Ankara’dan, İstanbul’a, oradan Helsinki’ye, en sonunda Şanghay ve Suzhou’ya, giderek artan önlemler silsilesi dünyanın küresel bir halk sağlığı tehdidine verdiği farklı ve parçalı tepkilerin küçük bir örneklemiydi. Hazmat tulumlarından kapalı işyerlerine, çeşitli Covid testi yöntemlerinden farklı telefon uygulamalarına kullanılan yöntemler ise pandemi sonrasında bizi nasıl bir küresel düzenin beklediğine bir işaret.
Bir yıl önce Çin Yeni Yılı çalıştığım üniversitenin kış dönem
tatiliyle birleşince bir aylığına ailemi görmeye Ankara’ya
gelmiştim. Ben Ankara’ya geldikten iki gün sonra Wuhan’da karantina
ilan edilip uluslararası uçuşlar durunca
kalışımı uzattım. Bahar dönemi başında dönebileceğimizi
düşünürken okul, dersleri vize haftasına kadar çevrimiçi yapma
kararı aldı. Vize haftası geldiğinde Çin çoktan salgınla mücadeleyi
bitirmiş ama salgın dünyayı sarmıştı. Bu sefer de, Çin, salgının
yeniden ülkeye girmesini önlemek için kapılarını kapatmıştı.
Üniversitenin üst yöneticileri dahil 400 hoca ve binlerce
uluslararası öğrenci, dışarıda kalmıştık. Dönem bitti, yaz geçti,
yeni dönem çevrimiçi ve sınıfta olmak üzere karışık başladı. Kasım
sonunda uluslararası yolculuklar tekrar başlayınca bir grup hoca
Çin’e geri döndü. Türkiye’den yaptığımız rezervasyonların “gölge
uçuş” olduğu, yani havayollarının uçuş izinleri alınmadan bilet
sattığı ve sonradan uçuşları iptal ettiği ortaya çıkınca dönüşümüz
yeni yıla kaldı. Bu dönemde Avrupa’dan aksamayan tek rotanın
Helsinki üzerinden olduğu okul tarafından da teyit edilince ocak
ortasında Şanghay’a kulağımızı tersten göstererek gitmek üzere yola
koyulduk. Üstelik Çin hükümeti yurtdışından geleceklere her aktarma
noktasında yeniden test yaptırma zorunluluğu getirdiği ve
Finlandiya hükümeti aktarma yolcularını pandemi sırasında gümrükten
içeri almama kararı aldığı için Helsinki havalimanında 30 saatlik
bir beklememiz olacaktı. Böylece, üç gün sürecek, üç ayrı ülkenin
havalimanlarında geçecek Çin’e dönüş yolculuğumuz başlamış
oldu.
Bu macera üç ayrı ülkenin pandemiye karşı tutumunu karşılaştırma
fırsatı vermiş oldu. Ankara’dan, İstanbul’a, oradan Helsinki’ye, en
sonunda Şanghay ve Suzhou’ya, giderek artan önlemler silsilesi
dünyanın küresel bir halk sağlığı tehdidine verdiği farklı ve
parçalı tepkilerin küçük bir örneklemiydi. Hazmat tulumlarından
kapalı işyerlerine, çeşitli Covid testi yöntemlerinden farklı
telefon uygulamalarına kullanılan yöntemler ise pandemi sonrasında
bizi nasıl bir küresel düzenin beklediğine bir işaret.
TÜRKİYE’DEN FİNLANDİYA’YA
Çin, yurtdışından gelenlerin yolculuğun her ayağına başlamadan
en fazla 48 saat öncesinde alınmış Covid testi sonucunun oradaki
Çin Büyükelçiliği tarafından onaylanmasını zorunlu tutuyor.
Ankara’da Çin Büyükelçiliği'nin izin verdiği üç test merkezinden
birinde testimizi yaptırdıktan sonra akşamına gelen sonuçları Çin
hükümetinin ilgili web sayfasına göndererek büyükelçiliğin onayını
bekledik. Onay hareket eden yeşil bir QR kod şeklinde geliyor ve
yolculuğun her aşamasında ibraz edilmesi gerekiyor.
Pandemi kısıtlamaları içinde Helsinki’de valizlerimizin
aktarılabilmesi için biletlerin Ankara’dan bağlanması gerekiyordu.
Ankara havaalanı ekibi diğer ülkelerdeki kısıtlamalardan ve Çin
Büyükelçiliği kodundan tamamıyla habersizdi. İstanbul’a
geldiğimizde Çin’in koyduğu kısıtlamaların etkisi hissediliyordu,
çalışanlar daha biz söylemeden bağlantımızı yaptılar ve
büyükelçiliğin QR kodunu sordular.
İstanbul Havalimanı dış hatlar terminalinde açık büfelerin
kaldırılmış olması dışında her şey eskisi gibiydi. Bütün lokantalar
ve dükkanlar açıktı ve dünyanın dört bir tarafından insanlar, büyük
bir kalabalık oluşturuyordu. Bir yıldır seyahat etmediğimiz için
bunun dünyanın her yerinde geçerli bir durum olup olmadığını henüz
bilmiyorduk. Kah maskeli kah maskesiz olan genel kalabalığın içinde
hazmat tulumu giymiş Çinli bir grubu gördüğümüzde, birazdan
önümüzdeki iki günü birlikte geçireceğimiz yol arkadaşlarımızla
karşılaştığımıza kani olduk.
İstanbul Havalimanı (Fotoğraf: Ceren
Ergenç)
Helsinki’ye vardığımızda bizi küçük sürprizler bekliyordu.
Öncesinde havayolu ve havaalanı personeliyle yaptığımız sayısız
telefon görüşmesinde teyit ettiğimiz halde, dış hatlar terminalinde
Covid testi yaptıracağımız ve valizlerimizin aktarılacağı transfer
masası kapalıydı ve gümrük polisinin ne olup bittiğine dair hiçbir
fikri yoktu. Finlandiya, havaalanını 10 ay önce kapatmıştı ve
sadece özel uçuşlar için açıyordu. Yani, havaalanı dış hatlar
terminalinde Türkiye’den gelip Çin’e giden yüz kadar kişiydik ve
bizden başka bir yaşam belirtisi görünmüyordu. Bu terk edilmiş
binada bir buçuk gün geçirmemiz, bu arada test olup sonuçlarını
Finlandiya’daki Çin Büyükelçiliği'ne çevrimiçi olarak onaylatmamız,
bir de üzerine bavullarımızı bulmamız gerekiyordu.
Havayolları Çin'in sürekli değişen ve artan kurallarına uyum
sağlamaya çalışıyor. Bu, havayolları ve havaalanı yönetimleri
arasında uyumsuzluğa yol açıyor. Örneğin, Türkiye'de Ankara ve
İstanbul havaalanları arasında fark olduğu gibi, Helsinki
havaalanında Çin uçuşları için özel birimler kurulmuş ama
havaalanında başka kimsenin bundan haberi yoktu. Hatta havaalanında
bizden başka da kimse yoktu. Ama işler o ya da bu şekilde
yürüdü.
Helsinki havalimanı test kuyruğu (Fotoğraf: Ceren
Ergenç)
Dış hatlar terminalindeki sessiz bekleyiş akşamüstüne doğru sona
erdi. Transfer masasını bir grup Çinli-Finlandiyalı görevli açtı ve
yaklaşık 5 saat sürecek işlemler başladı. İlk önce, yeni bir
telefon uygulamasından Çin gümrüğüne ibraz edilecek QR kodunu
oluşturmak için bilgilerimizi girdik. Sonra, Covid testi yaptırmak
için kaydolduk ve gruplar halinde sıraya girdik. Türkiye’ye (ve
sonradan anlayacağımız üzere, Çin’e) göre çok yavaş ilerleyen
sıranın sonucunda iki gün önce yaptırdığımız PCR (sürüntü) ve İGM
(kan/antikor) testlerini yeniden yaptırdık. Helsinki havaalanında
Covid testi sonuçları 24 saatte çıkıyor, bu yüzden bu
havaalanındaki bekleyişimiz 30 saat sürdü.
Bu esnada, PCR testinin her ülkede farklı yapıldığını fark
ettik. Türkiye’de boğaz ve burundan örnek alınırken, Finlandiya’da
sadece tek burun deliğinden örnek alınıyor. Çin’deyse, iki burun
deliğinden birden, çubuğu içeride bekleterek ve döndürerek
alınıyor. Covid testini yaptırınca gece havaalanında uyumak için
dağıtacakları yorgan ve yastığı almaya ‘hak kazandık’. Döşeklerimiz
beklediğimizden daha koruyucuydu ama gece dışarıda sıcaklık
-20’lere düşünce terminal de soğudu ve biz yanımıza uyku tulumu
almış olmamıza sevindik.
Test sonuçlarımızı beklerken, paketlenmiş akşam yemeğini
dağıtmak üzere bir salon ve temel ihtiyaçlar için bir büfe açıldı.
Bir salon çalışanıyla sohbetimizde, diğer havaalanı çalışanları
gibi işlerini kaybetmedikleri için şanslı olduklarını, ama garip
saatlerde çalışıp haftada bir test yaptırmak zorunda oldukları için
çok da mutlu olmadığını söyledi.
Helsinki havalimanında yatakhaneye dönüştürülen bölüm
(Fotoğraf: Ceren Ergenç)
Helsinki havaalanında bir ‘sessiz oda’ ve bir ‘zen odası’ var,
ikisi de bu 30 saat içinde yatakhaneye dönüştü elbette. Sessiz oda
Finlandiya’nın çeşitli doğal yerlerinden üç boyutlu görüntüler
içeren ve o bölgelerin kuşlarının seslerinin sürekli çalındığı bir
‘gerçek yaşam simülasyonu’. Olağan durumlarda turistlere
Finlandiya’yı tanıtmak amacı içerse de tek muhatabı terk edilmiş
bir terminalde dışarı çıkması yasak bir grup birbirini tanımayan
yabancı olunca, distopik bir his veriyor. Atmosfere, havaalanının
duvardan duvara camlarından görünen uçsuz bucaksız kar yığınları ve
Helsinki’nin uzun geceleri de eklenince, Children of Men filminin
‘geriye kalan bir avuç kişi’ temasını hatırlamamak elde değil.
Çin’e varınca bu durumun tersine döneceğini elbette tahmin
ediyorduk.
Helsinki havalimanındaki sessiz oda
Gece bütün terminal büyük bir yatakhaneye dönüşünce, birbirini
tanımayan yabancılar da yarenlik etmeye başladı. Çinli yol
arkadaşlarımızın her birinin hikayesi birbirinden farklı. Yılın
yarısını yurtdışında geçiren mühendisinden mahsur kaldığı değişim
yılından geri dönen üniversite öğrencisine, yalnız seyahat eden 65+
yolculardan yeni doğmuş bebekleriyle ailelere kadar uçak nüfusunun
profili, pandemi yokmuşçasına çeşitliydi.
Sabah, erken kalkmayı seven Çinlilerin 06.30’da kahvaltılarını
almak için salona yönlenmeleriyle uyandık. Ama akşam 5’e kadar test
sonuçlarımızı ve uçuş kartlarımızı almak dışında yapacak bir
şeyimiz olmadığı için saat 10.30 civarında herkes ilk tur
kestirmesi için bankların üzerindeki derme çatma döşeklerine geri
uzanmıştı.
Test sonuçları hem matbu halde geldi, hem de çevrimiçi olarak
Çin Büyükelçiliği'ne bildirilmişti. Biz de, test sonuçlarını
telefon uygulamasına yükleyerek iki günde ikinci hareketli, yeşil
QR kodumuzu aldık. QR kodumuzu almak uçuş kartlarımızı alabilmek
için gerekliydi. Bir de, Şanghay'a vardığımızda kullanılmak üzere
Şanghay Gümrüğü’nün uygulamasını indirip bilgilerimizi girdik. Bu
uygulamanın oluşturduğu QR kodunu karantina sırasında sıklıkla
kullanmak zorunda olduğumuzu sonradan fark ettik. Bu uygulamalarda
son 15 günlük seyahat ve temas bilgileri beyan ediliyor.
FİNLANDİYA’DAN ÇİN’E
Helsinki-Şanghay uçağı oldukça doluydu. Çin uçuşlarında
battaniye ve yastık dağıtmayı durdurmuşlar çünkü Çin, pandemi
süresince uçak Şanghay’a vardığında hepsinin yıkamak yerine imha
edilmesini istiyormuş ve havayolu her uçak için yeniden battaniye
ve yastık yaptırmayı karşılayamazmış. Yine Çin’in talimatları
üzerine uçağa binmeden ve yolculuk sırasında ateşimiz ölçüldü ve
uçak Şanghay’a varmadan gümrüğe bildirildi. Eğer içimizde ateşi
yüksek çıkanlar olsaydı, bütün uçak yolcuları varınca özel
karantina işlemi görecekti. Bu, havalandırması kapatılmış bir
otelde 14 günden daha uzun bir karantina dönemi ve daha fazla test
yaptırmak zorunluluğu demek. Ayrıca, harici filtreli maske takmış
olan yolculara mürettebat yeni maske verdi çünkü dışarıya hava
veren modellere havaalanında izin verilmiyormuş.
Şanghay'daki test odaları (Fotoğraf:
Anonim)
Şanghay'a indiğimizde uçakta hazmat tulumlu gümrük memurlarının
gelip gümrük QR kodlarımızı kontrol etmesini bekledik. Daha sonra
gruplar halinde havaalanının içine alındık. İlk önce büyükelçilik
ve gümrük QR kodlarımızdaki bilgiler eşleştirildi ve Covid testi
için kaydımız yapıldı. Bir başka masada tekrar QR kodlarımız
kontrol edilip test tüplerimiz teslim edildi. Havaalanı dış hatlar
geliş terminalini labirent gibi prefabrik tünellere bölmüşler, her
aşamaya tek sıra halinde labirenti takip ederek ulaştık. Test
merkezi açık havaya kurulmuş. Aynı anda 45 bölmede birden test
yapıldığı için 350 kişinin testinin yapılması yaklaşık bir saat
aldı. Her ülkenin test yapma yönteminin farklı olduğunu daha önce
fark etmiştik ama hepimiz aynı anda test olunca, Çin’in yönteminin
birçok yolcu ve mürettebata ağır geldiğini gözlemleme fırsatı da
oldu.
Şanghay'daki labirent gibi prefabrik tüneller
(Fotoğraf: Anonim)
Bir küresel felaketten kurtulanlar gibi hissettiğimiz
Helsinki’den sonra Şanghay havaalanındaki önlemler, eski zaman
hikayelerindeki toplum tarafından dışlanmış cüzzamlılar gibi
hissettirdi. Nitekim, yeniden ‘toplum içine kabul edilme’
ritüelimiz olan karantinanın düşündüğümüzden de uzun süreceğini
birkaç gün içinde öğrenecektik. İki farklı distopik deneyim.
Şanghay'daki test sırası (Fotoğraf:
Anonim)
Test yapıldıktan sonra karantina altında tutulacağımız otellere
yaşadığımız eyaletlere göre dağıtıldık. Rivayet o ki, Rusya’dan
gelen uçaklarda önceden test yapılmasına rağmen yüksek sayıda
pozitif vaka çıkınca, diğer ülkelerin testlerine güvenmeden
karantinayı süresini ikiye bölmüşler. Yolcular, üç gün Şanghay’da
kaldıktan sonra diğer eyaletlere gönderiliyor ki ‘sahte pozitif’ler
ülkede yayılmasın.
Şanghay'daki karantina oteli (Fotoğraf:
Anonim)
İlk yerleştirildiğimiz karantina oteli şehir merkezinin yeni
gelişmekte olan kuzeyinde, sanayi bölgesinde. Yine rivayet o ki,
Şanghay’da karantina oteli olmaya ancak bu tip, pandemi zamanında
iş yapamayacak olan işletmeler gönüllü olmuş. Suzhou’da ise,
valiliğin emriyle karantinaya en iyi oteller tahsis edilmiş.
Karantina deyince akla, Türkiye’deki insanların birbirini
ziyarete gittiği, keyfine göre girip çıktığı karantinalar ya da bin
türlü istisnası olan sokağa çıkma yasakları gelmesin elbette. Bu
açıdan, Türkiye ve Çin, pandemide iki ayrı ucu oluşturuyor
olabilir. Biri önlemsizlikte belirsizlik yaratırken öbürü aldığı
önlemlerle belirsizlik yaratıyor diyebiliriz. Çin’de karantina,
otel odasından ya da evden hiç çıkmamak demek. Bunun için oda ve ev
kapılarına alarm takılıyor. Ev karantinasında, dışarıdan market
alışverişi ya da yemek ısmarlamak da mümkün değil.
Üç gün uçağın varış noktasındaki bir otelde karantinada
kaldıktan ve yaşadığımız kentte 11 gün otelde karantinada kaldıktan
sonra, 14 gün evde yarı-karantinada kalacağımız söylenmişti. Yarı
karantina, kampüse ve AVM gibi büyük kapalı alanlara
gidemeyeceğimiz, toplu taşıma kullanamayacağımız anlamına geliyordu
ama sokağa çıkabilecektik. Şanghay’daki karantina başladıktan
sonra, yaşadığımız kent olan Suzhou’da, Çin’in kuzeyinde artan
vakalara karşı önlem olarak, 14 gün sürecek olan karantinanın 1 aya
uzatıldığı haberi geldi. Bu durumda ya 25 gün boyunca bir otel
odasından çıkmayacağız ya da ev karantinasında 15 günde yalnızca
bir kez ısmarladığımız market torbalarını içeri almak için kapıyı
açmamız mümkün olabilecek. Okul yönetimi, Suzhou salgının ilk
evresini görece hafif atlattığı ve mahallelerde kapı mühürlemeli
karantina uygulanmadığı için muhtarlıkların bu yeni uygulamaya
hazırlıklı olmadığını, bu yüzden bizim otelde kalmaya devam
etmemizin daha güvenli olduğunu düşünüyor.
Benim pandemi öncesinde ve sırasındaki deneyimim de, Çin’de
büyük veri ve yapay zekaya dayalı bilgi işleme teknolojileri
sıklıkla kullanılsa da, işin uygulama kısmının geleneksel kamu
yönetimi eğitimi almış bürokratların eline kaldığı için aksadığı
yönünde. Havaalanındaki işlemler geçtiğimiz yaz, uçuşlar yeni
başladığında, 18 saat kadar sürüyordu. Şimdi o kadar sistematize
etmişler ki, uçağımız indikten 6 saat sonra karantina oteline
varmıştık. Ancak, karantina süreci, havaalanındaki kadar sistematik
değil. Bunda, her eyalet ve kent yönetiminin kendi karantina
sürecine karar vermesinin ve yerel memurların görevlendirilmesinin
payı var.
Pandemi süresinde Çin’den ayrıl(a)mamış meslektaşlarım güz
döneminde dersleri ve toplantıları yüz yüze yapmaya başlamışlardı,
Zoom’dan katıldığım toplantılarda herkesin yan yana oturması ve
kimsenin artık maske takmıyor olması garip geliyordu. Şimdi de,
karantina odasının penceresinden gördüğümüz kadarıyla sokaktakiler
yarı yarıya maskeli. Bakalım karantina ve sonrasında gelişmeler ne
gösterecek?