‘Twitter adaleti gelecekte muhaliflere yönelebilir’

Sosyal medya adaletin sağlanması için kampanyaların yürütüldüğü bir mecra haline geldi. Avukat Leyla Süren bu durumun şu yönüne dikkat çekiyor: “Bunlar yapılmasın diyemiyorum fakat bir yanım gelecekte muhalifler, politikacılar, biz kadın hakları savunucuları ve siz gazeteciler üzerinde yapılacak herhangi bir linç kampanyasında büyük zararlar görebileceğimizi söylüyor.” Avukat Tuğçe Duygu Köksal, “Adaletin tesis edilmesi gereken tek yetkili yerin yürürlükteki kanunlar ve tarafsız mahkemeler olduğunun unutulmaması” gerektiğinin altını çiziyor. Avukat Zeynep Pınar Erdem ise “Yargının dördüncü sacayağı sosyal medya haline geldi, gelecek” diyor.

Abone ol

DUVAR -  Sosyal medya, adaletin tesis edilmesi için kampanyaların yürütüldüğü bir yer haline geldi. Öyle ki bu duruma “Twitter Adalet Sarayı” diyenler var.

Özellikle kadına yönelik şiddet haberlerinden çok kısa bir süre sonra öldürülen kadınların arkadaşlarının, yakınlarının sosyal medya hesapları açtığını görüyoruz. Açılan hesaplardan kovuşturmaya yönelik bilgilendirmeler, şüphelinin tutuklanmasına yönelik çağrılar yapılıyor. Duruşma öncesi "hashtag" gibi kimi kampanyalarla kamuoyunun ilgisi diri tutulmaya çalışılıyor.

Gaziantep’te, Mehmet Kaplan adlı bir şahsın evinden düşerek ölen 17 yaşındaki Duygu Delen’in arkadaşlarının açtığı sosyal medya hesabı buna bir örnek. Tabir-i caizse Delen’in arkadaşları canhıraş şekilde devletin yargı mekanizmasına dert anlatmaya çalışıyorlar.

Diğer taraftan gazeteciler olarak bilhassa kadına şiddet davalarında avukatlardan en çok duyduğumuz şey: “Kamuoyunun ilgisi azalırsa bu dosyayı kapatırlar.”

‘HUKUK HERKESE EŞİT ORANDA UYGULANMADIĞI İÇİN TWİTTER’DA ADALET ARANIYOR’

Avukat Leyla Süren’a kendisinin de “Twitter adaleti” dediği şeyi soruyorum. Seslerini duyurmaya çalışan insanları, bu işin nereye varacağını konuşuyoruz. “Siz aramadan az önce Musa Orhan’ın tahliye olduğunu öğrendim” diyerek başlıyor sözlerine Süren. Sözünü ettiği kişinin de Twitter baskısıyla tutuklandığını söyleyebiliriz. Orhan 7 gün tutuklu kaldı.

“Musa Orhan Kaçma şüphesi olmadığı bahisle tahliye edilmiş. Peki ölüm orucunda olan meslektaşlarım Ebru ve Aytaç’ın kaçma şüphesi mi var? Onlar niye tutuluyor? Hukuk uygulanacaksa herkese eşit oranda uygulanmalı. Uygulanmadığı için maalesef insanlar Twitter’da adalet arıyor.”

‘TOPLUMLA PAYLAŞMAZSAK GEREĞİNİN YAPILMADIĞINI GÖRDÜK’

Avukat Leyla Süren

Süren, 24 yıllık meslek hayatının başlarında dosyaları medyayla paylaşmamaya özen gösterirken tutumunun zaman içinde değiştiğini şu sözlerle ifade ediyor:

“Uzun yıllar kadın davalarında, özellikle Adli Tıp dosyalarıyla ilgili destek verirken medyaya yansıtmamaya dikkat ederdim. Daha sonra gördüm ki, kamuoyuna yansıtmadığımız zaman mahkemelerden sonuç alma şansımız ya da iyi halin uygulanmama hususundaki becerimiz maalesef sınırlı kalıyor. Diğer taraftan ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ olarak takip ettiğimiz dosyalarda yüzde 80’i aşan şekilde iyi halin uygulanmadığını gördük.”

Süren, “intihar” denilerek kapatılan Aysun Yıldırım cinayetini örnek veriyor:

“Aysun Yıldırım dosyası bana geldiği zaman ‘intihar’ denilerek, hiçbir iş yapılmadan kapatıldığını gördüm. Hatta delillerin bile listeye alınmadığını gördük. Kadın hareketinin sokağa inmesiyle aylar sonra biz o kapanan dosyayı tekrar açtık. Sonra tırnak içinden öldüren erkeğin DNA’sı çıktı. Bu bir örnek. Birçok örnek verebilirim size. Şule Çet örneğini verebilirim. ‘Efendim oradan adalet aranmasın’ demek mümkün değil. Birebir kendi hukuk yaşamımda tecrübe ettim. Eğer dosyaları toplumla paylaşmazsak gereğinin yapılmadığını gördük.”

‘LİNÇ KAMPANYALARI ÇOK TEHLİKELİ HAL ALABİLİR’

“İşte burada bir ‘ama’ koyuyorum” diyerek devam ediyor Süren:

“24 yılı bitirmiş bir hukukçu olarak kanıma dokunuyor. Adaleti Twitter’da aramak ki bu bir kere hukukçu olarak beni üzüyor, sorumlu hissediyorum kendimi. Yani ben görevimi yapamıyorum ya da bu ülkede hukuk camiası görevini yapamıyor ki insanlar sosyal medyadan adalet aramak zorunda kalıyorlar.”

“Twitter’dan yardım isteyen kişiler genellikle o olaydan sonra seslerini duyurmak için Twitter’a giren insanlar oluyor. İnanın bunun tek bir cevabı yok ama şöyle söyleyeyim: Gelecekte olabilecek linç kampanyaları ya da halkın gerçekten uzaklaştırılıp belli bir noktaya yığılmasına sebebiyet verecek bilinçli çalışmalarda çok tehlikeli hal alabilir. Yargı, toplumsal refleks olmadan, toplumsal baskı olmadan artık hareket geçemeyecek hale gelebilir zaten sıkıntı burada. Harekete geçmediği için insanlar Twitter’dan adalet arar hale geldiler. Bu yüzden tamamen bunlar yapılmasın diyemiyorum fakat bir hukukçu olarak, bir yanım gelecekte muhalifler, politikacılar, belki biz kadın hakları savunucuları, feministler ve siz gazeteciler üzerinde yapılacak herhangi bir linç kampanyasında büyük zarar görebileceğimizi söylüyor.”

“Geçenlerde şu kadar bin tweet sorgulatıyor, şu kadar bin tweet tutuklatıyor diye bir ‘espri’ vardı. Bu kaş yapıyım derken göz çıkarmak. Bunun ortasını bulmamız lazım. Ülke olarak bir şeyin ortasını bulmakta zorlanıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması yeterli değilken imza masaları açıldı. Twitter’dan ve diğer sosyal medya kanallarından işte ‘İstanbul Sözleşmesi kaldırılsın’ diye hashtag açıldı. Diğer taraftan 'İstanbul Sözleşmesi yaşatır' diyoruz. Bu konu tenis maçına dönmemeliydi.”

‘ADALETİN TESİS EDİLDİĞİ YERİN MAHKEMELER OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR’

Ceza hukuku alanındaki çalışmalarıyla bilinen avukat Avukat Tuğçe Duygu Köksal, sosyal medyadaki adalet arayışına neden olan etkileri şu sözlerle açıklıyor:

Tuğçe Duygu Köksal

“Sosyal medya üzerinde yürütülen tartışmaların bana göre nedenlerinden en önemlilerinden biri kamuoyunda özellikle İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde yürütülen tartışmalar ve kadına karşı şiddet vakalarında ve ayrıca özellikle kamu görevlilerinin dahil olduğu iddia edilen soruşturmalarda adaletin etkin şekilde yerine getirilmeyeceğine, etkin biçimde soruşturma yürütülmeyeceğine ilişkin yerleşen bir algı.”

“Önleyici ve koruma tedbirlerinin yetersiz kalması, uygulamada yaşanan sıkıntılar, bu suçlarla mücadelede sağlam net bir durusun sergilenmediği düşüncesinin etkili olduğu düşünülebilir. Tabii bunun arka planında tarafsız ve bağımsız bir yargılama yapılıp yapılmadığı ilişkin duyulan endişeler olduğunu da söyleyebiliriz. Yargıya ve adalete olan inancın, kanunun herkese aynı biçimde sadece somut olayın şartları dikkate alınarak uygulanmasına ilişkin ciddi bir yargı reformunun hızlandırılması gerektiğinin göstergesidir sosyal medyada yasanan bu adaleti tesis etme çağrıları. Adaletin tesis edilmesi gereken tek yetkili yerin yürürlükteki kanunlar doğrultusunda uygulanarak bağımsız ve tarafsız mahkemeler olduğu unutulmamalıdır.”

‘YARGININ DÖRDÜNCÜ SACAYAĞI SOSYAL MEDYA OLDU’

İnsan hakları alanında çalışan avukat Zeynep Pınar Erdem ise mağdur yakınlarının bu yola ihtiyaç duyduğunu dile getiriyor:

Zeynep Pınar Erdem

“Baktığın zaman sanki yargının dördüncü sacayağı sosyal medya haline gelmiş durumda ya da gelmekte. Yargı görevini yerine getirmediği için her gün yeni bir hashtag'le, yeni bir hak ihlaline uyanıp adalet sağlanmaya çalışılıyor. Bu gerçekten çok üzücü ama öyle bir durumdayız ki buna ihtiyaç duyuyor insanlar. Örneğin Musa Orhan sosyal medyada infial yarattı ve bunun üzerine tutuklandı. Bu başarı gibi görülebilir ama buna hiç gerek dahi olmaması gerekiyordu.”

“Bunun gelebileceği yer neresi? Zaten gelinecek yere gelmiş durumdayız. Bundan daha ötesi olur diye düşünmüyorum. Hukukçu olarak daha yargılama devam ederken sosyal medya üzerinden konuşmaların dönmesini doğru bulmayabilirim ama öyle bir noktaya gelmiş durumdayız ki mağdur sözünü sosyal medyadan duyuruyor. Masumiyet karinesi tabi ki de önemli ama ilk olarak mağdurun beyanı esastır. Mağdurun yakınları, arkadaşları da o kanaldan bunu sağlamaya çalışıyor.”