Bir tablo neden tutuklanır? Kendisine “laik” diyen İtalya’da nasıl “devlet dini” olur? Sürrealistler, Fransa’nın Cezayir’de işlediği soykırım, işkence, asimilasyon suçlarına karşı Vicdani Ret (emre itaatsizlik) ilan etti. Onları izleyen devrimci sanatçılar bu tavrı yükseltti ve sürdürdü. Kolektif Antifaşist Büyük Tablo böyle doğdu...
Fransa’nın Cezayir’deki zalimliğine karşı Sürrealistler, dünya sanat tarihine “121’ler Manifestosu” olarak geçen bildiriyi yayımlayıp imzaya açtı. Bildiri, Fransa’da kendisine “solcu” ya da “komünist” diyen pek çok çevrenin de nefesi kesti...
***
Ordunun, savaş baronlarının ve yöneticilerin “emirlerine itaatsizlik (Vicdani Ret), Fransızların en meşru hakkıdır” diyor ve ekliyorlardı:
“Cezayirlilerin düşüncesinde (ister askerî ister diplomatik yollarla yürütülsün) bu mücadelenin doğasına dair hiçbir şüphe yok. Bu bir özgürlük mücadelesidir. Peki Fransızlar neyin savaşını veriyor?.. Fransız toprakları tehdit altında değil...
Dahası, devletin Fransız olarak tanımlamakta ısrar ettiği insanlara karşı girişilmiş bir savaş bu. Söz konusu insanlar tam da bu tanımlamaya karşı mücadele ediyor. Bunu bir fetih savaşı, ırkçılık tarafından tırmandırılan emperyalist bir savaş olarak tanımlamak da yetmez.”
***
Yaklaşık iki yüz elli sanatçının ve aydının imzaladığı, ama ilk imzacılarının sayısıyla ‘121’ler’ olarak adlandırılan bildiri, yayımlanıp öylece unutulacak bir yerde kalmadı.
Salt ressam, yayıncı ve kreatör değil, aynı zamanda sahici bir barış militanı (aktivist) olan Jean-Jacques Lebel’in başını çektiği ve Gianni Dova, Erró (Guðmundur Guðmundsson), Enrico Baj, Roberto Crippa, ve Antonio Recalcati’den oluşan bir grup sanatçı 1960 yılında Fransız egemenlerinin Cezayir halkına karşı işledikleri gasp, işkence, asimilasyon suçlarını eksen alan ortak bir tablo yarattılar:
Grand tableau antifasciste collectif / Kolektif Antifaşist Büyük Tablo.
***
Fransa, kendi parlamentosunu susturmuştu. Cezayir gerçeğini yazan gazetecileri işkenceli sorgulardan geçirdikten sonra hapsediyordu (Henri Alleg’in Sorgu adlı kitabı [Evrensel Basım Yayın] bu bakımdan en can yakıcı kanıtlardan biridir.)
Egemenler, milliyetçilik dalgasının yükselişine güveniyordu. Cezayir savaşıyla doruğa çıkan devlet mafya ilişkileri bir yönetme biçimi haline gelmişti.
Cezayir halkına haksızlık yapıldığını düşünen, söyleyen ve böyle davranan Fransız yurttaşları önce “gerçek Fransız kanı taşımamakla” suçlanıyor, bunun yetmediği her durumda ise bireylere, politik ve sanatsal oluşumlara “terörist” damgası vuruluyordu.
***
Cezayir’de 1954’ten beri sistematik olarak uygulanan işkencenin, politik oluşumların dışındaki sıradan insanlara da yapıldığını, Fransa halkı Djamila Boupacha (Cemile Bupaşa) adlı 22 yaşındaki genç bir kadının öyküsüyle öğrendi.
İlgisi olmadığı bir suçla gözaltına alınan kadına elektrik işkencesi, cinsel organına şişe sokmak, tecavüz dahil bütün işkenceler yapılmıştı.
Öykü, Jean-Jacques Lebel’i harekete geçirdi. Yaklaşık 5 metreye 4 metre büyüklüğündeki tuvali gerdi ve sol üst köşesine, gördüğü bütün işkenceyle ikiye ayrılmış, parçalanmış bir totem kadın resmetti. İzlanda’dan İspanya’ya farklı ülkelerdeki ressamlar bu ortak resme katıldı.
Hiçbir sınır, hiçbir sansür olmaması tek kuraldı.
***
Arapların Al-ġazaʾir; Berberilerin ⵔ Dzayer dedikleri Afrika’nın büyük ülkesi bir açık hapishaneye çevrildi. Bir dönem Fransızlarla işbirliğine gönül indirmiş kesimler bile bu haksızlık karşısında saf değiştirdi. Cezayir özgürlük hareketi geniş bir destek buldu. Öyle ki, anaların ve babaların özgürlük hareketine katılmayan gençlere küsmeleri handiyse moda oldu.
Fransa yenildikçe gaddarlaşıyor, gaddarlaştıkça kaybediyordu.
***
Kolektif Antifaşist Büyük Tablo’nun ortalarına doğru Setif ve Constantine yazıları Cezayir yerleşimlerdir. Ortasındaki gamalı haç ırkçı Nazi Fransa’dır.
***
Fransa, Cezayir’deki özgürlük savaşını bastırmak için akla gelebilecek değil, aklı aşabilecek bütün yolları denedi. Yukarıda Henri Alleg’in Sorgu adlı kitabından söz ettim ya. O sadece Fransa’ya hükümet edenlerin kendilerine itaat etmeyen Fransız yurttaşlarına yaptığı işkencenin kitabı değildir. Sorgu, kendisine “demokrasinin ve özgürlüklerin beşiği” diyen bir ülkenin bir başka halka yaptığı bütün ırkçılığın, gericiliğin teşhiridir.
İşkenceye direnebilen devrimcilerin, işkencecilere söylediği tek söz vardır: Bilmiyorum. Alleg bu söze direnişin özü olabilecek bir boyut getirmiştir: “Size söylemeyeceğim!”
Sorgu kitabı, “özgür Fransa’da” yasaklandı. Ne ki o yasak kitap, Fransa’nın en çok satanlar, okunanlar listesindeydi...
***
Kolektif Antifaşist Büyük Tablo, sadece Fransa’nın belası olmadı. Tablonun en önemli mesajlarından biri şuydu: Bir halk katlediliyorken, işkence görüyorken bunu yapanları kutsayan din ve din kurumları bu suçun en okkalı ortağıdır. Bu yüzden omuzları, göğüsleri nişanlar, madalyalar ve kan revanla süslenmiş generallerin arasına “La Morale / ahlak” yazısı yerleştirilmekle kalınmamış, Papa’nın ve Başpapazının görüntüleri de yerleştirilmiştir.
***
Dolayısıyla tablo İtalya gibi devletlerce de “İstenmeyen” ilan edilmişti. Nitekim Paris’te ve Venedik’te sergilendikten sonra, “Devlet dinine hakaret ediyor” gerekçesiyle İtalya’da tutuklandı.
Evet tabloyu tutukladılar.
Lebel’in öncülüğünde düzenlenen L'Anti-Procès /Anti-Dava sergilerinin 3’cüsü Milano’daydı. Yıl 1961. Sergide Henri Michaux, Tinguely, Lucio Fontana, Wolf Vostell, Robert Rauschenberg ve Cy Twombly gibi Amerikalı, İtalyan, Alman, Fransız, İsviçreli sanatçıların eserleri vardı.
Savcılık makamından Luigi Costanza’nın gönderdiği polisler, Kolektif Antifaşist Büyük Tablo’yu “devlet dinine hakaret” ettiği için sergiden alıp gitti.
27 yıl gibi bir süre tablo tutsak kaldı.
Ta ki 1988’de Enrico Baj onu geri alıncaya dek.
Tablo çok kötü durumdaydı. Olsundu! Taşıdığı acı hatıralar ve temsil ettiği direniş her şeye değerdi.
Tablo onarıldı ve 1992’den beri yeniden sergileniyor.
***
Fransa’yı yönetenlerin kendi ülkelerinde açıp geliştirdikleri ırkçı, milliyetçi dalga onarılamadı. Hatta iyiden iyiye semirdi, yerleşti. Bugün Fransız burjuvazisinin küçümsenmeyecek kesiminin bile rahatsız olduğu ırkçı, milliyetçi faşist hareketle baş etmekte zorlanıyorlar.
Fakat gelin duruca bakın derim: Sadece Fransa mı; kapitalizmin bugünkü asıl dini olan ırkçılık, milliyetçilik, faşistlik sade orada mı baş edilemez durumda?
***
Bu sergileri düzenleyerek dönemin egemenlerine karşı bayrak açan Lebel Türkiye’deki sanat çevrelerince de çok tanınan bir sanatçı değil. Ben şu kadarını yazmakla yetineceğim: "Ressamsın, resim yapmaya ayırabileceğin zamanları, sergiler düzenlemekle de harcıyorsun, neden?" Lebel soruyu şöyle yanıtlıyor: "Sanat okuyanın, bakanın gözünü değiştirerek dünyayı değiştirebilecek olanaklardan biridir. Bireysel zihinleri ve kalpleri harekete geçirerek toplumu aşamalı olarak değiştirebiliriz. Tout est politique / her şey politiktir.”
***
121’ler Bildirisi Fransız aydınlarının, sanatçılarının sarsıcı ilk büyük eylemi değildi. Fransa, Fas’ı sömürgesi ve kölesi yapmak için işgal ettiği yıllarda bu bildiride imzası olan pek çok sanatçı 1925 eylülünde “Ordu lağvedilsin! Hapishaneler Boşaltılsın!” dediklerinde yine nefesler kesilmişti.
***
Zira devrimci Sürrealistler, orduların işsiz ve işlevsiz kaldıkça savaşların ve terörün kaynağı olduğunu; hapishanelerin de bu terörizme karşı çıkanların “Terörist” suçlamasıyla içeri atılan insanlarla dolu olduğunu düşünüyorlardı.
***
Kolektif Antifaşist Büyük Tablo sergilenmeye başlandığı ilk zamanlardan başlayarak Picasso’nun Guernica’sı ve Goya’nın Savaşın Felaketleri serisiyle benzerliklerine vurgu yapılıyor ve akraba sayılıyor. Ezilmiş, buruşmuş yüzler, haykırışlar, kilitli ağızlar, paramparça bedenler art arda zalimlikler yaşamış İspanya’nın iki ustasını haklı olarak akla getiriyor...
***
Ne yazık!
Türkiye’nin hiçbir zaman Sürrealizmi olmadı. Elbette bizim de Sürrealist ressamlarımız oldu ve var; ancak, Sürrealizm bir akım olarak hiç var olmadı. Dolayısıyla bu kalitede ortak sanatsal tepkiler de olmadı...
***
Sanatsal ürünler değerlendirilirken doğdukları ülke, o ülkenin politik ve kültürel iklimi, bağıntıları, tarihi, güncelliği de katılır işin içine.
Sanmam ki yazdıklarım bu zamandan, dünyadan ve ülkemden azade olsun.
Siz bunları düşünürken derim ki:
Tablonun alta doğru sağ tarafına bakın: Okuduğunuz 121’ler Manifestosu’nun ta kendisidir.