Üç büyük ismin ardından: Selami Karaibrahimgil, Gönül Akkor, Ferdi Tayfur
Dünyanın her yerini dolaşan, bir yandan müzisyenliğini sürdürürken diğer yandan hariciyecilik yapan Selami Karaibrahimgil, Londra’dan New York’a çalıştığı her yerde memleketi tanıtmak üzere çalışmalar yaptı. 30 Aralık'ta yitirdiğimiz Gönül Akkor'un sevenleri bir konuda hemfikir: Onun buğulu sesi, her şarkıyı “başka” kılıyordu. Arabeskin büyük yıldızlarından, benim için en büyüğü Ferdi Tayfur, ezilmişlerin, gariplerin sesi.
1979 yılı, Birleşmiş Milletler tarafından
Uluslararası Çocuk Yılı ilan edilmişti. O yıl çocuklara yönelik pek
çok şey yapıldı. Bunların bir kısmı elbette müzikliydi. O yılın
ortalarında memlekette yayınlanan bir albüm, çocukluğumda en çok
dinlediğim albümlerden biri: Modern Folk Üçlüsü imzalı
“Çocuklarımız İçin”. Ezberimdeki çocuk şarkılarının pek çoğu bu
albümden bana kalanlar. Modern Folk Üçlüsü’nü dedemin 45’lik
plakları arasında yer alan sarı göbekli bir plakla tanımış,
içindeki “Leblebi”yi yıllarca çocuk şarkısı gibi dinlemiştim.
İlerleyen yıllarda başka plaklarını dinledim, sevdim ve yakaladığım
bütün konserlerine gittim. En sevdiğim topluluklar sorulduğunda ilk
beş arasına onları koydum, koyuyorum. Hâlâ öyle. Memleket müziğini
ileriye taşımak için adım atan, bu yolda durmadan ilerleyen
ekiplerden biri.
Modern Folk Üçlüsü, Selami
Karaibrahimgil, Ahmet Kurtaran ve Doğan Canku
Ahmet Kurtaran, Doğan Canku ve Selami
Karaibrahimgil, üçlüyü oluşturan isimler. Yazık ki aralarından biri
artık yok. Güler yüzünü hep sevdiğim Selami Karaibrahimgil, yeni
yıla ilerlediğimiz günlerde aramızdan ayrıldı. Nil
Karaibrahimgil’in amcası, “Müzikomani” ile tanıdığımız Suavi
Karaibrahimgil’in abisiydi. Ankara’da sürdürdüğü eğitim hayatı
sonrasında dünyanın her yerini dolaşan, bir yandan müzisyenliğini
sürdürürken diğer yandan hariciyecilik yapan Karaibrahimgil,
Londra’dan New York’a çalıştığı her yerde memleketi tanıtmak üzere
çalışmalar yaptı. Şüphesiz bu tanıtım çalışmalarında müziğin yeri
büyük. Modern Folk Üçlüsü, onun görev yerlerinde ya da başka
yerlerde halk müziğinden ya da alaturkadan derledikleri,
modernleştirdikleri repertuvarlarıyla bu tanıtım çalışmalarına
büyük katkı sunan ekip. 30’u aşkın ülkede verdikleri 400’ü aşkın
konser kayıtlara geçmiş durumda. “Ali Paşa Ağıtı”ndan “Tello”ya
uzanan türkü düzenlemelerinin yanına türkü tadında besteler ve
klasik alaturka şarkıların çoksesli yorumlarını da eklediler, miras
olarak muazzam bir külliyat bıraktılar. Çocuk şarkıları cabası.
GÖNÜL AKKOR'UN BUĞULU SESİ HER ŞARKIYI 'BAŞKA'
KILIYOR
Elbette üzerine uzun uzun yazılabilir, yaptıkları
(ve bunları yaparken karşılaştıkları engeller, güçlükler)
anlatılabilir ama Selami Karaibrahimgil, son dönemde yaşadığımız
tek kayıp değil. Yıl bitmeden bir başka acı haber Gönül Akkor’dan
geldi. Bir dönemin buğulu sesi, 30 Aralık’ta sustu. 2002 yılında
geçirdiği beyin kanaması sonrasında toparlanamayan Akkor, hayatını
gözlerden uzak sürdürüyordu. Oysa bir dönem, bilhassa ’70’li
yılların ilk yarısında her şeyiyle göz önündeydi.
Gönül Akkor’un hikâyesi Ankara Radyosu’nda
başlıyor. ’60’lı yılların ikinci yarısında yani taş plakların
yerini 45’lik plakların aldığı yıllarda ilk plakları yayınlandı;
sonrası geldi. Alaturkanın büyük seslerinden biriyken ’70’li
yıllara doğru pop cenahına bir adım attı ve yaptığı plaklarla bu
bahiste de rüştünü ispatladı. Bora Ayanoğlu besteleri “Güller ve
Dudaklar” ile “Bilemedim”, yayınlandığı dönemde büyük ses getirdi.
Gönül Akkor, bu şarkıları kanatlandıran isimdi. Sadece bunları
değil daha nice şarkıyı onunla bildik, sevdik.
Sanatçı, bir yandan rakibi de olan
kız kardeşi Kamuran Akkor’a desteğini hep göstermiş, onun kulvarına
çok girmeden onunla yan yana ilerlemişti. ’70’li yıllar boyu
piyasaya çıkan plaklarının yanına arabeskin yükseldiği dönemde bu
türe göz kırpmak suretiyle yaptığı albümleri koyduğumuzda başka bir
muazzam külliyatla karşılaşıyoruz. İçinde her tür var ve sevenleri
bir konuda hemfikir: Gönül Akkor’un buğulu sesi, her şarkıyı
“başka” kılıyor.
’90’lı yıllarda pop müzik yeniden patladığında
Sezen Aksu, Gönül Akkor’a bir projeyle gitmiş ve onu ikna ederek
stüdyoya sokmuştu. Bu işbirliği sonrasında dinleyiciye ulaşan
“Dönüş” o yılların ayrıksı albümlerinden. Bir anlamda Gönül
Akkor’un veda albümü. “Keşke daha çok şarkı söyleseydi,” cümlesini
tereddütsüz kurduğumuz isimlerden.
FERDİ TAYFUR'U BİR KONSERİNDE İZLEMEMİŞ OLMAK
BÜYÜK KAYIP
Yılı son deminde art arda gelen iki büyük kayıpla
kapattık derken yeni yılın ikinci gününde bir başka büyük kayıp
haberi geldi. Arabeskin en büyük yıldızlarından Ferdi Tayfur, uzun
süredir tedavi görüyordu ve daha fazla direnemedi. 2025 yılının
değil bütün zamanların en büyük kayıplarından biri çünkü
tırnaklarıyla kazıyarak geldiği zirvede kalmayı bilen isimlerden.
Hayranlarını hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadı, şöhret
girdabında boğulmadı, kendinden bekleneni en iyi şekilde yaptı.
Ferdi Tayfur, ezilmişlerin, gariplerin sesi.
Arabeskin büyük yıldızlarından dedim ama benim için en büyüğü. Bir
konserde tesadüfen dinlediğim, dinlediğim anda hayranı olduğum bir
isim. Bir gün bu konserin hikâyesini ayrıntılarıyla anlatırım
elbette ama yazıyı uzatmamak için şu bilgiyi vererek bahisten
uzaklaşayım: Onu bir konserinde izlememiş olmak büyük eksiklik.
Sadece Türkiye’de değil, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın
farklı yerlerinde verdiği konserler de böyle. Neyse ki kiminin
görüntüsü var; en azından bir fikir sahibi olmak için göz
atılabilir. Keşke daha fazlası kaydedilebilseydi, bugüne
ulaşabilseydi.
Arabesk film furyasını başlatan da Ferdi Tayfur
oldu.
Ferdi Tayfur, arabesk film furyasını da başlatan
isim. En popüler döneminde TRT tarafından yasaklanan sanatçı, Hulki
Saner’le yaptığı filmler sayesinde hayranlarına ulaşmış,
beyazcamdan değil ama beyazperdeden onları selamlamıştı.
Filmlerinin, konserlerinin, şarkılarının sevilme sebeplerinden
biri, hep kendi olması. Samimiyeti, saflığı ve bozulmamışlığı, onu
bugüne getirdi. Tam da bu yüzden büyük kayıp.
Yeni yılın ilk yazıları genelde umutlu olur ama
memleket buna izin vermiyor. Bugün, sevdiğim üç ismi andım. Art
arda kaybettiğimiz bu isimlerin her biri uzun yazıları hak ediyor
ama yerimiz dar, acılar taze. 2025 kayıplarla başladı, umarım böyle
sürmez.