşlik”, “demokratik değerler” gibi normlar üzerinden; diğer yandan okul, hastahane, ekonomik ve kurumsal bağımlılık ilişkisi gibi aygıtlarla şiddet ve rıza sarmalında üreterek meşrulaştırmaktadır. Ayrıca sömürgede verilen diplomalar, sertifikalar, unvan, entelektüel paye ve itibarlar ancak sömürgeciliği kabullenme (meşru görme) karşılığında verilir. Kolonyal eğitimden geçen sömürge bireyi, mikro bazda yaptıkları hesap gereğince yıllarca bir ömür yatırım yaptığı meslek, kariyer ve entelektüel sermayenin sıfıra düşmesini çoğu zaman göze almadığı için uzlaşıyı bozmaz. Özellikle statü ve kariyer edinmek için gerekli sosyal sermaye (Bourdieu, 1997) yani kurumsal ilişkiler sömürgezadelerin, Türk camiasının elindedir. Bunun maliyeti ise Kürdün kendi kültürel, sosyal ve ulusal sermayesinin ucuzlaması, getirisi olmayan bir mülke dönüşmesidir. Dolayısıyla Kürtlerin habitusu son yüzyıllık süreçte büyük oranda kolonyal zemin (Türklük) üzerinde şekillenmektedir. Bu süreçte Kürtlerde, kolonyal habitus tarafından mikro ve makro düzeyde aşındırılmış bir habitus krizi olduğu ileri sürülebilir. Bu habitus krizinin yansımalarını, düşün dünyasında, siyasette, medyada, okulda, sanatta ve bir bütün olarak günlük hayatta gözlemlemek mümkündür.
Görünmez bir formda içselleştirilmiş kolonyalizme (Self-kolonizasyon) karşı, Türklük sosyalizasyonun meşrulaştırılması ve habitus kırılması gibi kolonyalizmi derinleştiren iç dinamiklere karşı çok ciddi stratejiler geliştirilememiştir. Kürtlerin habitusu neredeyse tamamen kolonyal Habitus ile örtülmüş durumdadır. Tsunami etkisindeki yeni kolonileştirme tekniklerine maruz kalan Kürdistan çok daha derinleştirilmiş bir re-kolonizasyon yaşamaktadır. Kolonileştirilen Kürt entelektüel dünyasının bilgi sanayisinde re-kolonizasyona cevap verebilecek orijinal fikir üretimi yok denecek kadar zayıftır. Üretilen bilgi ise çoğu zaman kolonyal bilgi endüstrisinin montajından başka bir şey değildir. Kolonyalizmin taklidi neredeyse bütün yaşam alanlarında kurumsallaşmıştır. Habitus krizi dönem dönem başkaldırılarla aşılmaya çalışılıp modern dünyaya ayak uyduran bir habitus girişiminde bulunulsa da sömürgenin barutu çoğu zaman buna yetmiyor. Bu yetmezliğin ana sebeplerinden biri yürüttüğü kavganın yakıtının kolonyal kültür ve sosyal sermayeye dayanmasıdır. Oysa ki bu kolonyal yakıt bünyesinde sömürgenin kültürü ve yasaları için bir zehir barındırıyor. İthal edilen sömürgeci teori ve siyasetin içinde ise sömürgenin yenilgisi zaten baştan kodlanıp programlanmıştır.
Eski bütün sol teorilerde komprador burjuvazinin sömürgecilerle işbirlikçiliğinden bahsedilir. Ancak bununla birlikte ayartılan siyaset ve aydınların da sömürgecilerle -kolonyal kopuşu zorlaştıran- bir uzlaşı içinde olduklarını belirtmek gerekir. Kürdistan’da habitus değişimi öncelikli olarak siyaset ve aydın sınıfında başladı. Kolonyalizmin esasen bir sızıntı olarak siyaset, aydın ve ruhban sınıflar aracılığıyla kültürel kolonyalizm (üst yapı) formunda ekonomik kolonyalizmden önce yer edindiği ileri sürülebilir. Özellikle Kürt aydın ve siyaset sınıfının büyük bir bölümünün sahip olduğu bu yeni habitus, anti-kolonyal bir tavır ve pratik göstermelerine engeldir. Kolonyal fabrikalarda sömürge insanına, -daha küçük bir çocukken- çaresizlik ve itaat öğretilmiştir. Daha genel bir deyimle kolonyalizm Kürdistan’da sömürge insanının habitusu-tahayyül dünyasını ebedi kolonyalizm ve ezeli imkansızlık kabulü üzerine dizayn etmiştir. Tutkulu sömürgecilik sayısız gönüllü bekçi ve neferleriyle kolonyalizmi “tutarlı” ve ısrarlı bir hat üzerinden yürütmektedir. Anti-kolonyal hat ise tam tersine her zaman bu kadar tutarlı ve ısrarlı olamamaktadır.
Sömürgezadeler hükmetme kabiliyetlerini bir sembolik sermaye ve güç/şiddet mirası olarak kuşaktan kuşağa devretmektedirler. Kısa Kürt tarihinin özeti ise: “Avcılar hep aynı tuzağı kuruyor avlananlar da hep aynı tuzağa düşüyor” şeklindedir.
Kürdistan’daki anti-kolonyal başkaldırı pratiklerinde, direniş stratejilerinde, genellikle kısa, orta ve uzun vadeli hesaplar gözden kaçırılmaktadır. Ulusal bir direnişte, kısa zaman zarfında dikey, sadece bir sınıfa-zümreye ağır bir bedel ödetme ve sonuç alma yerine, yatay ve geniş bir taban üzerinde ilerleyen (Müslüman, Alevi, demokrat, sosyalist, liberal, muhafazakar, feminist…) ve zamana yayılmış, daha düşük bedelli direniş ve mobilizasyon stratejilerine başvurulmamıştır. Bireylerin mikro hesaplarını da içeren makro mobilizasyon ve direniş teknikleri üzerinde yeniden düşünülmesi gerekmektedir.
(1) Yıldız Çakar Şemamok Mart 2019, Berlin
(2) Hitlerin “üstün alman (Ari) ırkı” ve büyük Alman İmparatorluğu (Pan-German) için gerekli gördüğü ama aynı zamanda hak iddia ettiği yaşam alanı (Lange, 2019)
(3) Bilinçlice tasarlanmış tetikleyiciler, edimler.
(4) Hapishane bu makalede işlenmeyecektir.
(5) 1939 da Kemalizm'in daha doğrusu Türklüğün misyoneri olarak Kürdistan'da okullar açma ve Kürt çocuklarını asimile için özel olarak eğitilmiş YİBO'larda çalışmış bir eğitimci.
(6) Bu sömürge fabrikaları ilk okuldan üniveristeye kadar okuldan ziyade bir garnizon gibidirler. Özellikle 1962-1973 arasında açılan 59 yatılı ilköğretim bölge okullarından (YİBO) 55 tanesi Kürdistan'da açılmıştır. Halen YİBO'ların yüzde 44'ü Kurdistan'dadır. Bu okulların bazıları cezaevinden bozma ve çoğu zaman karakola yakındır. (Işık&Arslan, 2012)
(7) Stanley Milgram 1961'de Hannah Arendt'in kötülüğün sıradan olduğunu, herkes tarafından yapılabileceğini iddia ettiği felsefi tezlerini laboratuvarda otoriteye itaat ve işkence deneyini yaptı. Deney sonuçları deneklerin büyük bir bölümü tanımadığı insanlara otoriteye boyun eğerek işkence edebileceklerini ortaya çıkarmıştı.
(8) Protez akıl bir subjenin organik aklı değil, programlanmış ve belirlenmiş sınırların dışına çıkmayan mekanik bir araç, bir objedir.
(9) https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/12/14/kurdistanda-self-kolonizasyon-bir-somurgecilik-teknolojisi-olarak-protez-akil1/
(10) Bourdieu Habitus kavramını buraya sığmayacak şekilde çok genişçe yorumlamıştı. Bir insanın düşünme, algılama, davranış ve muhakeme şeklinin ve kapasitesinin bulunduğu çevreye özelliklede kültürel, sosyal, ekonomik sermayeye bağlı olduğunu söyler (Bourdieu, 2006/2000).
Kaynakça
Öztürk, S. (2012). İsmet Paşanın Kürt Raporu. İstanbul: Doğan Kitap.
Arendt, H. (2011). Eichmann in Jerusalem: Ein Bericht von der Banalität des Bösen . Piper Taschenbuch.
Arendt, H. (2017). Elemente und Ursprünge totaler Herrschaft. München: Piper.
Avar, S. (2009). Dağ Çiceklerim. Ankara : Ulusal Eğitim Derneği .
Bourdieu, P. (1997). Ökononimsches, kulturelles und soziales Kapital. In F. Baumgart, Theorien der Sozialsiation (S. 217-231). Bad heilbrunn.
Bourdieu, P. (2006/2000). Reflexive Antroplogie/Zur Soziologie der symbolischen Formen. Suhrkamp.
Cibran, H. (1999). Fırtınalar. Kaknus Yayınları.
Dell, P. F. (2006). A New Model of Dissociative Identity Disorder. Psychiatr Clin N Am .
Garip, S. I. (28.. Dezember 2019). Kürdistanda Self Kolonizasyon: Bir Sömürgecilik Teknolojisi olarak Protez Akıl. Von Duvar:
Işık, A. S., & Arslan, S. (Kış-Bahar 2012). Bir Asimilasyon Projesi: Türkiye'de Yatılı İlköğretim Bölge Okulları. Toplum ve Kuram, 6-7.
Khanna, R. (2003). Dark Continents. Duke University Press.
Lange, K. (25.. Dezember 2019). Der Terminus "Lebensraum" in Hitlers "Mein kampf". Von Institut für Zeitgeschichte-München: https://www.ifz-muenchen.de/heftarchiv/1965_4_4_lange.pdf
Lefebvre, H. (2014). Mekanın Üretimi. İstanbul : Sel.
Saylan, T. (06. 09 2006). Türkiye'nin kanı canı YIBO'larda-2. Radikal: http://www.radikal.com.tr/yorum/turkiyenin-kani-cani-yibolarda-2-791001/
*Dr., Köln Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Bölümü