Figgis ile ilgili yazılan yazılarda resimlerin hep (konu anlamında) korkunç olduğunu okudum ama ben Figgis’in resimlerini ilk gördüğümde dümdüz eğlenceli buldum resimleri. Kafanı çeviremeyeceğin, bir daha bakmak isteyeceğin kadar canlı, renkli, hacimli ve komik... Bu hacimli, kendi içinde yeni bir dünya yaratmış gibi duran resimleri yapma sürecini Geneive Figgis, “boya malzemeleriyle bir zar atıyor gibiyim,” diye anlatıyor. Zarı atıyor ve sizi tanıdığınızı sandığınız ama aslında bilmediğiniz yepyeni bir dünyaya götürüyor.
İnsanın kendi sesine sahip olması, ne istediğini bilmesi çok
önemli. Kim olduğunu, ne istediğini, bu dünyaya ne katabileceğini
bildiğinde (ve daha da önemlisi, ona inandığında) öyle ya da böyle
gerisi geliyor. Evet, dar alanlara, dar görüşlü eğitim sistemlerine
hapsedilmiş bizim gibi sıradan insanlar için bazen cevaplanması zor
sorular bunlar; ama cevaplamaya cesaret ettiğinde, testi geçtin mi
önüne koca koca bambaşka dünyalar açılıveriyor. (En azından öyle
olduğunu okuyoruz! Değil mi?!)
Genieve Figgis, İrlandalı, genç yaşta evlenip çoluk çocuk sahibi
olmuş bir kadın. Aslında çocukken bile sanatçı olduğunu biliyormuş.
Hep yaratıcılığını gösterebileceği dersleri sevmiş; resimden tut
tiyatroya, mühendislik derslerine kadar. Kendi kıyafetlerini
dikmiş, kullandığı çantaları eliyle yapmış, resimler yapmış. Ailesi
moda tasarımcısı olacağını düşünürken gidip evlenmiş genç yaşta.
Küçük çocuklarının ev ödevleri, Cadılar Bayramı kostümleri
Genieve’in kendini kendine hatırlattığı küçük kaçamak alanları
olmuş.
Birth of Venus (After Alexandre
Cabanel), 2018
30 yaşına geldiğinde artık kendisine sıra gelmiş. Bir sanat
okuluna başlayan Figgis, Dublin’deki küçük atölyesinde üretim
yapmaya başlamış. İrlanda’daki (keza dünyanın belirli sanat
merkezlerindeki) sanat galerileriyle ahım şahım bir ilişkisi
olmayan bu kendi halindeki İrlandalı sanatçı, resimlerini daha çok
kişi görebilsin diye Twitter’a koymuş. Kader ağlarını sosyal
medyada örmüş ve ABD’li sansasyonel ve piyasada sözü geçen
sanatçılardan Richard Prince, Twitter’daki resimleri görüp Figgis’e
ulaşmış. Sonra gelsin New York sanat piyasasının övgüleri, New York
sergileri, kitaplar ve geçtiğimiz sene tek resmini (Birth of Venus)
Phillips müzayede evinde 270.000 sterline satmalar... Sadece geçen
sene Sotheby’s, Phillips müzayede evlerinden sanatçının yaptığı
toplam satış, Art Price raporuna göre 671,000 sterlin. Öyle evde
otuyoruz işte, ne yapalım, deyip geçmeyin!
KORKUNÇ-EĞLENCELİ BANAL BURJUVAZİ
Yazıya başlarken özellikle “kendi sesinin olması” konusu ile
başladım; çünkü Genieve Figgis’in bu kadar dikkat çekmesi, övülmesi
ve büyük rakamlara ulaşabilmesinin sebebi, kendine has bir
çizgisinin olması. Dünyadaki milyonlarca popüler resim arasından,
bir resmin Figgis eseri olduğunu sanatçının konu seçimi ve kendine
has tekniğinden anlayabiliyorsunuz. 21. Yüzyılda hakikaten zor
zanaat...
The Swing After Fragonard
Figgis, profesyonel olarak resme başladığında çocuklarının hala
küçük olduğunu ve bu sebeple çok da seyahat edemediğini anlatıyor
röportajlarında. Dolayısıyla da belli başlı sanat şehirlerindeki
sergilere gidemiyor, çağdaş sanatçıları göremiyor. O da kitaplara
yöneliyor. Eski ustaların resimlerine bakmaktan hoşlanan ve
özellikle 18. yüzyılı kendine referans alan Figgis, o dönemdeki
resimlerin bir hikaye anlatma amacı olduğunu düşünüyor.
Burjuvazinin genelde sipariş üzerine yaptırdığı resimler, bu
resimleri sipariş edenlerin kendi kafalarındaki portrelerini,
statülerini yansıtıyor. Dolayısıyla teatral resimler ve bir
danışıklı bir dövüş var. Siparişi veren lordu leydisi, bir
Instagram fotoğrafı gibi düşünüyorlar o zaman sipariş verdikleri
resmi. Resim, dışarıya nasıl bir imaj vermek istediğini yansıtıyor
aslında, gerçek seni değil. Figgis, işte bu durumla eğleniyor.
Georgian ve Victorian dönemleri figüratif resimlerini araştıran
ressam, bu resimleri yeniden yorumluyor. (Meraklısına, sanat
tarihindeki resimleri siyahileri tarihin içerisine katma amacıyla
yeniden yorumlayan başka bir ressam da Kerry James Marshall) 18.
yüzyılın bütün o şaşaası, romantik kıyafetleri, süsü püsü, tüyü,
zümrütü, çağdaş bir İrlandalının espri anlayışı ile yeniden
şekilleniyor. Bütün ailenin havalı bir şekilde durup dikildiği
resimler, piyano dersleri, burjuva piknikleri “daha çok boya!”
mantrasıyla yeniden resimleniyor; karakterler zombiye dönüşürken
genel detaylar boyanın içinde sanki dalgalar halinde eriyor. Tuvale
boyaları damlatarak boyanın ağırlığı ile resmin içinde bir yer
çekimi yaratan ressam, renkleri akıtarak resimlerin içine yeni
gizli detaylar ve dikkatli bakanın fark edebileceği farklı dokular
ekliyor. Döneminde zenginleri pohpohlamak amacıyla yapılan,
teknikleri kuvvetli ama konuları banal bilindik resimler (Örneğin;
Fragonard’ın Salıncak’ı, Thomas Gainsborough’un Bay ve Bayan
Andrews’ü, Manet’nin Olympia’sı) böylece 21. yüzyılda bir kara
mizah konusu oluyorlar.
A Social Portrait, 2014.
Geneive Figgis, bu resimleri kendi bakış açısından yorumlarken
hem sanat tarihindeki resimlerin hem sosyal normların yapılarını
parçalıyor. Süslü, zengin hanımefendiler ve tüylü minik köpekleri,
Figgis’in stili ile zombilere dönüşüyor; ortada ne hokka burun
kalıyor ne statü... Resmin orijinalinin bütün amacı yerle bir
ediliyor; tarih yeniden yazılıyor. Figgis, dalga geçtiği
zenginlerden nefret filan da etmiyor bu arada. Ona göre yaptığı bir
“yeniden buluş”. O süslü ama ruhsuz gözüken Viktorya hanımlarına,
yeniden bir hayat veriyor; “daha cesur, daha renkli, daha hayat
dolu,” diyor ressam.
Figgis ile ilgili yazılan yazılarda resimlerin hep (konu
anlamında) korkunç olduğunu okudum ama ben Figgis’in resimlerini
ilk gördüğümde dümdüz eğlenceli buldum resimleri. Kafanı
çeviremeyeceğin, bir daha bakmak isteyeceğin kadar canlı, renkli,
hacimli ve komik... Bu hacimli, kendi içinde yeni bir dünya
yaratmış gibi duran resimleri yapma sürecini Geneive Figgis, “boya
malzemeleriyle bir zar atıyor gibiyim,” diye anlatıyor. Zarı atıyor
ve sizi tanıdığınızı sandığınız ama aslında bilmediğiniz yepyeni
bir dünyaya götürüyor. O renkli dünyaya adım atmanız, zombilerle
vals yapmanız dileğiyle...