Türkiye’de siyaset alanının geldiği nokta, bir taraftan daralmanın sınırlarına dayanmış görünürken diğer taraftan yeni bir siyasi sürecin eşiğindeymişiz hissi de uyandırıyor. Bu sürecin işaret taşları sadece yeni kurulan ya da kurulması beklenen siyasi partiler değil, aynı zamanda iktidarın siyasi alanı dizayn etme çabaları ve Millet İttifakı'nın temsil ettiği muhalefetin bütün bu zorlamalar karşısında kendini aşma çabası içine girmesi. Ufuk Uras’la, yeni döneme ait siyasi gelişmelerin yanı sıra HDP’nin kapatılması, çözüm süreci ihtimalini, çeşitli siyasi aktörler üzerinden muhalefeti bölme çabalarını konuştuk.
SİYASİ KATILIM KANALLARINI AÇMAK YENİ BİR TÜRKİYE İNŞA ETMENİN ELİFBASIDIR
Sizce Cumhurbaşkanı’nın ilan ettiği bu son “hukuk reformu”nun 2013'teki reformdan farkı var mı? Benzer süreçler mi? Samimiyet ihtimali ve başarı imkânı nedir?
2013 ile 2021 konjonktürleri o kadar farklı ki bir paralellik kurmak çok zor. Parlamenter sistem döneminin reform hamleleriyle, parti devleti modelindeki tahkimat çalışmaları nerdeyse iki ayrı dünyaya tekabül ediyor. 2013’de açılım sürecinde mecliste çözüm süreci komisyonunun oluşturulması, askerlerin operasyonlarının valilik iznine bağlanması, And’ın kalkması, KCK davalarında tahliyelerin gerçekleştirilmesi gibi adımlar önem taşıyordu. Yaşadığımız bunca badireden sonra iktidarla muhalefet ve kamuoyu arasında oluşan güven krizinin giderilmesi kolay gözükmüyor. Başkanlık ve parlamenter sistemi benimseme konusunda olan ayrışma, anayasa tartışmalarını bir bağımlı değişken haline getirmiş durumda. Muhalefetin bütün iddialarından vazgeçip, iktidarın cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tamamlayıcı cüzü olabilecek adımlara sıcak bakmaması çok doğal. Diğer yandan, ne söylendiğinden çok, ne yapıldığını baz alacaksak, halihazırdaki yasal mevzuatla bile atılabilecek adımlar farklı bir siyasi irade gerektiriyor. Adalet Bakanı’yla yaptığımız son görüşmede bu konulardaki kanaatimi etraflıca aktardım. Adalet reformu ve hukuk güvencesi konusundaki önerilerim, yürümekte olan davalarla ilgili siyasi iktidarın telkinde bulunmaması, AİHM kararlarına uyma, altına imza attığımız uluslararası anlaşma ve sözleşmelere sadık kalma, gibi temalardı. Ama HDP’nin kapatılması, tutuklu vekiller ve gazetecilerin durumu, fezlekeler, kayyum politikalarının iklimi zehirlediği bir ortamda reformcu bir zeminin varlığı söz konusu değil maalesef. Havuç- sopa politikası sarmalından, gelecek için hayırlı sonuçlar çıkmaz. Vaclav Havel, Çekya cumhurbaşkanı olduğunda, güvenlik bürokrasisi, zamanında Havel aleyhine kampanya yürütenlerin listesini başkana sunduğunda, bu istihbarat dosyalarının hepsini çöp tenekesine atarak yeni bir sayfa açmıştı. Bu siyasi olgunluğu gösteremiyorsak, boşuna birbirimizi yormayalım. Normalleşmenin “norm”unun kökeni “norma”, marangoz gönyesinden geliyor. Normu bulmak, doğruyu eğriden ayırmak için yurttaşın siyasi katılım kanallarını kapatmak yerine açmak yeni bir Türkiye inşa etmenin elifbasıdır.
TEKNEDEN ŞEYTANI ATMAK İÇİN TEKNENİN İÇİNDE OLMAK GEREKİYOR
Bu “reform paketi”nin Avrupa Birliği tarafından finanse edilmesinin sembolizmi üzerine neler söylersiniz? AB ile müzakereler öncesi taktiksel bir hamle mi sizce bu?
İktidar AB ile ilişkilerin kopmasını arzu etmez, karşılıklı bir pragmatik ilişkiler zemininde arafta bekleme durumu sürecektir. Çok yönlü bir dış politika izlemeye çalışırken, Avrasyacılığın ne denli kaygan bir zemin olduğunun da farkındalar. AB fonlarıyla desteklenen bugüne kadar çok proje oldu, bunu yadırgamamak gerekiyor. Sosyal fonlardan yararlanma konusunda AB’ye mesafeli bakan birçok eğilimin de bu konularda son derece mahir davrandığını bilmekteyiz. Başka bir Avrupa’nın, aşağıdakilerin Avrupa’sının yaratılabilmesi için bu alanda ve bu ülkelerdeki demokratik öznelerle dayanışma içinde olunması eskiden beri savunduğumuz bir hat. Tekneden şeytanı atmak için teknenin içinde olmak gerekiyor. Dışarıdan beddua siyasetinin bir karşılığı yok.
İYİ PARTİ ŞAŞIRTICI BİR ŞEKİLDE, KENTLİ-SEKÜLER KESİMLERE HİTAP ETMEYİ BAŞARIYOR
İyi Parti Libya’ya asker gönderilmesine bir sağ parti olarak karşı çıkmıştı. İktidarın muhalefeti milliyetçi çizgiye çekme üzerinden otoriterliği meşrulaştırmasına Akşener’in ‘dur’ demesi siyasete alan açar mı?
Kentli seküler kesimlere seslenme konusunda İYİ Parti çoğu gözlemciyi şaşırtan adımlar attı ve Millet İttifakı’yla yani CHP ile ilişkilerin sürdürülmesi konusunda çok özenli davrandığı gibi, AKP’nin açtığı zarflara girmeyerek bu oyunu bozmayı da bildi. Uygur meselesi gibi bütün dünyanın kınadığı bir soykırıma Çin’den gelecek üç beş yatırım için sessiz kalanlar karşısında gösterilen duyarlılık da önemlidir. “ABD, Uygur meselesini kaşıyor” bahanesine yaslananlar ABD benzer tutumları Suriye, Gürcistan ve Ukrayna’da aldığında, Rusya’dan yana tutum almamış aktörler, bu mekanik ve bayat argümanlara sığınabiliyorlar. AKP’ye karşı salt reaksiyoner bir tavrın ötesine geçerek muhalefetin inşa edici bir özne hüviyetine bürünmesi önem taşıyor. İYİ Parti’nin MHP karşısında izlediği rasyonel tutumun siyaseten bir alan açma ihtimaline olumlu bakmak gerekiyor. Ben de bir TV programında Ahad Andıcan’a İYİ Parti’nin tutunamayacağını düşünmem konusunda bir özeleştiri vermiş bulunuyorum, ama İYİ Parti’nin de geçmiş bagajları ve eldeki mevcut malzeme nedeniyle ciddi ideolojik ve siyasi sınırlamalar içinde olduğunu da görmek gerekiyor. Sonuçta Libya konusunda bir farklılaşma olsa bile Suriye’den Ermenistan’a birçok alanda yurttan sesler korosu oluşmuş vaziyette. Halbuki dış politikada farklı tezler üretebilmek çoğulcu bir demokrasinin göstergesidir diye değerlendirilebilir.
AKTÜEL SOLUN NEDEN TARİHSEL SOLUN FERSAH FERSAH GERİSİNDE OLDUĞUNU TARTIŞMALIYIZ
Bir “üst akıl” tarafından muhalefeti bölmek amaçlı operasyonlar yapıldığına dair belirgin donelerin zuhur ettiği bu süreçte genelde muhalefetin özelde HDP'nin bölünmeye çalışılmasının başarıya ulaşacağını düşünüyor musunuz? Örneğin Ayhan Bilgen’in yeni bir siyasi parti kuracağı yönünde iddialar da var, biliyorsunuz.
Ayhan Bilgen’i bu tür muhalefete şekil verme operasyonlarıyla birlikte anmak doğru olmaz. Sayın Bilgen, HDP’nin aktüel ihtiyaçları doğrultusunda siyaseten dönüşmesi için son derece anlamlı ve tartışmaya açık önerilerde bulunmuştur. Özellikle sol bileşenler itibariyle aktüel solun niye tarihsel solun fersah fersah gerisinde olduğu gibi meseleler zannedersem ortak sorumluluk alanımıza dahil olmalıdır. Esasen HDP’ye alternatif yaratma konusundaki arayışların da zaten bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Yaşanan mağduriyet hali, HDP’yi kadrolarıyla ve seçmen kitlesiyle bütünleştirmiştir. Olsa olsa bölgede, yeni kurulan partilere ve CHP’ye bir kayıştan bahsedilebilir ki bu da AKP’nin çözülmesiyle at başı giden bir süreçtir. Sonuçta ya toplum devlete tabi olacaktır ya da devlet topluma. İlki kapıkulunu, ikincisi özgür yurttaşı yaratır. Toplumun bütün renklerinin, gökkuşağının devlete şeklini vermesi ceberut yaklaşımlardan yegâne çıkış yoludur. Bugün HDP ile dayanışma zamanıdır, empatizan (halden anlamak) olmanız için sempatizan olmak bile gerekmemektedir. Ahlaki tutum başkasına yapılan haksızlığa itiraz etmeyi gerektirir. Tabii 100 güne yaklaşan açlık grevleri gibi önemli bir konuda bile kamuoyu farkındalığının yaratılamamış olması da birçok temayla birlikte hesaba katılmalıdır. Siyaset öncelikleri belirleme zanaatıysa, toplumumuz maalesef, KHK mağdurlarının 4,5 yıldır yaşadığı acılar gibi birçok konuda gerekli hassasiyeti gösterememektedir.
ÇÖZÜM SÜRECİ TÜRKİYE’NİN SURİYELİ KÜRTLERLE IRAK KÜRDİSTANI’NA BENZER BİR İLİŞKİ GELİŞTİRMESİNİ GEREKTİRİYOR
Halihazırda Kürt sorunu ile ilgili çözüm süreci ihtimali var mı sizce?
Kürt sorunuyla ilgili çözüm sürecindeki mevcut aktörlerle hareket etme zemininin de, böyle bir niyetin de olmadığı ortadadır. Sorun şu ki çözüm için elde başka bir işlevsel aktör de bulunmuyor. Uluslararası konjonktürde oluşan yeni iklim Türkiye’nin (Irak’taki) Kürt bölgesel yönetimiyle tesis ettiği ilişkinin benzerinin Suriye’de de inşasını gerektiriyor. Bu da Suriye’nin geleceğine yönelik bir anayasal modelde mutabakat sağlanması anlamına geliyor. Kopernik devriminden beri dünyamızın evrenin merkezi olmadığını biliyoruz. Kimsenin kendi dünyasını siyasetin merkezine koyma lüksü yoktur. Makul olan optimum noktada buluşmaktır. Bu herkese makbul gelmese de durum böyle gözüküyor.
MUSTAFA REŞİT PAŞA TANZİMAT FERMANINI OKURKEN 'ALLAH’IN İZNİYLE BİRKAÇ YIL İÇİNDE SORUNLARI ÇÖZERİZ' DEMİŞTİ
HDP kapatılırsa bunun politik ve toplumsal sonuçlarına ilişkin neler söylemek istersiniz?
HDP’nin kapatılması bir felaket olur, halihazırda AKP yöneticilerinin bile buna sıcak bakmadıklarını biliyoruz, ama MHP’nin hamleleri yargının harekete geçmesine neden olursa bu büyük bir siyasi deprem anlamına gelir. Kimse Batasuna örneğini vermeye kalkmasın, bölgesel özerkliğin ve belli hakların olduğu İspanya ve Bask deneyimiyle memleketteki siyasi merkezileşme ve kayyum siyaseti arasında nasıl bir benzerlik kurulabilir? Kaldı ki HDP eşbaşkanları sivil ve demokratik bir siyasi tercih konusunda çok net bir pozisyon almaktadırlar. Üstelik Kobani davasının nasıl bir bumerang etkisi yaratabileceğini de kestirmek zor değildir. Neyse ki yakın dönemin toplumsal belleğini silmek mümkün değildir. Diyalog ve müzakere siyaseti yerine fezlekeler yoluyla HDP milletvekillerini tutuklayarak ve siyasi yasaklı hale getirerek partiyi felç edip kapatmadan kapanmış hale getirmeyi de düşünebilirler. Hukuk siyasetin aracı haline getirildiğinden, izlenen siyasi mühendislik çalışmasında ara seçime neden olmayacak bir sayıyla yetinmeyi bile düşünmüş olabilirler. 2023 hedefleri demokratik bir cumhuriyeti gerekli kılıyorsa, tekçi yaklaşımlarla, çok kültürlü, çok inançlı bir Türkiye özleminin bağdaşmayacağı ortadadır. Tanzimat Fermanı’nı okurken Mustafa Reşit Paşa, “Allah'ın izniyle birkaç yıl içinde sorunları çözeriz” demişti. Aynı retorik kendini sektirmeden, farklı aktörlerle devam ediyor. Zaten demokrasi açığını da, söylenenler ile yapılanlar arasındaki fark olarak tanımlamıyor muyuz?
SAADET PARTİSİ LİDERİNİN BÖYLE BİR SİYASİ HARAKİRİ İÇİNE GİRECEĞİNİ SANMAM
Saadet Partisi üzerinden yapılan siyasal atraksiyonlara ilişkin neler söylemek istersiniz? İktidar oy oranı oldukça düşük olduğu halde sizce Saadet Partisi'ni neden bu kadar önemsiyor?
Saadet Partisi, Cumhur İttifakı'na karşı bütün siyasi öznelerin ortak tutum alması gibi bir doğru yaklaşım çerçevesinde CHP listelerinden meclise girdi ve ilginç seçim kampanyaları ve adaylarıyla göz doldurdu. AKP ile aynı gelenekten gelen bir partinin aldığı oydan bağımsız bir simgesel önemi var. Sekülerle mütedeyyinleri buluşturan hattın hedef alınması, aynı zamanda CHP’yi de boşa düşürme hamlesidir. Saadet Partisi ve seçmenleri, gömlek değiştirmenin sonuçlarını net bir şekilde görmüşlerdir. Tıpkı zamanında Has Parti’ye yapılan operasyon gibi Saadet’e yönelik bir çalışma, Saadet’in seçmenince onay görmez ve partide ciddi bir sıkıntı yaratır. Saadet Partisi Genel Başkanı'nın böylesi bir siyasi harakiri içine gireceğini sanmam. Ağabeyler döneminin bitirilmesi, partinin de kabuğundan çıkmasını sağlayabilir.
Ufuk Uras kimdir?
Kadıköy (Maarif Koleji) Anadolu Lisesi’nden sonra, İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde lisans, lisansüstü ve doktora eğitimini tamamladı. İktisat Dergisi Genel yayın yönetmenliği, İFMC (İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti), ÖES (Öğretim Elemanları Sendikası) ve ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) Genel Başkanlıklarında bulundu. EDP ve Yeşil Sol Parti kurucularından. İ.Ü. İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesi. ÖDP Söyleşileri, Başka Bir Siyaset Mümkün, İdeolojilerin Sonu mu? (Marksist Araştırmaları Destek Ödülü), Sezgiciliğin Sonu Mu? Siyaset Yazıları, Alternatif Siyaset Arayışları, Kurtuluş Savaşında Sol, Sokaktan Parlamentoya: Özgürlükçü Siyaset İçin Notlar, Söz Meclisten Dışarı, Meclis Notları ve Velhasıl adlı kitapları bulunmaktadır. 23. Dönem TBMM İstanbul Milletvekilliği yaptı.