Ukrayna, Kaliningrad ve ‘Kalıcı Barış’

Bir zamanların Köningsberg’i bugünkü Kaliningrad adıyla birlikte, nükleer silahların ateşlenme tehlikesi çağrışımı yaratabiliyorsa bir gün yeniden ‘kalıcı barış’ fikrinin anayurdu olduğunun hatırlanması da mümkün demektir.

Zafer Yörük yazar@gazeteduvar.com.tr

Laik Aydınlanma felsefesinin ve Alman idealizminin dev ismi Immanuel Kant, Köningsberg adlı küçük bir Doğu Prusya kentinde 1724 yılında doğdu ve 1804’te gözlerini yumacağı uzun hayatının çoğunu bu kentteki Albertina Üniversitesi’nde mantık ve metafizik dersleri vererek geçirdi. Uluslararası ilişkiler dalında önemli bir yeri olan ‘kalıcı barış’ kavramını orada geliştirdi. Köningsberg, 1945 Potsdam Anlaşması’yla Sovyetler Birliği topraklarına katılarak Kaliningrad adını alacaktı. Tarihin ironisi o ki Kant’ın içinde kalıcı bir Avrupa barışı üzerine yıllarca kafa yorduğu bu kentte, günümüzde Avrupa hedeflerini vurmaya hazır uzun menzilli Rus nükleer silahları üslenmiş bulunuyor.

Kiev, Mariupol ve Kharkiv başta olmak üzere Ukrayna kentleri Rus kuşatması altındayken Batı’dan ardı ardına ekonomik yaptırım ve kısıtlama kararları geliyor. Rus bankaları, şirketleri ve havayolu işletmeleri Avrupa dışına itiliyor; petrol ve medya devleri Rusya’dan çekildiklerini açıklıyor. Avrupa ülkelerinden Ukrayna direnişine adresli silah sevkiyatı büyük rakamlara ulaşıyor. Bu ekonomik ve askeri ‘sert güç’ önlemlerine, bir dizi kültürel ve sportif ‘yumuşak güç’ önlemi eşlik ediyor: Putin’in siyah kuşağı Dünya Tekvando Federasyonu tarafından iptal edildi; Rusya Erovizyon Şarkı Yarışması listesinden çıkarıldı; Walt Disney şirketi filmlerinin Rusya’daki gösterimlerini durdurdu; ünlü Rus orkestra şefi Valery Gergiev’in Münih Filarmoni Orkestrası’ndaki işine, Ukrayna işgalini kınamadığı gerekçesiyle son verildi.

Joe Biden’ın Kongre kürsüsünden yaptığı ilk ‘Birliğin Durumu’ konuşmasına göre, bu gelişmelerde ABD yönetiminin Batılı dostlarına yönelik propaganda faaliyetinin payı büyük. Biden’ın Ukrayna krizi üzerinde yoğunlaşan konuşmasına, yirmi yıl önce George W. Bush’un ‘kötülük aksı’ söylemini çağrıştıran bir ton hakimdi. Ama o dönemin kitle imha silahları ve terörizm gibi hedefleri yerine bu kez daha geriden, ‘özgürlük-tiranlık mücadelesi’ ve ‘hür dünya’ gibi soğuk savaş klişelerinin geri dönüşü dikkat çekti. Ukrayna halkının ve Batı’nın birlik içinde Putin’in saldırganlığına karşı duruşuna övgüler sıralayan Biden’a göre Ukrayna işgali, dünya demokrasilerinin yükselen otokrasilere karşı kararlılığını tahkim ediyor. Biden konuşmasında Rus yönetimi ve başkan Putin’le birlikte Rus oligarkları da hedef aldı; onların yatlarına, lüks dairelerine ve özel jetlerine el koymak üzere Avrupalı müttefikleriyle birlikte harekete geçtiklerini belirtti.

Ukrayna’da başlayan savaş, Avrupa’nın tutumu ve ABD başkanının söylemi alt alta yazılıp toplandığında, dünyanın bir kez daha ‘soğuk savaş’ dönemine girmiş olduğu sonucu çıkacaktır. Bunlara bir de Rusya’dan gelen nükleer hazırlık imaları eklenince yeniden ‘üçüncü dünya savaşı’ tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuz da ciddi olarak düşünülebilir. Biden’ın konuşması boyunca Rusya’nın savurduğu nükleer savaş tehdidine hiç değinmemiş olması dikkat çekici.

Slavoj Zizek’e göre durum sanıldığından daha tehlikeli: ‘Bu çatışma, iki eski süper gücün artan kudretlerinin değil de artık gerçek küresel güçler olmadıklarını kabullenmekte zorlanmalarının yansıması olduğu için tehlikelidir.’ Zizek, özellikle Putin’in içinde bulunduğu durumu, cinsel kudreti azalan erkeklerin tecavüzcü olma eğilimine benzeterek ‘tam hadımlaştırma’ çözümü öneriyor. (S. Zizek, ‘Was Russia’s Rape of Ukraine Inevitable?’) Putin’in Ukrayna üzerine retoriğine içkin nekrofil ilişki ve tecavüz arzusu teşhisinden kaynaklanan bu yorumun, Ukrayna krizi ile dünyanın içine düştüğü tehlikeyi açıklamakta ne kadar isabetli olduğu bilinmez ama Zizek’in bu tartışma izleği üzerinde ortaya çıkması kaçınılmaz soruyu – kadim rakibini hadımlaştırarak saf dışı bırakmış bir ABD’nin ‘tecavüzünden’ dünyayı kimin kurtaracağı sorusunu – gündeme getirmeme çabası, dikkatli gözlerden kaçmayacaktır.

Bugün Ukrayna toprakları üzerinde hangi iki gücün karşı karşıya olduğu, Rus devlet başkanı Vladimir Putin’in bir yıl önceki retoriğine başvurarak daha iyi anlaşılabilir. 2021 Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşan Putin, dünya liderlerine hitaben, küresel sorunlar ve dengesizlikler sonucu ‘herkesin herkesle savaşı’ durumuna dönüldüğü koşullardan kaçınma uyarısında bulunmuştu. Putin’in bu konuşmada 17nci Yüzyıl İngiliz filozofu Thomas Hobbes’un ‘doğal durum’ tanımını kullanması dikkat çekiyordu. Hobbes’a göre ‘herkesin herkesle savaşı’ terimiyle tasvir edilen doğal durum, bireylerin güvenliğini garanti altına alan bir kolektif otorite olarak Leviathan’ı oluşturacak bir toplumsal sözleşme yoluyla aşılabilirdi. Hobbes’un Leviathan’ı liberal düşüncenin kökenini oluşturduğu kadar, otoriter siyasal eğilimlerin de temelinde yatmaktadır. 2014 Oscar adayı Adrei Zvyagintsev imzalı ‘Leviathan’ filminin, bir kasaba belediye başkanının portresini sunuyor olmasına rağmen Kremlin’e yakın çevreler tarafından Batı’nın emirleri altında yapılmış bir anti-Putin manifestosu olarak eleştirilmesi, bütünüyle mesnetsiz değildi. Hobbes’un uluslararası ilişkiler dalında realist ekolün temelini oluşturan devletlerarası ilişkiler imgesi ise, ‘silahlarını birbirlerine doğrultarak karşısındakinin gözünün içine bakan gladyatörler’ şeklindeydi. Putin’in penceresinden görülen dünya manzarası, bu açık ‘realizm’ referansı üzerinden anlaşılabilir.

Hobbes etkisi altındaki Putin’in karşısında mevzilenen ‘gladyatörün’ niteliğini algılamak açısından ise, 18. Yüzyıl Alman filozofu Immanuel Kant’a başvurmak doğru olacaktır. Laik Aydınlanma felsefesinin ve Alman idealizminin dev ismi Kant’ın siyasal kuramı içinde, Hobbes’un ‘herkesle savaş’ imgesinin tersine ‘kalıcı barış’ kavramı önemli bir yer tutar. ‘Kalıcı barış’, ulusal ölçekte demokratik yönetimin esas alınması, uluslararası ilişkilerde ticaret kardeşliğini öne çıkaran ekonomik birliklerin teşkili ve birbiriyle uyumlu devletlerden oluşan bir federasyon gibi öneriler üzerine kurulu bir kavramdır. Kant, ‘kalıcı barış’ için saldırgan imparatorlukları durdurmak ve yenmek üzere cumhuriyetlerin ortak askeri güç oluşturmaları gereğine de değinmişti. Putin’in söylemi, açık biçimde Hobbes’un realist dünya algısına dayanırken Batı’nın Ukrayna krizi üzerine söyleminin de Kant’ın iki yüz küsur yıl önce ortaya attığı ‘idealist’ önerilere referanslı olduğu görülüyor.

Bir zamanların Köningsberg’i bugünkü Kaliningrad adıyla birlikte, nükleer silahların ateşlenme tehlikesi çağrışımı yaratabiliyorsa bir gün yeniden ‘kalıcı barış’ fikrinin anayurdu olduğunun hatırlanması da mümkün demektir.

Tüm yazılarını göster