İnternet erişimine sahip “bütün dünya”nın birbiriyle haberleştiği, uzmanın alanındaki gelişmeleri, gazetecinin yeryüzünde olup biteni izlediği uluslararası haber-bilgi alışveriş ve sohbet ortamının bir özel şirketin elinde bulunuşu zaten baştan itibaren “yaman çelişki”ydi. Fakat muhteris şımarık Elon Musk’ın eline geçene kadar Twitter’ı yönetenler, platformun toplumsal sorumluluğu konusunda -bugünün şartlarında- kabul edilebilir bir çizgi tutturmuşlardı. Kullanıcıdan her fırsatta olabildiğince fazla para ve özel-kişisel bilgi tırtıklama konusunda da, -muhtemelen tarih öncesi devirlerdeki bazı kurumlaşmış değerleri bilen kişiler olduklarından- ihtiyatlı ve ölçülü davranıyorlardı.
Elbette bugünün dizginlenmeyen azgın kapitalizm koşulları bakımından ihtiyatlı ve ölçülü. Peki neden “tarih öncesi”? Şundan: Bugün her çocuk ergenliğe adım attığında, yirmili yaşlarındaki her genç doğumgünü kutladığında, otuzlarındakiler etraf hakkında birşeyler düşünmeye başladıklarında, tarih yeniden başlıyor. Ölçüt ve eşik değişebilir, ama önemli olan şu: Tek tek her birimiz için tarih bizimle başlıyor. Neyse, anladınız siz onu.
Elon Musk denen zatın Twitter’ı alma, alamama, tekrar girişme, cayma, sonunda alma oyununun ardından alır almaz yediği naneler, internet ortamını ve sosyal medya, sohbet, fikir-duygu alışverişi platformlarını izleyen kimseler için şaşırtıcı oldu. Özellikle çıkarlarını kollamada beceri sahibi olması beklenen bir dünya zengini açısından hayli akıldışı kararlar aldı. Sonuçta, “Twitter ölüyor mu, bitti mi?” tartışmasına gelip dayandık. Bir günde görülebilen-atılabilen tweet’lere getirilen kısıtlama yüzünden tartışma alevlendi, toplu göçe ramak kaldı, şu anda ortalık biraz duruldu, ama, geçici sükûnet, bir “onu orada öyle bırakmam” durumu.
Twitter’ın başka sosyal medya platformlarından temel iki farkı, burada süratli, isabetli, doğru dürüst haber-bilgi akışının bütün kirliliğe rağmen sürmesi ve gerçek-ciddî siyasî duyuruların, çağrıların, tepkilerin burası aracılığıyla, gerçek-ciddî kurumlar, gruplar, kişiler tarafından yayılabilmesi. Evet, ezcümle sululuk ve sade suya tirit muhabbet burada da yapılabiliyor ve ortalık yalan-yanlış duyurulardan, trol-bot kandırmacalarından, uyduruk mizansenden geçilmiyor; yine de bunları ayıklamasını bilen, doğru dürüst haber-bilgi alabiliyor, işi haberse anı anına gelişme takip edebiliyor. Eylem, etkinlik, gözaltı, dava vs. duyuruları için de burası hâlâ esas kaynak. Bu nedenle, Twitter aslında, bile isteye kendimiz hakkında vereceğimiz bilgilerden sağlayacakları çıkar karşılığında para ve güç sahibi birilerinin bize sunduğu bir tür alternatif-yer yer muhalif haberleşme ağı konumunda. Muktedirin yalanlarına karşı muhalifin gerçeği yayabilme imkânı.
Elon Musk’ın ne yapmaya çalıştığı hakkında fikir yürütenlerden bazıları, kendini bir tür yeni uluslararası aşırı sağ hâmisi gibi gördüğünden cidden şüphelenmemiz gereken Musk’ın bizzat bu niteliğinden ötürü Twitter’ı dönüştürmek istediğini ileri sürüyorlar. Dönüştürmeden kasıt, gerçek haber-bilgi ve muhalif haberleşme peşindeki insanları buradan kaçırmak, burayı uluslararası aşırı sağın mekânı, ortamı haline getirmek. Musk’ın başka bir dizi davranışını hesaba katınca “neden olmasın?” diyebiliriz. Pekâlâ mümkün. Çünkü sahiden bir yeni-faşist “enternasyonal” örgütleme gayreti yürütülüyor, meselâ ABD kurumsal mekanizmasının bile aşırı bulup bünyesine katmadığı Steven Bannon gibi tipler tarafından. (Allahtan Avrupalı muhataplarının kibrini aşamadı şimdiye kadar.) Musk’ın yatırım yaptığı her alan, insanlığın büyük kısmını gözden çıkarmış ufak bir azınlığın egemenliğine gidişte anlam taşıyacak yerlerde.
Musk’ın bu türden bir siyasî hedefi ya da en azından güdüsü yoksa, neden Twitter’ı apartopar aldı, şimdi de batırmaya çalışıyor olabilir?
Kimileri, şımarık milyarderin davranışına şımarıklığının ve kolay elde edilmiş milyarderliğin yolaçtığını düşünüyor. Bu görüşe göre, Musk alma niyetini ilk açığa vurduğunda hemen kapıları ardına kadar açıp kendisini buyur etmedikleri için hırslanmıştı, ötesini berisini düşünmeden karar verdi ve baştan şirketi batırabilecek borç-harç işlemlerine girişti.
Karşımızdaki manzarayı Musk’ın kişisel arızalarına bağlayanlar, onun erken ve fazla şişmiş özgüveninden ötürü basbayağı çuvalladığını da ileri sürüyorlar. Tıpkı gerçek darbe girişiminden çok -can kayıplarına rağmen- müsamereyi andıran Wagner kazan kaldırısı sonucunda, koltuğu yerinden kıpırdamamasına rağmen Vladimir Putin nasıl façayı çizdirdiyse, Twitter faslının da Musk’a büyük güç kaybettirdiğini iddia ediyorlar. Bu görüş sahiplerine göre, Musk’ın esas sermayesi milyar dolarları değil “dâhi”liğiydi. The Atlantic’in teknoloji yazarı Charlie Warzel, Musk Twitter’ı alacağında “beceremez” hükmü verenlere karşı Musk’ı savunanların şöyle dediğini aktarıyor: “Uzaya gemi gönderen adam bir siteyi mi yönetemeyecek?” Warzel, şimdi herkesin buna şu karşılığı verebileceğini söylüyor: “Bir siteyi yönetemeyen adam uzayı mı keşfedecek?”
Peki, Musk Twitter’a ne yaptı?
Temelde, kullanıcının güvenini yok etti. Yaptığı değişikliklerin hepsi, işi hakikatle olan, akıl ve mantık dertlerine sahip, sosyal medya ortamını haber-bilgi edinmek, sahici fikir alışverişi ve araştırma için kullanmak isteyen ve genellikle dünyanın hâlihazırdaki egemenlerine ve gidişatına itirazı olanları platformdan kaçıracak işler.
Takip ettiğimiz hesaplara ait bütün tweet’leri otomatik olarak göremiyoruz artık. Üstelik bu, ilan edilmemiş bir değişim. Aslında düpedüz şirket taahhüdünü yerine getirmiyor. Neye göre çalıştığı belirsiz algoritma, haber kaynaklarının kimilerinden gelen mesajlardan yoksun bırakıyor meselâ beni. Twitter’ın köşeyazarınıza yönelik özel bir kısıtlayıcı kod geliştirmesi eminim benim kadar sizin de koltuklarınızı kabartırdı, muhterem okurlarım, ancak kabul edersiniz ki bu ihtimal pek güçlü değil. Algoritmanın hangi mesajlarımızı neye göre seçip yollamadığını ayırt etmek de imkânsız. “İnternetten pantolon baktım da bana gömlek reklamı gösteriyor” gibi bir şey değil bu. Gazetecisin, Rusya’da paralı askerler isyan etmiş Moskova’ya yürüyor, bildiğin izlediğin Rus-Amerikalı gazeteci tek bir tweet atmıyor olabilir mi? Ayrıca, diyelim Twitter’da bir saat kaldım ve bu süre içinde on-on beş dakikada bir sayfamı yenileyip o süre içinde gelen yeni mesajları önüme aldım; bunun alıştığım bir ortalaması var, sabah şöyle, akşam böyle, şu tür gelişmelerde şöyle, falan… Bu sayıdaki istikrarlı ve tutarlı düşme ilk bakışta anlaşılabiliyor. Her iki hususta da birkaç deneme-sağlamadan sonra emin oldum. Bu da, -tuhaf ama- sosyal medya şirketinin asıl -hattâ belki tek- amacının bizi ekran başında olabildiğince fazla tutmak oluşuyla çelişen bir uygulama.
Mavi tıklı onaylanmış hesabı paralı hale getirme, kezâ, tanınan bilinen kişilerin oradaki varlığını yaygınlaştırıp “müşteri çekme” -ve daha önemlisi, sıradan kullanıcının orada daha fazla oyalanma- imkânına vurulmuş darbe. Platformdan ayrılmasa da bunu aşağılayıcı bulup para vermeyen ünlünün profili bu yüzden sıradan hesap görüntüsüne bürünüyor ve albenisi azalıyor.
Twitter’daki değişikliklerin esas olarak haber-bilgi alışverişi peşindeki “ciddî” kullanıcıyı kaçıracak nitelikte olduğu görülüyor, ancak çok takipçili ünlü-etkili kullanıcı göçü şüphesiz platformu bütünüyle göçertecek veya niteliğinin tamamen değişmesine yolaçacaktır. “Ne olabilir?” diye düşündüğümüzde de, şu uluslararası aşırı sağ platformu ihtimali dışındaki her yol TikTok’a çıkıyor.
Ya da, pek tuhaf, pek moral bozucu ama, Zuckerberg’in kucağına. Buna az sonra değineyim.
Twitter’da son dönemde gördüğümüz acayipliklere ilişkin bir iddia daha var: Silikon Vadisi’nden “içeriden” haber alabilen birileri, sitenin teknik altyapısına dair bazı çuvallamaların meydana geldiğini ve bunların gizlendiğini, kimsenin itiraf etmediğini, ama “bir sıkıntı var” havasının da gizlenemediğini ileri sürüyor.
Fakat bu da Musk’ın düşüncesizce tasarruflarıyla ilişkilendiriliyor, çünkü gelir gelmez işten attığı birtakım insanların doğrudan sistemin altyapısıyla ilgili, önemli kişiler oldukları, aksaklıkların da bu hesapsızca eleman harcama şuursuzluğundan doğduğu iddia ediliyor. Şüphesiz bu da akla uzak değil.
Heyhat! Musk ya da benzer şımarık yeni zenginler, ne kadar abuk sabuk davransalar, dünyanın güya akıllı mantıklı, okuyan yazan, kendine sahip kimseleriyle şuursuzluk yarışına giremeyecekler sanki. Ya da belki şu başarı başarı diye parlatılan cinlikleri hepimizin ne mal olduğunu anlamalarından ibaret. Zira Musk’ın Twitter’ına tepki gösteren insanlar akın akın, Musk’tan beter olması kuvvetle muhtemel, değilse onunla başabaş beterlikteki Zuckerberg’in yeni açtığı Threads’ine koştular! Topladığı kişisel bilgilerimizi en iğrenç şekilde ticarîleştirmekle kalmayan, diktatörlük heveslilerinin hizmetine de sunan ve bu gidişle oluşacak dizginsiz gözetim kapitalizmi dünyasına erkenden en büyük katkıyı yapan bir adam, Zuckerberg. Yuval Harari’nin, “dünyanın bütün istihbarat örgütleri biraraya gelse elde edemeyecekleri nitelikteki kişisel verilerimizi komik kedi videoları karşılığında kendi elimizle sunduk” sözleriyle tasvir ettiği ortamın yaratıcısı. Hak, hukuk, güçler dengesi, bireysel özgürlük, insan haysiyeti vesair kavramlardan bîhaber, günümüzün tipik sınırsız sorumsuz kazanç insanı, yarının kimbilir hangi karanlık işlerinin mucidi. Onun hazırda tutup, tam da fırsat bu fırsat deyip açtığı dükkâna doluşup bunu gururla duyurmak nasıl bir şuursuzluktur? Mecbur kalmak başka şey, kendine "sahibim değişti diye sevindirik olan köle" rolü yazıp oynamak başka şey.
Haysiyet ve haklar sahibi özgür bireyler olma fikri sanırım artık bizi pek açmıyor. Birileri tarafından kullanılmazsak, birilerini milyarder edip tepemize çıkarmaz, kudret sahipleri tarafından mütemadiyen aşağılanmazsak huzur bulmuyor gibiyiz.
Şunu unutmayalım ki, aslında doğru dürüst bir haberleşme platformu kurmak ve sürdürmek için asla milyarlar falan gerekmiyor artık. Ha, Musk’la Zuckerberg de birlikte Trump için çalışacaklar muhtemelen.