Geçen hafta çıkan orman yangınları ile Çeşme’de 120 hektar,
Datça’da da yaklaşık 600 hektar ormanımızı kaybettik. Orman bir
ağaç bütünü değil, bir ekosistem aslında. Buradaki ormanlar ciddi
yara aldı. Bütün bunlar olurken Balıkesir Havran’da 390 hektarlık
ormanı daha kaybetme durumu oraya çıktı. Yangın nedeniyle değil,
siyanürlü altın çıkarma projesi nedeniyle. 30 kadar kamu
temsilcinden oluşan İnceleme Değerlendirme Komisyonu’ndan sadece
bir temsilci, maden şirketi ve ÇED firması kafa kafaya vererek
kayıt üstünde bir ormanı altın madenine çevirdiler.
Bu inanılmaz sahneyi geçen hafta konuşmuştuk.
Bu hafta da yine acayip bir gelişme oldu ama kimse yüz
vermedi.
Olayı biraz baştan alalım ve sizlere ucuz petrolü bize pahalı
akaryakıt olarak satmanın sistemini anlatayım.
SORULAR, SORULAR?
İktidar akaryakıt fiyatları ile neden bu kadar çok oynuyor
sizce? Ya da başka türlü soralım, akaryakıt fiyatlarının bir
yılda neredeyse dörde katlanmasının arkasındaki gerekçeleri biliyor
muyuz? Ekleyelim, bir belediye, hem de muhalefet belediyesi neden
asfalta yatırım yapar? Ulaşımda payı çeyrek dilim bile olmayan
otomobile ulaşım bütçesinin tamamı neden ayrılır?
Çok acayip değil mi, petroldeki artışa endeksli bir yoksullaşma
var ama ağızları bıçak açmıyor.
Bu soruların cevaplarını pek üreten olmadığı için işimiz çok
zor. Ama bazı gelişmeler var ki çok araya kaynadı...
35 DOLAR DAHA UCUZA PETROL BULUNDU!
Haziran ayı başında Dr. Yörük Işık Rusya-Ukrayna savaşında 100
günü Işın Eliçin’e değerlendirirken konu buğday ve petrol
meselesine geldi. Rusya’ya uygulanan yaptırım ve engellemeler
nedeniyle Rus petrolünün ucuza satılması ve bunu başta Hindistan
olmak üzere Türkiye dahil bazı ülkelerin ucuza alma durumundan
bahsetti (O kısmı dinlemek için tıklayın).
Bu ilk bilgi çokça soru işareti doğuracaktır. Yörük Işık’ın
anlattıklarından yola çıkarak araştırdığınızda örneğin Ural
petrollerinin geçmişte brent petrolüne yakın fiyata sahip olduğunu,
Rusya’nın savaş çıkarması ve ardından gelen ekonomik yaptırımlar
ile şimdilerde 35 dolar daha ucuz olduğunu görebiliyorsunuz. Aynı
durum Rusya’nın uzak doğu petrolü olan Sokol ve Espo petrolü içinde
geçerli.
Çok açık ki Rusya ekonomik yaptırımlara karşı ucuz petrol
silahını çekmiş ve fosil yakıt gelirlerinde artışın yolunu
bulmuştu. Öyle ki Biden yönetimi ülkeleri uyarma yoluna
gidiyordu.
Ama bu Türkiye’ye dair tam olarak bir açıklama değildi. O
açıklama geçen hafta manşetten girdi ama kimsenin derdi olmadı.
YOKSUL HALKA ZENGİN AVRUPA FİYATI
İkinci gelişme ise Dünya gazetesinden geldi. Gazetede perşembe
günü “Petrol Rusya’dan, Benzin ve Mazot Fiyatı İtalya’dan” manşeti
ile çıktı. Mehmet Kara imzalı bu haberi okumak isterseniz linki de
burada var.
Bu ne demek? Türkiye Rusya’dan 70-75 dolar ucuz petrol alırken
halka “dolar arttı” diyor ve yanına “piyasalarda da petrol
fiyatları arttı” diyerek bizim akaryakıt fiyatlarını İtalya
piyasasına eşitliyor. Yani Rusya’dan iki liraya aldığı malı
İtalya’da 3 lira diyerek vergileri de ekleyerek bize satıyor.
Türkiye’nin her üç litre akaryakıtın biri Rusya’dan geliyor. Bu
durumda diğer ikisini piyasa fiyatından alırsa, yani 3 birimden,
toplamda 9 birim yerine 8 birim maliyeti olacak. Bu bir birim
fiyatlara yansımadığı gibi üzerine vergiler de binince üstümüzden
yapılan kârın kaç birim olduğunu tahmin edin.
RUS PETROLÜ ÇOK TATLI!!
Şimdi üçüncü habere gelelim… Japon Nikei Asia’nın haberine göre
Türkiye’nin Rusya’dan petrol ithalatı yüzde 54 artmış. Yani ucuz
petrol tatlı gelmiş, Türkiye daha çok indirimli Rus petrolü alıp
halkına daha pahalı olan İtalya fiyatından akaryakıt satmış.
Dünyada konuşulan bu duruma inanmıyorsanız bağlantısını iletiyorum.
Böylece Türkiye bir taraftan halkına pahalı akaryakıt satarken,
diğer taraftan Rusya’nın savaş finansmanını sağlayıp kârına da
ortak olmuş. Bu durum sadece petrol ile sınırlı değil. Ukrayna
savaşının ilk 100 gününde Rusya’dan en fazla fosil yakıt ithal eden
beşinci ülke olmuşuz. Çin, Almanya, İtalya, Hollanda’dan sonra
Hindistan, Japonya gibi ülkelerin çok önünde yer almışız. Bu 100
günde cebimizden ithalat için çıkan ve Rusya’nın cebine giren
paranın 7 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Sadece bu 100 günde
İzmir’e gelen petrol yüklü 16 petrol tankeri, İzmit körfezine gelen
petrol ürünleri yüklü 12 tankeri, İskenderun körfezine gelen 20
kömür yüklü gemi ile ilk ona giren limanlarımız olmuş.
Bunlardan kimse bahsetmiyor. Bu bilgiler ne kadar doğru, bunları
pek bilemiyoruz. Yörük Işık boğazı izlerken bunları gözlemlemese,
Dünya gazetesi manşetine taşımasa, Nikei Asia detay vermese nasıl
soyulduğumuzu bilemeyeceğiz.
Çok acayip bir resim değil mi bu? Geçen yıl pandemi sonrası
fırsatçılığı ile artan talepten çıkar sağlayan özel sektöre
değinmiştik. Ama şimdi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile çıkan
enerji resminden fırsat sağlayan bir devletimiz var ve burada bize
düşen daha pahalı enerji oldu. Onlara düşen ise ekonomik
yaptırımlar sayesinde daha ucuz Rus petrolü.
Ortaya çıkan bu resim çok tanıdık gelmedi mi? Bugün bir varil
benzin, benzin istasyonunda yaklaşık 230 dolar. Yani dünya
piyasasında bir varil petrol 115 dolar iken biz rafineri işlemleri,
taşıma ve kar derken üstüne bir 115 dolar daha koyup 230 dolar
civarında alıyoruz benzini. Rusya’dan 75 dolara alındığında ise
aradaki fark 115 dolar değil, fazladan 40 doları da eklediğinizde
155 dolar yapıyor.
Keşke bu hesabı Dünya gazetesi veya Nikei Asia üstünden değil de
resmî belgeler üstünden yapabilsek ama o başka bir rejim tabii ki.
Şimdilik buna şapka çıkartıyoruz!