Gerçek sporcu kimdir sorusunun kişiye özel onlarca yanıtı
olabilir. Ama sporcular, gerçek sporcunun kim olduğu konusunda
hayli netler. Aslında biraz Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği
tanıma uyan bir netlik: Zeki, çevik ve ahlaklı.
Zeki olmalı sporcu. Kendisine on yıllar boyunca yaşama şansı
tanıyan, kendisini kitlelere anlatma imkanı sunan şeyin hayatı
olduğunu bilecek kadar, ona göre yaşaması gerektiğini düşünecek ve
gerçekten de ona göre yaşayacak kadar zeki olmalı yani.
Profesyonelce yaşayıp, kendisine profesyonelce bakmalı. Türk
sporcularında çok nadir bulunan cinsten bir durum bu.
Hemen sesinizi yükseltemeyin bana. Söyleyen sadece ben değilim.
Başakşehir’in devre arasında kadrosuna kattığı Adebayor ifade etti
en son bunu. Kalemine, gazeteciliğine her zaman saygı duyduğum
Hilmi’ye (Sever) konuşan yıldız futbolcu “Türk oyuncular çok
çalışmıyor demiyorum ama baktığınız zaman, Türkiye'de çok iyi
tesisler var, her türlü imkanınız var. İtalya'da, İspanya'da
ülkenizi temsil eden oyuncularınız var ama bazen bir yerde bu iş
olmuyor, bir yerde sıkıntı yaşanıyor. Bence bu, çalışma isteğinin
biraz eksikliğinden kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı. Yani tesis
yapmak yetmez, zihniyeti düzeltmedikten sonra, dedi. Son 15-20
yılın zihniyet erozyonunu, birkaç cümle ile özetledi bilmeden.
Çevik olmalı sporcu. Yeteneklerini bilip bunu en yüksek şekilde
kullanmalı. Adebayor’un tespitinde olduğu gibi kaçmamalı
çalışmaktan. Gelişmek en büyük korkusu olmamalı sporcunun. Erişilen
yerin nihai hedef olmadığını, çevikliğini orada uzun süreler kalmak
için koruması gerektiğini de bilmeli. Neden dünyanın yarısı sevmese
bile Cristiano Ronaldo’ya saygı duyuyor dersiniz? Ya da sadece
yakışıklı olduğu için mi zamanında Beckham, bizde ikinci emeklilik
yaşı sayılabilecek dönemlerinde Real Madrid’de ya da Milan’da ya da
PSG’de oynayabildi?
ŞÖHRETTEN BAŞI DÖNEN GERÇEK SPORCU OLAMAZ
Ve en önemlisi ahlaklı olmalı sporcu. Hem kendine hem yaptığı
işe hem de rakibine karşı saygısı olmalı. Şöhretten başı dönen,
emekçileri evinden aldırmaya çalışan, rakibinin boğazını kesmeye
yeltenen, aynı gemide olduğu gazetecilere saldıran, evde eşini,
yolda şoförü dövmeye yeltenen, tanrı vergisi yeteneği dünyaya
hükmetmenin tapusu zanneden zaten gerçek sporcu olamaz. Bunu
bilmeli.
Venus gibi olmalı belki ya da Federer. Nerden mi aklıma düştü bu
ikili. Tarih, 37 yaşında, her türlü inişi çıkışı yaşamış,
zirvedeyken de işler kötü giderken de zekasından, çevikliğinden ve
ahlakından vazgeçmemiş Venus Williams’ın Wimbledon’da tek
kadınlarda finale çıkmasını izletti bize dün de ondan. Ve aynı
tarih 35 yaşında, tarihin en iyi erkek tenisçisi diye görülse de
artık devrinin bittiğine inanılan, ama o da Venus gibi gerçek
sporcu tanımından hiç vazgeçmeden çalışan Roger Federer’in aynı
turnuvada erkeklerde kupa için çime çıkmasına tanıklık etme şansı
tanıdı. Bize çok uzak gibi duran iki gerçek sporcu düşürdü bunca
sıkıntıyı aklıma.
MEMLEKETİN GERÇEK SPORCU SIKINTISI
Bu topraklarda çokça yıldız, bolca yetenekli sporcu gördük. Bir
kısmının hikayelerini dinledik babamızdan ya da dedemizden, bir
kısmına bizzat şahit olduk. Lakin gerçek sporcu sıkıntısı var bu
memleketin. Biz, sevgi değil nefretin çocukları olmaya
başladığımızdan beri, spor da sporcu da kirlendi bu paslı havada.
Nefes almak için her kafamızı kaldırdığımızda Türkiye gerçeklerini
vurdular kafamıza. Neyse ki Venus var, neyse ki Federer var da
gözlerde yaşla umutsuzluğa koşar adım giderken çekiveriyorlar el
frenini. Sarsılıp kendimize geliyor. Umudun cankurtaran simidini
Enes Ünal, Cengiz Ünder, Mizgin Ay ve Ümit Can Güreş’e atıyoruz.
Çekin bizi bu karanlıktan çocuklar.