Uğur Küçükdağ: Gelecekle ilgili hepimiz gibi ben de kaygılıyım

Uğur Küçükdağ 2013 yılında kurulan ‘’Görmeyeri’’ tiyatro ekibinin son oyunu ‘’Çekim’’in yönetmeni ve yazarı... Kendisiyle tiyatro ve hayatı konuştuk.

Abone ol

DUVAR - 'Alternatif tiyatrocular oyunlarını anlatıyor!' konseptli yazı dizimizin bu haftaki konuğu Uğur Küçükdağ…

2013 yılında kurulan 'Görmeyeri' tiyatro ekibinin son oyunu 'Çekim' hakkında oyunun yönetmeni ve yazarı Uğur Küçükdağ ile konuştuk. Tiyatro ve hayat üzerini düşüncelerini paylaşan Küçükdağ, gündemdeki siyasi gelişmeler hakkında ise George Orwell’ın 1984 isimli romanından alıntı yapıyor: 'Bir gün karanlığın olmadığı bir yerde buluşacağız.'

Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?

.

Tiyatro ile uğraşmak zaten başlıbaşına bir zorluk. Hele hele de bizim ülkemiz gibi sanat üretiminin profesyonel meslek olarak kabul edilmesinin pek mümkün olmadığı bir ülkede. Bir de bu işi meslek edinmenize rağmen maaşsız ve güvencesiz bir şekilde yapmaya çalışıyorsunuz. Daha iyi kavrayabilmemiz için örnek vereyim. Avrupa’da sanatçılar veya sanat yapıları devlet tarafından çeşitli ödeneklerle desteklenir, böylece sanatçıların üretimlerinin ve emeklerinin karşılığı, en azından asgari yaşam standartları ölçüsünde bizzat devlet tarafından finanse edilmiş olur. Türkiye’de ise bu durum, şehir ve devlet tiyatrolarında, bir de belediyelerin kurdukları ve destekledikleri belediye tiyatrolarında mümkün. Bunun dışında Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara verdiği proje bazlı destek var ancak bu desteğin de nerelere verildiği malum.

Oyunlarınızı yazan ve yöneten bir tiyatrocu olarak gelecekle ilgili kaygılarınız ve umutlarınız nelerdir?

Gelecekle ilgili hepimiz gibi ben de kaygılıyım. Barıştan yana kaygılıyım. Bugünkü siyasi iktidar maalesef ülkenin üzerinde korku hegomanyası yaratarak iktidarını sağlamlaştırmaya, çıkarlarını kitleleri birbirine düşürerek korumaya çalışıyor. Aydınlar, siyasi liderler ve gazeteciler keyfi bahanelerle tutuklanıyorlar. Ve George Orwell’ın 1984 isimli romanında bahsettiği gibi özgürlüğü değil mutluluğu seçiyor ve uyuşturuluyoruz. Umudum yine aynı romanın içinde, ‘Bir gün karanlığın olmadığı bir yerde buluşacağız’.

İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Bence durum tam tersine cereyan etmeye başladı. Uzun vadede bunu daha iyi göreceğiz. Son iki yılda derinden bir değişim yaşadık. Seyirci azaldı. Genel olarak bu ekonomik koşullarda temel ihtiyaçlarımızı karşılamak zorlaşmışken seyirciler bakımından tiyatro ihtiyaç sıralamasında gerilere düşüyor. Diğer yandan bunu söylemek benim için her en kadar üzücü olsa da, kimi tiyatroların tutumu da seyirciyi uzaklaştırıyor. İçinde yaşadığımız sistem zaten bize bir politikayı dayatıyor ve bizler de üretirken politik olmak durumundayız. Ancak sanatın dilinin ve yöntemlerinin politikacınınkiler kadar katı ve sınırlı olmaması gerekiyor.

Yani ürettiğimiz şeylere kaba bir çığırtkanlık vasfı yüklenmesine gerek olmadığını düşünüyorum. Seyirci açısından söylemek gerekirse, günün ancak 7 saati uyuyabilen, en az 3 saatini işten eve evden işe giderken harcayan, bunun da en az yarısını Twitter’da gündemi takip edip geçiren, iş yerine vardığında gündemden kopamayan tabiatıyla günün yarısından fazlasında “gündemle” boğuşan, ki “gündem” dediğimiz şey beynin uyuşturulmasını ve propaganda yapılmasını amaçlayan yığından başka bir şey değil çoğu zaman- ve bu dayatılan “gündem”e karşı politik duruşunu gösterme ihtiyacı hisseden, bir de akşam sekiz buçukta gelip oyunumuzu izlemesini istediğimiz seyirciye, sahnede kaba ajitasyon yapıldığında bir şeyler ters gitmiş oluyor. Ne anlatıyoruz ona?

Neden anlatıyoruz? Ben sahneyi kürsü haline çevirdiğimiz için bir özeleştiri yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir şeyleri yanlış yaptık ve belki de devam ediyoruz. Gerçek sanat sistemi de üreteni de rahatsız etmeli ama biz sadece o sandalyede oturan insanı rahatsız etmeye odaklanmışız gibi. Bu tutum bize seyirci kaybettiriyor.

Siz yönettiğiniz oyunları yazan da bir yönetmensiniz. 'Yerellik' meselesinin sizin için nasıl bir karşılığı var?

.

Benim için yerellik bize ait renkler anlamına geliyor. Bir resmi yaratmak için bir sürü renk kullanabiliriz. Ama kullandığınız renkler o resmi bize ait yapıyor. Bizden bir taraf olarak görülmesini, bizce anlamlı olan kısımlarını öne çıkarıyor. Sonuçta sanat onu üreten sanatçıdan ve o sanatçının bulunduğu, beslendiği ortamdan doğuyor. Dolayısıyla içine doğduğumuz koşullar, ortam ve yerel, bilincinde olalım ya da olmayalım ürettiğimiz esere rengini veriyor. Ve yarattığımız her şeyde bu renklerin olması gerekiyor.

'Çekim' neyi anlatıyor?

‘’Çekim’’ iki kardeşin hikâyesini anlatıyor. Modern bir Hansel ve Gratel hikayesi gibi. 1990’lı yıllardan günümüze kadar gelen hikâyelerini gösteriyor. Ailenin çocuklarını yetiştirmek için göze aldıkları şeylerin onları nasıl içinden çıkılmaz bir yere götürdüğünü anlatıyor. Ece ve Rüzgar arasında çocuklukları boyunca devam eden gerilim, gelecek için kalıtsal bazı sorunlar yaratıyor. Ve en önemlisi bu sorunları geriye dönüp çözebilme şansları olmuyor. Görebiliyoruz, analiz edebiliyoruz ama çözemiyoruz. Çekim bu çözümsüzlüğü anlatıyor. Dolayısıyla bir kaybedenler hikayesi. Tabi bunu yer yer absürt yer yer gerçekçi ve bazen de fantastik bir yönelimle anlatıyor. ‘’Çekim’’i eğlenceli kılan şeylerden biri bu. Geçmişin hızlı bir bilinç akışıyla şekil aldığı oyunda bugün daha derin daha sakin ve aslında daha dar hissediliyor. ‘’Çekim’’, bu daralıp genişlemeyle bana bir sinema filmini anımsatıyor.

Oyunun asıl meselesi 'yüzleşme' gibi geldi bana. Siz bu konuda ne düşünürsünüz?

.

‘’Çekim’’ gizlenen şeylerin bir çatlak bulup sızması ve dolayısıyla zorunlu bir yüzleşme gibi. Ama bu yüzleşme bilerek, isteyerek olmuyor. Oyundaki karakterleri sarsan onları gerçeklerinden uzaklaştıran şey de bu işte. Yüzleşmenin bir kaç evresi olur. Önce yüzleşilir ve sonra yüzleşen kabullenir ve bu kabullenmeyle yani kavrayışla yüzleşenin yaşamında olumlu değişim gerçekleşir. Ya da tam tersi. ‘’Çekim’’ de bu ilk evrede kalıyor. Oyunu tanımlayan da bu yüzleşmenin diğer evrelerini yaratmıyor olması.

Yüzleşme var ama devamı yok. Sanki bir bilgiyi edinip işimize yaramaması gibi. Geleneksel kurgu biçimlerinden ayrılıyor burada ‘’Çekim’’. Sanırım bunun hayatın temel dinamiği olduğunu düşünüyorum. En azından bugünkü dünyanın bu dinamik üzerine şekillendiğini... Bunun ne kadar iyi bir şey olduğunu tartışırım. Bu belki dünya görüşümün kötümser ama olumsuzu anlatmaya çalışarak olumlamaya çalıştığım bir şey olduğunu gösterebilir. Ama bunu tartışırım tabi.

'Çekim' aynı zamanda kalabalık bir kadroyu içinde barındırıyor. Alternatif tiyatro için kalabalık bir kadro ile üretim yapmanın zorlukları nelerdir?

Evet kalabalık bir kadrosu var. Birbiriyle ilk kez çalışmış insanlar da var aynı zamanda. Reji kadrosu ve oyuncu kadrosuyla yirmi kişi oluyoruz. Çok kalabalık. Neden böyle oldu anlamadım. Ben daha mütevazi düşünmüştüm ama sanırım olmamış. Bizim gibi toplulukların kalabalık kadrolu oyun çıkarması nereden baksanız zor. Ödenek yok, destek yok. Tek başınıza kalabilirsiniz. Herkesin çalışmak için aynı zamanda yanyana olması çok zor.

Üzerine daha fazla çalışmanızı ve yorulmanızı gerektiriyor. Ama ekip bunun farkındaydı ve beni o anlamda çok zorlamadılar. Beni en çok şaşırtan şeylerden biri kimsenin provaya geç kalmaması oldu. Aramızda mesaili çalışan, neredeyse başka bir şehirden provaya gelen arkadaşlarımız bile olmasına rağmen dört farklı mekanda, farklı dönemlerde provalar alabildik.

Haftanın 6 günü çalışma vardı. Ve en az 5 saatlik çalışmalardı bunlar. Üç ay günümüzü gecemize katarak çalışmak zorunda kaldık. Zaman motivasyonu arttıran bir şey. O yüzden uzamaması veya aksilik yaşanmaması gerekiyor. Reji ve oyuncular üzerine düşen görevi layıkıyla yaptı. Kendi adıma çok mutlu oldum süreçten ama bu her zaman bu kadar iyi olmaz. Her zaman aksilikler yaşanabilir ama bunları çözmek konusunda idealist olmak gerekiyor. Bu ekip böyle oldu. O yüzden güzel bir prova süreci geçirdik.

Nerede, hangi günlerde oynuyorsunuz?

.

İkincikat Tiyatro’da basın gösterimi ve prömiyerimizi yaptık. Aralık ayı boyunca buradayız. 6 ve 20 Aralık bu ayın son gösterimi olacak. Ocak programımız henüz belli olmadı ama İkincikat Tiyatro’da olacağız gibi duruyor. Burayı seviyoruz. İkincikat ailesi de bizi seviyor. Seyirci içinde hoş bir mekan burası. Sıcak ve güvenilir.