Ukrayna krizi küresel gıda güvenliğini tehdit ediyor

Ukrayna'daki savaş gıda, gübre ve yakıt piyasalarında fiyatları rekor seviyede artırarak yoksul ülkeleri çaresizliğe itiyor. Yaptırımlar, savaştan dolaylı zarar gören ülkeleri korumayı da amaçlamalı.

Abone ol

Joseph Glauber ve David Laborde

DUVAR - Sürmekte olan Rusya-Ukrayna çatışması ham madde piyasalarını sarstı ve küresel gıda güvenliğini tehdit ediyor. Ukrayna krizi patlak verdiğinde, Covid-19 salgınının ve diğer faktörlerin etkileri nedeniyle gıda fiyatları zaten yüksekti. Güney Amerika’da yaşanan verimsiz hasatlar, yüksek küresel talep ve tedarik zinciri sorunları, tahıl ve yağlı tohum stoklarını düşürerek fiyatları 2011-13’ten beridir en yüksek seviyelere çıkardı.

Bitkisel yağ fiyatları da rekor seviyelere ulaştı ve bu durum, Güney Amerika’da gerçekleşen yetersiz soya fasulyesi üretimini, Malezya’daki hasat sorunları nedeniyle hurma yağı arzındaki düşüşü ve biyodizel üretimi amacıyla hurma ve soya fasulyesi yağının kullanımında yaşanan keskin artışın bir yansıması niteliğinde. Yakıtlar, gübreler ve böcek ilaçları gibi önemli enerji-yoğun girdilerin fiyatları da rekor seviyelere yaklaştı.

EN BÜYÜK ACIYI İTHALATÇI ÜLKELER ÇEKECEK

Ukrayna’daki savaş, kısa vadede küresel tahıl, doğal gaz ve gübre arzında görülen aksamalar sebebiyle küresel piyasaları daha da etkileyecek ve bu durum yeni bir ekim sezonuna girerken üreticiler üzerinde olumsuz etkilere yol açacak. Bu, hâlihazırda yüksek olan gıda fiyatlarını daha da yükseltebilir ve birçoğu salgının gıda arzında neden olduğu aksamalar ve artan fiyatlar nedeniyle son yıllarda yetersiz beslenme oranlarında bir artış görülen düşük gelirli, gıda ithal eden ülkeler açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.

Karadeniz bölgesi son 30 yıl içinde tahıl, yağlı tohum ve bitkisel yağ tedarikinde önemli bir küresel kanal haline geldi. 1990’ların başında, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, bölge önemli bir tahıl ithalatçısıydı.

Bugün, Rusya ve Ukrayna’nın yaptığı ihracat, dünyada ticareti yapılan toplam kalorinin yaklaşık yüzde 12’sini teşkil ediyor ve bu iki ülke buğday, arpa, ayçiçeği ve mısır da dahil olmak üzere birçok önemli tahıl ve yağlı tohum alanında ilk beş küresel ihracatçı arasında bulunuyor. Ukrayna aynı zamanda küresel piyasanın yaklaşık yüzde 50’sini oluşturan en büyük ayçiçeği yağı ihracatçısıdır.

Bu ürünler söz konusu olduğunda, birçok ülke, büyük ölçüde Ukrayna ve Rusya’dan yapılan ithalata bağımlı durumda. Mesela, Kuzey Afrika ve Orta Doğu, tahıl ihtiyaçlarının yaklaşık yüzde 60’ını ve buğday ve arpa ihtiyaçlarının yüzde 40 ilâ yüzde 50’si arasında kalan büyük bir kısmını Ukrayna ve Rusya’dan ithal ediyor. Ukrayna bununla birlikte Avrupa Birliği ve Çin’in yanı sıra Mısır ve Libya da dahil olmak üzere birçok Kuzey Afrika ülkesi için önemli bir mısır tedarikçisi konumunda.

MUHTEMELEN TAHIL VE YAĞLI TOHUM İHRACATI AKSAYACAK

Buğday ve arpa ürünlerinin büyük kısmı yaz aylarında hasat edilerek sonbaharda ihraç edilir; buğday ve arpa ihracatının büyük kısmı ise şubat ayı sonuna dek gerçekleştirilir. Bununla birlikte, Ukrayna’nın mısır ve ayçiçeği tohumu yağı ihracatı ilkbahardan yaz başlarına kadar ağır biçimde gerçekleşir ve tahıl ve yağlı tohum ihracatının büyük kısmı Odessa’dan ve Karadeniz’in batı kıyısındaki diğer limanlardan yapılır. Maalesef, Rusya şubat ayının ortasından bu yana fiili biçimde Ukrayna limanlarını abluka altına aldı.

Bununla beraber, askeri mücadelenin şiddetlenerek nakliye hizmetlerinin askıya alınmasına yol açması ve Ukrayna’da yaklaşmakta olan buğday hasadı ve bahar ekimlerini tehdit etmesi yüzünden aksamalar yaşanması git gide daha da muhtemel görünüyor.

Bunlara ek olarak, ABD, Avrupa Birliği ve diğer ekonomilerin Rusya karşısında aldığı tedbirler, Rusya’nın doğal gaz ve gübre ihracatı üzerinde büyük bir etki yaratabilir. Rus doğalgazı küresel ticaretin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturduğu ve Rusya AB’nin şu anki ithalatının yaklaşık yüzde 40’ını sağladığı için, Batı’nın Moskova’ya yönelik yaptırımları enerji ticaretine zarar verebilir ve doğal gaz fiyatlarını daha da yüksek seviyelere çıkarabilir.

Avrupalı ithalatçılar elbette ABD gibi diğer tedarikçilere yönelebilirse de lojistik meseleler -ABD’nin sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatı- en azından kısa vadede büyük bir rahatlama sağlamadığı gibi maliyetleri de yükseltecek.

Ayrıca gübre fiyatları da yükselebilir; zira (küresel azotlu gübre ihtiyacının yüzde 15’ini ve potasyumlu gübrelerin yüzde 17’sini karşılayan) Rusya, azotlu ve potasyumlu gübrelerin en büyük tedarikçilerinden biri ve 2021’de Belarus makamlarının ticari bir havayoluna karşı giriştiği eylemler sebebiyle kimi Batılı ülkelerin yaptırımlarının hedefi olan Belarus, küresel gübre ihtiyacının yüzde 16’sını karşılıyor.

YÜKSELEN GÜBRE FİYATLARI GIDA ÜRETİMİNİ AZALTABİLİR

Rekor düzeydeki fiyatların etkisi nedeniyle uluslararası gübre piyasaları altüst olmuş durumda ve hâl böyleyken yükselen fiyatların gübre kullanımını büyük oranda azaltabileceği ve küresel stokların daraldığı ve gıda fiyatlarının rekor düzeylere ulaşarak yerel hasatların yetersiz kalmasına yol açabileceği bir dönemde, gelişmekte olan ülkelerin yaşayacağı daha fazla kıtlığın küresel etkileri olacak.

Çatışma küresel gıda güvenliği açısından ciddi bir tehdit yarattığı için, hükümetler ve uluslararası kuruluşlar bununla mücadele etmek için bir takım önlemler almak zorunda.

Uluslararası piyasalarda yaşanan durumlar fazlasıyla değişken olsa da en acil kaygı kaynağı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dakiler gibi tedarik için büyük ölçüde Ukrayna’ya bel bağlayarak gıda ithal eden ülkelerin savunmasız durumudur. Dolayısıyla, barışı tesis etmeyi amaçlayan küresel çabalar, küresel gıda güvenliğini daha iyi korumak doğrultusunda tedbirler almayı da içermeli; bu gerçek, Rusya’yı hedef alan yaptırımların Rus ihracatına bağımlı üçüncü taraf ülkeleri etkilememesini gerektirir.

Ve mümkün olduğu kadar, gıda ve gübre ihracatının engellenmeden sürmesine olanak sağlanmalı; aksi takdirde, [mevcut durumdan] etkilenen üçüncü taraf ülkeler için bir takım hafifletici önlemler paketi yürürlüğe konmalı. Bu sektörlere yaptırım uygulamak, sadece küresel gıda kıtlığını daha da kötüleştirecek ve temelde zaten gıda güvenliği olmayan toplumları cezalandıracak.

KORUMACI POLİTİKALAR ÜLKELERE YARDIM ETMEYECEK

Dahası, yükselen tarımsal fiyatlar hesaba katıldığı zaman, kimi ülkeler ihracatı kısıtlayarak yerel üreticileri izole etmeyi deneyebilir. Buna benzer davranışlardan kaçınılması gerek. 2007-08 ve 2010-11 yıllarında da tanık olduğumuz üzere, bu çeşit ‘komşusunu dilenci durumuna düşüren’ politikaların ithalatçı ülkeler, özellikle de en savunmasız ülkeler üzerinde zarar verici etkileri olabilir. Bundan ötürü, uluslararası hukuku çiğnediği için bir ülkeyi cezalandırmayı amaçlayan yaptırımların yanı sıra yerli tüketicileri korumak için getirilen ihracat kısıtlamaları, küresel çapta gıda güvenliğini koruyacak ve üçüncü taraf ülkeleri daha fazla zarara uğramaktan koruyacak biçimde tasarlanmalı.

Son olarak, pek çok ülkenin Rus petrolüne ve gazına bel bağlaması büyük politika tartışmalarını tetikleyecek ve daha fazla enerji egemenliği ve çeşitlendirme ihtiyacını ortaya çıkaracak.

Öte yandan, biyoyakıt üretimini hızlandırma çağrısında bulunan politikalara şüpheyle bakılmalı. Mısır, buğday ve yağlı tohumlar gibi gıda ürünlerinin dünya genelinde gıda dışı kullanımlara yönlendirilmesi, hâlihazırda AB’den Endonezya’ya varıncaya dek gıda ve gübre pazarlarında ciddi gerilimler yaratıyor. Gıda ve enerji güvenliğine yönelik kapsayıcı bir yaklaşım, gıda ve beslenmenin uluslararası toplum için öncelikli kalmasını sağlamak açısından hayati bir önem taşır.

*Joseph Glauber ve David Laborde, Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü’nün Piyasalar, Ticaret ve Kurumlar Bölümü’nde kıdemli araştırma görevlileridir.

Makalenin orijinali China Daily sitesinde yayımlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)