‘Tuz var mı ‘diye sordu. Güldüm. Şaka yapıyor diye düşündüm.
Çantasını açtı. Tuz aradı. Yarısından kesilmiş iki dinamit lokumu
vardı çantasında. Aynı lokumdan kesik değillerdi ama, birleştirince
uzun oluyordu çünkü. Yanında bir tam dinamit lokumu vardı. Boyları
tutmuyordu. Bir naylon torba çıkardı dışarı. Çıkarmışken, iki koka
yaprağı çıkarıp, kenara koydu torbadan. Yemekten sonra çiğnemek
içindi. Sahiden tuz arıyordu galiba. Tuz çölündeydik o sırada.
Uçsuz bucaksız tuzdu her yer. Mısır yaprağına sarılmış, mısır
ezmesi vardı elinde. Yere sürse dağılırdı belki. Vazgeçti tuzdan,
yemeğe başladı.
Tuza oturuyorduk, bacaklarımızı tuza uzatıp, çölü seyrediyorduk,
tuz çölünü…
‘Hani her şey vardı o çantada’ dedim. Dün demişti bunu bana.
Dinamit lokumlarını çantada gördüğümde, sormuştum. ‘Bir madencinin
çantasında her şey olmalı’ demişti. Bir madenci feneri vardı, Koka
yaprağı torbasının yanında ve bir de katlanabilir keskin bıçak,
Koka yaprağı torbasının altında. ‘Tuz yok’ dedim. Çölü gösterdi,
‘Her yer tuz’ dedi.
Her yer dinamit lokumu değildi mesela…
Sanki bulutların üstüne oturmuş aşağı seyrediyorduk. Bizle aynı
boy bulutlar uçuşuyordu sağda solda. Birkaç gün önce böyle bir şey
olabilirdi, eğer insan ölünce, sahiden bulutların üstüne çıkıyorsa.
Kongre sarayının önünden üstümüze ateş açmışlardı askerler.
Barikatlar pek tutamıyorlardı kurşunları, parçalar kopup sağa sola
savruluyordu. 12 kişi öldü dediler o gün. Az gibi geldi bu sayı
bana. Çok kalabalıktık o gün çünkü ve çok mermi attılar.
Vurulanları geriye taşımaya çalıştık. Ölmek iyi bir şey değil
bence, kimseye tavsiye etmem.
Öldürmeyi de…
Fakat öldüğümüzde, bulutların üstünde bir süre bakmamız güzel
olurdu. İnsan kendini özgür hissediyor. Sanki başkanlar, devletler,
boy boy faşistler, minyatür iktidar parçaları ve mesai saatleri yok
gibi.
Mısırı bitirdi. Tuzsuz. Koka yapraklarını attı ağzına. Onu
tanıdığımda da Koka yaprağı çiğniyordu. Bulutların tam aksine,
yerin yedi kat dibindeydik. Yeni bir dinamit lokumu patlatmıştı
madenin içinde. Havada toprak, toz ve gümüş uçuşuyordu. Toz, toprak
neyse de gümüş yutmanın başka bir tadı var. Madeni bir şey…
‘Artık El Alto’ya dönelim’ dedi. Zorla benle göndermişlerdi.
Ortadan toz olması gerekiyordu biraz. Jandarma madenin kapısında,
onun çıkmasını beklemişti 3 gün. Elinde dinamit lokumlarıyla
çıkınca, onu görmemeyi tercih ettiler. Sağlıklı bir şeydi bu,
herkes için…
‘Madeni özledim’ dedi. ‘Çok aydınlık burası, ölmüş gibi ve
tuzumuz yok...