Haber sunucularının neredeyse tamamı “yorumcu” rolüne soyunmuş durumda. Bu iktidar döneminde tüm ülkede yaşanan kutuplaşma medyaya da yansıdı. Bazı prime time kanalları ve haber TV’lerinin bültenlerinde haber cümlelerini seçmek özel çaba gerektiriyor. TV yöneticileri anlamazdan gelebilir ama izleyiciler, haber bülteninde “yorum arası az biraz haber” vermenin yanlışlığını fark etti bile.
“Haber programlarında, sunucuların izleyicilere öğretmen gibi
ders vermesinden bıktım. Her sunucu kendisi çok bilen, izleyicileri
de geri zekalı yerine koyup, haber değil ders veriyor. Türkiye'de
yorumsuz haber dinlemek mümkün olacak mı? Bu durum sadece beni mi
rahatsız ediyor?” Psikolog Acar Baltaş, sosyal medyada böyle
soruyordu.
Acar Baltaş’ın yakındığı bu sorun bir süredir benim de dikkatimi
çekiyor. Haber sunucularının neredeyse tamamı “yorumcu” rolüne
soyunmuş durumda. Bu iktidar döneminde tüm ülkede yaşanan
kutuplaşma medyaya da yansıdı. Bunun sonucu olarak haberlere yorum
yapma ve habercilikteki yetersizliği yorumla kapatma yöntemi
benimsendi. Eleştirel ve bağımsız medyadaki bu yöntem zamanla
iktidar medyasına da yansıdı.
Ama haber aralarında bir iki cümleyle başlayan bu yöntem, o
kadar abartıldı ki, son zamanlarda haberden çok yorum yapılmaya,
haber sunucularının yorumcuya, hatta birer paneliste dönüşmelerine
yol açtı. Konuştukça da kendi seslerinin şehvetine
kapılıyorlar.
Sanırsınız her konuyu derinlemesine biliyorlar; bütün problemin
çözümünü en iyi onlar biliyor!
Artık bazı prime time kanalları ve haber TV’lerinin
bültenlerinde haber cümlelerini seçmek özel çaba gerektiriyor. TV
yöneticileri anlamazdan gelebilir ama izleyiciler, haber bülteninde
“yorum arası az biraz haber” vermenin yanlışlığını fark etti
bile.
KONUŞAN KAFALAR YA DA 'VEKALET MÜSAMERELERİ'
Kanal D ve Olay TV’de genel yayın yönetmenliği
de yapan yılların gazetecisi Süleyman Sarılar, haber
televizyonlarındaki tartışma programlarını “vekalet müsamereleri”ne
benzetti:
“Bu süreçte TV yönetici olsam, gazetecileri siyasal bir
tartışmaya asla konuk almam. Varsa yorumlarını habere yansıtırım.
Partili kimlikleri sadece partili kimliklerle tartıştırırım.
Eğer siyasal partilerin görüşlerini doğrudan resmi temsilcileri
aracılığıyla ekrana yansıtamıyorsak vekalet müsamerelerinin aracı
olmamamız gerek. Bir muhalefet yetkilisinin muhatabı aynı düzeyde
iktidar yetkilisi olmalı. Farklı görüşten gazeteciler konuğa soru
sormalı.”
Sarılar’ın özetle aktardığım eleştirilerine katılıyorum. Haber
kanallarının tartışma programlarında doz aşımı yaşanıyor. Sayısını
bilemediğim, onlarca haber kanalı “konuşan kafalar” ile dolu. Akşam
hangisini açsanız bir programda 3 ya da 4, bazen daha fazla sayıda
siyasetçi, gazeteci, akademisyen, araştırmacı gibi isimler
konuşuyor da konuşuyor.
A Haber, TGRT, Akit, 24,
TVNet ve TRT Haber gibi kanallarda konukların tümü
zaten iktidar yanlısı olduğu için karşılıklı bir fikir alışverişi,
tartışma olmuyor. Temsilciden öte “Militan” denecek kadar katı
iktidar savunucusu gazeteciler de görüyoruz bu TV’lerde.
Halk TV, KRT ve Tele1’de de durum çok farklı
sayılmaz. Bu ekranlara çıkanlar da “muhalif” isimler olduğu için
tartışma yerine gelişmelere ilişkin değerlendirme ve eleştiriler
öne çıkıyor. Muhalif kanallardaki gazeteciler de yer yer “parti
temsilcisi” gibi konuşuyor…
NTV, CNN Türk, Habertürk, Global, TV 100 gibi
kanallarda iki taraftan da konuklar ekrana çıkarılarak “tarafsız”
ve tüm görüşlere yer veriyor gibi görünmeye çalışılıyor. Ama
iktidar yetkilileri, genellikle ekrana tek çıkmayı tercih
ediyorlar; muhalefet temsilcileri ya da muhalif isimlerle karşı
karşıya gelmekten kaçınıyorlar.
O zaman da arada kalan bu kanallar, bazen muhalefet
partilerinden isimleri ekrana getirebilseler de çoğunlukla
gazetecilerin de aralarında bulunduğu “yorumcu”lara iktidar ya da
muhalefet “temsilciliği” rolü verip, onları tartıştırıyorlar.
Zaten oturma düzeni de buna göre ayarlanıyor; iktidar ve
muhalefet “temsilcileri” karşı karşıya oturtuluyor. Fikirlerin
yarıştırıldığı bir ortamdan ziyade bir “ring” havası yaratılıyor.
Kavgalar yaşanan, zaman zaman tansiyonun yükseldiği bu programlarda
konuşmacılar çoğu kez birbirini dinleme gereği bile duymuyor.
Bu kanallarda ekranlara gelen isimler giderek de sabitleniyor,
her programda aynı yorumcular yer alıyor. Bazı kanallarda program
başına ücret de ödenen bu kişiler artık o kanalın “yorumcusu”
olarak işlev görüyor ama bu durum izleyiciye duyurulmuyor.
Asıl olarak bu aradaki kanalların çoğunda Sarılar’ın
tanımlamasıyla “Vekalet müsamereleri” yaşanıyor. Hatta CNN
Türk’de iyiden iyiye iktidar ve muhalefete “temsil
kontenjanları” tanınmış durumda. Özellikle muhalefeti temsilen
ağırlıkla “mış gibi” yapan isimler “temsilci” seçiliyor.
Bu müsamereler “parti temsilcisi gazeteciliği” sıradanlaştırarak
gazeteciliğin güvenilirliğini zedeliyor; inanılırlığını ortadan
kaldırıyor. TV programlarında gazeteciler, soru sorabilir;
görüşlerini, analizlerini aktarıp değerlendirme yapabilir. Ama
gazeteciler, partili gibi konuşmamalı, kesinlikle de bir partinin
sözcüsü ya da temsilcisi gibi davranmamalı.
TÜRKİYE’Yİ AĞLATTINIZ, BRAVO
“Depremde ailesini kaybetti, kızının sesli mesajlarıyla yıkıldı”
başlıklı haberde, depremde iki kızı ve eşini kaybeden Mümtaz
Gövce’nin sözleri aktarılıyordu:
“10 yaşındaki kızım enkaz altındayken bana 'Baba annemlere
ulaşamıyorum, galiba ben de öleceğim' diye sesli mesaj atmış. Ancak
şebeke çekmediği için bana mesaj gelmedi.”
Gövce, DHA’nın yaptığı görüntülü söyleşide kızının
gönderemediği mesajı da dinletiyordu. Bu söyleşi, sosyal medyada,
televizyonlarda ve internet sitelerinde 10 yaşındaki kızın son
anlarında gönderdiği o sesli mesajla birlikte yayımlandı.
O travmatik mesajı dinleyip de sarsılmamak mümkün değildi.
Nitekim Habertürk spikeri Serap Belet, sesli mesajı
yayımlarken gözyaşlarını tutamadı. Takvim gazetesi de
“İletilemeyen sesli mesaj Türkiye’yi ağlattı” başlığıyla
haberleştirdi o mesajı.
Mümtaz Gövce ve DHA muhabiri
Felaketlerle sarsılan Türkiye’yi bir kez daha ağlatmak nasıl bir
vicdana sığar? Birazcık sağduyu, mesajı dinletmeden sadece babanın
anlatımıyla yetinmek gerektiğini görürdü. Bir küçük çocuğun son
anlarına ulusça tanıklık etmek zorunda bırakılmamalıydık. Sesli
mesajın yayımlanması ulusça yaşadığımız travmayı büyüttü, tekrar
tekrar üretilmesini sağladı.
Kaldı ki, habere olan ilgiyi artırmak dışında bir “katkı” da
sağlamadı. Böylesine travmatik bir dönemde hâlâ okunma ve izlenme
sayısını gözetmek tek kelimeyle ayıp. Acının pornografisinden
beslenmek yetmedi mi?
OKUR GÖRÜŞÜ:
Durmuş Mert: Eskiden gazeteler 8 sayfa olurdu
ama çeşitlilik olurdu. Sayfa sayısı çok olunca gazete daha dolu
olmuyor. Elimde tuttuğum gazete başta olmak üzere şimdiki gazeteler
çok asık suratlı. Karikatür yok, mizah yok, grafik yok. Eskiden tam
sayfa karikatürler olurdu; mizah ekleri verilirdi. Hafta sonlarını
iple çekerdik. Kupkuru gazetelere mahkûm olduk.
Hakan Ulukan: Tarım arazisi TV’lerde sıkça
kullanılıyor. Biz akademisyenler, “tarım alanı” ya da “tarım
toprağı”nı kullanırız. Arazi kelimesi, üzerinde bitkisel ya da
hayvansal üretim yapılmayan, inşaat yerini belirtmek için ayrılmış,
etrafı telle çevrili toprak parçasıdır.
KISA KISA:
İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in biri Kılıçdaroğlu, diğeri
İmamoğlu ve Yavaş ile fotoğrafı bulunan iki seçim afişi
hazırlanmasına karşın Yeni Şafak, afişlerden birini
görmezden gelerek “Akşener’in afişinde Kılıçdaroğlu yok” başlıklı
haber yayımladı.
1999 öncesi yapılan binaların depremde yıkılanlar içindeki
oranını 11 Şubat’ta yüzde 95, 23 Şubat’ta yüzde 98, 10 Mart’ta
yüzde 96.7 olarak açıklayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum
ciddi bir kafa karışıklığı sergiledi.
Korkusuz, bir kadın cinayetini “Ayrılan sevgilisinin
kafasına sıktı / Aşk cinneti” diye meşrulaştırarak yayımladı.
Akşam yazarı Hikmet Genç, CHP Genel Başkanı
Kılıçdaroğlu’nun Malatya’da Cuma namazına gittiği haberinin doğru
olmadığının ortaya çıkmasından hem de üç gün sonra “Cuma
namazlarına da başladı mücahit By Kemal” diye yazdı.
Karar gazetesinin “Depremzedelere ‘Konteyner kenti
boşaltın’ tebligatı” haberinde bu tebligatı kimin ya da hangi
kurumun yaptığı bilgisi yer almıyordu.
Türkiye gazetesi “İlk tespitlere göre Erdoğan açık ara
önde” başlıklı haberinde, kaç kişiyle, ne zaman, nerede, hangi
şirket tarafından yapıldığı belli olmayan ve hatta “net sonuçları
hafta sonunda çıkacağı belirtilen” bir ankete dayandırdı.
Yeni Akit, TÜSİAD açıklamasında “toplumsal cinsiyete
duyarlı kriz yönetimi stratejilerine öncelik vermeliyiz”
denilmesinde bile “eşcinsel propagandası” keşfetti!
ABD’de yaşayan eski oyuncu Tolga Karel’in aralıklı olarak
tekrarladığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyen paylaşımları bu
kez Cumhuriyet internette haber oldu.
AA, abonelerine bir gece önceden verdiği gündeme
Erdoğan'ı dahil etmiyor; onun günlük programını daha sonra diğer
siyasetçilerden ayrı olarak “Gündem Ek” diye duyuruyor.
Hürriyet, Sabah’ta Dilek Güngör’ün yazdığının tersine,
Adnan Oktar’ın tutuklanmadan önce yaşadığı villayı Rus oligark
Roman Abramoviç’in değil Rus milyarder Boris Borisenko’nun satın
aldığını yazdı.
Yeni Şafak’ın “Adliyeler depremden sağlam çıktı”
başlıklı haberinin içinde Hatay adliyesinin az hasarlı, Malatya
adliyesinin ise ağır hasarlı olduğu belirtiliyordu.